25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 25 KASIM 1990 Kontrollü siyasi rejim sürüyor, çoğulculuk ve demokratikleşme yönünde herhangi bir gelişme yok Castro hâlâ 'savaş hali'ndePerestroyka sonrası Küba GENCAY ŞAYLAN — 1 — HAVANA — Pazar sabahı erken kalkıp otelden çıkıyorum. Ve şaşırtıcı, biraz da ür- kütücü bir manzara ile yüz yüze geliyorum. Ellerinde AK-47 tipi silah taşıyan gençlerin yanında orta yaşlı, ev hanımı görünümlü kadınlar sokakta yüriiyorlar. Acaba dün ge- ce Küba'ya gelirken yolculuk sırasında be- nim haberim olmadan bir savaş mı çıktı? ABD Küba'ya mı saldırdı gibi fantastik dü- şünceler geçiyor kafamdan bir an. Gerçeği sonra öğreneceğim. Sorduğum kişiler hemen herkesin evinde silah olduğu- nu ve pazar günleri toplu "atış talimleri" ya- pjldığmı söylüyorlar. Küba bu özelliği ile bi- raz Isviçre ve tsrail'e de benziyor. Oldukça büyük bir ordusu yanında halkı da silah- landırmış ve sürekli olarak muhtemel bir sa- vaşa karşı hazır tutuyor. Evet, bir zaman- lar Che Guevara'nın, Castro'nun dünyanın çeşitli ülkelerindeki devrimcilere esin kay- nağı olduğu Küba'nın başkenti Havana'da- yım. Gorbaçov'un perestroykası ile Doğu Avrupa'nın sistem değiştirdiği, kapitalist sosyalist bloklar anlayışının yıkıldığı bir or- tamda Küba ve Castro'nun yeri neresidir? Bugün, birçok politik yorumcuya ve bu alanda uzmanlaşmış kişilere göre Fidel Castro zamanını doldurmuş, kimseye söy- leyecek bir şeyi kalmamış bir liderdir. Bu yorumlara göre otuz yıldır Sovyetler'e dayanarak onlardan destek alarak dünya devi ABD'ye "arka bahçesinde" meydan okuyan, zaman zaman ABD'nin başını cid- di ölçüde ağntan Castro'nun artık ayakta kalması çok zorlaşrruştır. Çünkü Sovyetler 1 de ortaya çıkan büyük değişiklik, perestroy- ka ve bunun sonucu olarak Doğu Avrupa rejimlerinin birbiri arkasından çökmesi Castro'nun ayakta kalmak için gereksinme duyduğu dış destekten onu yoksun bırak- mıştır. Geçen 24 ekim günü hava sıcakhğının 30 santigradı geçtiği Havana'da bu sorulan tar- tışmak için Küba Komünist Partisi Merke- zi'ne giderken ne tür cevaplar alacağımı ben de merak ediyordum. Küba Komünist Par- tisi Genel Merkezi, ya da bir başka deyişle bugünkü Küba siyasal yaşamının kalbi, ün- ABD'nin Küba'ya karşı süren ekonomik ve diplomatik \ ambargosu, Miami'de kurulan Radyo Marti'nin yaymlan, Küba yönetimine, bir ABD saldırısının her an beklenebilirliği konusunda halka propaganda yapması olanağı sağlamaktadır. lü Devrim Me>'danı'nda dev boyutlu Jose Marti heykelinin hemen arkasındaki bina- da çalışıyor. Burada Komünist Partisi Merkez Komi- tesi üyesi Dennys Guzman ve yardımcısı Bay Armando Garcia ile randevum vardı. Kü- ba yetkilileri bilseler bile Ingilizce konuş- makta/ı hoşlanmadıkları için Türkiye'nin Küba Büyükelçisi Sayın Mehmel Güney'in yardımlan ile bulduğum sevimli tercüma- nım Teresitta ile binadan içeri girdiğimiz za- man ilk dikkatimizi çeken nokta havayı se- rinletme sisteminin yetersizliği olmuştu. Başka bir deyişle oldukça terli bir ortam içinde Bay Guzman ile konuşmaya başla- mıştık. Daha önceleri kamuoyuna yaptığı konuş- malardan Fidel Castro'nun perestroyka ha- reketini eleştirdiğini ve Küba'da bu yola gi- dilmeyeceğini söylediğini bilmekle beraber yine de Bay Guzman'a perestroyka konu- sundaki düşüncelerini sorduğumda karşım- daki kişi hiç duraksamadan cevap verdi: "Artık âdet oldu, dünyanın her yerinden gelen gazeteciler bize önce bu s»ruyu soru- yoriar. Artık ne cevap verecegimizi ezber- lediğimiz için bu bizim için de kolaylık olu- yor. Eğer perestroyka, Komünist Parti iiyele- rfnin yetkilerini kullanarak kendilerine çı- kar sağlamalanna, yolsuzluk yapmalaruıa karşı bir girişimse bu iş KUba'da daha ön- ce başladı. Bizim 'hataları düzeltme' (rec- tification y correction) kampanyamız 19801i ydlarda başlatıldı. Ama Avnıpa'daki değişme türiinden bir şey kesinlikle bura- da söz konusu değil. Perestroykanın bizim açımızdan ne gereği nc de anlamı var. Oradaki degişmeyi saygı ve anlayış ile karşüıyonız. Örneğin bir Çe- kosiovak ısveç'e. Hoilanda'ya bakıyor ve bu- rada bir şeyier vanlış diyor. Haklı olduğu- na kuşku yok. Çekoslovakya bir Avrupa ül- kcsi ve eğer Çekoslovaklar diger birçok Av- rupa Ulkesine göre geri bir yaşam süriiyor- larsa orada degişme kaçınılmazdır. Peki biz Küba olarak hangi Latin Ame- rika ulkesine bakacagız da burada isler yü- rtnnüyor diyeceğiz? Sokaktaki sıradan Kii- balı hangi Latin Amerikan ulkesine baka- cak da imrenecek? Biz bir Üçüncü Dünya ülkesiyiz ve önce kendi düzeyimizdeki ben- zer ülkelere bakıyoruz. O zaman da gide- rek ağırlaşan sonınların variığı bir yana, model alacağımız bir ülke göremiyonız." Latin Amerika ve Küba Küba, Latin Amerika olarak bilinen kı- tada tek komünist ülke. Ancak bu rejim farklılığı bir yana, Latin Amerika ülkeleri- nin tarihsel ve kültürel bir blok oluşturdu- H.avana'ya bir cumartesi gecesi indim ve ertesi günü, yani pazar sabahı kenti görmek üzere merkezi bir yerde olan otelimden çıktığımda oldukça şaşırtıcı, bir bakıma ürkütücü bir manzara ile karşılaştım? Sokaklar silahlı insanlar ile doluydu. E1 Jiı llerinde AK-47 tipi silah taşıyan gençlerin yanında orta yaşlı, ev hanımı görünümlü kadınların ağır piyade tüfekleri ile dolaşması ilk bakışta çok şaşırtıcı bir görünüm veriyordu. Daha sonra herkesin evinde silah olduğunu ve her pazar atış talimi yapıldığını anlattılar. KİMLİK KARTI KÜBA Nüfus: 11 milyon Alan: 44.218 km 2 Dil: Ispanyolca. Etnik gruplar: Ispanyol, Afrikalı. Din: Yüzde 49 dinsiz, yüzde 42 Katolik. Devlet Başkanı: Fidel Castro (64) Ekonomi: Tekstil, orman ürunleri, çimento, kimya, sigara. Başlıca üriin: Şeker (thracatın yüzde 75'i), tütün, kahve, ananas, muz, narenciye, hindistancevizi. Madenler: Kobalt, nikel, demir, manganez, tuz. Ulaşım: Demiryolu. Araçlar (1986): 200 bin özel araba, 164 bin kamu aracı. Eğitim: Nüfusun yuzde %'sı okuma yazma biliyor. Okul yaşındaki çocukların yuzde 92'si okula gidiyor. FiDEL CASTRO'NUN YAŞAMOYKUSU Tarih onu haklı çıkaracak muKüba'yı kesintisiz 30 yıldır yöneten Fidel Castro, 1927 yüında Oriente eyaletinde doğmuştur. Castro'nun evlilik dışı bir ilişkiden doğduğu ve babası ile annesinin daha sonra evlendiği bilinmektedir. Castro'nun biri üvey olmak üzere 3 kardeşi vardır. Üvey ağabeyi bugün Havana'da bir sanayi kuruluşunda mühendis olarak çalışmaktadır. Küçük kardeşi Raul ile başlangıçtan beri ağabeyi ile beraber mücadele içindedir ve halen Küba Silahlı Kuvvetleri'nin başındadır. Castro, ölümünden sonra yerine Raul'un geçmesini istemektedir. Kızkardeşi Juanita ise şiddetli bir anti- Castrocudur ve halen Miami'de yaşamakta, Küba rejimine karşıt hareket içinde faaJ bir rol oynamaktadır. 1950 yılında Havana Universitesi Hukuk Fakultesi'nden mezun olan Castro, öğrencilik döneminde devrimci faaliyetlere katılmış, örneğin Dominik diktatörü Trujillo'ya karşı silahlı ayaklanmada yer alrmştır. İlk olarak Marksist düşünceyi üniversite öğrenciliği sırasında öğrendiği ileri sürulmektedir. Avukatlığı sırasında siyasi davalar alarak tanınan genç Castro, Batista'nın doğrudan doğruya diktatörlüğünü ilan etmesi üzerine silahlı mücadele yolunu seçmiş ve 170 arkadaşı ile Moncada kışlasına bir saldın düzenlemiş; başarısız olan saldın sonunda 72 genç yaşamını yitirmiştir. Yakalanan ve yargılanan Castro, mahkemede yaptığı savunma ile. birdenbire büyük bir ün kazanmıştır. Daha sonra "Tarih Beni Haklı Bulacaktır" başlığı ile tanınan savunmasında Castro, Küba Anayasası'nın baskıya karşı direnme hakkını tamdığını vurgulamış, halkın yaşadığı adaletsiz durumdan ayrıntılı bir biçimde söz ederek "Moncada Btldirisi" olarak tamnan programı ilan etmiştir. Moncada Programı, Küba'da siyasi demokrasinin kurulması yanında toplumda eşitlik ve adaleti sağlayacak tek yol olarak radikal bir toprak reformundan söz etmektedir. 16 yıl ağır hapse mahkûm olan genç avukatın, 21 ay süren hapislik döneminde Marksist-Leninist klasikleri okuduğu ve bu dönemde kafasında Küba için bir siyasal gelecek programı oluşturduğu ileri sürulmektedir. Küba'da yükselen muhalefet karşısında Batista'nın genel af ilanı ile hapisten çıkan Castro, Meksika'ya gitmiş ve orada "Ulusal Hareket Komitesi" adlı bir örgüt kurmuştur. Bu örgütün yöneticileri arasında Raul Castro, Faustino Perez, Jesus Montae gibi halen Castro'nun yanında görev yapan kişiler yer almışlardır. Bu dönemde Arjantinli bir tıp doktonı, Ernesto Guavera da harekete katılmış ve bilindiği gibi evrensel bir efsane kahramanı haline gelmiştir. 25 Kasım 1956 yılında Castro, 87 arkadaşı ile Meksika'nın Tuxpan limanından Granma adlı bir tekne ile yola çıkmış ve Küba'ya gelmiştir. Ancak sahile çıkarken pusuya SSCB'deki değişiklikler, Doğu Avrupa rejimlerinin birbiri arkasından çökmesi, Castro'yu ayakta kalmak için gereksinme duydugu dış destekten yoksun bıraktı. düşürülen gruptan ancak 12 kişi sağlam olarak Sierra Maestra dağlarına ulaşmış ve yeni bir gerilla savaşı başlatılmıştır. Castro, harekete, Moncada saldırısının yapıldığı gün olan "26 Temmuz" adını vermiş ve bir süre sonra çok geniş bir anti-Batista cephesi oluşturmayı başarmıştır. Batista yönetimine karşı sağlanan askeri zaferden çoJc kısa bir sure sonra başbakan olan Castro, programım uygulamaya başlamış ve özellikle toprak reformu ve büyük sanayi kuruluşlarının millileştirilmesi gibi girişimler, kurulan cephenin dağılmasına yol açmıştır. Başbakan olarak ABD'ye giden Fidel Castro, orada reformlan nedeniyle çok soğuk karşılanmış ve yardım önerileri kesin bir biçimde geri çevrilmiştir. ABD'den yardım alamayan Castro, Sovyetler'e dönmüş ve Havana'yı ziyaret eden Mikoyan ile bir petrol anlaşması imzalanmıştır. Havana'ya gelen Sovyet petrolünü işlemeyi reddeden Amerikan ve lngiliz rafinelerinin millileştirilmesinden sonra Amerika ile ilişkiler iyice gerilmiş; bu sırada ABD, Küba'dan sosyalist ülkeler ile ilişkisini kesmesini isteyince Castro kendisine bunu bildiren ABD büyükelçisini 'istenmeyen adam' ilan ederek geri yollamıştır. Bu gelişmelerden sonra ABD ile çatışma kâçımlmaz hale gelmiş ve eski rejim yanlılan, ABD'nin askeri desteği ile ünlü DomuzJar Körfezi çıkarmasına kalkışmışlardır. Çıkarma yapan birlikler bozguna uğratıldıktan sonra önce bütün solu toplayan bir birlik oluşturulmuş ve bu, 1965 yılında Küba Komünist Partisi'ne dönüşmüştür. Castro da partinin yönetimini ele almıştır. Böylece Domuzlar Körfezi olayından sonra ABD ile Küba arasında potansiyel bir^savaş durumu ortaya çıkmış ve günümüze kadar bu büyük karşıtlık varlığını sürdürmüştür. Amerikan tehdidi karşısında Sovyetler'e yönekaa Küba, özellikle Domuzlar ' Körfezi olayından sonra orta menzilli Sovyet füzelerini konuşlandırmış ve bu, bilindiği gibi dünyayı total bir sıcak savaşın eşiğine getiren "fözeler krizi" ne yol açmıştır. Kriz sonunda Sovyetler'in Küba'daki ve Amerikalılann Türkiye'deki füzeleri Türkiye'ye ve Küba'ya haber verilmeden iki büyük gücün karşıhklı iradeleri ile kaldırılmış ve bu durum Küba'da, özellikle Castro'da Sovyetler'e karşı bir güvensizliğe yol açmıştır. Nitekim Fidel Castro, daha sonralan Sovyetler ile yakın üişkilerini sürdürmekle beraber füzeler krizi sırasındaki tutumJannı da kamuoyu önünde eleştirmekten geri kalmamıştır. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında, oldukça küçük bir ülkenin başında olmasına karşın dünyanın ilgisini çeken, Latin Amerika kıtasını dipten doruğa sarsan, Afrika kıtasında birçok ülkeye müdahale eden Castro, araştıncılar ve politikacılar tarafından farklı biçimde değerlendirilmektedir. Bir kısım araştıncılar Castro'nun basit bir Sovyet maşası olduğunu ileri sürerken bazılan da bütün Marksist- Leninist retoriğine, Küba'da çok katı bir sistem izlemesine, Sovyetler'Ie çok yakın ilişkilerine karşın Castro'nun bir milliyetçi olduğunu ve "Castroculugun" milliyetçilik akımiarı içinde değerlendirilmesi gerektiğine işaret etmektedirler. Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa ülkelerindeki başdöndürücü değişikliklerin, perestroykanın Küba'ya gelmemesi, bu yönde bir kayda değer gelişmenin olmaması, ikinci grup tarafından Castroculugun milliyetçilik çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğinin kanıtı olarak yorumlanmaktadır. ğuna kuşku yok. Bu bakımdan herhangi bir Latin Amerika ülkesi ile ügili karşılaştırmah değerlendirmelere girince öncelikle kıtadaki duruma bakmak gerekiyor. Çok genel düzeyde 1980'li yıllann tüm Latin Amerika için çok zorlu geçtiği bili- nen bir gerçek. Kuşkusuz Kuba ekonomik olarak kıta- mn en zengin ülkesi değil; örneğin 1989 yı- lında Küba'da kişi başına ulusal gelir 2.500 dolar iken bu, Brezilya'da 4.307 dolar, Mek- sika'da 4.624 dolar, Arjantin'de 4.647 do- lar. Buna karşılık ortalama yaşam Brezil- ya'da 65, Meksika'da 69, Arjantin'de 71, Kü- ba'da 74 yıl. Okumayazma oranı, Brezilya'- da yüzde 78, Meksika'da yüzde 90, Arjan- tin ve Küba'da yuzde 96. Beş yaşından kü- çük çocuk ölüm oranı Brezilya'da binde 85, Meksika'da 68, Arjantin'de 37 ve Küba'da 18. Sağhğa ayrılan pay GSMH'nin yüzde oranı olarak Brezilya'da 1.3, Arjantin'de 1.6, Meksika'da 1.7, Küba'da 3.2. Eğitim için ay- rılan oranlarda da aynı sıralama ortaya çı- kıyor; Brezilya'da 3.4, Arjantin'de 3.3 ve Meksika'da 2.8 olan oran Küba'da 6.2'ye çı- kıyor. Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan J990 Human Development rapopına göre topİumun ekonomik kaynak ve olanaklan Küba'da diğer Latin Amerika ülkelerine gö- re çok daha fazla iosana yönelik olarak kul- lanıhyor. Ayrıca Küba, diğer Latin Ameri- ka ülkelerine göre çok daha fazla eşitlikçi bir yapıya sahip gözüküyor. örneğin ulu- sal gelirden en az pay alan nüfusun ilk yüz- de 40'lık kısmı Brezilya'da ulusal gehren yüzde 7'sini, Meksika'da yüzde 10'unu ve Arjantin'de yüzde 14'ünü alırken bu oran Küba'da yüzde 29'a çıkıyor. Bütün bunlara ek olarak Küba'nın ABD ile düşmanlığı nedeni ile askeri harcamala- ra çok büyük pay ayırdığını da hesaba kat- mak gerekiyor. Örneğin yine Human De- velopment raporuna göre geçen yılda Bre- zilya ulusal gelirinin yüzde 0.9'unu, Mek- sika yüzde 0.9'unu ve Arjantin yüzde 1.5'ini savunmaya ayınrken bu oran Küba'da yüz- de 7.4'e çıkıyor. Yani Küba, doğru ya da yanlış, halkının refahı için kullanabiieceği çok büyük bir kaynağı askeri harcamalara ayırıyor. Bütün bu göstergelere bakarak Bay Guz- man'ın haklı olduğunu, ortalama Kübah- nın herhangi bir Latin Amerika ulkesine imrenerek bakmâyacağını söylemek yine de pek kolay gözükmüyor. Özellikle Körfez bunalımından, yani yükselen petrol fiyat- larından sonra Küba'daki günlük yaşamın iyice zorlaştığı, akla gelebilecek her türlü malın karneye bağlandığı, akaryakıt fiyat- lannın astronomik düzeylere yükseldiği goz önüne alınınca Küba'mn da kâçımlmaz ola- rak Latin Amerika'nın genel gerileme sü- reci içine girdiği ortaya çıkıyor. Başka bir deyişle Küba'da da değişme talebinin güç- leneceği söylenebiliyor. 1980'li yıllarda Latin Amerika ülkeleri- nin toptan, ekonomik ve toplumsal açıdan büyük sıkıntılara düştüğü, kesin bir gerile- me eğiliminın ortaya çıktığı yadsınamaya- cak bir gerçek. Ancak bunun yanında La- tin Amerika ülkelerine özgü sağcı, yarı as- kersel, kanlı diktatörlüklerin de yerlerini si- yasal demokrasiye bırakmalan 1980'li yıl- lann bir diğer özelliği olarak tanımlanabi- liyor. Henüz bu ülkelerde demokratikleşme yolunda katedilecek uzun mesafelerin var- lığından söz edilebiliniyorsa da Şili, Brezil- ya, Arjantin gibi ülkelerdeki askeri rejim- lerin yıkıldığı ve seçimle gelen iküdarların işbaşında olduğu gözlemleniyor. Demokratikleşme mümkün mü? Bu durumun Küba'yı etkileyip etkileme- yeceği, yani Küba'da herhangi bir demok- ratikleşme açılımının söz konusu olup ol- madığı yolundaki soruyu Bay Guzman şöy- le cevaplandırıyor: "Demokrasi ve özgürlük hiç kimsenin karşı çıkamayacağı en temel insani değer- lerdir. Yalnız burada Latin Amerika kıta- sında durum çok farklı, çok özel. Maale- sef ABD'nin varlıgı, özgürlukler konusun- da çok ciddi sorunlar yaratıyor. Bu ilk na- zarda çelişkili bir şeymiş gibi gözükür, çün- kü ABD yöneticileri hep özgüıiüklerden söz ediyorlar. Ben bir Kübalı olarak örneğin Başkan Roosevelt'in Atlantik Beyanname- si'nde sozunu ettiği dört temel özgüriükten yanayım. (Konuşma ve ifade özgüıiüğü, inanç ve vicdan özgürlüğü, gereksinmele- rini karşılama özgürlüğü, korkasuz yaşama özgürlüğü.) Ama Latin Amerika'da hangi ülke kendi çıkan için Amerika'nın yerleşik çıkarlarına karşı çıkarsa, kendi ülkesinde, kendi özgür iradesi ile bir şeyier yapmaya başlarsa bu dört temel özgürlük hasıraltı edilir ve o ülkeye dayanılması çok güç bir Amerikan baskısı başlar. Biz 32 yıldır böy- le "bir baskı altında yaşıyoruz. Latin Amerika'da ABD çıkarlanna do- kunmuyorsanız en sert, en acımasız dikta- tör olabilirsiniz ve destek alırsınu. Aynca şurada, 100 mil ötede, Miami'de 1 milyon Kübalı vaşıyor. Bunlar Amerikan askerle- rinin arkasından gelip 'bu ev benimdi', 'bu topraklar benimdi' diyecekleri günün hayali ile yaşıyorlar. ABD yönetimi bunları silah- landınyor, örgütlüyor. Bu, sürekli bir savaş hali demektir. Amerika bizi teslim almadan savaşı bitirmeyecegini ilan ediyor ve bu ka- çınılmaz olarak bizim hep savaş hali orta- mında yaşamamıza yol açıyor. Biz ufak ve zengin olmayan bir ülkeyiz ve bu sürekli savaş halinin nelere mal oldu- ğunu biliyonız. Ama ne yapahm bu bir var- lık yokluk sorumı ve savaş hali bizim yaşa- mımızı belirliyor." Gerçekten de bir savaş hali psikozunun ya da "yakın bir savaş tehükesi" düşünce- sinin topluma egemen kılındığı söylenebil- mektedir. Bir bakıma ABD'nin 1962 yılm- daki Domuzlar Körfezi olayından sonra Kü- ba'ya karşı doğrudan bir askeri müdahale- ye kalkışmadığı bilinmektedir. Ancak coğ- rafı olarak birbirlerine oldukça yakın bu- lunan bu iki ülkenin arasındaki yoğun düş- manlık, sözü edilen savaş hali psikozunun yaygınlaşmasına katkıda bulunmaktadır. ABD'nin zor kullanarak Küba rejimini devirmeye kararlı olup olmadığı kuşkusuz tartışmaya açık bir konudur. Bugünkü Amerikan resmi çevrelerinin tutumu, zor kullanmaya gerek kalmadan Castro rejimi- nin kendiliğinden yok olup (fade away) gı- deceğidir. Ancak gecmişte cereyan eden olaylar, Küba'ya büyük bir kararlilıkla sür- dürülen ekonomik ve diplomatik ambargo, Miami'de kurulu "Radyo Marti"nin yayın- lan, Küba yönetimine bir ABD saldmsının her an beklenebilirliği konusunda halka propaganda yapmasına olanak sağlamak- tadır. Bunun sonucu olarak da adanın ve halkın yoğun bir biçimde silahlanması ve potansiyel bir savaş durumu gündemden hiç çıkmamaktadır. Yine bu savaş haline bağlı olarak Küba'- da oldukça kontrollü bir siyasalrejimyü- rümekte, çoğulculuk ve demokratikleşme yönünde bir gelişmenin varlığı söz konusu edilememektedir. Bununla beraber son yıl- larda Castro ile kilisenin arasının düzelmesi ve kiliseye geçmiş yıllarda düşünülemeyecek oranda özgürlük tanınması dikkat çekmek- tedir. örneğin Havana'daki büyük katedralde seminer rektörlüğü yapan rahip Jose Fellx Perez Ricra bizimle yaptığı söyleşide, "Marksizmin de insanlara muüuluk getire- mediğini, kapitalizmin bunu kesinlikle sağfaryamadığını" vurguladıktan sonra "Ge- lecekie insanügm sorunlannın ancak Hıris- Yine bu savaş haline bağlı olarak Küba'da oldukça kontrollü bir siyasal rejim yürümekte, çoğulculuk ve demokratikleşme yönünde bir , gelişmenin varlığı söz konusu edilememektedir. Castro ile kilisenin arasının düzelmesi dikkate değer. tiyanlıgın kardeşlik ve adalet anlayışına dönmekle çözülebileceğini" belirtmiştir. Küba, ekonomik yaşamını tüketim dahil, şimdiye kadar görülmemiş ölçüde katı bir planlamaya bağlamışken, bütün dünyada resmi komünist partileri, Leninizm konu- sunda geriye dönüş yaparken hâlâ en azın- dan sözde Leninizme sımsıkı bağlı görünür- ken din alanında da özellikle son yıllarda büyük bir liberalleşmeye; bir başka deyişle Katolik kilisesine özgürlük vermeye yönel- miş bulunmaktadır. Bunun temel nedeni Katolik kilisesinde son yirmi yılda ortaya çıkan büyük değişiklik ve "libention tbeology" olarak tanımlanabilir. özgürleş- me teolojisinin kuram ve uygulamacüan La- tin Amerika'da ortaya çıkmıştır. Bu teolo- ji, kilisenin demokrasi, insan hakları, ulu- sal gelirin adil bir biçimde bölüşüldüğü, emeğin ön plana alındığı bir toplumsal dü- zenden yana tavır koymasını kapsamakta- dır. Bu durum rahip Perez Ricra'run da ifa- de ettiği gibi "Marksistlerin kilise hakkın- daki düşüncelerinin değişimesine" yol aç- mıştır. Rahip Perez Ricra, ilk kez olarak bir- kaç yıl önce Brezilya'yı ziyaret eden Cast- ro'nun aradaki soğukluğu giderici bir ko- nuşma yaptığım ve ondan sonra ilişkilerin yepyeni bir biçim aldığım; Vatikan'ın yeni tutumunun, örneğin Papa'nın en yoksul ül- keleri ziyaret etmesinin de gelişmelerde olumlu rol oynadığını ifade etmiştir. Aynı şekilde liberasyon teolojisinin de ki- lisenin egemen görüşü haline gelmesinden sonra Castro ve Küba rejimine daha olum- lu yaklaşıldığı söylenebilmektedir. Örneğin rahip Ricra, liberasyon teknolojisinin ön- gördüğü etnik gruplar arasında eşitüğin ve toplumsal böluşümde adil bir düzenin re- jim tarafından sağlandığını ifade etmiştir. Nikaragua'da olduğu gibi politik bir kiliseye karşı olduğunu ifade eden rahip, insanbğm artık "tarihin sonuna" geldiğini ileri sür- mekte ve geleceğin toplumunun Hıristiyan- lığın "ebedi banş" Ukesi üzerine oturaca- ğından söz etmektedir. Son yıllarda kilise- lere devamın hızla yükselmesini, rahip ve se- miner rektörü Ricra bu gelişmenin kanıtı olarak yorumlamaktadır. Başka bir deyişle; Latin Amerika kilise- sinin toplumsal sorunlar karşısında açık ve kesin bir tavır almasından, bir Mttrksist- Hıristiyan diyaloğunun başlamasından son- ra Küba'da rejim ile Katolik kilisesi arasın- daki ilişkiler ciddi ölçekte yumuşamış gö- zükmektedir. Yann: Köba'da günlük yaşam
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle