25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 KASIM 1990 DüNYA SATRANÇ ŞAMPİYONASI KÜLTÜR-SANAT CUMHURİYET/5 8. oyun berabere KARPOV (Siyah)I Kttltür Servisi — Dünya Satranç Şampiyonası'nın pazartesi günü başlayan 8. oyunu beraberlikle sonuçlandı. Karpov'un hafif üstünlüğüyle ertelenen oyuna önceki gün kaldığı yerden devam edıldi. Taraflar karşıhklı 43 hamle daha yaptıktan sonra beraberlikte anlaştılar. Iki güne yayılan oyun, toplam olarak 10 saacten fazla sürdü. 8. oyun sonunda durum 4-4 berabere. Dün yayımladığımız ertelenme pozisyonundan sonraki hamleler şöyle: 8. oyun. Beyaz: Kasparov-Siyah: Karpov (Ruy Lopez, Ragosin Varyasyonu) 41.Kg3 cxd5 42.Vg4 \cl 43.Vd4 Vd6 44.Şhl KeX 45.Vg4 Vd7 46.Kd3 Kel 47.Şh2 Ke4 48.Vg3 Ke5 49.Ka3 Ke8 5O.Vf4 Vb7 51.Şhl Vb8 52.Vh4 Vb6 53.Vb4 d4 54.Kg3 Vc7 55.Kd3 Vcl 56.Şh2 Vf4 57.Şgl Vcl 58.Şh2 Vf4 59.Şgl Kc8 6O.Kdl Kd8 61.Vxb5 Ve3 62.Şhl d3 63.Va5 Vd4 64.Val Vb6 65.Va2 Şg7 66.Vd2 Vc5 67.Kfl Kd4 68.Kf3 Vd6 69.Ke3 Ka4 7O.Kel h5 71.Kbl Vd7 72.Vdl Şh6 73.Vd2 Şg7 74.Ve3 h4 75.Vf3 Şh6 76.Ve3 Şg7 77.Vf3 d2 78.Vh5 Vf7 79.Vxf7 Şxf7 8O.Kdl Kd4 81.Şgl Kd5 82.Şf2 Kxf5 83.Şe2 Kg5 84.Şf2 Beraberlik. (Karpov'un önerisiyle) a b c d e f g KASPAROV (Beyaz) SON DURUM Zeybek Antika Fuarı'nda • Kiiltiir Servisi — Kültiir Bakanı Namık Kemal Zeybek, Kültür ve Sanat Varlıklarını Koruma ve Tanıtma Vakfı'nca 30 ekirn - 11 kasım tarihleri arasında Yıldız Sarayı Silahhane Binası'nda düzenlenen VI. Uluslararası Istanbul Antika ve Sanat Fuan'nı ziyaret etti. Organizasyonunu Raffi Portakal'ın üstlendiği Osmanlı sanat eserleri hat ve tablo müzayedesi fuarın son günü, 11 kasımda yapılacak. Portakal, müzayede ile ilgili olarak şunlan söyledi: "2500-3000 eser arasmdan 200'e yakın eser seçtik. Bunları seçerken çok pahalı olsun diye değil belli mesajları yerleştirmek istedik. Örneğin ilk kez Selçuklu eserleri var yoğun bir biçimde. ayrıca herkesin alabileceği 100 bin TL. dolayında birçok eser de koyduk. Bu bir kültiir olayı. Toplumun birçok kesimine, özeüikle alt kesimine inmek gerek." Portakal, muzayedede satışa çıkartılacak Kütahya tabakları lznik / Kütahya porselenleri ve Süleyman Seyyid'in benzeri Tiglat Yayınlan'nca "Çağdaş Türk Resim Sanatı" adlı kitapta bulunan "Portakal" adlı tablosuna dikkat çekti. FeritEdgü'nünyüzü aşkın resmi üç büyük kentte birden sergileniyor Üazann Berlin ResimleriEdgü'nün son bir yılda Berlin'de gerçekleştirdiği resimlerin bir bölümü bugünden başlayarak Türk- Islam Eserleri Müzesi'nde sergilenecek. Edgü'nün resimleri ayrıca Ankara, îzmir ve İstanbul Vakko Sanat Galerisi'ndeki sergilerde de yer alacak. LALE FİLOĞLU Kafka üzerine bir kitap tasarısını ger- çekleştirmek üzere Alman hükümetinin bursuyla gittiği Berlin'de kendisini "res- miıı içinde" bulan Ferit Edgü, bir yıl içinde yaptığı 150 resimden 11 l'ini dört ayn mekânda sergile>'ecek. Sergilerin ilki bugün Türk-lslam Eserleri Müzesi'nde, ikincisi 5 kasımda Ankara, üçüncüsü 7 kasımda Îzmir, dördüncüsü 9 kasımda Beyoglu Vakko sanat galerilerinde açı- lıyor. Edgü'yle "Berlin ResimJeri" ser- gisini konuştuk. — Genç kuşak sia öykii, roman, de- neme yazarı olarak tanıyor. Oysa 1954-1958 yıüarı arasında akademinin resim böliimünde devam ettiniz ve 1965'lere kadar Paris'le resim çalışünız. Resim >e yazı, yaşamınızda nasü bir bir- likteiik oluşturuyor? EDGÜ — 1958'de akademiden ayn- lıp Paris'e gitttiğimde, yazıyı hiçbir za- man boşlamadım, ancak daha çok resim çalışmaları yaptım bu kentte. 6-7 yıl böyle sürdü. Daha sonra iki karpuzun bir koltuğa sığamayacağını düşündüm ve edebiyatı seçtim. Ancak 1970'lerden bu yana resmin dışında kalmadım, sü- rekli içindeydim. Deyiş yerindeyse, res- min pratiğiyle pek uğraşmıyordum. Bu süre içinde birçok Türk ressamın sergi- lerini düzenledim, kitaplanm yayunla- dım, resim sanatı üzerine handiyse sa- yısız diyebileceğim yazı yazdım. — Hat sanatını biçim acısından res- mini/in bir katmanı olarak kullanıyor- sunuz. Hat sanatıyla resimlerinizin iliskisi? BU KEZ ATÖLYESİNDE— Ferit EdgU, 1950lerin sonlannda Akaderai'den ayrı- lıp Paris'e gittiğinde 6-7 yıl resme daha çok agırlık vermişti. Daha sonra resmin dısında kalmamakla birlikte edebiyatı seçti. Ama Berlin, Edgü'nün resimdeki biri- kimini yeniden ortaya çıkardı. EDGÜ — Berlin'de resim yaparken resimlerle ilgili notlar tuttum. Notlarım- dan birinde "Bu resimleri yaparken ben hat sanatından vola çıkmadım, hat sa- natı benira yoluma çıktı" demişim. Son 20 yıldır hat sanatına yakın bir ilgi du- yuyorum. Mimarlıkla birlikte Osmanlı sanatının en önemli koludur hat sanatı. Hat sanatı konusunda yazanların birço- ğunun zaman zaman büyük yanılgıyla diie getirdikleri gibi bir resim sanatı de- ğildir hat sanatı. Plastik bir sanattır, ama resim değil. Bunu üç yıl once ya- yımlanan "Karaiamalar ve Meşkler" ad- lı kitabımın önsözünde beürtmiştim. Hat sanatıyla olan bu iç içelik Berlin Re- simleri'nde kendini ortaya koydu. An- cak hemen belirteyim ki benim resimle- rimde Türk hat sanatıyla Batı resminin bir sentezi söz konusu değil. Böyle bir şeyi ne düşündüm ne de gerçekleştirmeye çalıştım. Çünkü bu tür sentezlere zaten inanmıyorum. Söz konusu olan, rah- metli dostum İpşiroğhı'nun deyişiyle her iki dünyadan da beslenen bir sanatçımn yaratılannın "oluşum sürecf'dir. — Doğu-Batı sentezi >akıştınnasın- dan özeUikle kaçışınızın nedeni? EDGÜ — Hat sanatına bakanların büyük bir çoğunluğu ideolojik bir yak- laşım içinde. Oysa sanatlarda ideoloji aşıldığında yapıtın özgün niteliği orta- ya konulabilir. İkinci yanıldıklan nok- ta, hat sanatını modern resimle karşılaş- tınp modern resimden once hat ustala- rının bu resim dilini yarattıklannı ileri sürmeleridir. İslam ülkelerinde Batılı an- lamda bir resim sanatı yoktur. Hat sa- natının bu resmin yerini aldığını söyle- mek, hat sanatını da çağdaş Batı resmi- ni de anlamamış olmaktan kaynakla- nır... Benim bir Türk yazar-çizer olarak gerek Batı sanatı, gerek Batılılar önün- de hiçbir kompleksim olmadı. Dolayı- sıyla hat sanatını Batı resmiyle karşılaş- tırmak diye bir sorunum da olmadı. Ne- den olsundu ki, Matisse "Bütiin esinti- ler bana Dogu'dan geldi" diyebiliyor. Klee resminde Islam sanatının, özellik- le hat sanatının büyüsüne kapılmış gi- bidir. Cobra Sanatçılan, başta Atechins- ki olmak üzere Doğu'nun ve Uzakdo- ğu'nun sanatından plastik dil açısından bir hayli yararlandüar. Ben de onların dilinden yararlandım. — Berlin Resimleri'nizde hat sanatı- nı Şaman tasvirleriyle birieştiriyorsunuz. Şaman figüıierinin dognşu nasıl oMu? EDGÜ — Berlin gerek müzeleri, ge- rek sergileri çok zengin olan bir kent. Dahlem'deki müzeler grubunda İslam eserlerinin yanı sıra son derece zengin bir Asya Sanatı Müzesi var. Berlin'e ilk git- tiğimde hemen her gün bu müzeyi gezi- yordum. Daha sonraki sergilerden biri- nin konusu Mongol sanatı ve etnogra- fisine ayrılmıştı. Bu sergide gördüğüm Şaman fıgürleri ve giysileri çok etkiledi beni. Öylesine ki içimde uyuyan bir Şa- man'ın yavaş yavaş uyanmaya başladı- ğını görür gibi oldum. Ve ilk kez Berlin Resimleri'mde figürler beiirlemeye baş- ladı. Ben de bunlara "Şaman Dizisi" adını verdim. — Joachim Sartorius, katalogunuzda yer alan yazısında 'Edgü Berlin'e yazar olarak geldi, ressam olarak ayrıldr di- yor. Sergilerinize ismini veren Beriin'in, resme ikinci kez başlayışınızdaki rolü? EDGÜ — Dostum Sartorius'un sözü doğru. Ancak Berlin'de geçen bir yıl içinde yalnızca resim yapmadım. Bir ro- man, birkaç öykü yazdım. Van Gogh ki- tabına Berlin'de başladım. Türk sanatı üzerine Berlin Radyosu için bir dizi program hazırladım. Bir yıl -hele tarih- sel açıdan- dopdolu, bir hayli verimli geçti. Resme yeniden dönüşümde Ber- lin kentinin bir rolü olmuş mudur? Bu soruya "Evet" diyeceğim. Berlin kenti ressamlar için ilgi çekici bir kent oldu- ğu için değU, son 20 yılda hiç sahip ol- madığım kadar zamanım olduğu için... Kimbilir belki de resimle bu kadar içli dışlı olup da pratiğini uygulamamanın yarattığı bir birikim vardı. Öyle olsa ge- rekir. Zira küçük küçük başlayan resün- ler birden bir patlayısa ve bugüne kadar alışık olmadığım boyutlara ulaştı... 'AydınlatmaAmçlarisergisiAlarko Sanat Galerisi'nde Karanbktan aydınlığa insan ASLI KAYABAL Prometheus, Titanlar soyun- dan Klymene'nin oğluydu. "Ateş"i tannlardan çalmış, in- sanlara vermişti. Böylece insan, tarihin karanhk yoHannda "ay- dınlanma sürecüıe" adım atmış, zaman içinde kandiller, şamdan- lar, fenerler ve lambaJarla örü- lü dünyasında karanlığı ışığa çe- virmişti. lnsanın aydınlanma sü- recinde yararlandığı araçlan ko- nu edinen bir sergi Alarko Sa- nat Galerisi'nde. Alarko Şirket- ler Topluluğu Halkla İlişkiler Müdür Yardımcısı Tuba Anaç, "Alarko Egitim ve Kültür Vakfı tarafından düzenlenen bu sergi, sanatı ve sanatçıyı desteklemek, geJeneksel sanatı gündeme getir- raek ve halkın ilgisine sunmak amacı güduyor. Ajnca avdınlat- ma araçlannın evrimini krono- lojik bir düzen içinde ortaya koymak istedik" diyor. Aydınlatma araçlannın öykü- sü çok eskilere dayanıyor. Mito- logyada Dionysos adına düzen- lenen şenliklerde, geçit törenine katılanlar ellerinde meşalelerle betimlenmişti. Yağ kandili, me- şale ve maltızm ilk örnekleri Fe- nikeliler tarafından kullanılmış- tı. Roma çağında madeni yağ- lardan, klasik çağlarda ise iç ya- ğından yapıuniş mumlar kulla- nıhmştı. Daha sonra ışığı rüz- gârdan koruyan, boynuz ya da yağlı bezden muşambalı siper- likli fenerler ortaya çıktı. Romalı zenginler "laternaü" denen fe- nerler taşıdı. Ortaçağ'da meşa- lelerin yanında içyağı ve balmu- mundan yapılan şamdanlardan yararlanılmıştı. Bazı törenlerde "şamdan danslannın" yapıldığı biliniyor. Mum, 4. yüzyılda or- taya çıktı. Geçen zaman içinde akkor, gazışıl, floresans lamba- lar ön plana çıktı. 19. yüzyıhn ikinci yansında hidrokarbürle aydınlanan insan sonra dev bir adım attı: Dünyası elektrikle ışı- yordu artık. Anaç'ın aktardığına göre "Ay- dınlatma Araçlan Sergisi" baş- lıca dört bolümden oluşuyor. İlk bölüm kandillere ayrılmış. Çok eski çağlardan beri günlük ya- şamda pişmiş toprak ve maden- den örneklerine rastlanan kan- diller Osmanlı döneminde tunç, pirinc, gümüş ve tombaktan ya- pılnuştı. lznik çini atölyelerinde ise seramik kandiller üretilmiş- ti. İkinci bölümde şamdanları görüyoruz. Şamdan Yunan ve Roma çağından beri yaygın kul- lanım gören bir araç. Ortaçağ ve Ronesans'ta başlıca aydınlatma araçlarından biri. Şamdanlann 17. ve 18. yüzyıllarda lüks mad- delerden yapıldıklan biliniyor. Türk şamdanları ise çoğunluk- la gümüş, tunç, bakır, tombak ve pirinçten yapılmış, evler, ca- miler ve türbelerde kullamlmış. 16. ve 17. yüzyıllarda lale ağızlı şamdanlar ortaya çıkıyor. Mu- rassa çifte şamdanlann mum- lukları hep lale formunda yapı- hyor. 19. yüzyıl Osmanlı sarayı, konak ve varsıl evleri ise çok kollu, yüksek ayaklı, yaldızlı, oymalı ve mumluklan cam fa- nuslu şamdanlarla süslenmiş. Serginin üçüncü bölümünü fenerler oluşturuyor. Fener An- tikçağ'dan beri kullanılan bir aydınlatma aracı. Romalı asker- ler tarafından taşınan fenerler, Ortaçağ'da boynuz, tül ve yağlı parşömen kâğıdından çeperlere sahip olmuş. Istanbul'da so- kak fenerleri uygulaması önce- si dönemde halk tenekeden el fe- nerleri ya da "işkembe feoerleri" denen araçlar taşırmış. Serginin son bölümü ise Iambalara aynl- mış. Şirketin Mühendislik Hizmet- leri Müdürü Gökçen Adar, ATTtKA VAZOSUN DAN — Ateşi tannlardan Çalıp insanlara veren Prometheus olmuştu. Belki de o günlerden bu yana insanoğlu çeşitli araçlarla yeryuziınü aydınlatmayı sürdürüyor. (Bir Attika vazosundan detay) "Amacımız eskiyi bir sanat ola- rak yasatmak" diyor. Aydınlat- ma Araçlan Sergisi, bir yıllık bir çalışmanın sonucunda şekillen- miş. Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanh dönemlerinden kandil, şamdan ve fenerleri ve Osman- İılardan kalma lamba örnekleri- ni görmek isteyenler için sergi 11 kasıma dek sürüyor. Sergi, Ar- tisan Sanat Galerisi, Galeri Bon- cuk, Doğudan Bayülken, Gök- çen Adar, Gündağ Kayaoglu, Mehmet Pir, Mehmet Yddız, Sadberk Hanım Müzesi, Tay Mumlan ve Uğur Ayyıldız'dan oluşan koleksiyonerler grubun- dan edinilen örneklerle gerçek- leştiriüniş. Ekonomik sıkıntılara karşın IstanbuVdayeni bir tiyatro Tiyatro Ce'den özgün oyunlarFATMA ORAN Özellikle, özel tiyatrolarda kendini bü>oik ölçüde hissettiren ekonomik sıkıntılara rağmen İs- tanbul, 5 kasımda yeni bir tiyat- roya kavuşuyor: Tiyatro Ce... Haftada dört kez Kenter Tiyat- rosu'nda oyun sergileyecek olan topluluk, adını; oyunun yapım- cısı ve yazan Cengiz Tnmay'ın Ce'sinden alıyor. Temel felsefesi özgün oyunlar sergilemek olan Tiyatro Ce'nin ilk oyunu ise, 'Selenis'. Oyuncu- lar, Şehir Tiyatrolan'ndan Gül AkeJli ve Mehmet Gürhan'ın dı- şında Deniz Demiryakan, Aslı öyken, Yonca İnal, Nilgün Ön- cü, Tuna Arman ve Yüce Yö- ney'den oluşan, çoğu konserva- tuvar öğrencisi yâ da Şahika Te- kand'ın tiyatro kurslarına katıl- mış, 'tiyvtro, kendileri için her şey' olan genç oyuncular. Sele- nis, profesyonel anlamda 'ilk' ovunlar. Antik Yunan tiyatrosu kalıp- lan içinde yazılan oyunu Hakan Altıner çağdaş bir yorumla sah- neliyor. Oyunun müzikleri Ca- hit Berkay'a, dekoru Burak Tao- sel'e, kostümleri ise Ayten Ak- tengiz'le Sabahat Çolakoglu'a ait. AY TANRIÇASININ OYKUSU Tanrıçası Selenis'in öyküsünden nis", bir kadının günümüzde de Selenis'in hem Anadolu'nun özelliklerinden çıktığını hem de mitolojiden büyuk ölçüde yarar- landığmı; Selenis'in de Ay Tan- nçası olduğunu söyleyen oyu- nun dramaturgu Dogan Soyu- mer'e, perdelerini Selenls'le aç- malarının ozel bir nedenınin olup olmadığım sorduk: — Cengiz Tümay'ın oyunu, Aj r yola çıkı>or. Yazara göre "Sele- görebileceğimiz yaşam kavgası. "Son zamanlarda Türkiye'de - sinemada olsun, sosyal düzey- de olsun- din ve kültür açısın- dan; dinin etkilediği kültür açı- sından yoğun bir biçjmde 'kim- lik sonınu' tartışıhyor. Tartışma- nın niteliği, sanki Türkiye insa- nının kimliğinin yedinci- sekizinci yüzyıldan itibaren Türkler, Müslüman olduktan sonra ortaya atılması gereken bir sorunmuş gibi yansıtıhyor hep. Orta Asya'nın aşırı ulusçu eği- limleri din öğesiyle, din kuru- muyla daha da güçlendirilmeye çalışılıyor. Oysa bugün Anado- lu'da M.Ö. ve özeUikle İslamiyet- ten önceki kültürlerin çok derin izlerine rastlıyoruz. Nitekim, Se- lenis de M.Ö. 3.yy!da Toros dağ- larının eteklerinde yaşamış bir kadının öyküsü. Neyi anlatıyor Selenis? Yaşam serüvenine Toros dağ- larının eteklerinde başlayan bir kadının; Ay Tanrıçası Selenis'in öyküsünü anlatıyor. Doğayla iç içe yaşamaya başlayan Selenis, her genç kız gibi kendi vücudu- nu ve giderek aşk özlemine dö- nüşen cinselliğini fark eder. Çok sevdiği çoban Likas'tan hamile kalan Selenis'e kaderi, art arda kaçmılmaz darbeleri vurmaya başlar. Ama Selenis, yaşamdan yediği her şamardan sonra biraz daha bilinçlenir, büyür, yücelir: tnsanlaşır. Selenis, bir kadının günümüz- de de görülebileceği bir biçim- de, yaşam kavgasını pes etmeden sürdürmesinin öyküsüdür. Caferağa'da nıiizik • Kültür Servisi — Türk Kültürüne Hizmet Vakfı İstanbul Belediye Konservatuvan Türk Musikisi Mezun ve Mensuplan Derneği'nin birlikte düzenledikleri • Caferağa Konserleri dizisinin dördüncü programı 3 kasım cumartesi günü saat 17.00'de gerçekleştirüiyor. Konserde Turan Engin, deyiş ve semahlardan örnekler verirken Fikret Değerli, bu konu üzerinde bir söyleşide bulunacak. Engin'in konseri Sultanahmet Caferağa medresesinde izlenebilir. Baraz'ın 15. yıh Kültür Servisi — Galeri Baraz, kuruluşunun 15. yıhnı bir sergiyle kutluyor. "Etkinlikler Sürecinde 15. Yıl" adını taşıyan sergide F. Zeid, Z. F. lzer, N. Berk, S. Berkel, B. R. Eyüboğlu, F. Başağa, S. Turan, C. Burak, Ş. Dikmen, N. M. Devrim, N. Günal, M. Orhon, Ş. Bezeyiş, A. Çoker, B. Doğançay, Ö. Altan, Ö. Uluç, E. Akyavaş, M. Gıileryüz, T. Atagök, N. Erdok, O. Katoğlu, B. Uygur, Komet, N. Koçak, G. Taner, U. Varhk, A. Genç, M. Ata, 1. örs, H. Ertunç, B. N. İslimyeli, K. özayten, Z. Arslan, Bubi, Z. Ormancı, H. Arpacıoğlu, Y. Taktak, K. önsoy, S. Arat, B. Baykam, M. Şen, Y. Erimtan ve H. Onur'un yapıtlan yer alacak. Sergi 17-29 kasım günlerinde AKM'de görülebilir. Türk-Hollanda ilişkileri • Kültür Servisi — İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nurhan Atasoy ve Hollanda Başkonsolosu J.J. Jonker Roelands, üniversitenin Güzel Sanatlar Bölümü'nü oluşturan Kuyucu Murat Paşa Medresesi'nde 1 ve 2 kasım tarihlerinde Türk-Hollanda ilişkileri üzerine yapılacaV sempozyumda Türk ve Hollandalı uzmanlar iki ülke arasındaki kültürel ve tarihsel ilişkileri çeşitli yönleriyle tartışacaklar. Sempozyıım Türkçe olarak yapılacak. Taris Kahveleri' • Kültür Servisi — MSÜ Resim ve Heykel Müzesi'nde 19 kasım günü "Paris'in Entelektüel Kahveleri" başlıkh bir sergi açılacak. 14 Avnıpah sanatçımn katüımıyla oluşacak fotoğraf sergisinde Paris'in ve Akdeniz'in . kahveleri tanıtılacak. Expolio'ya alıcı • MADRİD (AA) — "El Greco" adıyla tanınan ünlü ressam Domeniko Theotokopulos'un (1541-1614) "El Expolio" tablosu, dün Madrid'de yapılan açıkarttırmada 2.8 milyon dolara alıcı buldu. El Greco'nun eserleri için bu miktarın bir rekor olduğu belirtiliyor. Alıcının ismi açıklanmadı. BİLSAK' TA BUGÜN 1 Kasım Perşembe: 19.00 MEDYA VE ÇAĞDAŞ RÖNTGENCİUKII: "Magazin Basını vc Büyük Rönlgcn" ÜnsalOSKAY.Osman Saffct AROLAT, Tcvnk YENER 19.00 Cinsclliğin Fiziği, Cinsclliöin Mciafiziği: Nİ1GÜN Görsel Sanat Atölyeleri Mehmet GÜLERYÜZ yönciimindc (Pcr.-Cum.) Yoga Zcrrin AKGUN . (P.icsi-Pcr. 18.30-19.30) Cafe-Foyer-Bar (Giriş) 12.00-00.30 Rock Cafe-Bar (5.Kal) 12.00-18.00 HcavyMcial 18.00-24.00 Rock Bluc Linc-2 BlLSAK.Sırasclvilcr Cad., Soğancı Sok.7 CİHANG1R 143 2}J 79-99 Lenin benden hep nefret etmişti, çünkü yakışıklıydım.'' Karl Kautsky V) V A ^ D £ K İ Ş E Y T ' N
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle