25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ÇUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 25 KASIM 1990 Bir Maıiifesto KarşLSiııcla HIFZIVELDET VELÎDEDEOGLU Elime bir çağn, daha doğrusu, bir bildiri geçti. Onun bir bölümttnü aşajbya aktanyonım: "...Cumhoriyet knnılmasıyla birlikte gelenek haline gelen ve (Marksistlerin) ber türlii zulme mantz kalmalanna neden olan saldınlar 'Ben Marksistim' diyen ve içinde zerre kadar 'halk sev-gisi' bannan herkesi muhatap almakta ve di- rekf olarak jJgUendirmektedir. Tutukevlerinde bulunan (Marksistlerle) ugraş- mayı kendikrine meslek edinmiş gerici birtakım kişiler, kimliği halen belli olmayan birileri tara- fmdan öldfiriüdü. Bu öldörme olaylan babane edflerek her seferinde (Marksistlere) ve (Mark- sizme) karşı gövde gösterileri yapılraaya başlan- dı. Kendilerine, (liberal ve milliyetçi) diyen bu cepbenin olanca kinleriyle (Marksistleri) mah- kûm etmeye çalışmalannm temeliode tek bir cep- he yatmaktadır: (Marksizme) karşı duyduklan ncfret ve nefretleriyle aynı oranda dayduklan korka (...) Bu knnım ve kunıluşlar (Marksistleri) itbam ve tahJdr edici beyanatlarda bulunmakta, sokak- larda avaz avaz bağınnakta ve böylelikle (Mark- sistlere) yönelik zalümieri meşrnlaştınnaya ça- hşmakudıriar. (...) (Bereket versin) bu iilkede, arük şuurlu bir (Marksist) yükseliş gözlenmek- tedir. (...) (Liberalizm) demokrasi, çağdaşlık ve benzeri ne anlama geldigi belli olmayan, herke- se göre değişebilen siislii kavramlann arkasına gizlenerek sürdünılen bu ser kampanyası, (Marks'ın kitabımn) hak ve batılın birbirinden ayn oldugunu ve bir arada butnnamayacaginı be- lirten (açıklamalarına) uygun olarak, (halka) dost olanlaria düşman olanlan apaçık bir şekil- de ayına yönde gelişmektedir. Halkımızı hiçbir şekilde lemsil etmeyen ve şımank bir mutlu azın- İıgın çıkar ve özlemlerini temsil eden bu (libe- ral) cepbe iilkemizjn tarihi boyunca (liberallik) ve (milliyetçilik) paravanası aJtında (Marksist- lere) saldırarak neyi hedeflemektedir (...) 1920'lerden beri (Marksizmi) temsil eden ne varsa yok etme poliükası uygulanmışbr. (Mark- sistlerin) dergileri, gazeteJeri kapatdmıs, (...) bu- na karşı çıkan binlerce (Marksist) tstiklal Mah- kemeleri'nde sorgusuz sualsiz idam edilmiştir. Tek parti diktatörlüğü (Marksist öğretiyi) yasak- lanutş, (sol yayınları) meydanlarda açıkça yak- mış (...) ve yine karşı çıkan binlerce (Marksist) ya hapsedilerek ya da surgün edilerek zulme uğ- ranuşür. (...) Ama (Marks'ın kitabında belirt- tiği gibi) zutanün ve zalimlerin telaşı boşunadır. Çünku (Marksizmin) zaferi yaklaşmaktadır. (Li- beral) şer cephesi (Marksistlere) saldırmayı bı- rakıp Cumhnriyet tarihi boyunca işledigi sayı- sız ziılmün ve ülkemizi (emperyalist) gttçlere sat- manın besabını vermeye hazırlanmalıdır. (...) (Ey Marksist yoldaş), şereflmizi ve inancımı- a elimizden almak isteyenlere karşı susacak mı- sın? Elbetteki hayır! Şimdi zaraan (Marksizmin ve Marksizm) uğruna mücadelenin zamanıdır. Şimdi inançlanmız, degerlerimiz, namusumuz, şerefimiz, topraklantnız ve gelecegimiz için bir şeyier yapma zamanıdır. Şimdi susmanın, boyun eğmenin, seyretmenin, otunnanın ve mücadele- den kaçmanın (Marks'a ve halka) ihanet demek olduğu bir zamandır. Şimdi bizim suskunhığu- muzdan (liberal) şer cepbesine karşı (Marksizm) saflannda yer aima zamanıdır. Ey (Marksistler!) bütün komplolara ve tezgâh- lara karşı (fraksiyon) hizip, grup demeden yal- ruzca (Marksist) kimligimizle (Marksizmin) saf- lannda toplanalım! Unatma! Zulmün sonu da (Marksizmin) zaferi de ya- kındır. Halkunız (kendisine inananların) yanın- dadır. Ve bizJere yalruzca onun yardımı yeter. Yakın bir gelecekte en gttr sada (Marksizmin) sa- dası olacaktır. Selam (Marksizme) inananlara ! " * • • Komünist Manifesto'nun küçük bir örneği sa- yılabilecek yukanki bildiri karşısında hüküme- tin ne tavrr takındıguu düsüneceksiniz herhalde. Söyleyeyim; hükümet hiçbir şey yapmadı. Ne polis harekete geçti, ne tutuklama yapıldı ne de Ozel Harp Dairesi'nin sivil kanadı tarafından iş- kenceli sorgulamalara geçildi. Neden? Çünkü yukarıki bildiri komünistlerin bildiri- si değil, Türkiye'de laik düzeni yıkmak isteyen Islamcıların bildirisiydi, buna "Şeriatçı Manifesto" da denebilir. Ben bu noktayı vur- gulamak için, bütün üniversite öğrencilerine pa- rasız dağıtıldığını gazetelerde okuduğum bu irtica bildirisindeki kimi sözcükler yerine başka sözcükler, Örneğin "lslam, Islamiyet, Müslü- manlık" yerine "Marksizm", "Müslüman" ye- rine "Marksist", "laik" yerine "liberal", "Atatürkçülûk" yerine "milliyetçilik, v.d. koy- dum. Bunlar ayraç (parantez) içinde beyaz harf- lerle dizilmiştir. Demek ki iktidarda bulunan ANAP yöneti- mi, bu irtica bildirisi karşısında hareketsiz kal- rruştır. Nurculuk tarikatırun lideri, 31 Mart 1909 irtica hareketinin önemü kişilerinden Saidi Nur- si'ye Ankara'nın en büyük camii olan Kocate- pe Camii'nde mevlit okutanlar hafckında Dev- let Güvenlik Mahkemesi'nce soruşturma açılıp yakalananlar bir süre sonra bırakıürken, Ata- türk'ün ölüm günü olan 10 Kasım'da Nakşibendi şeyhi için anma toplantısı düzenlenirken, başa koydujum irtica bildirisi hakkında ANAP yö- netimince hiç harekete geçilmemesi yadırgana- cak bir tutum değildir. Çünkü pek çok yazımda belirttiğim gibi, günümüzde irtica devlet kuru- luşlannın içinde yuvalanmıştır. Şimdi çok önemli bir noktaya daha gelmiş bu- lunuyorum. Bildirinin bir yerinde şu satırlar yer almıştır: "1920'lerden beri tslamı temsil eden ne varsa yok etme politikası uygulanmıştır. Müslüman- lann okullan kapatdmıs, dilleri, kılık kıyafetle- ri, takvimleri ortadan kaldmlmış, buna karşı çı- kan binlerce Müslüman "İstiklal Mabkemele- ri"nde sorgusuz sualsiz idam edilmiştir. Tek par- ti diktatörlüğü ezanı yasaklamış, Kuran-ı Ke- rim'leri meydanlarda açıkça yakmış, camileri- mizi kiliselere benzetmeye çalışmış ve yine karşı çıkan binlerce Müslüman ya hapsedilerek ya da sürgün edilerek zulme uğramıştır." Görülüyor ki irtica bildirisini yayımlayanlar 1920 yılmı başlangıç olarak almışlar, o zaman- dan beri bu ülkede ne yapıldıysâ hepsine kara çalmaya yeltenmişlerdir. Yunanhlara karşı sür- dürülen Ulusal Kurtuluş Savaşı 1920'de bütün şiddetiyle sürüyordu. Düşman Anadolu'nun or- talanna doğru ilerliyordu. O dönemde Istanbul'- da düşmanla işbirliği yapan şeriatçı hainler, tıpkı yukanda yazılanlar gibi iftiralan içeren propa- gandalarla Anadolu halkını zehirliyorlardı. Baş- ka bir deyişle düşmanın ekmeğine yağ sürüyor- lardı. Nitekim, Kurtuluş Savaşı'nı sürdüren Türkiye Büyük Mület Meclisi'ne karşı ülkenin birçok yerinde birbiri ardmca ayaklanmalar baş- ladı. Düşman karşıdan geliyor, bu isyancılar cep- hemizi arkadan vuruyorlar, böylece Yunanhla- ra yardım ediyorlardı. Bu haince davranış da "şeriat" adma yapıüyordu. O dönemde bu sa- tırlann yazan bütün olaylann ortasında yaşadı ve bunlardan bir bölümünü gözleriyle gördü. Tıpkı yukanki bildiride olduğu gibi, Istanbul'- da özeüikJe o zamanki azılı düşmanımız Ingiliz- lerin gizli servisiyle işbirliği yapan şeriatçı vatan hayınlan Anadolu direnişini içinden çökertmek için ellerinden geleni artlanna koymuyorlardı. Şimdiki "şer kuvvetleri" şeriatçılar, laik ve çağ- daş Türkiye Cumhuriyeti'ni çökertip îslamcı, ya- ni eskisi gibi teokratik bir devlet kurmak için gizli kaynaklardan destek gören eylemlerini sürdürii- yorlar. Hükümet bu eylemlere gözlerini kapıyor. Eskiden beri yazüanmda laiküği yıkmak isteyen- lere "mütareke döneminin manevi mirasçıları" derim. Şimdi bu mirasçılar ANAP iktidanrun kayıtsızJığına dayanarak işi azıttılar ve saldırı- lannı Ulusal Kurtuluş Savaşı dönemine uzata- rak mütareke dönemindeki hayın dedeleriyle bağlantı kurup bütünleştiler. O dönemde Anadolu'da çıkanlan isyanlan aşağıya alıyorum: • 21 Eylül 1919'da Balıkesir'in kuzey yöresm- de Birinci Anzavur Ayaklanması; • 16 Şubat 1920'de, yine bu yörede, ikinci An- zavur Ayaklanması; • 13 Nisan 1920'de başlayıp bütün Adapaza- n, Hendek yöresine yayılarak büyük bir tehb'ke yaratan ve ulusal güçleri üç aydan çok uğraştır- dıktan sonra bastınlabilen Boİu-Düzce Ayaklan- ması; • 11 Mayıs 1920'de -bu kez de Geyve dolay- lannda- üçüncü Anzavur Ayaklanması; • Süleyman Şefik Paşa komutasında oluştu- rulan ve Halife Ordusu adını takınan Istanbul Hükümeti Birliklerinin, ulusal kuv\etler karşı- sında yenik düşen saldınsı; • 14 Mayıs 1920'de Yenihan'da başlayıp kısa sürede yayûarak 6/7 haziranda Zile'yi, 23/24 ha- ziranda Boğazlıyan'ı ele geçiren Yenihan Ayak- lanması; • 13 Haziran 1920'de Sorgun'u ve 24 haziran- da Yozgat'ı ele geçiren ve Yunanlılar karşısın- daki bir kısım ulusal güçlerin oradan alınıp gön- derilmesiyle ancak bastınlabilen Çapanoğlu Ayaklanması; • 29 Temmuz 1920'de kısa sürede bastırılan Düzce Ayaklanması; • 7 Eylül 1920'de İkinci Zile ve Erbaa Ayak- lanması; • Haziran 1920'de, Güney bölgelerinde Milli Aşireti Ayaklanması; • Yine Güney Bölgesi'nde 24 Ağustos 1920'de başlayıp 26 ağustosta Viranşehir'i ele geçirdik- ten sonra Ulusal Kuvvetlere yenilip Fransız böl- gesine kaçan Milli Aşireti'nin İkinci Ayaklanma- sı; • 21 Haziran 1920'de Çivril'i ele geçiren Ço- pur Musa Ayaklanması; • 5 Mayıs 1920 Birinci Konya Ayaklanması; • 3 Ekim 1920 İkinci Konya Ayaklanması. Korkunç, değil mi? Zaman olmuştur ki bu yilzden Ankara tehlikeye girmiş, Yunan cephe- sinden asker çekilerek iç isyancılar üzerine gön- derilmiştir. Şimdi ise şeriatçılar, o isyancıları örgütleyen ve Milli Mücadele'nin başında bulunanlar hak- kında idam fetvalan veren manevi dedelerinin izinde gitmektedirler. Laik Türkiye Cumhuriyeti için ne hazin bir durum! EVET/HAY1R OKTOAKBAL Akyolia Ecevrfin Dikkatine... Şayın. Prof. Aydın Aybay'dan ve eski SHP İzmir il sekrete- ri Kadri Gülhan'dan aldığım mektupları okurlarıma sunmak- ta yarar gördüm. Aybay, lise 2 tarih kitabındaki yanlışlıklan bir bir göz önüne sermiş. Milli Eğrtim Bakanı'nın dikkatini bu önemli konuya çekmek bir görev. Sayın Bakan bilmem okul- larda okutulan bu tür ders kitaplarını görüyor mu? Görmü- yorsa alsın okusun, aydınlansın! . Eski SHP İzmir il sekreteri Kadri Gülhan da DSP Genel Başkanı Sayın Bülent Ecevit'e sesleniyor. Sosyal demokrat- lann bir araya gelmesi bütün aklı başında yurttaşların özle- midir. Sayın Gülhan'ın DSP liderine yönelttiği çağrı sonuç ve- rir mi? Hiç sanmıyorum. Ama kamuoytındaki genel bir iste- ğin belirtisi oian bu mektubu sizlere sunmayı gerekli gördüm. • Sayın Prof. Aydın Aybay bakın ne diyor: "LaikJik konusunun her zamankinden daha yoğun biçim- de tartışıldığı bugünlerde, yazılıp söyienenleri içtm karara- rak izlerken elime 'lise 2' için hazırlanmış bir tarih krtabt geçti. iki profesör, iki yard. doçent tarafından yazılmış bir ders ki- tabı. Kitabın şöyle, yüzeyden bir karıştırılması bile 'Bunlan yazmak için böyle kalabalık bir yazıcılar kurulu gerekli miydi' sorusunu akla getiriyor. Ama kuşkusuz çok önemli bir soru daha var burada: Acaba bu kalabalık akademisyenler kuru- lu neter yazmışlar? Hemen ilk bakışta göze çarpıyor: Bir yı- ğın sultan, bey, hakan adı ile bir sürü savaş gazâ, fetih öy- kûsü art arda anlatıiıp duruyor. Bir örnek: Samanoğlu ordu- sunda bir komutan olan Alp Tekin, Samanlı hükümdarı I. Ab- dülmelik zamanında Horasan valiliğine 'tayin edilmiş'; öte yandan, Samanoğullarından biri olduğu anlaşılan ve sınır- ları genişletip Toharistan ve Gur bölgelerini fethettikten son- ra Hindistan'a sefer yapan Sebük Tekin, Pencap Racası Cey- pal'i yenerek İndüs ırmağı dolaylannı da ülkesine katmış. Ar> dülmelik ölünce, başa Mansur geçmiş; onun zamanında Alp Tekin 'gözden düşmüş', ama yanındaki 'çok az bir kuvvetle' Afganistan'daki Gazne şehrini yerii hanedan Levik'lerin elin- den almış ve bu şehri 'kendisine' başkent yapmış. Bu devie- te bundan dolayı 'Gazneliler' denirmiş. Alp Tekin (anlaşıldı- ğına göre) şehri kendisine başkent yaptığı yıl ölmüş; yerine oğlu Ibrahim geçmiş, ama o da 'kısa bir süre sonra ölmüş' ve yerini ordu komutanlarından Bilge Tekin'e bırakmış. Bil- ge Tekin de fâni olduğundan (kısa mı, uzun mu belli değil) bir süre sonra o da ölmüş ve yerine Sebük Tekin geçmiş. Se- bük Tekin, Horasan'da çıkan isyanı bastırmış, ama ne var ki o da ölmüş ve yerini küçük oğlu Ismail'e bırakmış. Büyük oğul Mahmut bunu hazmetmemiş, İsmail'i 'tahttan indirip' kendi- sini sultan ilan etmiş. İşte, böylece uzayıp giden hanedan öyküleri. Kalabalık bir aileden geliyorsa kendi aile bireylerinin adını bile tam ola- rak saymakta zorlanacak çocuk, bu adları ve olaylan belle- yecekve bütün bu anlatıma da tarih denecek!. Haydi bunla- rı bir yana bırakalım: Kitapta kavram yanlışları da var. Örne- ğin, 'Sözlük' bölümünde 'vasî' sözcüğü için "ölen bir kişi- nin vasiyetini yerine getirmek için görevlendirilen kimse' den- mtş. "Vasî'nin bu anlamı dilden düşeli en azından yüz yıl olu- yor. Sözlükteki 'vakıf la ilgili açıklama da yanlış. Metindeki 'vakıf arazi' hakkındaki bilgiler ise eksik ve yanıltıcı. Şimdi kitabı yazanların daha 'tehlikeli' bir yakJaşımına ge- lelim: Bu 'yapıt'ı hazırlayan bilim erlerine göre Selçuk hüküm- darı Melikşah, İslamlıkla hiç ilgisi olmayan Batınî veya İsma- ililer deniien sapık zûmrelerie mücadele etmişler. Zaten bu Batınî deniien kişiler, 'fedailerine haşhaş içirip siyasi cinayetler' işletiyorlarmış. 'Birçok Türk komutan ve devlet ada- mı da bunlann hançerleriyle can vermiş' vd. Diyelim ki İs- iam'ı yorumlarken, Platonculuktan da esinlendikleri bilinen Batınîlerin görüşlerini benimseyen ve çocuklarına da uygun gördüğü din terbiyesini verme hakkı ve özgürlüğü anayasa güvencesinde bulunan birisiniz. Çocuğunuz liseye gidiyor ve orada bu kitabı yazanlann bu çok 'bilimsel ve objektif (!) açık- lamaları ile karşılaşryor. Eve gelip bu durumu açıklamanızı sizden istiyor. Bu soruya nasıl yanıt verirsiniz? Şimdi, ben de laiklik ilkesine bağlı bir Türk yurttaşı olarak Sayın Milli Eği- tim Bakanı'ndan sormak istiyorum: Talim ve Terbiye Kurulu bu kitabın, 08.09.1989 tarihinde, 4226 sayılı kararla lise 2. sı- nıflarda ders kitabı olarak okutulmasını onaylarken acaba Ba- tınîlikle ilgili bu 'bilimsel yaklaşımı' da onaylamış sayılıyor mu?" • Sayın Gülhan'ın Sayın Ecevit'e seslenişi de şöyle: "Sayın Bülent Ecevit 6.10.1990 gününde basına yaptığı ya- zılı açıklamalannda Sayın Erdal İnönü'ye pek çok haksız suç- lamalarda bulunuyor. Yargıya varan suçlamaiarının en sevi- yesizi de —Sayın İnönü, ölmüş CHP'sini diriltip kendisini kur- tarmasını beklemekte, heryanıkırık dökükken bizi de koltuk değneği olarak kullanmayı yeğlemektedir, 4Halkçı Parti'yi yap- tığı gibi- yanıtlamalarda bulunuyor. Öldüğü sandığı o koca çınar ağacı CHP'si yaşamaktadır. Kendisi gibi diğerleri de o koca çınar ağacının köklerinde tü- nemektedirler. Atatürkçü düşünce varoldukça, bu yola baş koyan yüzbin- (Arkası 16 Sayfada) Denıokradk Planlamaya Darbe! Kent planlaması konusunda uzman olan öğretim üyelerinden ve üniversitelerden görüş alınmadan çıkarılmak istenen bir tmar Kanunu değişikliği var önümüzde. Prof. Dr. YÜCEL ÜNAL İTÜMimarlık Fakültesi "Beterin beteri vardır" özdeyişinin en canlı örneğini oluşturuyor Türkiye'de kent planlaması ve onun demokratikleşme süreci. Ülkemizde merkezi yönetim, kent plan- lama yetkilerini uzun yıllar elinde tutmuş- tur. Her ne kadar imar planlan belediye meclislerince kabul edildikten sonra İmar ve Iskân Bakanlığı'na onay için gönderili- yor ve onay işlemi basit bir idari vesayet de- netimi gibi görülüyorsa da gerçekte bu böy- le değildi. Bakaniık bu planlan istediği gi- bi değiştirerek onaylamaya yetkili idi. Ye- rel yönetimlerimiz olan belediyelerin yeri- ne geçerek onlar adma karar alma yetkisi bakanlığa verilmişti. Bu nedenle bakanlı- ğın bu yetkisi bir idari vesayet yetkisi ol- maktan çıkmış, bir hiyerarşik yöneümsel denetim yetkisi durumunu aîmıştı. Kent planlaması açısından, ülkemizde bağımsız yerel yönetimlerden söz edilemezdi. Kent planlamasının demokratikleşmesi yolunda ilk adım, 1985 yılında 3194 Sayılı İmar Kanunu'nun yürürlüğe konması ile atılmıştır. Artık belediyeler, kendi planla- nnı kendileri yapıp meclislerinde görüşerek, kendi bağımsız iradeleri ile yürürlüğe ko- yuyorlardı. Ancak bu ana kuralın bir istis- nası vardı: Bakaniık, söz konusu Kanun'- un 9. maddesinde sıralanan durumlarda doğrudan doğruya kendisi bu yetkiyi kul- lanabilirdi. 1987 yılında bu maddeye bir pa- ragraf eklenerek bu yetki daha da genişle- tildi. Planlama olgusu hiçe sayılıp parsel düzeyine kadar inerek plan değişikliği yap- ma yetkisi bajcanlığa verildi. Başka kanun- larla da bakanlığa planlama yetkileri veril- mişti; Turizm amaçh planlar, koruma ağır- hklı planlar, özel yöre planlamalan gibi ko- nularda bakanbk yetkiliydi. Zamanla ba- kaniık bu yetkilerini de planlama ve plan bütünlüğü ilkesini hiçe sayarak genişletti ve istediği yerde, istediği ölçüde kullanmaya başladı. Gerçi yerel yönetimler bu uygula- malara karşı davalar açtılar ve kazandılar da. Yine de merkezi yönetim bu çarpık uy- gulamayı sürdürmekten geri kalmadı. Beterin beteri Buraya kadar "beter" anlatıldı. Gelelim "beterin beteri"ne: Şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde bulunan ve kent planlaması konusunda uzman olan öğretim üyelerinden ve üniversitelerden görüş alın- madan çıkarılmak istenen bir tmar Kanu- nu değişikliği var önümüzde. Türkiye'de kent planlamasının demokra- tikleşmesi sürecine büyük bir darbe olarak nitelenebilecek olan bu değişiklikler bura- da uzun uzun anlatılmayacak, anayasaya da aykın olarak yapılmak istenen bu değişik- liİderin en önemlisi olan ve belediyelerin kent planlama yetkilerini tümüyle ellerin- den alan tmar Kanunu'nun 8. maddesinde yapılmak istenen değişikliğe değinilecektir. Bu değişiklik, belediyelerce hazırlanan na- zım imar planlarının, bakanlığın uygun gö- rüşü alındıktan sonra belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girmesini öngör- mektedir. Bakanlığm kullanmak istediği bu yetki, anayasamn merkezi yönetime tarudığı idari vesayet yetkisi değildir. Planlar, hal- kın oyları ile işbaşına gelen ve bağımsız ye- rel yönetimlerin karar organı olan belediye meclisinde görüşülmeden, doğrudan doğ- ruya bakanlığa gitmekte ve bakanlığın gö- rüşü doğrultusunda, yani bakanlığın istediği duruma getirilerek belediye meclisine ona- ya gelmektedir! Görüldüğü gibi planlar, ba- ğımsız yerel yönetimlerin hür istençleriyle (iradeleriyle) değil, merkezi yönetimin ira- desi ile bağlı kalınarak yürürlüğe sokulmak- tadırlar. Bu durum kesinlikle anayasaya ay- kındır. Anayasamız bağımsız yerel yönetim- lerden söz etmektedir. Yerel yönetimin en önemli görevi olan planlama yetkisinin bu şekilde elinden alınması ile anayasaya ay- kırı davranılmakta ve planlama açısından yerel yönetimler Uzerinde hiyerarşik yöne- thnsel denetim yetkisi kullanılmaktadır. Oy- sa anayasamız merkezi yönetime yerel yö- netimler uzerinde yalnızca idari vesayet yet- kisi kullanma hakkını vermektedir. Aksi halde yerel yönetimler, merkezi yönetimin hiyerarşik astı dunımuna düşerler ve bu ko- şullar altında da anayasamızın öngördüğü bağımsız yerel yönetimlerden söz ediletnez. TEŞEKKUR Canımız, değerli varlığımız Ressam T KOLVERDrnin Vefatı nedeniyle, bizleri yalnız bırakmayan, çiçek gönderen, T.E.V!na bağışta bulunan ve acımızı paylaşan bütün dostlara teşekkür ederiz. AİLESİ LONDRA,CKPOBP,CAMMIDGE BOURKEMOUTH^IUGHTON, İSTANBUL BÜYÜK ŞEHİR BELEDİYESİ • isKi III İSTANBUL SU VE KANALİZAŞYON İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ^ Aşağıda özellikleri belirtilen kapalı zarf ile teklif alma yöntemındeki ihale ile ilgilenen- ler, ihale dosyasını İSKİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ SU rNŞAAT ONARIM DAİRE BAŞKAN- LIĞI'nda görebilir ve dosya bedelini İSKİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ merkez veznesine ya- tırarak alabilirler. İsteklilerin şartnameye uygun hazırlayacakları kapalı teklif mektuplarını aşağıda be- lirtilen tarihte'saat 11.00'e kadar aşağıda belirtilen adreste GENEL EVRAK MÜDÜR- LÜĞÜ'ne giriş, tarih ve numarasını içeren alındı makbuzu karşılığında teslim etmeleri gerekmektedir. Teklif zarfları saat 14.00'te ihale Komisyon Başkanlığı'nca açılacaktır. Sıra No Işin Adı Kcşif BedHi Teklif Verme Tarihi Geçici Tenîhnı İhale Tarihi Dosya Bedeb 4.500.000.000 — T L . 3.12.1990 315.000.000 — T L 4.12.1990 1.000.000.—TL.S I040 Küçükçekmeceden, BOyükçekmeceye akurma isale hattı ve Terkos golfl aktarma isale hattı insaatlan. NOT: 1- Postadaki gecıkmeler dikkate alınmaz. 2- İSKİ, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'na tabi olmayıp ihaleyi yapıp yapma- makta, dilediğine kısmen veya tamamen yapmakta, uygun bedelin tespit ve takdirinde serbesttir. ADRES: İSKİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Aksaray Meydanı: 34410 Aksaray - İSTANBUL TEL. TELEX FAX 5883800 (36 Hat) 31293 ISU-tr 90(1)5883918 DE SEÇKINDİUOKUU>RIMOAYAZ-IÜS rADA BUTUU YILIN6IUZCE 86RENİM 12TAK5İTTE ODEME KOLÂYUOI DEVAM EDİYOR/ •GENELVf HIZUWDIRLM§ KUESLAR •TİCARİ İN6İLİ2X£ • TUB.İZM İNGİLİZCESİ • BANKACILUC İNÛİLİZCESİ •5INAV KURSLARI: Cambndge •Fîrst Certrfıcatc, Proficicncy, T0EnARtlf(b\ü tursem İNGİÜZÜSANOKULLARI DANIŞMA MERKEZİ Cumhuriyet Cad. 173/4-B Elmadağ 80230 Istanbul Hilton Oteli Karşısı Tel.: 1483977-148 7943-1« 28 49 Fax 132 97 29, Tlx.: 27498 tusm !r. NİŞANTAŞI IHESTAURANT Düğün Salonları raKkil-Riflba«> 16. HMİ4762M/147M40 Salanlarımıt klıaalı ve 400-lOno ki^iliktlr. PENCERE Ya Güney Ne Olacak?.. Toplumda "değişim'în "iterİBmeT olup olmadığı hep tartı- şılagelmiştir. Peki "ilerleme" ne demek? Bu da yetmiyormuş gibi son yüzyılda bir de "devrimci" çıktı başımıza. Sözde do- ğa yasalarıyla toplumsal yasalar birbirine benzermiş. Adam diyor ki: — Mühendis fizik yasalarını kullanarak nasıl doğayı değiş- tiriyorsa, ben de doğanın uzantısı ve bir parçaaı olan toplu- mu değiştirebilirim; benim de işim bu... Al başına belayı!.. Derken orada Lenin, şurada Mao, beride Mustafa Kemal, ötede Tıto ve başkaları devrim yaparak toplumu değiştirme- ye başlamasınlar mı? Haydi doğayı değiştirmek için çalışa- na -ortaçağ aşıldıktan sonra- bir şey demiyoruz, ama sen "eşref-i mahlûkaften insanın kafasına "günah-ı kebair"den fikirieri sokup da toplumun düzenini değiştirmeye nasıl kal- kışırsın!.. Savına bakarsan, kişioğlu baraj yapar gibi devrim yapmak sevdasına düşmüş. Yıkıcılık diye buna denir. Türkiye'nin çivisi de halk arasırtda "Con" diye anılan "Jön Tûrk")erden bu yana çıktı. • Peki, devrim olur da karşıdevrim olmaz mı? Eloğlunun eli armut mu devşiriyor? Marks, Engels, Lenin'in kitaplannı yalnız "devrimd" mi oku- du? "Karşıdevrimci" de bellemedi mi? El mi yaman, bey mi yaman? Karşıdevrimci, eğer dünyanın kaymağını yiyorsa, bo- şuna değil!.. Devrim kuramını senden iyi öğrenir; bir de kar- şıdevrim kuramı ofuşturur ki dünyanın her yerinde haksızlık ve sömürüye başkaldıran donsuzlann Allahını şaşırtır. CIA, yeryüzünün her ülkesinde tam bir Marksist ve de Leninist gibi "toplum mühendisliği"rim en âlâsını yapar. Amerika'ya bağlı her devletin içinde, NATO'nun her üyesinde, devietin içine yuvalanmış karşıdevrim örgütleri, toplumun değişimini dur- durmaya, olmazsa geciktirmeye çabalar... Bir ölçüde başarır da... CIA'nın dünyanın her yöresindeki başarıları, 20'nci yüzyı- lın tarihinde bir kocaman kitap oluşturur. iran'da, Guatema- la'da, Türkiye'de, Pakistan'da, baştan başa Latin Amerika kı- tasında az mı iş gördü CIA? Tipkı fizik kanunlannı kullana- rak baraj yapan mühendis gibi, toplumsal yasaların bilimsel- liğini kanıtlayacak az mı karşıdevrim tezgâhladı? • Devrim ve karşıdevrim sarmalı belalı bir iş!.. Çok kan dö- külüyor... Savaş korkusu işin çabası... 20'nci yüzyılda devrim ile karşıdevrimin hesaplaşması öyle birdoruğa ulaştı ki tehlike büyüdü, büyüdü, nükleer savaşla bütün insanlığı yok edecek boyut kazandı. Birisi "ben kuru- lu düzeni zorla değiştireceğim" dedi mi karşısına çıkan geri- ci ve tutucularla kanlı hesaplaşma başlıyor; ama, bir de bu- nun tersi var: Tutucu ve gerici, toplumsal değişimi zorta en- gellemeye kalkıştı mı yine kan çıkıyor, hem devrim birikimi daha sonra büyük bir patlamayla gündeme girebiliyor. Ne yapmalı? Öyle görünüyor ki "demokrasi", değişimi yasal kurallara bağlamak yolunda bir. çare gibi "devrim" ve "karşıdevrim" ça- tışmasını hukuk kapsammda çözmeye çalışıyor. Dünyanın güncel gündemi de bu değil mi? Gezegenimizde Kuzey kuşağının Helsinki'den Paris'e çe- şitli antlaşmalarda bütünleşmesi, silahsızlanma sürecine gi- rebilmesi, Amerika'dan Sovyetler'e kadar değişimin kuralla- rını demokrasiye bağlayarak altına imzayı basması, uygarlık tarihinde ilginç bir aşamayı oluşturuyor. • Ancak iş bununla bitmiyor, çünkü dünya yalnız "Kuzey" ku- şağından oluşmuyor. "Güney"i ne yapacağız? Amerika-Avrupa-Rusya'da insanlığın beşte biri yaşıyor; "Zengin Kuzey" kendi içinde banşıp çelişkilerini çözümlemeyi demokrasiye bağladıktan sonra "Yoksul Güney"e dönük yfr- zünde "karşıdevrim ihracı"na devam ederse ne olacak? ı 4. Baskı Kanlı Bilmece "Güneydoğu" 1 TELBOYU INSANLARI "Guneydoğu-2' Telboyu İnsanları "Güneydoğu" 2 "Bu kitap, Güneydoğu'nun değil, Türkiye'nin kita- bıdır; hayatımızın acı gerçeğidir. 'Duymamişem, görmemişem, bilmirem' diyenlerin ülkesinde, 'okumamişem' diye gerçeklerden habersiz yaşa- mak, insanlardan uzak yaşamak gibidir." . ilhan Selçuk Boyut Yaymevi Oba Sok.9/1 Cihangir/İstanbul 149 87 37-38 JAPONYA'DA ÇALIŞMAYA NE DERSİNİZ? Özellikleri: Makine meslek okulu mezunu veya yükssği, 24 yaşma kadar ve bekâr. işyerinin verebtlecekleri: — Japon işçisiyle aynı ücret ve haklara sahip. — Geliş yol masrafını, işyeri karşılayacak. Adaylar, kendi özgeçmişterini belirten bir yazı ve bir adet resmi ile biriikte aşağıdaki adrese mürcaatları rica olunur. Adres: TEMEL AKYÜZ SHIROSHITA ENGINEERING 11—1, KAKITUBATA NARUMI-CHO MIDORI-KU NAGOYA 458 Tel.: 052-891-4111 JAPAN K O M U N ULKELER DEGİL SINIFLAR SAVAŞI Üç Dünya Teorisi'ne Körfez Bunalımı Somutunda bir kez daha hayır! •îdama Hayır! »Körfez ve Kûrtler ErhanGcncer * Şıyrılan Almanya *Arnavutluk Nereye? Tonguç Güleç • Özeleştiri-l * 6 Kasırn Boykotu Koksal Yüdmm • A. Akgün Olayı • "Kadın Şurası" Jşmaıl Onur * Eskişehir Tabutlukları Hasanftacn Nesımı Şahan Hüseyin Şimşck Ç I K T I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle