Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 15 ŞUBAT1990
'Milli Külriir'iüı Onü ve
Arkası
Milliyetçiliğin yanlış anlaşılması ve dinin saptırması yüzünden,
toplumun geri kalmışlığı, milli ve manevi değerler olarak sergileniyor.
Anadolu'nun çileli kadınının toprak üstüne oturup yufka açması,
tandırda ekmek yapması, dere kenarında tokaçla çamaşır yıkaması
gibi zavallılıklarımız; erkeğin üç adım önde gitmesi, başörtüsü, kaç-
göç, bağdaş kurup aynı çanaktan yemek yeme, para yapıştırma gibi
ilkellikler, milli değerler değil, dünün aşılması gereken köhnemiş
gelenek ve görenekleri, geri kalmışlığımızdır. Bugünün ilkelve dinsel
milliyetçilik politikası, bunları milli ve manevi değerlerimiz olarak
sergiliyor.
TOMRİS İV1ENGUŞOGLU
Son yıllarda üok tanışılan "laiklik" konusu, ge-
nellikle bir hukuk ve yasalar konusu olarak görü-
lüyor; dolaylı olarak da eğitim alanına çekiliyor:
"Tevhidi Tedrisat Kanunu"nun Laiklik Yasası ile
bırlikte çıkarılmış olması. sanki bir tesadüfmuş gibi.
Eğitim alamnda laiklik çok ciddiye alınrnıyor ki 12
Eylül darbesi okullara zorunlu din dersleri koya-
bildi. Ve bugün Anadolu'da, amaçlarımn d'şma çıka-
rılmış imam hatip liseleri ve Kuran kurslanndan ge-
çilmiyor. Laikliğin bir hukuk konusu olarak tartı-
şılmasına, son yıllarda Türk-lslam sentezcileri ile
teolojik açıklamalar katıJdı. Ve bu hif yadırgan-
maz oldu. Aslında polnıkacıların konuşmalarında,
TV'de yapılan hadis, ayet ve surelere dayanan açık-
lamalara teolojik demek yanliştır. Çünkü teoloji,
insan, tanrı ve dünya arasındaki metafizik ilişkile-
ri ele alan, yüksek duzeyde bir düşünme kapasite-
si gerekıirir. Oysa yapılan, basi! benzetmelerdir.
Zaten Islam teolojisi de uygarlığı gibi kısırlaşıp ge-
rilerde kalmıştır. İslam teolojisini asıl işleyenler, do-
gubilimciler (oryanıah^tler) olmuştur. Günümuz-
deki Turk-Ulam sentezcilerinin açıklamaları, belli
sosyo-politik bir amaca yöneliktir. Onlar İslam di-
ninin aslında çağdaş, demokratik bir hukuk ve de-
ğerler düzenine sahip olduğunu; rasyonel, hoşgö-
rülü ve sonuçta laık(!) olduğunu kanıtlamaya ça-
lışıyorlar. Ye dini, "milli birlik ve bareberliği" sağ-
layacak biricik temel olarak gösteriyorlar.
Dinin yüceliğine kar>ı cıkmış olmamak için olsa
gerek, bu sonuvlara pek karşı çıkılmıyor hem de
komşu İslam de\letlerindeki açık örneklerine kar-
şın. Kutsallıktan yararlanan dinin, "sosyal ve milli
bir ahlak" olarak, eğitim sistemimize yerleştirilme-
siyle, din sömürüsü olayı, sessiz ve derinden zer-
çekleştiriliyor hem de Atatürk adı ağızlardan h;ç
düşürülmeden!.. Bu, dinin kötuye kullanılması de-
ğil, dinin kendisidir.
Din ancak laik bir toplumda vicdanla sınırlan-
dırılırsa, sömürme olanağı ortadan kalkar. Voksa
dinin kendisi, temelde insanın korkularının, çare-
sizlik ve mutsuzluklarının sömürüsüdür. İnsana da-
yanak ve umut sağlar. Karşılığında da onun bağım-
sız düşunme yetisıne ve aklına el koyar. Bu yüz-
den geri kalmış toplumlar için biçilmiş kaflandır.
Geri kalmanın biricik yolu, dinsel eğitimdir. Çun-
kü din eğitimi zekâyı korletir, insanı olup bitenler
ve dünya olayları karşısında aptallaştırır; otorite-
ye bağımlı. kendi aklını kullanamaz hale getirir.
Yoksa neden İslam loplumları bu kadar geri kal-
dılar? Bugün biz, yuzleree yıllık din eğitiminin kör-
lettiği zekâmızı, cumhunyetin yetmiş yıllık çaba-
larına karşın, bağımsız düşunme düzeyine getire-
memişiz. Her eğitim tartışmasında ezberciliği ye-
nemediğimiz. bağımsız düşünme ve araştırma dü-
zeyine ulaşamadığımız itiraf edilir; müfredat prog-
ramları ile oynanarak bunun sağlanacağı sanılır.
Oysa hastalığın kaynağı, kökünü din eğitiminde bu-
lan, geleneksel eğitim tarzımızdadır.
Din, milli olmadığı gibi insanı bir anlamda ah-
laklı da yapmaz. Dindarlık sergilemek ve tanrı inan-
cıyla öğunmek, sahte bir ahlak maskesidir. Bunu
herkes bilir; örnekleri her gün yaşanmaktadır. İi-
keler bakımından gerçek ahlak, bir çıkar hesabı
yapmadan, kişinin kendisine ve insana saygısma da-
yanır. Tanrı korkusu, cennet-cehennem çıkar he-
sapları ile ahlaklı olunmaz.
Tam kurtulacakken...
Bugün ülkemizde hükum süren kavram ve an-
lam kargaşasından dolayı. ikinci Milli Kültür Şû-
rası'nda bir konuşmacı, "devletin kalıcı, akılcı bir
din eğitimi politikası getirraesi gerektiğini, dinin en
bütünleyici bir kültür unsuru olduğunu" söyleye-
bilmiştir. Bu sözler ve istek, tümden yanlıştır. Tür-
kiye Cumhuriyeti'nin dine karşı tutumu, onun te-
melinde kesin şekilde belirlenmiştir. Bu da tek söz-
cukle laikliktir. Cstelik din. ileri suruldüğü gibi bir-
leştiricı değil, ayırıcıdır. akla dayanmaz, akla ay-
kındır. Akla dayanan b:r din eğitiminden söz et-
mek, bir anlamsızlıktır. Din ileriye değil, geriye dö-
nüktur. Birleşririci ve ileriye dönük olan. yalnız ve
yalnız laik devletin hukuk düzeninin dayandığı "öz-
gür in>an aklf'dır. Dinsel yasalann yerine laik, akıl-
cı yasaların konulması ile akla dayanan birieştirici
bir yola girilmiştir. Bir din eğitimi politikasının
oluşturulması hem laikliğe hem de çağdaş eğitim
anlayışına aykırıdır. Birleştiriciliği. aklın ışığında
laik düzen ve laik eğitim sağlar. Din a\ınr ve din-
sel eğitim geriye dönüktür; zekâyı geriletir; insa-
nın eleştirel aklını kullanmasını engeller. Din /"ği-
timinin anlamadan ezberletme yöntemi, beyni su-
landırır. insanı aptallaştırır. Ne var ki aptal, ap-
tallığını fark etmez. Bir gün dunya karşısmda ne
kadar geri kaldığmı gorüp şaştığında, iş işten geç-
miştir. Bunu. tarihsel deneyimiyle Türk ulusu ka-
nında canında yaşamıştır. Şimdi tam kurtulacak-
ken, yeni bir dalea onu yutmaya hazırlanmakta-
dır.
Aklını kullanma, ozgür ve ozgün düşünce uret-
me yetisini kullanmaup, hazır, ezberlenmiş bilgi-
lerle yetinmek zorunda bırakılmış bir ulusun, tek-
rar düşünme sağlığına kavuşması elbette zordur.
Nitekim dinsel eğitimin büyük kütle üzerindeki yı-
kıcı etkisi, yarım yüzyıldan beri sürdürülen çaba-
lara karşın silinememiştir. Batı, biz onlara yetişe-
meden, her geçen gün arayı açmaktadır. Ama biz
kendimizi aldatmakta ustayız. Bilgisayarları satın
alıp bir kısım okullara koymakla. eğitimimizi bu
düzeye çıkardığımızı sanabiliriz. Dünya çapında bir
ülkenin ve ideolojinin Batı teknolojisi karşısında
yenik duştüğü gibi basit bir açıklamaya kanabildi-
ğimiz gibi, en modern araçları satm almakla. -bir
yazarın dediği gibi, onlara birer "maşallah" asarak-
modern teknolojiye ayak uydurduğumuzu ileri sü-
rebiliyoruz. Birşeyi yaratmakla onu kullanmayı oğ-
renmek arasında, arası doldurulamaz bir uçurum
olduğunu aynmsamadan...
Özgürlükler alanındaki kargaşa daha da çarpı-
cı. Sırf düşüncelerinden dolayı yuzlerce insan ha-
piste çürürken; özü, özgürlüklerin kalkması olan
gerici baskılara, hiç de uygulamadığımız "mutlak
özgürlük idesi" adına boyun eğiyoruz. Dunya ça-
pında paranın ve çıkar polıtikalarınm parmağını
unutmasak bile, ille de başımızı örtüp bin yıl ön-
ceki gibi yaşayacağız diye tutturmamızın temelin-
de, din eğitimi ile aptallaşmış olmamızdan başka
ne olabilir? Haydi bu eğitimi verdirenlerin çıkar-
ları var, ama eğitilenler üniversitelere kadar gelmiş-
ler -herhalde belleme yeteneğı ile, yoksa düşüne-
rek olamazdı- onların aklı nerede?
İlkellikler 'milli'
değerler değildir
Yalnız din, ayırıcı \e geriletici değil, yanlış an-
laşılmış bir milliyetçilik de ayırıcı ve gerileticidir.
Bugun çok sözu edilen "milli ve manevi değerlerı-
miz"den kastedilen, dinsel değerler ve din buyruk-
larına göre yaşama biçimidir. Milliyetçiliğin yan-
lış anlaşılması ve dinin saptırması yüzünden, top-
iumun geri kalmışlığı, milli ve manevi değerler ola-
rak sergileniyor. Anadolu'nun çileli kadınının top-
rak ustüne oturup yufka açması, tandırda ekmek
yapması, dere kenarında tokaçla çamaşır yıkama-
sı gibi zavallılıklarımız; erkeğin üç adım önde git-
mesi, başörtüsü, kaç-göç, bağdaş kurup aynı ça-
naktan yemek yeme, para yapıştırma gibi ilkellik-
ler. milli değerler değil, dünun aşılması gereken
köhnemiş gelenek ve görenekleri. geri kalmışlığı-
mızdır. Bugünün ilkel ve dinst! milliyetçilik poli-
tikası, bunları milli ve manevi değerlerimiz olarak
sergiliyor.
Gerçek milliyetçilik, ulusun çıkarlarını içte vedış-
ta önde tutmaktır hem ekonomik hem kültürel çı-
karlarını hem "din kardeşimiz ülkeler" hem dün-
ya güçleri karşısında. Kişisel çıkarlar yerine, top-
lum çıkarlarınm korunmasıdır: yoksa geri kalmış-
lığımızı, korunası değerler gibi gösteren geriye yö-
nelik bir geri zekâlılık değildir milliyetçilik. Bu tür
milliyetçilik, aşağılık duygusundan doğar, birieş-
tirici ve ilerletici değil, ayırıcı ve geriletici bir etki
yaratır. Bundan da bizde olduğu gibi aptalca bir
gurur, dünyaya ve modern olana karşı düşmanlık
doğar.
M. Aksoy'a saygıyla...
Muammer Aksoy'u yitirdik; fakat Atatürkçü dü-
şünce. insan onuru ve çağdaşlıkla ilgili duşüncele-
rin söz konusu olduğu her \erde, yeri doldurula-
mayacak olan eşsiz insan Muammer Aksoy'un ge-
riciliğe karşı inançlı, korkusuz haykırışları kulak-
larımızda çınlayacaktır. Muammer Aksoy, "ölüm-
süz genç savaşçı" dediği, ülkemizin bir başka onuru
Sayın Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'na, yüreğinin bü-
tün gucü ve coşkusu ile hayranlık duyardı. Türki-
ye'nin, birkaç Velidedeoğlu'na daha sahip olsaydı,
aydınlığa çıkacağına inanırdı. Oysa kendisi, hem
bilim hem cesaret ve coşkuda hem de değerbilir-
likte. o düşlediği birkaç Velidedeoğlu'ndan birisiy-
di. Son çabalarından birisi, "Atatürkçü Diişünce
Derneği"nde canlı bir düşünsel akım oluşturmak.
laiklik konusunda yazmak ve yazdırmaktı. Değer-
bilir yüreği, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'na bir "Ar-
mağan Kitap" ıçin heyecanla çarpıyordu. Benı de
bu konuda yazmak için teşvik etmişti. Türkiye'de
laikliğin neden bu kadar güçlükle yerleştirilebildi-
ğinin düşünsel nedenlerini araştırmaya çalıştığım
bir yazı hazırlarken. "Cumhuriyet" için de gün-
cel olaylarla ilgili yukanda okuduğunuz yazıyı ha-
zırlamıştım. Onun bu yazıyı gorüp okuyamayaca-
ğı akhmdan geçmezdi elbet. Bazı kimselerin ölüle-
ri, dirilerinden daha etkilidir. Dilerim bu Muam-
mer Aksoy için de geçerli olur ve yürekleri yanan
Atatürkçü aydınlar, daha uyanık ve cesaretle sa-
vaşırlar.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Gençler Yaşamalı.
:-.;• .j^ı -.!•
"Mehmet Ali'yi anası
İşe giderken doğurdu
Savaş bıtımınden üç ay önce
Az süt emdı Mehmet Ali
Az ışık gördü
Az ısındı
Duydu anasının yorgunluğunu
Bol bol uyudu Mehmet Ali
Çocukların bedava uykusunu
Zeytin yağı ve ekmek kadar
Kıttı özgürlük memlekette
Büyüdüğü zaman akranlan
Mehmet Ali'nın
Herşey bol olur elbette."
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından doğdu Mehmet Ali. derken
Ahmet... Yıllar geçti aradan, tam kırk beş yıl. Memlekette 'her
şey bol' oldu mu? Hele özgürlük?
Cahit Külebi'nin oğlu Ahmet Külebi, bir sabah yürek durma-
sından koptu yeryüzünden... Kırk üç yaşındaydı. Üniversitede
yardımcı doçent. Bir çocuk babası. Süheyla ve Cahit Külebi'nin
sevgilı oğlu. Olaydan birkaç saat sonra öğrendirn. Ne yapılır bu
durumda? Açarsınız telefonu, ana-babaya başsağlığı dilersiniz.
Ne zordur evladını yitirmiş bir anaya, babaya 'oğlun gitti. ama
sen yaşa, sen sağ kal' demek, dıyebilmek...
Kaç gün geçti, yapamadım bunu. Cahit Külebi en az yarım
yüzyıilık dostum Oğullarını da tanıdım. Yaşam serüvenlerini bil-
diğim insanlar Ama açıp telefonu, Cahit, çok üzüldüm
1
diye-
medım Bazı acılar insanı susturuyor. Sözcük bulmak zorlaşı-
yor
Baştaki şıirde adı geçen Mehmet Ali. Külebilerin büyük oğlu-
dur. 1950de Ankara'da iken tanımıştım Mehmet Ali ile Ahmet'i.
Dört beş yaşlannda idiler Cebeci'de bir apartmanda oturuyor-
lardı. iki çocuk bahçede mi nerde oynuyorlarmış, bir ara konuk
odasına geldiler. Zamanın gerilerinde kalan anılar bir masala dö-
nüyor...
O yıflarda yazdığı S' adlı sıirinin bir yerinde Külebi, şöyle söz
etmişti onlardan:
"On iki sene dile kolay
Bak kımizin de ağardı saçlarımız
Aldırrra oynuyor ya sokakta
İki erkek kedi gibi çocuklarımız."
Eşı, çocukları Külebi'nin şiirlerinin başlıca konuları arasında-
dır Gündeiik sıkıntılar. üzüntüler içinden şöyle seslenmiştir on-
lara:
"Sen her gun akşama kadar ağacığım
Anaya hasret, babaya hasret
Ekmeğe. insan yüzüne
SoKaklara hasret
Lavanta kokuları gelir uzaktan
Yel estikçe sıra sıra kavaklar sallanır
Bir faKirlik. bir yalnızlık. bir gurbet
insafı nasıl olsa katlanır
Türkiye uçsuz bucaksız ağacığım
Bu yerlenn havası bize yaramadı
Kalkıp başka şehirlere gıdelim artık
Çare kalmadı"
Kenai oğulları olsun, yurdumuzun tüm çocukları olsun hepsi
bırdir. hepsi değerlidır. hepsı 'nazlı bir kuş' gibidir şaire göre...
Ağacığım' der onlara. Yine bir başka şiirinde şöyle seslenır:
"Ağacığım senin kaderin
Bütün çocukların kaderi
Neler etmedı yirminci asır
Sabı sübyan demedi
Bir nazlı kuşa benzer
Çocuk dedığin
Ev ister ekmek ister
Öpülmek okşanmak ister
Ağacığım şu dünyanın üstünde
Bir sürü şehır vardır
Taşlanmış kuşlar gibi penşan
Dolasan çccuklardır."
Herkes ölecek. Gününde saatınde. Ne var ki yaşamın orta-
sında kopmak dünyadan. Ananın babanın gözü önünde yitip git-
mek... Bu tür bir acının avuntusu var mıdır? Kim avutabilir o anayı
babayı? Hele en duyarlı ınsan ise o ana baba; şairse. Külebi gi-
bi buyuk bir şairse...
Teiefonia arayamadım. Günler geçti. Elim telefon aracma gıt-
ti geldı. Olmadı. yapamadım. Actım şıirlerıni, bir şairı en lyı an-
latan dizeleridir, onlarda buldum Külebi yı. Gencecik yaşında duy-
duğu, tattığı acıları. sevınçleri ile... Bir avuntu, bir dostça sesle-
mş mı bu yazı? Belki!
'Kaygan Buzda Dansa Çağrı'
Kadın-erkek ilişkisinde eşitlenmenin ve özgürleşmenin,
geleceğin insanının yaratıcılığına sunduğu alan açıktır. Kadının
tarihte yitirdiği sürecin, entelektüel, bilimsel ve sanatsal
yoldan tamamlanmasıyla insansal düzeyde birliktelik
sağlanabilir.
SERA TOKAY
Ünlü Alman yazarı Thomas Mann, biraz
gülümsemeyle, evliliği buz üstündeki dansa
benzeterek "iki kişilik beraberlik"in yazgısı-
nı sorgularken, kadınla erkeğin cinsiyet soru-
nunda birliktelikten soyutlanamayacağını dü-
şiiamüjtü.
Bugünün güncelliğini ve yarınlann soru işa-
retini taşıyan "cinselliğin özgürleşmesi" soru-
nunda cinselliğin bireysel niteliklerindeki öl-
çütleri yerleştirebilmenin güçlüğüyle karşı kar-
şıyayız.
İnsanın bireysel evriminden soyutlanama-
yan bu beraberliğin bir taslağını çizersek, top-
lumdaki yeri abartılmış erkeğin ve toplumsal
ilişkileri sınırlı kadının vurguladığı kısıtlı bir
alandan, eşcınselliğe ya da feminizme varan
geniş bir alana kadar süregelen başkalaşımı
izleyebiliriz.
Armoniye ulaştıran kurallar
Sonuçta her iki cins, zorunlu doğal bağım-
lılıklarını koruyarak. kendine özgü kimlikle-
rinin kaygan çizgisi üzerinde hangi noktada
karşılaşabilirler? Bizi yine kaygan buz üzeri-
ne çaeıran bu incelikli soruyu nasıl yanıtlaya-
biliriz?
Kadın-erkek ilişkilerindeki "nuanslar"ın
elennıesiyle biçimlenen katı toplumsal kural-
lar ve gelenekler, bireyin karmaşık tinsel ve bi-
yolojik yapısıyla sürtüşmesinden habersizdır-
îer.
tnsanın geleceğe doğru devinerek ilerleme-
si de belirli süreçler için geçerli kurallann aşıl-
masının döğal nedenidir. Devinim ya da ev-
rim, bizi kuralsız bir topluma yöneltmez, ku-
ralları değiştirir, insandaki yaratıcılık kural-
larının yönlendirdiği bir toplum düzenine ulaş-
tırabilir. Bir başka deyişle, "kural" ve "insan"
çelişkisinin duyurduğu dramatık ve uyumsuz
notalar, ancak insanın ruhsal ve bedensel ya-
pısının olumlu kuralları oluşturduğu bir sü-
reçte armoniye varabilir. Buna her iki cinsin,
cinselliğınin bilinçli özgürleşme süreci diyebi-
liriz.
Peki, buradaki özgürleşmenin anlamı nedir?
Varoluşumuzun doğal nedeni olan cinselli-
ğin din baskısı altında ezilmesi ve küçümsen-
mesi insanlık tarihinde uzun bir süreç oluştur-
muştur. Batı toplumlarındaki somut kavranı-
şıyla, "yaşayarak özgürleşme" çabası sorunu
çozebilir mi
9
Yüzeydeki bu eylemin derinin-
de yatan ruhsal ve yapısal gerçekleri bir öğre-
tiyle aydınlatmak gerekmiyor mu?
Karanlık bilinçaltı hücrelerinin kapılarını
korkusuzca aralayan Freud'un bu kesimlere
sızdırdığı ışık, geçmişe dönük bir devrinı di-
ye nitelenebilir. Ancak bu aydınlatn.a sürecin-
de, tarihsel kökenlerine doğru varoluşunun or-
ganik, içgüdüsel, doğal ve tinsel kimliğini asıl
keşfeden kadın olacaktı.
Freud ile kavranan cinsellik, insanın öteki
duygu ve duyularından ayrılarak tek başına
işlevini sürdüren nitelikte değildir. Bilinçaltın-
da yatan, ama yaşamın tum hazlarım kapsa-
yan duyarlı bir anlatımın, duygusal ve duyum-
sal bir yaklaşımın bilime, hatta doğa bilimi-
ne dönüşme biçemidir.
Bilinç düzeyine yiikselme
Thomas Mann, psikanalitik ayrışımın insa-
nın en derininde yakaladığı "cinsellik güdü-
sü"nü "romantizmin biyolojik anlatımt" di-
ye nitelendirir.
İnsanın duygusal ve düşünsel anlatımından
soyutlanamayan cinselliğin ayrıştırılarak bi-
limsel açıdan incelenmesi bir kapı açtı: Yüz-
yılların baskılarma karşı gelişen bilinçaltı tep-
kisinin bilinç düzeyine yükselmesi, her iki cin-
sin özgün cinselliğinin bilimsel alanda eşitli-
ği kavramım beraberinde getiriyordu.
Geçmişi ayrıştıran bu yaklaşımın geleceğe
dönük yüzü, en derin bireysel bilincin elde
edilmesiyle birlikte "yeniden yapılanma" so-
rununu gündeme getirecekti.
Kadın-erkek ilişkisinde eşitlenmenin ve öz-
gürleşmenin, geleceğin insanının yaratıcılığı-
na sunduğu alan açıktır. Kadının tarihte yi-
tirdiği sürecin, entelektüel, bilimsel ve sanat-
sal yoldan tamamlanmasıyla insansal düzey-
de birliktelik sağlanabilir.
Ancak eşitliğe giden yolda bu aşamayı ger-
çekleştirebilmek için gereken toplumsal ve
maddi koşulların oluşturulması için el ele ça-
lışmak aerekiyor.
I.T.U. VAKFI
EĞİTİM TESİSLERİ
İŞLETMELERİ
llave bölüm dersliklerinde
Yeni
İNGİLİZCE
ve
BİLGİSAYAR
Sınıfları ile
KONUŞMA
KULÜBÜ
açıyor.
KAYITLAR
YAPILMAKTADIR.
ADBES:İ T.Ü.MAÇKAKAMPÜSÜ
7EL 1431627-1406215
14331 00/ 2115 ve 441
17 SUBAT 1990
İSTANBUL SHERATON OTELİ MERHABA SALONU
AYIN KONUSU
"YOK Sisteminin değerlendirilmesi ve
yüksek öğretimde arayışlar.
OZEL BORA
SURUCU KURSU
Kayıtlar
devam
etmektedir.
SABAH Saat: 10.00
SUNUŞ: Ahmet C. ÖZKAN
OTURLM BAŞKAN1: Yüksel ÜLKEN
PANEÜSTLER: Türkan AKYOL
Lütfü DURAN
Ahmet KUÇLKEL
Erol ZEYTİNOĞLU
OGLEDEIM SOIMRA Saat: 14 00
OTURUM BAŞKAN1: Burhan ŞENATALAR
PANELİSTLER: Aydın AYBAY
üğur DERMAN
Kemal GÜR1Z
Nahit KUMBASAR
F.ık:niıkk*r jcreîvt/Jır
L" İ K T I S A T F A K L L T E S İ M E Z U N L A R I C E M İ Y E T İ Cumhunvel Cad. 2 7 6 Taksım Tel: 150 50 3 4 - 150 16 42
Ofcul Üskûdar:
Kozyatajı:
MattBpe:
Tarabya:
Çailayan:
343 67 82
362 47 33
352 21 21
162 08 18
146 88 30
LISKUR
SÜRÜCÜ KURSU
Sürücü belgesi
bızden alınır.
Kadıköy: 336 02 79
Erenköy: 359 30 68
Maltepe: 352 24 21
INGILIZCE*Aynca, ayda 100 bin,140.000 TLlik seçeneklerle
Kayıt olun. avanujınızı degerlendirin.
KADIKOY
Tei 338 83 10 338 58 47
ŞIŞLI
Te. 130 81 91 132 72 52
BAKIRKOY
Te. 570 İ2 70 572 2ı 44
PENCERE
Yak, Bir Marlboro!..
Ege'de tütün ekicileri başkaldırdılar; haklıdırlar; efkârlıdırlar.
Peki, efkâr dağıtmak için ne yapacaklar?
— Yak bir Marlboro!..
Paketi uzatan kim? Ya bir işçi ya şoför ya da küçük memur,
esnaf, belki de emekli. . Eh, dar gelirlinin elmde bir televizyon
eğlencesi kaldı. bir de Marlboro'nun dumanı. Dişinden tırnağın-
dan arttırıp, çoluk çocuğun nafakasından keserek Marlboro'ya
sarılan büyük kent yoksulu, sigarasından bir soluk çekip dumanı
kişilik gösterisı gibi havaya üflerken, mahalle kahvesinde ga-
zetenin başlıklarını okuyor:
— Tütün üreticisı başkaldırdı...
— Karayolları trafiği kesildi...
— Demiryolunda oturma eylemi...
— Tütün tüccannın işyerlerinde cam çerçeve aşağıya indiril-
di...
— Tütün ekicisi çaresiz...
Peki, ne yapmalı?
Yak, bir Marlboro...
•
Dünyanın gelişmîş ülkelerinde sigaraya karşı büyük bir sa-
vaşım açıldı. Tıp, sigaranın sakıncalarını kanıtladı. Sigara kan-
sere ve kalp hastalıklarına yol açıyor; başta Amerika olmak üzere
her yerde sigara ıçenler azalıyor Onaltıncı yüzyılda insanlığın
başına "musallat" olan bu alışkanlık yavaş yavaş ortadan kal-
kacak
Peki, yeryüzünü kucaklayan Amerikan sigara tekelleri ne ya-
pacaklar?. Türkiye gibi ' az gelişmiş" ülkelerin pazarlarına yö-
nelecekler. değil mı? Amerikan sigaraları önce kaçak yoldan pi-
yasaya girdi. tiryakılerinı yarattı. ardından "lîberalizm" adına sa-
tışı serbest bırakıldı. Yılların binkimiyle gecekondulaşan ve lum-
penleşen toplumumuzda Amerikan sigarası ıçmek bir tür gös-
terişin dışavurumuna dönüştü
Koy kasete bir arabesk.
Yak bir Marlboro!..
Arabesk kapitalızm bu süreçte elbet bir yandan Amerikan şir-
ketlerinin istekleri doğrultusunda siyaset yaparken öte yandan
tütün ekicisini de işçısini de ezecekti. "Ucuz emek cenneti" nasıl
yaratılır? Tarlada üreticiyı açlığa. fabnkada ışçiyı karın tokluğu-
na, madende emekçiyi ölume mahkûm edeceksin!. 'Liberal
e/conorm'yöntemiyle kalkınmanın yöntemi budurve Türkiye'de
1980'lerin temel çızgisini oluşturur.
Peki, bu gidişe çare?
Yak, bir Marlboro!..
*
1980'lerin Türkıyesı'nde çalışanlarm boğazı sıkıldı; emekçi so-
luksuz bırakıldı; 12 Eylül faşızminin programı acımasızdı. Beş
General yönetimi' işçi sendikalarının ve köylü kooperatıflerinin
canına okudu, Amerika'mn öngördüğü program Özal ekonomi-
siyle özdeşleşti. Tam 10 yıl devlet gücü özel Kişılerde ve baba
holdinglerde sermaye birikiminin gerçekleşmesi için buldozer
gibi çalıştırıldı...
Sonuç?..
Fiyasko!..
Enflasyon yüzde 70te geziniyor. kalkınma oranı sıtıra ındır-
gendi, gelir dağılımının adaletsizliği geçim sıkıntısını büyük halk
kitlelerinde cehennemleştırdi Ekonominin durgunluğunda bile
zaptedilemeyen enflasyonu dizgınlemek için önlem almak zo-
runda kalındı, Nedir önlem? Para basılmayacak! . Çünkü kal-
kınmanın sıfırlandığı, üretimin durağanlaştığı ortamda bir de
banknot matbaasını çalıştırdın mı, enflasyon yüzde 100'lere fır-
layıverir.
Peki, banknot matbaası çalıştırılmazsa hükümet nereden para
bulup tütün ekicisine verecek? Devletin bütçesi, borç bütçesi.
Vergi düzeni batık. İktidar zaten vergide yoksula yükleniyor, üc-
fetlinin boğazını sıkıyor; ensesi kalından bir şey alamıyor. Pa-
rayı nereden bulacak bu hükümet? Eh. tütün fiyatlarını düşük
tutar, ekicinin gırtlağına basar; sözde liberal ekonomide hükü,-,
met eliyie fiyat böyle saptanır .,'.,77.?.
Arabesk kapitalizmin alaturka lıberalizmi böyle olur. ~
4
,*
ANAP'ın ekonomi politikası Özal siyasetidir. Özal. Çankaya'ya
çıktı, iflas Akbulut'un sırtına kaldı, ANAP'ın geleceğe yönelik hiç-
bir öngörüsü yok. Ne ekim planlaması, ne tütün sorununa do-
nük bir hükümet stratejisi, ne ekonomiye yönelik ciddi bir prog-
ram var. ANAP hükümeti binmiş bir alâmete, gidiyor kıyame-
te...
Peki, bu gidişe çare?
Yak, bir Marlboro!..
ÜMNıAhl
İLHAN SELCUK
aglamak
vegübnek
5000 Hra (KDV ıçinde)
Odemelı göndenlmez
Çağdaş Yayınları
Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İSTANBUL
SERVER TANİLLİ
yüzyüların
geıçegi
ye
mirası
İNSANLIK TARÎHİNE
GİRİŞ
II
ORTA CAG
SAY Dağıtım Ltd. Şti.
Ankara Cad. No.: 54 Sirkeci - ist.
Tel.: 512 21 58 - 512 50 80 - 528 17 54