07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 15 ŞUBAT1990 'Milli Külriir'iüı Onü ve Arkası Milliyetçiliğin yanlış anlaşılması ve dinin saptırması yüzünden, toplumun geri kalmışlığı, milli ve manevi değerler olarak sergileniyor. Anadolu'nun çileli kadınının toprak üstüne oturup yufka açması, tandırda ekmek yapması, dere kenarında tokaçla çamaşır yıkaması gibi zavallılıklarımız; erkeğin üç adım önde gitmesi, başörtüsü, kaç- göç, bağdaş kurup aynı çanaktan yemek yeme, para yapıştırma gibi ilkellikler, milli değerler değil, dünün aşılması gereken köhnemiş gelenek ve görenekleri, geri kalmışlığımızdır. Bugünün ilkelve dinsel milliyetçilik politikası, bunları milli ve manevi değerlerimiz olarak sergiliyor. TOMRİS İV1ENGUŞOGLU Son yıllarda üok tanışılan "laiklik" konusu, ge- nellikle bir hukuk ve yasalar konusu olarak görü- lüyor; dolaylı olarak da eğitim alanına çekiliyor: "Tevhidi Tedrisat Kanunu"nun Laiklik Yasası ile bırlikte çıkarılmış olması. sanki bir tesadüfmuş gibi. Eğitim alamnda laiklik çok ciddiye alınrnıyor ki 12 Eylül darbesi okullara zorunlu din dersleri koya- bildi. Ve bugün Anadolu'da, amaçlarımn d'şma çıka- rılmış imam hatip liseleri ve Kuran kurslanndan ge- çilmiyor. Laikliğin bir hukuk konusu olarak tartı- şılmasına, son yıllarda Türk-lslam sentezcileri ile teolojik açıklamalar katıJdı. Ve bu hif yadırgan- maz oldu. Aslında polnıkacıların konuşmalarında, TV'de yapılan hadis, ayet ve surelere dayanan açık- lamalara teolojik demek yanliştır. Çünkü teoloji, insan, tanrı ve dünya arasındaki metafizik ilişkile- ri ele alan, yüksek duzeyde bir düşünme kapasite- si gerekıirir. Oysa yapılan, basi! benzetmelerdir. Zaten Islam teolojisi de uygarlığı gibi kısırlaşıp ge- rilerde kalmıştır. İslam teolojisini asıl işleyenler, do- gubilimciler (oryanıah^tler) olmuştur. Günümuz- deki Turk-Ulam sentezcilerinin açıklamaları, belli sosyo-politik bir amaca yöneliktir. Onlar İslam di- ninin aslında çağdaş, demokratik bir hukuk ve de- ğerler düzenine sahip olduğunu; rasyonel, hoşgö- rülü ve sonuçta laık(!) olduğunu kanıtlamaya ça- lışıyorlar. Ye dini, "milli birlik ve bareberliği" sağ- layacak biricik temel olarak gösteriyorlar. Dinin yüceliğine kar>ı cıkmış olmamak için olsa gerek, bu sonuvlara pek karşı çıkılmıyor hem de komşu İslam de\letlerindeki açık örneklerine kar- şın. Kutsallıktan yararlanan dinin, "sosyal ve milli bir ahlak" olarak, eğitim sistemimize yerleştirilme- siyle, din sömürüsü olayı, sessiz ve derinden zer- çekleştiriliyor hem de Atatürk adı ağızlardan h;ç düşürülmeden!.. Bu, dinin kötuye kullanılması de- ğil, dinin kendisidir. Din ancak laik bir toplumda vicdanla sınırlan- dırılırsa, sömürme olanağı ortadan kalkar. Voksa dinin kendisi, temelde insanın korkularının, çare- sizlik ve mutsuzluklarının sömürüsüdür. İnsana da- yanak ve umut sağlar. Karşılığında da onun bağım- sız düşunme yetisıne ve aklına el koyar. Bu yüz- den geri kalmış toplumlar için biçilmiş kaflandır. Geri kalmanın biricik yolu, dinsel eğitimdir. Çun- kü din eğitimi zekâyı korletir, insanı olup bitenler ve dünya olayları karşısında aptallaştırır; otorite- ye bağımlı. kendi aklını kullanamaz hale getirir. Yoksa neden İslam loplumları bu kadar geri kal- dılar? Bugün biz, yuzleree yıllık din eğitiminin kör- lettiği zekâmızı, cumhunyetin yetmiş yıllık çaba- larına karşın, bağımsız düşunme düzeyine getire- memişiz. Her eğitim tartışmasında ezberciliği ye- nemediğimiz. bağımsız düşünme ve araştırma dü- zeyine ulaşamadığımız itiraf edilir; müfredat prog- ramları ile oynanarak bunun sağlanacağı sanılır. Oysa hastalığın kaynağı, kökünü din eğitiminde bu- lan, geleneksel eğitim tarzımızdadır. Din, milli olmadığı gibi insanı bir anlamda ah- laklı da yapmaz. Dindarlık sergilemek ve tanrı inan- cıyla öğunmek, sahte bir ahlak maskesidir. Bunu herkes bilir; örnekleri her gün yaşanmaktadır. İi- keler bakımından gerçek ahlak, bir çıkar hesabı yapmadan, kişinin kendisine ve insana saygısma da- yanır. Tanrı korkusu, cennet-cehennem çıkar he- sapları ile ahlaklı olunmaz. Tam kurtulacakken... Bugün ülkemizde hükum süren kavram ve an- lam kargaşasından dolayı. ikinci Milli Kültür Şû- rası'nda bir konuşmacı, "devletin kalıcı, akılcı bir din eğitimi politikası getirraesi gerektiğini, dinin en bütünleyici bir kültür unsuru olduğunu" söyleye- bilmiştir. Bu sözler ve istek, tümden yanlıştır. Tür- kiye Cumhuriyeti'nin dine karşı tutumu, onun te- melinde kesin şekilde belirlenmiştir. Bu da tek söz- cukle laikliktir. Cstelik din. ileri suruldüğü gibi bir- leştiricı değil, ayırıcıdır. akla dayanmaz, akla ay- kındır. Akla dayanan b:r din eğitiminden söz et- mek, bir anlamsızlıktır. Din ileriye değil, geriye dö- nüktur. Birleşririci ve ileriye dönük olan. yalnız ve yalnız laik devletin hukuk düzeninin dayandığı "öz- gür in>an aklf'dır. Dinsel yasalann yerine laik, akıl- cı yasaların konulması ile akla dayanan birieştirici bir yola girilmiştir. Bir din eğitimi politikasının oluşturulması hem laikliğe hem de çağdaş eğitim anlayışına aykırıdır. Birleştiriciliği. aklın ışığında laik düzen ve laik eğitim sağlar. Din a\ınr ve din- sel eğitim geriye dönüktür; zekâyı geriletir; insa- nın eleştirel aklını kullanmasını engeller. Din /"ği- timinin anlamadan ezberletme yöntemi, beyni su- landırır. insanı aptallaştırır. Ne var ki aptal, ap- tallığını fark etmez. Bir gün dunya karşısmda ne kadar geri kaldığmı gorüp şaştığında, iş işten geç- miştir. Bunu. tarihsel deneyimiyle Türk ulusu ka- nında canında yaşamıştır. Şimdi tam kurtulacak- ken, yeni bir dalea onu yutmaya hazırlanmakta- dır. Aklını kullanma, ozgür ve ozgün düşünce uret- me yetisini kullanmaup, hazır, ezberlenmiş bilgi- lerle yetinmek zorunda bırakılmış bir ulusun, tek- rar düşünme sağlığına kavuşması elbette zordur. Nitekim dinsel eğitimin büyük kütle üzerindeki yı- kıcı etkisi, yarım yüzyıldan beri sürdürülen çaba- lara karşın silinememiştir. Batı, biz onlara yetişe- meden, her geçen gün arayı açmaktadır. Ama biz kendimizi aldatmakta ustayız. Bilgisayarları satın alıp bir kısım okullara koymakla. eğitimimizi bu düzeye çıkardığımızı sanabiliriz. Dünya çapında bir ülkenin ve ideolojinin Batı teknolojisi karşısında yenik duştüğü gibi basit bir açıklamaya kanabildi- ğimiz gibi, en modern araçları satm almakla. -bir yazarın dediği gibi, onlara birer "maşallah" asarak- modern teknolojiye ayak uydurduğumuzu ileri sü- rebiliyoruz. Birşeyi yaratmakla onu kullanmayı oğ- renmek arasında, arası doldurulamaz bir uçurum olduğunu aynmsamadan... Özgürlükler alanındaki kargaşa daha da çarpı- cı. Sırf düşüncelerinden dolayı yuzlerce insan ha- piste çürürken; özü, özgürlüklerin kalkması olan gerici baskılara, hiç de uygulamadığımız "mutlak özgürlük idesi" adına boyun eğiyoruz. Dunya ça- pında paranın ve çıkar polıtikalarınm parmağını unutmasak bile, ille de başımızı örtüp bin yıl ön- ceki gibi yaşayacağız diye tutturmamızın temelin- de, din eğitimi ile aptallaşmış olmamızdan başka ne olabilir? Haydi bu eğitimi verdirenlerin çıkar- ları var, ama eğitilenler üniversitelere kadar gelmiş- ler -herhalde belleme yeteneğı ile, yoksa düşüne- rek olamazdı- onların aklı nerede? İlkellikler 'milli' değerler değildir Yalnız din, ayırıcı \e geriletici değil, yanlış an- laşılmış bir milliyetçilik de ayırıcı ve gerileticidir. Bugun çok sözu edilen "milli ve manevi değerlerı- miz"den kastedilen, dinsel değerler ve din buyruk- larına göre yaşama biçimidir. Milliyetçiliğin yan- lış anlaşılması ve dinin saptırması yüzünden, top- iumun geri kalmışlığı, milli ve manevi değerler ola- rak sergileniyor. Anadolu'nun çileli kadınının top- rak ustüne oturup yufka açması, tandırda ekmek yapması, dere kenarında tokaçla çamaşır yıkama- sı gibi zavallılıklarımız; erkeğin üç adım önde git- mesi, başörtüsü, kaç-göç, bağdaş kurup aynı ça- naktan yemek yeme, para yapıştırma gibi ilkellik- ler. milli değerler değil, dünun aşılması gereken köhnemiş gelenek ve görenekleri. geri kalmışlığı- mızdır. Bugünün ilkel ve dinst! milliyetçilik poli- tikası, bunları milli ve manevi değerlerimiz olarak sergiliyor. Gerçek milliyetçilik, ulusun çıkarlarını içte vedış- ta önde tutmaktır hem ekonomik hem kültürel çı- karlarını hem "din kardeşimiz ülkeler" hem dün- ya güçleri karşısında. Kişisel çıkarlar yerine, top- lum çıkarlarınm korunmasıdır: yoksa geri kalmış- lığımızı, korunası değerler gibi gösteren geriye yö- nelik bir geri zekâlılık değildir milliyetçilik. Bu tür milliyetçilik, aşağılık duygusundan doğar, birieş- tirici ve ilerletici değil, ayırıcı ve geriletici bir etki yaratır. Bundan da bizde olduğu gibi aptalca bir gurur, dünyaya ve modern olana karşı düşmanlık doğar. M. Aksoy'a saygıyla... Muammer Aksoy'u yitirdik; fakat Atatürkçü dü- şünce. insan onuru ve çağdaşlıkla ilgili duşüncele- rin söz konusu olduğu her \erde, yeri doldurula- mayacak olan eşsiz insan Muammer Aksoy'un ge- riciliğe karşı inançlı, korkusuz haykırışları kulak- larımızda çınlayacaktır. Muammer Aksoy, "ölüm- süz genç savaşçı" dediği, ülkemizin bir başka onuru Sayın Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'na, yüreğinin bü- tün gucü ve coşkusu ile hayranlık duyardı. Türki- ye'nin, birkaç Velidedeoğlu'na daha sahip olsaydı, aydınlığa çıkacağına inanırdı. Oysa kendisi, hem bilim hem cesaret ve coşkuda hem de değerbilir- likte. o düşlediği birkaç Velidedeoğlu'ndan birisiy- di. Son çabalarından birisi, "Atatürkçü Diişünce Derneği"nde canlı bir düşünsel akım oluşturmak. laiklik konusunda yazmak ve yazdırmaktı. Değer- bilir yüreği, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'na bir "Ar- mağan Kitap" ıçin heyecanla çarpıyordu. Benı de bu konuda yazmak için teşvik etmişti. Türkiye'de laikliğin neden bu kadar güçlükle yerleştirilebildi- ğinin düşünsel nedenlerini araştırmaya çalıştığım bir yazı hazırlarken. "Cumhuriyet" için de gün- cel olaylarla ilgili yukanda okuduğunuz yazıyı ha- zırlamıştım. Onun bu yazıyı gorüp okuyamayaca- ğı akhmdan geçmezdi elbet. Bazı kimselerin ölüle- ri, dirilerinden daha etkilidir. Dilerim bu Muam- mer Aksoy için de geçerli olur ve yürekleri yanan Atatürkçü aydınlar, daha uyanık ve cesaretle sa- vaşırlar. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Gençler Yaşamalı. :-.;• .j^ı -.!• "Mehmet Ali'yi anası İşe giderken doğurdu Savaş bıtımınden üç ay önce Az süt emdı Mehmet Ali Az ışık gördü Az ısındı Duydu anasının yorgunluğunu Bol bol uyudu Mehmet Ali Çocukların bedava uykusunu Zeytin yağı ve ekmek kadar Kıttı özgürlük memlekette Büyüdüğü zaman akranlan Mehmet Ali'nın Herşey bol olur elbette." İkinci Dünya Savaşı'nın ardından doğdu Mehmet Ali. derken Ahmet... Yıllar geçti aradan, tam kırk beş yıl. Memlekette 'her şey bol' oldu mu? Hele özgürlük? Cahit Külebi'nin oğlu Ahmet Külebi, bir sabah yürek durma- sından koptu yeryüzünden... Kırk üç yaşındaydı. Üniversitede yardımcı doçent. Bir çocuk babası. Süheyla ve Cahit Külebi'nin sevgilı oğlu. Olaydan birkaç saat sonra öğrendirn. Ne yapılır bu durumda? Açarsınız telefonu, ana-babaya başsağlığı dilersiniz. Ne zordur evladını yitirmiş bir anaya, babaya 'oğlun gitti. ama sen yaşa, sen sağ kal' demek, dıyebilmek... Kaç gün geçti, yapamadım bunu. Cahit Külebi en az yarım yüzyıilık dostum Oğullarını da tanıdım. Yaşam serüvenlerini bil- diğim insanlar Ama açıp telefonu, Cahit, çok üzüldüm 1 diye- medım Bazı acılar insanı susturuyor. Sözcük bulmak zorlaşı- yor Baştaki şıirde adı geçen Mehmet Ali. Külebilerin büyük oğlu- dur. 1950de Ankara'da iken tanımıştım Mehmet Ali ile Ahmet'i. Dört beş yaşlannda idiler Cebeci'de bir apartmanda oturuyor- lardı. iki çocuk bahçede mi nerde oynuyorlarmış, bir ara konuk odasına geldiler. Zamanın gerilerinde kalan anılar bir masala dö- nüyor... O yıflarda yazdığı S' adlı sıirinin bir yerinde Külebi, şöyle söz etmişti onlardan: "On iki sene dile kolay Bak kımizin de ağardı saçlarımız Aldırrra oynuyor ya sokakta İki erkek kedi gibi çocuklarımız." Eşı, çocukları Külebi'nin şiirlerinin başlıca konuları arasında- dır Gündeiik sıkıntılar. üzüntüler içinden şöyle seslenmiştir on- lara: "Sen her gun akşama kadar ağacığım Anaya hasret, babaya hasret Ekmeğe. insan yüzüne SoKaklara hasret Lavanta kokuları gelir uzaktan Yel estikçe sıra sıra kavaklar sallanır Bir faKirlik. bir yalnızlık. bir gurbet insafı nasıl olsa katlanır Türkiye uçsuz bucaksız ağacığım Bu yerlenn havası bize yaramadı Kalkıp başka şehirlere gıdelim artık Çare kalmadı" Kenai oğulları olsun, yurdumuzun tüm çocukları olsun hepsi bırdir. hepsi değerlidır. hepsı 'nazlı bir kuş' gibidir şaire göre... Ağacığım' der onlara. Yine bir başka şiirinde şöyle seslenır: "Ağacığım senin kaderin Bütün çocukların kaderi Neler etmedı yirminci asır Sabı sübyan demedi Bir nazlı kuşa benzer Çocuk dedığin Ev ister ekmek ister Öpülmek okşanmak ister Ağacığım şu dünyanın üstünde Bir sürü şehır vardır Taşlanmış kuşlar gibi penşan Dolasan çccuklardır." Herkes ölecek. Gününde saatınde. Ne var ki yaşamın orta- sında kopmak dünyadan. Ananın babanın gözü önünde yitip git- mek... Bu tür bir acının avuntusu var mıdır? Kim avutabilir o anayı babayı? Hele en duyarlı ınsan ise o ana baba; şairse. Külebi gi- bi buyuk bir şairse... Teiefonia arayamadım. Günler geçti. Elim telefon aracma gıt- ti geldı. Olmadı. yapamadım. Actım şıirlerıni, bir şairı en lyı an- latan dizeleridir, onlarda buldum Külebi yı. Gencecik yaşında duy- duğu, tattığı acıları. sevınçleri ile... Bir avuntu, bir dostça sesle- mş mı bu yazı? Belki! 'Kaygan Buzda Dansa Çağrı' Kadın-erkek ilişkisinde eşitlenmenin ve özgürleşmenin, geleceğin insanının yaratıcılığına sunduğu alan açıktır. Kadının tarihte yitirdiği sürecin, entelektüel, bilimsel ve sanatsal yoldan tamamlanmasıyla insansal düzeyde birliktelik sağlanabilir. SERA TOKAY Ünlü Alman yazarı Thomas Mann, biraz gülümsemeyle, evliliği buz üstündeki dansa benzeterek "iki kişilik beraberlik"in yazgısı- nı sorgularken, kadınla erkeğin cinsiyet soru- nunda birliktelikten soyutlanamayacağını dü- şiiamüjtü. Bugünün güncelliğini ve yarınlann soru işa- retini taşıyan "cinselliğin özgürleşmesi" soru- nunda cinselliğin bireysel niteliklerindeki öl- çütleri yerleştirebilmenin güçlüğüyle karşı kar- şıyayız. İnsanın bireysel evriminden soyutlanama- yan bu beraberliğin bir taslağını çizersek, top- lumdaki yeri abartılmış erkeğin ve toplumsal ilişkileri sınırlı kadının vurguladığı kısıtlı bir alandan, eşcınselliğe ya da feminizme varan geniş bir alana kadar süregelen başkalaşımı izleyebiliriz. Armoniye ulaştıran kurallar Sonuçta her iki cins, zorunlu doğal bağım- lılıklarını koruyarak. kendine özgü kimlikle- rinin kaygan çizgisi üzerinde hangi noktada karşılaşabilirler? Bizi yine kaygan buz üzeri- ne çaeıran bu incelikli soruyu nasıl yanıtlaya- biliriz? Kadın-erkek ilişkilerindeki "nuanslar"ın elennıesiyle biçimlenen katı toplumsal kural- lar ve gelenekler, bireyin karmaşık tinsel ve bi- yolojik yapısıyla sürtüşmesinden habersizdır- îer. tnsanın geleceğe doğru devinerek ilerleme- si de belirli süreçler için geçerli kurallann aşıl- masının döğal nedenidir. Devinim ya da ev- rim, bizi kuralsız bir topluma yöneltmez, ku- ralları değiştirir, insandaki yaratıcılık kural- larının yönlendirdiği bir toplum düzenine ulaş- tırabilir. Bir başka deyişle, "kural" ve "insan" çelişkisinin duyurduğu dramatık ve uyumsuz notalar, ancak insanın ruhsal ve bedensel ya- pısının olumlu kuralları oluşturduğu bir sü- reçte armoniye varabilir. Buna her iki cinsin, cinselliğınin bilinçli özgürleşme süreci diyebi- liriz. Peki, buradaki özgürleşmenin anlamı nedir? Varoluşumuzun doğal nedeni olan cinselli- ğin din baskısı altında ezilmesi ve küçümsen- mesi insanlık tarihinde uzun bir süreç oluştur- muştur. Batı toplumlarındaki somut kavranı- şıyla, "yaşayarak özgürleşme" çabası sorunu çozebilir mi 9 Yüzeydeki bu eylemin derinin- de yatan ruhsal ve yapısal gerçekleri bir öğre- tiyle aydınlatmak gerekmiyor mu? Karanlık bilinçaltı hücrelerinin kapılarını korkusuzca aralayan Freud'un bu kesimlere sızdırdığı ışık, geçmişe dönük bir devrinı di- ye nitelenebilir. Ancak bu aydınlatn.a sürecin- de, tarihsel kökenlerine doğru varoluşunun or- ganik, içgüdüsel, doğal ve tinsel kimliğini asıl keşfeden kadın olacaktı. Freud ile kavranan cinsellik, insanın öteki duygu ve duyularından ayrılarak tek başına işlevini sürdüren nitelikte değildir. Bilinçaltın- da yatan, ama yaşamın tum hazlarım kapsa- yan duyarlı bir anlatımın, duygusal ve duyum- sal bir yaklaşımın bilime, hatta doğa bilimi- ne dönüşme biçemidir. Bilinç düzeyine yiikselme Thomas Mann, psikanalitik ayrışımın insa- nın en derininde yakaladığı "cinsellik güdü- sü"nü "romantizmin biyolojik anlatımt" di- ye nitelendirir. İnsanın duygusal ve düşünsel anlatımından soyutlanamayan cinselliğin ayrıştırılarak bi- limsel açıdan incelenmesi bir kapı açtı: Yüz- yılların baskılarma karşı gelişen bilinçaltı tep- kisinin bilinç düzeyine yükselmesi, her iki cin- sin özgün cinselliğinin bilimsel alanda eşitli- ği kavramım beraberinde getiriyordu. Geçmişi ayrıştıran bu yaklaşımın geleceğe dönük yüzü, en derin bireysel bilincin elde edilmesiyle birlikte "yeniden yapılanma" so- rununu gündeme getirecekti. Kadın-erkek ilişkisinde eşitlenmenin ve öz- gürleşmenin, geleceğin insanının yaratıcılığı- na sunduğu alan açıktır. Kadının tarihte yi- tirdiği sürecin, entelektüel, bilimsel ve sanat- sal yoldan tamamlanmasıyla insansal düzey- de birliktelik sağlanabilir. Ancak eşitliğe giden yolda bu aşamayı ger- çekleştirebilmek için gereken toplumsal ve maddi koşulların oluşturulması için el ele ça- lışmak aerekiyor. I.T.U. VAKFI EĞİTİM TESİSLERİ İŞLETMELERİ llave bölüm dersliklerinde Yeni İNGİLİZCE ve BİLGİSAYAR Sınıfları ile KONUŞMA KULÜBÜ açıyor. KAYITLAR YAPILMAKTADIR. ADBES:İ T.Ü.MAÇKAKAMPÜSÜ 7EL 1431627-1406215 14331 00/ 2115 ve 441 17 SUBAT 1990 İSTANBUL SHERATON OTELİ MERHABA SALONU AYIN KONUSU "YOK Sisteminin değerlendirilmesi ve yüksek öğretimde arayışlar. OZEL BORA SURUCU KURSU Kayıtlar devam etmektedir. SABAH Saat: 10.00 SUNUŞ: Ahmet C. ÖZKAN OTURLM BAŞKAN1: Yüksel ÜLKEN PANEÜSTLER: Türkan AKYOL Lütfü DURAN Ahmet KUÇLKEL Erol ZEYTİNOĞLU OGLEDEIM SOIMRA Saat: 14 00 OTURUM BAŞKAN1: Burhan ŞENATALAR PANELİSTLER: Aydın AYBAY üğur DERMAN Kemal GÜR1Z Nahit KUMBASAR F.ık:niıkk*r jcreîvt/Jır L" İ K T I S A T F A K L L T E S İ M E Z U N L A R I C E M İ Y E T İ Cumhunvel Cad. 2 7 6 Taksım Tel: 150 50 3 4 - 150 16 42 Ofcul Üskûdar: Kozyatajı: MattBpe: Tarabya: Çailayan: 343 67 82 362 47 33 352 21 21 162 08 18 146 88 30 LISKUR SÜRÜCÜ KURSU Sürücü belgesi bızden alınır. Kadıköy: 336 02 79 Erenköy: 359 30 68 Maltepe: 352 24 21 INGILIZCE*Aynca, ayda 100 bin,140.000 TLlik seçeneklerle Kayıt olun. avanujınızı degerlendirin. KADIKOY Tei 338 83 10 338 58 47 ŞIŞLI Te. 130 81 91 132 72 52 BAKIRKOY Te. 570 İ2 70 572 2ı 44 PENCERE Yak, Bir Marlboro!.. Ege'de tütün ekicileri başkaldırdılar; haklıdırlar; efkârlıdırlar. Peki, efkâr dağıtmak için ne yapacaklar? — Yak bir Marlboro!.. Paketi uzatan kim? Ya bir işçi ya şoför ya da küçük memur, esnaf, belki de emekli. . Eh, dar gelirlinin elmde bir televizyon eğlencesi kaldı. bir de Marlboro'nun dumanı. Dişinden tırnağın- dan arttırıp, çoluk çocuğun nafakasından keserek Marlboro'ya sarılan büyük kent yoksulu, sigarasından bir soluk çekip dumanı kişilik gösterisı gibi havaya üflerken, mahalle kahvesinde ga- zetenin başlıklarını okuyor: — Tütün üreticisı başkaldırdı... — Karayolları trafiği kesildi... — Demiryolunda oturma eylemi... — Tütün tüccannın işyerlerinde cam çerçeve aşağıya indiril- di... — Tütün ekicisi çaresiz... Peki, ne yapmalı? Yak, bir Marlboro... • Dünyanın gelişmîş ülkelerinde sigaraya karşı büyük bir sa- vaşım açıldı. Tıp, sigaranın sakıncalarını kanıtladı. Sigara kan- sere ve kalp hastalıklarına yol açıyor; başta Amerika olmak üzere her yerde sigara ıçenler azalıyor Onaltıncı yüzyılda insanlığın başına "musallat" olan bu alışkanlık yavaş yavaş ortadan kal- kacak Peki, yeryüzünü kucaklayan Amerikan sigara tekelleri ne ya- pacaklar?. Türkiye gibi ' az gelişmiş" ülkelerin pazarlarına yö- nelecekler. değil mı? Amerikan sigaraları önce kaçak yoldan pi- yasaya girdi. tiryakılerinı yarattı. ardından "lîberalizm" adına sa- tışı serbest bırakıldı. Yılların binkimiyle gecekondulaşan ve lum- penleşen toplumumuzda Amerikan sigarası ıçmek bir tür gös- terişin dışavurumuna dönüştü Koy kasete bir arabesk. Yak bir Marlboro!.. Arabesk kapitalızm bu süreçte elbet bir yandan Amerikan şir- ketlerinin istekleri doğrultusunda siyaset yaparken öte yandan tütün ekicisini de işçısini de ezecekti. "Ucuz emek cenneti" nasıl yaratılır? Tarlada üreticiyı açlığa. fabnkada ışçiyı karın tokluğu- na, madende emekçiyi ölume mahkûm edeceksin!. 'Liberal e/conorm'yöntemiyle kalkınmanın yöntemi budurve Türkiye'de 1980'lerin temel çızgisini oluşturur. Peki, bu gidişe çare? Yak, bir Marlboro!.. * 1980'lerin Türkıyesı'nde çalışanlarm boğazı sıkıldı; emekçi so- luksuz bırakıldı; 12 Eylül faşızminin programı acımasızdı. Beş General yönetimi' işçi sendikalarının ve köylü kooperatıflerinin canına okudu, Amerika'mn öngördüğü program Özal ekonomi- siyle özdeşleşti. Tam 10 yıl devlet gücü özel Kişılerde ve baba holdinglerde sermaye birikiminin gerçekleşmesi için buldozer gibi çalıştırıldı... Sonuç?.. Fiyasko!.. Enflasyon yüzde 70te geziniyor. kalkınma oranı sıtıra ındır- gendi, gelir dağılımının adaletsizliği geçim sıkıntısını büyük halk kitlelerinde cehennemleştırdi Ekonominin durgunluğunda bile zaptedilemeyen enflasyonu dizgınlemek için önlem almak zo- runda kalındı, Nedir önlem? Para basılmayacak! . Çünkü kal- kınmanın sıfırlandığı, üretimin durağanlaştığı ortamda bir de banknot matbaasını çalıştırdın mı, enflasyon yüzde 100'lere fır- layıverir. Peki, banknot matbaası çalıştırılmazsa hükümet nereden para bulup tütün ekicisine verecek? Devletin bütçesi, borç bütçesi. Vergi düzeni batık. İktidar zaten vergide yoksula yükleniyor, üc- fetlinin boğazını sıkıyor; ensesi kalından bir şey alamıyor. Pa- rayı nereden bulacak bu hükümet? Eh. tütün fiyatlarını düşük tutar, ekicinin gırtlağına basar; sözde liberal ekonomide hükü,-, met eliyie fiyat böyle saptanır .,'.,77.?. Arabesk kapitalizmin alaturka lıberalizmi böyle olur. ~ 4 ,* ANAP'ın ekonomi politikası Özal siyasetidir. Özal. Çankaya'ya çıktı, iflas Akbulut'un sırtına kaldı, ANAP'ın geleceğe yönelik hiç- bir öngörüsü yok. Ne ekim planlaması, ne tütün sorununa do- nük bir hükümet stratejisi, ne ekonomiye yönelik ciddi bir prog- ram var. ANAP hükümeti binmiş bir alâmete, gidiyor kıyame- te... Peki, bu gidişe çare? Yak, bir Marlboro!.. ÜMNıAhl İLHAN SELCUK aglamak vegübnek 5000 Hra (KDV ıçinde) Odemelı göndenlmez Çağdaş Yayınları Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İSTANBUL SERVER TANİLLİ yüzyüların geıçegi ye mirası İNSANLIK TARÎHİNE GİRİŞ II ORTA CAG SAY Dağıtım Ltd. Şti. Ankara Cad. No.: 54 Sirkeci - ist. Tel.: 512 21 58 - 512 50 80 - 528 17 54
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle