Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 25 KASIM 1990
Kontrollü siyasi rejim sürüyor, çoğulculuk ve demokratikleşme yönünde herhangi bir gelişme yok
Castro hâlâ 'savaş hali'ndePerestroyka
sonrası Küba
GENCAY ŞAYLAN
— 1 —
HAVANA — Pazar sabahı erken kalkıp
otelden çıkıyorum. Ve şaşırtıcı, biraz da ür-
kütücü bir manzara ile yüz yüze geliyorum.
Ellerinde AK-47 tipi silah taşıyan gençlerin
yanında orta yaşlı, ev hanımı görünümlü
kadınlar sokakta yüriiyorlar. Acaba dün ge-
ce Küba'ya gelirken yolculuk sırasında be-
nim haberim olmadan bir savaş mı çıktı?
ABD Küba'ya mı saldırdı gibi fantastik dü-
şünceler geçiyor kafamdan bir an.
Gerçeği sonra öğreneceğim. Sorduğum
kişiler hemen herkesin evinde silah olduğu-
nu ve pazar günleri toplu "atış talimleri" ya-
pjldığmı söylüyorlar. Küba bu özelliği ile bi-
raz Isviçre ve tsrail'e de benziyor. Oldukça
büyük bir ordusu yanında halkı da silah-
landırmış ve sürekli olarak muhtemel bir sa-
vaşa karşı hazır tutuyor. Evet, bir zaman-
lar Che Guevara'nın, Castro'nun dünyanın
çeşitli ülkelerindeki devrimcilere esin kay-
nağı olduğu Küba'nın başkenti Havana'da-
yım. Gorbaçov'un perestroykası ile Doğu
Avrupa'nın sistem değiştirdiği, kapitalist
sosyalist bloklar anlayışının yıkıldığı bir or-
tamda Küba ve Castro'nun yeri neresidir?
Bugün, birçok politik yorumcuya ve bu
alanda uzmanlaşmış kişilere göre Fidel
Castro zamanını doldurmuş, kimseye söy-
leyecek bir şeyi kalmamış bir liderdir.
Bu yorumlara göre otuz yıldır Sovyetler'e
dayanarak onlardan destek alarak dünya
devi ABD'ye "arka bahçesinde" meydan
okuyan, zaman zaman ABD'nin başını cid-
di ölçüde ağntan Castro'nun artık ayakta
kalması çok zorlaşrruştır. Çünkü Sovyetler
1
de ortaya çıkan büyük değişiklik, perestroy-
ka ve bunun sonucu olarak Doğu Avrupa
rejimlerinin birbiri arkasından çökmesi
Castro'nun ayakta kalmak için gereksinme
duyduğu dış destekten onu yoksun bırak-
mıştır.
Geçen 24 ekim günü hava sıcakhğının 30
santigradı geçtiği Havana'da bu sorulan tar-
tışmak için Küba Komünist Partisi Merke-
zi'ne giderken ne tür cevaplar alacağımı ben
de merak ediyordum. Küba Komünist Par-
tisi Genel Merkezi, ya da bir başka deyişle
bugünkü Küba siyasal yaşamının kalbi, ün-
ABD'nin Küba'ya
karşı süren ekonomik
ve diplomatik \
ambargosu, Miami'de
kurulan Radyo
Marti'nin yaymlan,
Küba yönetimine, bir
ABD saldırısının her
an beklenebilirliği
konusunda halka
propaganda yapması
olanağı sağlamaktadır.
lü Devrim Me>'danı'nda dev boyutlu Jose
Marti heykelinin hemen arkasındaki bina-
da çalışıyor.
Burada Komünist Partisi Merkez Komi-
tesi üyesi Dennys Guzman ve yardımcısı Bay
Armando Garcia ile randevum vardı. Kü-
ba yetkilileri bilseler bile Ingilizce konuş-
makta/ı hoşlanmadıkları için Türkiye'nin
Küba Büyükelçisi Sayın Mehmel Güney'in
yardımlan ile bulduğum sevimli tercüma-
nım Teresitta ile binadan içeri girdiğimiz za-
man ilk dikkatimizi çeken nokta havayı se-
rinletme sisteminin yetersizliği olmuştu.
Başka bir deyişle oldukça terli bir ortam
içinde Bay Guzman ile konuşmaya başla-
mıştık.
Daha önceleri kamuoyuna yaptığı konuş-
malardan Fidel Castro'nun perestroyka ha-
reketini eleştirdiğini ve Küba'da bu yola gi-
dilmeyeceğini söylediğini bilmekle beraber
yine de Bay Guzman'a perestroyka konu-
sundaki düşüncelerini sorduğumda karşım-
daki kişi hiç duraksamadan cevap verdi:
"Artık âdet oldu, dünyanın her yerinden
gelen gazeteciler bize önce bu s»ruyu soru-
yoriar. Artık ne cevap verecegimizi ezber-
lediğimiz için bu bizim için de kolaylık olu-
yor.
Eğer perestroyka, Komünist Parti iiyele-
rfnin yetkilerini kullanarak kendilerine çı-
kar sağlamalanna, yolsuzluk yapmalaruıa
karşı bir girişimse bu iş KUba'da daha ön-
ce başladı. Bizim 'hataları düzeltme' (rec-
tification y correction) kampanyamız
19801i ydlarda başlatıldı. Ama Avnıpa'daki
değişme türiinden bir şey kesinlikle bura-
da söz konusu değil.
Perestroykanın bizim açımızdan ne gereği
nc de anlamı var. Oradaki degişmeyi saygı
ve anlayış ile karşüıyonız. Örneğin bir Çe-
kosiovak ısveç'e. Hoilanda'ya bakıyor ve bu-
rada bir şeyier vanlış diyor. Haklı olduğu-
na kuşku yok. Çekoslovakya bir Avrupa ül-
kcsi ve eğer Çekoslovaklar diger birçok Av-
rupa Ulkesine göre geri bir yaşam süriiyor-
larsa orada degişme kaçınılmazdır.
Peki biz Küba olarak hangi Latin Ame-
rika ulkesine bakacagız da burada isler yü-
rtnnüyor diyeceğiz? Sokaktaki sıradan Kii-
balı hangi Latin Amerikan ulkesine baka-
cak da imrenecek? Biz bir Üçüncü Dünya
ülkesiyiz ve önce kendi düzeyimizdeki ben-
zer ülkelere bakıyoruz. O zaman da gide-
rek ağırlaşan sonınların variığı bir yana,
model alacağımız bir ülke göremiyonız."
Latin Amerika ve Küba
Küba, Latin Amerika olarak bilinen kı-
tada tek komünist ülke. Ancak bu rejim
farklılığı bir yana, Latin Amerika ülkeleri-
nin tarihsel ve kültürel bir blok oluşturdu-
H.avana'ya bir cumartesi gecesi indim ve ertesi günü, yani
pazar sabahı kenti görmek üzere merkezi bir yerde olan otelimden
çıktığımda oldukça şaşırtıcı, bir bakıma ürkütücü bir manzara ile
karşılaştım? Sokaklar silahlı insanlar ile doluydu.
E1 Jiı
llerinde AK-47 tipi silah taşıyan gençlerin yanında orta yaşlı,
ev hanımı görünümlü kadınların ağır piyade tüfekleri ile dolaşması
ilk bakışta çok şaşırtıcı bir görünüm veriyordu. Daha sonra herkesin
evinde silah olduğunu ve her pazar atış talimi yapıldığını anlattılar.
KİMLİK KARTI KÜBA
Nüfus: 11 milyon
Alan: 44.218 km
2
Dil: Ispanyolca.
Etnik gruplar: Ispanyol, Afrikalı.
Din: Yüzde 49 dinsiz, yüzde 42
Katolik.
Devlet Başkanı: Fidel Castro (64)
Ekonomi: Tekstil, orman ürunleri,
çimento, kimya, sigara.
Başlıca üriin: Şeker (thracatın yüzde
75'i), tütün, kahve, ananas, muz,
narenciye, hindistancevizi.
Madenler: Kobalt, nikel, demir,
manganez, tuz.
Ulaşım: Demiryolu. Araçlar (1986): 200
bin özel araba, 164 bin kamu aracı.
Eğitim: Nüfusun yuzde %'sı okuma
yazma biliyor. Okul yaşındaki
çocukların yuzde 92'si okula gidiyor.
FiDEL CASTRO'NUN YAŞAMOYKUSU
Tarih onu haklı çıkaracak muKüba'yı kesintisiz 30 yıldır yöneten
Fidel Castro, 1927 yüında Oriente
eyaletinde doğmuştur. Castro'nun
evlilik dışı bir ilişkiden doğduğu ve
babası ile annesinin daha sonra
evlendiği bilinmektedir. Castro'nun biri
üvey olmak üzere 3 kardeşi vardır.
Üvey ağabeyi bugün Havana'da bir
sanayi kuruluşunda mühendis olarak
çalışmaktadır.
Küçük kardeşi Raul ile başlangıçtan
beri ağabeyi ile beraber mücadele
içindedir ve halen Küba Silahlı
Kuvvetleri'nin başındadır. Castro,
ölümünden sonra yerine Raul'un
geçmesini istemektedir. Kızkardeşi
Juanita ise şiddetli bir anti-
Castrocudur ve halen Miami'de
yaşamakta, Küba rejimine karşıt
hareket içinde faaJ bir rol
oynamaktadır.
1950 yılında Havana Universitesi
Hukuk Fakultesi'nden mezun olan
Castro, öğrencilik döneminde devrimci
faaliyetlere katılmış, örneğin Dominik
diktatörü Trujillo'ya karşı silahlı
ayaklanmada yer alrmştır. İlk olarak
Marksist düşünceyi üniversite
öğrenciliği sırasında öğrendiği ileri
sürulmektedir.
Avukatlığı sırasında siyasi davalar
alarak tanınan genç Castro, Batista'nın
doğrudan doğruya diktatörlüğünü ilan
etmesi üzerine silahlı mücadele yolunu
seçmiş ve 170 arkadaşı ile Moncada
kışlasına bir saldın düzenlemiş;
başarısız olan saldın sonunda 72 genç
yaşamını yitirmiştir.
Yakalanan ve yargılanan Castro,
mahkemede yaptığı savunma ile.
birdenbire büyük bir ün kazanmıştır.
Daha sonra "Tarih Beni Haklı
Bulacaktır" başlığı ile tanınan
savunmasında Castro, Küba
Anayasası'nın baskıya karşı direnme
hakkını tamdığını vurgulamış, halkın
yaşadığı adaletsiz durumdan ayrıntılı
bir biçimde söz ederek "Moncada
Btldirisi" olarak tamnan programı ilan
etmiştir. Moncada Programı, Küba'da
siyasi demokrasinin kurulması yanında
toplumda eşitlik ve adaleti sağlayacak
tek yol olarak radikal bir toprak
reformundan söz etmektedir.
16 yıl ağır hapse mahkûm olan genç
avukatın, 21 ay süren hapislik
döneminde Marksist-Leninist klasikleri
okuduğu ve bu dönemde kafasında
Küba için bir siyasal gelecek programı
oluşturduğu ileri sürulmektedir.
Küba'da yükselen muhalefet karşısında
Batista'nın genel af ilanı ile hapisten
çıkan Castro, Meksika'ya gitmiş ve
orada "Ulusal Hareket Komitesi" adlı
bir örgüt kurmuştur. Bu örgütün
yöneticileri arasında Raul Castro,
Faustino Perez, Jesus Montae gibi
halen Castro'nun yanında görev yapan
kişiler yer almışlardır. Bu dönemde
Arjantinli bir tıp doktonı, Ernesto
Guavera da harekete katılmış ve
bilindiği gibi evrensel bir efsane
kahramanı haline gelmiştir.
25 Kasım 1956 yılında Castro, 87
arkadaşı ile Meksika'nın Tuxpan
limanından Granma adlı bir tekne ile
yola çıkmış ve Küba'ya gelmiştir.
Ancak sahile çıkarken pusuya
SSCB'deki değişiklikler, Doğu Avrupa rejimlerinin birbiri arkasından çökmesi,
Castro'yu ayakta kalmak için gereksinme duydugu dış destekten yoksun bıraktı.
düşürülen gruptan ancak 12 kişi
sağlam olarak Sierra Maestra dağlarına
ulaşmış ve yeni bir gerilla savaşı
başlatılmıştır. Castro, harekete,
Moncada saldırısının yapıldığı gün
olan "26 Temmuz" adını vermiş ve bir
süre sonra çok geniş bir anti-Batista
cephesi oluşturmayı başarmıştır.
Batista yönetimine karşı sağlanan
askeri zaferden çoJc kısa bir sure sonra
başbakan olan Castro, programım
uygulamaya başlamış ve özellikle
toprak reformu ve büyük sanayi
kuruluşlarının millileştirilmesi gibi
girişimler, kurulan cephenin
dağılmasına yol açmıştır. Başbakan
olarak ABD'ye giden Fidel Castro,
orada reformlan nedeniyle çok soğuk
karşılanmış ve yardım önerileri kesin
bir biçimde geri çevrilmiştir. ABD'den
yardım alamayan Castro, Sovyetler'e
dönmüş ve Havana'yı ziyaret eden
Mikoyan ile bir petrol anlaşması
imzalanmıştır.
Havana'ya gelen Sovyet petrolünü
işlemeyi reddeden Amerikan ve lngiliz
rafinelerinin millileştirilmesinden sonra
Amerika ile ilişkiler iyice gerilmiş; bu
sırada ABD, Küba'dan sosyalist ülkeler
ile ilişkisini kesmesini isteyince Castro
kendisine bunu bildiren ABD
büyükelçisini 'istenmeyen adam' ilan
ederek geri yollamıştır.
Bu gelişmelerden sonra ABD ile
çatışma kâçımlmaz hale gelmiş ve eski
rejim yanlılan, ABD'nin askeri desteği
ile ünlü DomuzJar Körfezi çıkarmasına
kalkışmışlardır. Çıkarma yapan
birlikler bozguna uğratıldıktan sonra
önce bütün solu toplayan bir birlik
oluşturulmuş ve bu, 1965 yılında Küba
Komünist Partisi'ne dönüşmüştür.
Castro da partinin yönetimini ele
almıştır. Böylece Domuzlar Körfezi
olayından sonra ABD ile Küba
arasında potansiyel bir^savaş durumu
ortaya çıkmış ve günümüze kadar bu
büyük karşıtlık varlığını sürdürmüştür.
Amerikan tehdidi karşısında Sovyetler'e
yönekaa Küba, özellikle Domuzlar '
Körfezi olayından sonra orta menzilli
Sovyet füzelerini konuşlandırmış ve bu,
bilindiği gibi dünyayı total bir sıcak
savaşın eşiğine getiren "fözeler krizi"
ne yol açmıştır. Kriz sonunda
Sovyetler'in Küba'daki ve
Amerikalılann Türkiye'deki füzeleri
Türkiye'ye ve Küba'ya haber
verilmeden iki büyük gücün karşıhklı
iradeleri ile kaldırılmış ve bu durum
Küba'da, özellikle Castro'da Sovyetler'e
karşı bir güvensizliğe yol açmıştır.
Nitekim Fidel Castro, daha sonralan
Sovyetler ile yakın üişkilerini
sürdürmekle beraber füzeler krizi
sırasındaki tutumJannı da kamuoyu
önünde eleştirmekten geri kalmamıştır.
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında,
oldukça küçük bir ülkenin başında
olmasına karşın dünyanın ilgisini
çeken, Latin Amerika kıtasını dipten
doruğa sarsan, Afrika kıtasında birçok
ülkeye müdahale eden Castro,
araştıncılar ve politikacılar tarafından
farklı biçimde değerlendirilmektedir.
Bir kısım araştıncılar Castro'nun basit
bir Sovyet maşası olduğunu ileri
sürerken bazılan da bütün Marksist-
Leninist retoriğine, Küba'da çok katı
bir sistem izlemesine, Sovyetler'Ie çok
yakın ilişkilerine karşın Castro'nun bir
milliyetçi olduğunu ve "Castroculugun"
milliyetçilik akımiarı içinde
değerlendirilmesi gerektiğine işaret
etmektedirler. Sovyetler Birliği ve Doğu
Avrupa ülkelerindeki başdöndürücü
değişikliklerin, perestroykanın Küba'ya
gelmemesi, bu yönde bir kayda değer
gelişmenin olmaması, ikinci grup
tarafından Castroculugun milliyetçilik
çerçevesinde değerlendirilmesi
gerektiğinin kanıtı olarak
yorumlanmaktadır.
ğuna kuşku yok. Bu bakımdan herhangi bir
Latin Amerika ülkesi ile ügili karşılaştırmah
değerlendirmelere girince öncelikle kıtadaki
duruma bakmak gerekiyor.
Çok genel düzeyde 1980'li yıllann tüm
Latin Amerika için çok zorlu geçtiği bili-
nen bir gerçek.
Kuşkusuz Kuba ekonomik olarak kıta-
mn en zengin ülkesi değil; örneğin 1989 yı-
lında Küba'da kişi başına ulusal gelir 2.500
dolar iken bu, Brezilya'da 4.307 dolar, Mek-
sika'da 4.624 dolar, Arjantin'de 4.647 do-
lar. Buna karşılık ortalama yaşam Brezil-
ya'da 65, Meksika'da 69, Arjantin'de 71, Kü-
ba'da 74 yıl. Okumayazma oranı, Brezilya'-
da yüzde 78, Meksika'da yüzde 90, Arjan-
tin ve Küba'da yuzde 96. Beş yaşından kü-
çük çocuk ölüm oranı Brezilya'da binde 85,
Meksika'da 68, Arjantin'de 37 ve Küba'da
18. Sağhğa ayrılan pay GSMH'nin yüzde
oranı olarak Brezilya'da 1.3, Arjantin'de 1.6,
Meksika'da 1.7, Küba'da 3.2. Eğitim için ay-
rılan oranlarda da aynı sıralama ortaya çı-
kıyor; Brezilya'da 3.4, Arjantin'de 3.3 ve
Meksika'da 2.8 olan oran Küba'da 6.2'ye çı-
kıyor.
Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan
J990 Human Development rapopına göre
topİumun ekonomik kaynak ve olanaklan
Küba'da diğer Latin Amerika ülkelerine gö-
re çok daha fazla iosana yönelik olarak kul-
lanıhyor. Ayrıca Küba, diğer Latin Ameri-
ka ülkelerine göre çok daha fazla eşitlikçi
bir yapıya sahip gözüküyor. örneğin ulu-
sal gelirden en az pay alan nüfusun ilk yüz-
de 40'lık kısmı Brezilya'da ulusal gehren
yüzde 7'sini, Meksika'da yüzde 10'unu ve
Arjantin'de yüzde 14'ünü alırken bu oran
Küba'da yüzde 29'a çıkıyor.
Bütün bunlara ek olarak Küba'nın ABD
ile düşmanlığı nedeni ile askeri harcamala-
ra çok büyük pay ayırdığını da hesaba kat-
mak gerekiyor. Örneğin yine Human De-
velopment raporuna göre geçen yılda Bre-
zilya ulusal gelirinin yüzde 0.9'unu, Mek-
sika yüzde 0.9'unu ve Arjantin yüzde 1.5'ini
savunmaya ayınrken bu oran Küba'da yüz-
de 7.4'e çıkıyor. Yani Küba, doğru ya da
yanlış, halkının refahı için kullanabiieceği
çok büyük bir kaynağı askeri harcamalara
ayırıyor.
Bütün bu göstergelere bakarak Bay Guz-
man'ın haklı olduğunu, ortalama Kübah-
nın herhangi bir Latin Amerika ulkesine
imrenerek bakmâyacağını söylemek yine de
pek kolay gözükmüyor. Özellikle Körfez
bunalımından, yani yükselen petrol fiyat-
larından sonra Küba'daki günlük yaşamın
iyice zorlaştığı, akla gelebilecek her türlü
malın karneye bağlandığı, akaryakıt fiyat-
lannın astronomik düzeylere yükseldiği goz
önüne alınınca Küba'mn da kâçımlmaz ola-
rak Latin Amerika'nın genel gerileme sü-
reci içine girdiği ortaya çıkıyor. Başka bir
deyişle Küba'da da değişme talebinin güç-
leneceği söylenebiliyor.
1980'li yıllarda Latin Amerika ülkeleri-
nin toptan, ekonomik ve toplumsal açıdan
büyük sıkıntılara düştüğü, kesin bir gerile-
me eğiliminın ortaya çıktığı yadsınamaya-
cak bir gerçek. Ancak bunun yanında La-
tin Amerika ülkelerine özgü sağcı, yarı as-
kersel, kanlı diktatörlüklerin de yerlerini si-
yasal demokrasiye bırakmalan 1980'li yıl-
lann bir diğer özelliği olarak tanımlanabi-
liyor. Henüz bu ülkelerde demokratikleşme
yolunda katedilecek uzun mesafelerin var-
lığından söz edilebiliniyorsa da Şili, Brezil-
ya, Arjantin gibi ülkelerdeki askeri rejim-
lerin yıkıldığı ve seçimle gelen iküdarların
işbaşında olduğu gözlemleniyor.
Demokratikleşme mümkün mü?
Bu durumun Küba'yı etkileyip etkileme-
yeceği, yani Küba'da herhangi bir demok-
ratikleşme açılımının söz konusu olup ol-
madığı yolundaki soruyu Bay Guzman şöy-
le cevaplandırıyor:
"Demokrasi ve özgürlük hiç kimsenin
karşı çıkamayacağı en temel insani değer-
lerdir. Yalnız burada Latin Amerika kıta-
sında durum çok farklı, çok özel. Maale-
sef ABD'nin varlıgı, özgürlukler konusun-
da çok ciddi sorunlar yaratıyor. Bu ilk na-
zarda çelişkili bir şeymiş gibi gözükür, çün-
kü ABD yöneticileri hep özgüıiüklerden söz
ediyorlar. Ben bir Kübalı olarak örneğin
Başkan Roosevelt'in Atlantik Beyanname-
si'nde sozunu ettiği dört temel özgüriükten
yanayım. (Konuşma ve ifade özgüıiüğü,
inanç ve vicdan özgürlüğü, gereksinmele-
rini karşılama özgürlüğü, korkasuz yaşama
özgürlüğü.) Ama Latin Amerika'da hangi
ülke kendi çıkan için Amerika'nın yerleşik
çıkarlarına karşı çıkarsa, kendi ülkesinde,
kendi özgür iradesi ile bir şeyier yapmaya
başlarsa bu dört temel özgürlük hasıraltı
edilir ve o ülkeye dayanılması çok güç bir
Amerikan baskısı başlar. Biz 32 yıldır böy-
le "bir baskı altında yaşıyoruz.
Latin Amerika'da ABD çıkarlanna do-
kunmuyorsanız en sert, en acımasız dikta-
tör olabilirsiniz ve destek alırsınu. Aynca
şurada, 100 mil ötede, Miami'de 1 milyon
Kübalı vaşıyor. Bunlar Amerikan askerle-
rinin arkasından gelip 'bu ev benimdi', 'bu
topraklar benimdi' diyecekleri günün hayali
ile yaşıyorlar. ABD yönetimi bunları silah-
landınyor, örgütlüyor. Bu, sürekli bir savaş
hali demektir. Amerika bizi teslim almadan
savaşı bitirmeyecegini ilan ediyor ve bu ka-
çınılmaz olarak bizim hep savaş hali orta-
mında yaşamamıza yol açıyor.
Biz ufak ve zengin olmayan bir ülkeyiz
ve bu sürekli savaş halinin nelere mal oldu-
ğunu biliyonız. Ama ne yapahm bu bir var-
lık yokluk sorumı ve savaş hali bizim yaşa-
mımızı belirliyor."
Gerçekten de bir savaş hali psikozunun
ya da "yakın bir savaş tehükesi" düşünce-
sinin topluma egemen kılındığı söylenebil-
mektedir. Bir bakıma ABD'nin 1962 yılm-
daki Domuzlar Körfezi olayından sonra Kü-
ba'ya karşı doğrudan bir askeri müdahale-
ye kalkışmadığı bilinmektedir. Ancak coğ-
rafı olarak birbirlerine oldukça yakın bu-
lunan bu iki ülkenin arasındaki yoğun düş-
manlık, sözü edilen savaş hali psikozunun
yaygınlaşmasına katkıda bulunmaktadır.
ABD'nin zor kullanarak Küba rejimini
devirmeye kararlı olup olmadığı kuşkusuz
tartışmaya açık bir konudur. Bugünkü
Amerikan resmi çevrelerinin tutumu, zor
kullanmaya gerek kalmadan Castro rejimi-
nin kendiliğinden yok olup (fade away) gı-
deceğidir. Ancak gecmişte cereyan eden
olaylar, Küba'ya büyük bir kararlilıkla sür-
dürülen ekonomik ve diplomatik ambargo,
Miami'de kurulu "Radyo Marti"nin yayın-
lan, Küba yönetimine bir ABD saldmsının
her an beklenebilirliği konusunda halka
propaganda yapmasına olanak sağlamak-
tadır. Bunun sonucu olarak da adanın ve
halkın yoğun bir biçimde silahlanması ve
potansiyel bir savaş durumu gündemden hiç
çıkmamaktadır.
Yine bu savaş haline bağlı olarak Küba'-
da oldukça kontrollü bir siyasalrejimyü-
rümekte, çoğulculuk ve demokratikleşme
yönünde bir gelişmenin varlığı söz konusu
edilememektedir. Bununla beraber son yıl-
larda Castro ile kilisenin arasının düzelmesi
ve kiliseye geçmiş yıllarda düşünülemeyecek
oranda özgürlük tanınması dikkat çekmek-
tedir.
örneğin Havana'daki büyük katedralde
seminer rektörlüğü yapan rahip Jose Fellx
Perez Ricra bizimle yaptığı söyleşide,
"Marksizmin de insanlara muüuluk getire-
mediğini, kapitalizmin bunu kesinlikle
sağfaryamadığını" vurguladıktan sonra "Ge-
lecekie insanügm sorunlannın ancak Hıris-
Yine bu savaş haline
bağlı olarak Küba'da
oldukça kontrollü bir
siyasal rejim
yürümekte, çoğulculuk
ve demokratikleşme
yönünde bir ,
gelişmenin varlığı söz
konusu
edilememektedir.
Castro ile kilisenin
arasının düzelmesi
dikkate değer.
tiyanlıgın kardeşlik ve adalet anlayışına
dönmekle çözülebileceğini" belirtmiştir.
Küba, ekonomik yaşamını tüketim dahil,
şimdiye kadar görülmemiş ölçüde katı bir
planlamaya bağlamışken, bütün dünyada
resmi komünist partileri, Leninizm konu-
sunda geriye dönüş yaparken hâlâ en azın-
dan sözde Leninizme sımsıkı bağlı görünür-
ken din alanında da özellikle son yıllarda
büyük bir liberalleşmeye; bir başka deyişle
Katolik kilisesine özgürlük vermeye yönel-
miş bulunmaktadır. Bunun temel nedeni
Katolik kilisesinde son yirmi yılda ortaya
çıkan büyük değişiklik ve "libention
tbeology" olarak tanımlanabilir. özgürleş-
me teolojisinin kuram ve uygulamacüan La-
tin Amerika'da ortaya çıkmıştır. Bu teolo-
ji, kilisenin demokrasi, insan hakları, ulu-
sal gelirin adil bir biçimde bölüşüldüğü,
emeğin ön plana alındığı bir toplumsal dü-
zenden yana tavır koymasını kapsamakta-
dır.
Bu durum rahip Perez Ricra'run da ifa-
de ettiği gibi "Marksistlerin kilise hakkın-
daki düşüncelerinin değişimesine" yol aç-
mıştır. Rahip Perez Ricra, ilk kez olarak bir-
kaç yıl önce Brezilya'yı ziyaret eden Cast-
ro'nun aradaki soğukluğu giderici bir ko-
nuşma yaptığım ve ondan sonra ilişkilerin
yepyeni bir biçim aldığım; Vatikan'ın yeni
tutumunun, örneğin Papa'nın en yoksul ül-
keleri ziyaret etmesinin de gelişmelerde
olumlu rol oynadığını ifade etmiştir.
Aynı şekilde liberasyon teolojisinin de ki-
lisenin egemen görüşü haline gelmesinden
sonra Castro ve Küba rejimine daha olum-
lu yaklaşıldığı söylenebilmektedir. Örneğin
rahip Ricra, liberasyon teknolojisinin ön-
gördüğü etnik gruplar arasında eşitüğin ve
toplumsal böluşümde adil bir düzenin re-
jim tarafından sağlandığını ifade etmiştir.
Nikaragua'da olduğu gibi politik bir kiliseye
karşı olduğunu ifade eden rahip, insanbğm
artık "tarihin sonuna" geldiğini ileri sür-
mekte ve geleceğin toplumunun Hıristiyan-
lığın "ebedi banş" Ukesi üzerine oturaca-
ğından söz etmektedir. Son yıllarda kilise-
lere devamın hızla yükselmesini, rahip ve se-
miner rektörü Ricra bu gelişmenin kanıtı
olarak yorumlamaktadır.
Başka bir deyişle; Latin Amerika kilise-
sinin toplumsal sorunlar karşısında açık ve
kesin bir tavır almasından, bir Mttrksist-
Hıristiyan diyaloğunun başlamasından son-
ra Küba'da rejim ile Katolik kilisesi arasın-
daki ilişkiler ciddi ölçekte yumuşamış gö-
zükmektedir.
Yann: Köba'da
günlük yaşam