06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 KASIM 1990**** HABERLERİN DEVAMI CUMHURtYET/17 Hüsnü Doğan. (Baştarafı 1. Sayfada) Şapkası da 60 numara. Onun için aklı da fazladır" (Houston'da geçirdiği by-pass ame- liyatından sonra 21 Mart 1987'de yapılan naklen yayında). Yusuf Ozal ise Hüsnü Doğan'dan söz ederken, "Hüsnü Bey de annem tarafından yetiştirilmiştir. Ben onu kardeşim gibibilirim" diye konuşur. Hüsnü Doğan, "Aile"n'm tam içinden, bir başka deyişle ' Hanedan"dan sayılır. Dün- yaya aynen Turgut Özal gibi bakar, muha- fazakâr çizgidedir. Özal'ın tümüyle güven- diği az sayıda kişiden biridir. Milli Savunma gibi önemli ve duyarlı bir bakanlığa atanması, öncelikle bu açıdan ele alınabilir. Körfez'de savaş bulutlarının yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor. Aynca Milli Savunma, parasal boyutu çok ağırlıklı ihalelere -dış po- litika oyununda bu ihalelerin yeri gözardı edilemez- sahne olan bir bakanlıktır. 0 yüzden, böylesi koşullarda Çankaya Köşkü'nün güvenine tam anlamıyla sahip bir kişinin bu koltukta oturmasını Ozal'ın iste- mesi normaldir. Bir nokta daha var: Eğer Turgut Özal, "Dayıoğlu"nu gerçek- ten ANAP'ın başına getirmek niyetindeyse, bu açıdan da denilebilir ki, Milli Savunma an- lamlı bir yerdir. Çevresine itici gelmeyen, yu- muşak havasıyla Hüsnü Doğan, ciheti aske- riye ile ilişkileri iyi tutabilirse, bir yerde "abi" ya da "a<Ja"sının bu konudaki beklentisini yerine getirmiş olur. Aynca Hüsnü Doğan'ın bu posta atanma- sı, ANAP içinde "liberal" kanada karşı Özal'- ın bir meydan okuması da sayılabilir. Bu ata- madan "liberaller" darbe yemiştir. Görüldüğü gibi Milli Savunma'ya yapılan atama, Başbakanlık Konutu'nun değil, Çan- kaya Köşkü'nün damgasını taşıyor. Izlenmiş olan çizgi, Başkan Baba çizgisidir; yalnızca görünüşte anayasaldır. Kısacası Hüsnü Doğan olayı şu açılardan özellikle eleştirilmelidir: Hükümetin ve baş- bakanın iyice devre dışı kalması; Hanedan yönetiminin güçlenmesi; parlamenter rejimin anayasaya aykırı biçimde rayından çıkarıl- ması. • Atama konusunda daha önce Genelkur- may Başkanlığı'nın haberdar kılınmamış ol- masına gelince... Olabilirdi de, olmayabilirdi de... Ancak anayasal bakımdan haberdar kıl- mak gibi birgerekolmadığı açıktır. Onun için bu konuda iktidara yönelik eleştirileri geçi- yoruz. Ama burada bir noktanın üstünde durul- malı: Bu atama biçiminden yola çıkılarak, abartılı siviliik değerlendirmelerine kimse kendini kaptırmasın lütfen. Kuşkusuz demokrasilerde askeri otorite, sivil otoriteye tabidir; kural budur. Ve bu açıdan, Türkiye'de yapıiması gere- ken çok iş vardır. Genelkurmay başkanları- nın milli savunma bakanlarını istifa ettirebil- dikleri bir ülkede yaşıyoruz (Evren: Işık'ı is- tifa ettirdim; Milliyet'in 24 ekim tarihli man- şeti). Demokrasilerin olmazsa olmaz koşulları arasında yer alan silahlı kuvvetlerin sivil hü- kümetin emrinde olmaları kuralına ülkemiz- de de tam anlamıyla işlerlik kazandırma du- rumu vardır. Bu açıdan, yedi yıllık ANAP iktidarı döne- minde hiçbir şey yapılmamıştır. Türk politi- ka yaşamında "kuraldışı" siyaset adamı ol- makla övündüğünü bildiğimiz Sayın Özal, onun için "sivil" olabilmiş değildir. Çünkü çağımızda siviliik yalnız girişim öz- gürlüğünden yana olmakla sınırlı sayılmıyor; demokrasiden, temel hak ve özgürlüklerden oluşan bir politik platforma sahip olmayan- lara, kökeni ister asker, ister sivil olsun, "sivil" denmiyor. Parti kurmak yeni moda (Baştarafı 1. Sayfada) yakın bir yüzölçümlü ve toplam 113 resmi dili konuşan 290 mil- yonluk nüfusa sahip bu dev ül- kenin siyasi yelpazesi de bu san- sayısı 500'e yaklaştı. "Beş yüz parti... dile kolay... Bunlar ne yapıyor, kimin, han- gi çıkannı, kime karşı savunu- yor pek belli değil..." Sovyetler dild ki Hazine Müsteşarı Ttirkiye'ııin yapacağı bir şey yok Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarı Namık Kemal Kıbç "Bizim hükümet olarak yurtdışına nakit transferi konusunda ne sınırlamamız ne kontrolümüz vardır" dedi. İSTANBUL (AA) — Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarı Namık Kemal Kıbç, Polly Peck'in so- rununun ticari bir konu olduğu- nu belirterek "Türk bökümeti- nin, PoUy Peck'in Türkiye'de- ki yatırunlanna ilişkin olarak yapacak bir şeyi yoklur" dedi. Kıhç, Reuters Ajansı'na ver- diği demeçte, şunlan söyledi: "Her şirket, uluslararası yasa- lar çerçevesinde istediği zaman d degiştirebilir. Bu bizim için de geçerlidir ve hiçbir problem ya- ratmayacakür. Bizim, hükümet olarak yurtdısına nakit transferi konusunda ne sınırlamamız ne de kontroliimüz olacakür." Kılıç, Polly Peck'in Türkiye'- deki özel yatınmlannın hükü- metle bir ilgisi bulunmadığmı kaydederek "Eğer kayyımlar alaraklılara ödeme yapmaya ka- rar veririerse, böyle davranmak- ta serbesttirier" dedi. Kılıç, kayyımlann, ^olly Peck'in Türkiye'deki yan KUTU- luşlannın mal varlıklarının, bu- radaki ya da yurtdışındaki alı- cıJara satılması yönünde karar alabileceklerine de işatet ederek "Eğer bir malvariığı satılacak- sa ve fiyal her iki taraf için de uygunsa, bu şirketler yeni sahip- leri kim olursa olsun, çalışma- ya devam edeceklerdir" dedi. Kılıç, KKTC'nin de ayn bir devlet olduğunu ve kendi yasa- ları olduğunu hatırlatarak "Türkiye'nin onlann "KKTC'- nin) kararı iizerinde bir etkisi olmayacaktır" dedi. \eni Asya (Baftarafı I. Sayfada) yapılan açıklamada ise gazete- nin üntiyaz sahibi Mehmet Kut- lular ve Sorumlu Yaa Işleri Mü- dürü Sabahattin Aksakal'm, savcıhğm daveti üzerine ifade vermek üzere Ankara'ya gittik- leri bildirildi. Açıklamada ayn- ca, yönetim kurulu üyeleri Hil- mi Doğan, Ali Vapurlu, Anka- ra Büro Temsilcisi MusUfa Kö- leoğlu, gazete çahşanlan Cevher hhan, Bekir Gönüllii ve mevlit- te dua eden imam Cemal Gün- doğdu'nun da ifadeye çağnldık- lan belirtildi. Savcı Ülkü Coşkun, gazeteci- lerin bu açıklamayı hatırlatma- sı Uzerine, "Biz yakalanmalan talimatı verdik. Yakalanarak gözalüna alınacaklar. Bu konu- da talimat gönderdik" dedi. AA'nın haberine göre Coş- kun, mevlidin ses kayıt çözüm- lerinin kendilehne ulaşmadığııu, çözümün devam ettiğini belirt- ti. Ülkü Coşkun, "MevUde kaü- jan mffletvekflkriyle Ugili olarak isim tespitleri yapıldı mı" soru- suna ise şu karşılığı verdi: "Var, tespitlerimiz var. tsim- ier bizim acımızdan' belli, ama şn safhada onlaıia ilgilenmiyo- rnz. Daha sonra değerlendirece- ğiz. Bu isimler hakkında şu an- da bir açıklama yapmam mttm- kttn değil." Coşkun, mevlide telgraf gön- derenler ile ilgili soruyu cevap- landınrken de "Soruştunna ko- nnsn kanan kapsamı içine giren kim varsa, herkes hakkında ge- rekli soruştunna yapüacaktlr. Hiç kimsenin kanunlar öniinde bir ayrıcalığı yok. Ne gerekiyor- sâ o yapıİKak" dedi. 'Polly Peck kötü yönetüdi 9 (Baştarafı 1. Sayfada) rar uzerine temyiz başvurusun- da bulunacağı bildirildi. Polly Peck'e kayyım atanan Michael Jordan, BBC Yurt Ser- visi'nde yayımlanan bir söyleşi- sinde "Bazı küçük işletme ve yatırunlanmn satılabiieceğini, ancak şirkette çalışan 36 bin ki- şinin işlerini korumak için mömkün oJanı yapacaklannı" kaydetti. Jordan, sorulan şöy- le yamtladı: — Polly Peck'in mal ve para varlığı elden çıkartılacak mı? JORDAN — Birkaç küçük firma için söz konusu bu... Kayyımlar olarak şirketi yürüt- mek için paraya ihtiyacımız var. — Neden çöktii PoUy Peck? Kötü yönetim mi? Söylentiler mi? JORDAN — Kabul etmemiz gereken bir gerçek varsa şirket- ler kötü yönetimden batar. Bir başka öfosılık tabii ki sahtekâr- lıktır. Başka neden yoktur. So- rumlu olanlar, şirketi yönetmek ve işletme görevini üstlenenler- dir, yoksa çoğu kimsenin sandı- ğı gibi bankalar değildir. — Siz şimdi alacaklılann pa- ralannın bir kısmını geri alma- ya nu çalışacaksımz? JORDAN — Mahkeme kara- nyla atanan kayyımlar olarak işimiz, bütün Polly Peck grubu- nun mu yoksa önemli bir kısmı- nın mı ayakta kalmasını sağla- yabileceğinıizdir. Bunu yapabi- lecek miyiz göreceğiz. Kâğn iizerinde bakarsanız son bilan- çolannda örneğin ellerindeki para ve mal varlığı, giderlerine oranla çok yüksek gözüküyor. — Ya çalîşanlann durumu ne olacak? JORDAN — Hakhsınız, dünya çapında 36 bin kişi çalı- şıyor Polly Peck işletmelerinde. Bizim sorumluluğumuz, bu iş- lerin mümkün olduğu kadar kaybedilmemesini sağlamak. — Bir tercih durumunda kal- sanız, kreditör mü işçi mi diye? JORDAN — Işi kârh biçim- de yürütmek için dengeli dav- ranmamız gerekiyor. Kreditör- ler herhalde paralanm geriye eksiksiz alacaktır. Ama hisse- darian da unutmamak gerek. lyimser olmak zorundayım. Hissedarları bir araya getirerek onlan da sürece katmak istiyo- ruz. Eğer buou yapabilirsek bir- kaç hafta içinde bütün tabloyu göreceğiz. Ancak ondan sonra şirketi yeniden yapüandırmak yönünde nasıl bir adım atabile- ceğimizi anlayacağız.. BBC Televizyonu'nun pazar günleri canlı yayımlanan "Pa- ra" adlı yanm saatlik progra- mında Asil Nadir'in de yer al- masına çalışılıyor. Ingiltere'nin eski VVashington büyükelçisi ve medyada ekonomi konularmda tanınmış bir uzman olan Peter Jay'in mülakatı gerçekleştirmek için Asil Nadir ile temasta oldu- ğu açıklandı. Nadir'in temyizi Asil Nadir, bugün Yüksek- Mahkeme'ye başvurarak "Ağır Dolandırıcılık Bürosu"nun, kendisini ne ile suçladığıru tek- rar soracak. Asil Nadir, Polly Peck hisselerinde yapay piyasa yaratmakla suçlanan South Audley Management firmasının faaliyetleri konusunda 20 eylül günü büroya ifade vermeye da- vet edilmişti. Nadir, daha son- ra büronun kendisine karşı ne gibi bir suçlama getirdiğini öğ- renmek amaayla Yüksek Mah- keme'ye başvurduysa da mah- keme "somşturma konusu olan kişiye, konn hakkında dava açılmadan bflgi verilemez" ge- rekçesiyle başvuruyu iki hafta önce reddetti. Bugün Asil Na- dir kararı temyiz ediyor. Polly Peck merkez binasının önceki sabah aramnasının yan- kılan sürüyor. Büro tarafından görevlendirilen muhasebe fir- masının, şirketin merkez bina- sında 3 haftadır inceleme yap- tığı da bu arada anlaşıldı. "ChaneM TV" haber bültenin- de "Büronun şirketin yanıoda- ki binada Polly Peck mutfağı- na komşu bir ofiste iki haftadır dinleme ve gözetleme yaptığı" şeklindeki haberin görevli KPMG Peat Marwick McClin- tock muhasebe fınnasının rolü hakkında ortaya yeni çıkan bil- ginin hatalı değerlendirilmesin den kaynaklandığı da anlaşıldı. Ana Muhalefet İşçi Partisi Ticaret Sözcüsü Gordon kinlik sağlamasına yetmiyor. Batı Avnıpa'daki toplam siya- si parti sayısını aşan Sovyet si- yasi partüerinin çok büyük bö- lümü yerel inisiyatifler olmanın ötesine geçemiyorlar. Baltık cumhuriyetleri ve Azerbaycan'- da halk cephelerinin ulaştığı ye- rel etkinlikten de çoğu zaman paylannı alamıyorlar. Gürcis-' Birliği'nin onlarca dilde kitap tan'da önceki gün 250 sandal- basan Progress Yayınevi'nin In- yeli parlamento için yapılan se- gilizce bölümünden bir yetkili, çimlerde hemen tek siyasi hedef tıönü mahkemeye gidiyor (Baftarafı 1. Sayfada) Türbanın serbest bırakılması- nı üniversite özerkliğine, düşün- ce özgürlüğüne bir darbe olarak değerlendiren Inönü, bu konu- da Anayasa Mahkemesi'ne baş- vuracaklarını vurguladıktan sonra şöyle konustu: "Yapılan şey nedir? Üniversi- teterde kıyafeti serbest bırakıyo- nız diye yasa hükmü getiriliyor. Başka dev>et dairelerinde kıy^- fet serbest mi? Mahkemede ser- best mi? Hastaoelerde kıyatet serbest mi? Ne demek üniversi- tede serbest? Burada bir siyasal bareket var. Dini duygulan istLs- mar eden ve bu yolda devlete egemen olmak isteyen bir siya- sal hareket var." înönü, bu görüşün bağnaz yorumlarla düşünce özgürlüğü- ne karşı çıktığını, özgür düşün- ceye karşı "Her şey kitapta var" görüşünü ortaya koyduğunu be- lirterek, demokrasi içinde, de- mokrasiyi istemeyen fıkirlerin yeşerebileceğini, ancak onlarla mücadele etme ünkânlannın ol- duğunu söyledi. Inönü, üniver- site yönetimlerinin çağdaş bilgi- yi verme çabalanna karşı çıka- cak olan bu görüşe karşı üniver- site hocalannı serbest bırakmak gerektiğini ifade ederek, "Bırak- mıyoruz. Diyönız ki, 'Senin kar- şına gelen öğrenci belli bir kıya- fetle gelirse o zaman onun bir zırhı var, o zırhını sen aşamaz- sın, o zırhıyla ugraşma"' diye konuştu. Bu hareketin gelişti- ğinde devlet hayatı için bir teh- like olacağım kaydeden SHP li- deri, buna örnek olarak Koca- tepe Camisi'nde Saidi Nursi için okutulan mevlidi örnek"gösterdi. lnönij Savunma Bakanlığı'nm, Körfez krizi ve savaş çıkması olasüığmm olduğu günlerde bo- şaldığmı ve buraya Hüsnü Do- ğan'm atandığını, Safa Giray'ın istifa nedeninin ise anlaşılama- dığını söyledikten sonra özetle şöyle devam etti: "Bu atamayla ANAP 26 Mart'tan önceki yönetim şekli- ne dönmuş oluyor. 26 Mart'tan önceki ANAP hukümetinde bir aile yönetimi vardı. Sayın Özal- m aiesimn çeşitli demanlan ka- binede önemli yerierdeydiler. O zaman bu durum çok eleştiril- di. Halk bunun cevabını da 26 Mart seçimlerinde verdi. Halk seçimde 'Böyle şey olmaz, aile olarak bizi yönetmeye kaJkmayın' dedi. O zaman Özal bunu anlamış göründü. Bundan sonraki hükümette o yapı yok- tu. Kısa bir süre geri çekilen bu yaklaşım yeniden karşımıza çık- ü. Ailenin bir başka elemanı, Maglc Box yayınlannın iki mis- line çıkacagını iftiharla söylü- yor. Bütün bunlara halkımız zannediyoriar ki, seyrederken çok muttu oluyor. 'Oh, oh, bu aile daha ilerledi, daha zengin Oldu, biz fakirleştik, ama zara- n yok, bu aile zenginleşsin, var olsun' diyor. Halk hiç öyle dü- şünmüyor. " ülkesindeki "parti enflasyonun- dan" böyle yakınıyor. Mosko- va'da konuştuğumuz birçok ki- şi, Rusya'da yüzden fazla, Gür- cistan'da yüz elli, Ermenistan'- da seksen siyasi parti kuruldu- ğunu, bağunsız sendika federas- yonlannın sayısının otuza yak- laştığını anlatıp hem soruyor hem de gülüyorlar: "Çok parti- li demokrasi için en az iki parti gerekli, onu biliyoruz, ama bu- nun bir üsl sınırı yok mu?" Sovyetler Birliği'nde gücünü, etkinliğini ve sayguılığını büyük ölçüde yitiren Komünist Parti- si'ne "alteroatif" olma iddiasıy- la "mantar" gibi birbiri ardın- dan kuruluveren beş yüze yakın siyasi parti içinde komünist, sosyalist, sosyal demokrat, mil- liyetçi, muhafazakâr, liberal, anarşist, çarist, nihilist, Mark- sist, Leninist, radikal, ılımlı, ba- ğımsızlıkçı, çevreci, anti- militarist gibi çok çeşitli ideolo- jik etiketleri benimseyenler var. Ancak yıllar süren bir yasağı kırmalan da en büyük rakiple- ri olan Komünist Partisi'nin prestij kaybı da, ülkede yükse- len milliyetçilik dalgasmın üstü- ne oturmalan da bu siyasi olu- şunlların büyük bölümünün et- Brown, hükümeti bu konuda bir soruşturma açmaya yeniden davet etti. Sözcü, Ticaret Baka- ıu Peter Lilley'i "ayağını sürii- mek ve kararsızlıkla" suçlaya- rak Ticaret Bakanlığı müfettiş- lerinin de Ağır Dolandıncıhk Bürosu ile birlikte çalışması ge- rektiğini savundu. Avam Kama- rası'nda görüş belirten Muhafa- zakâr Partili bazı üyelerin "Polly Peck, kıymetli iskambil kiğıtlanndan yapılma bir şato- ya benziyor. Bu bir güven soru- nudur" şeklinde konuştuklan "Financial Times" tarafından aktanldı. Iktidar partisinden bir başka üyenin "Hakkında rapor üstüne rapor yazdan, mali ana- listlerin milyariarca deger biç- tikleri bir şirket aniden nasıl çö- ker? Bu olaydan sonra hüküme- tin 'popüler kapitalizm' girişi- mine güvenin yeniden sağlan- ması gerekli" dediği belirtildi. Bakanhğın soruştunna açması- na gerek olmadığuiı düşünenler de var. Ağır Dolandıncıhk Bürosu'- nun Asil Nadir ile dolaylı iüşkisi bulunan ve Polly Peck hissele- rinde yapay piyasa yarattığı ileri sürülen South Audley Manage- ment firmasına 19 eylül günü yaptığı baskın, ertesi gün Asil Nadir'in ifade vermeye davet edilişi ardından önceki gün Polly Peck merkez binasında yapılan arama üzerine bazı ga- zeteler büronun rolünü sorgula- yan yorumlar yaptılar: Independent: Ağır Dolandın- cıhk Bürosu'nun yürüttüğü so- ruşturma, Polly Peck hisselerin- de yasadışı işlernler yapıldığı id- dialarına karşı dikkat çekici bir tırmanma. Her ne kadar şirket yöneticilerinden hiçbirinin ifa- desi alınmadıysa da şirket, bü- ronun yürüttüğü soruştunna kapsamına ilk kez doğrudan girmiş oldu. Büronun şimdiye kadarki bulgulannı açıklaması yönünde çağnlar artıyor. Ancak Asü Nadir'in açıklaması, şirke- tine ilişkin tartışmalara katkıda bulunmadı. Sadece Ağır Dolan- dıncıük Bürosu'na saf bir eda ile çatma şeklindeydi. Bu ne bü- ronun faaliyetini etkileyecek ne de hayal kınklığı içindeki hisse- dar ve kreditörlerin yüreğine su serpecek. Çünkü bir yandan resmi makamlarla tam bir işbir- liği yapmaktan söz ediyor, bir yandan da büroyu "ümitsiz ey- lemlere girişmekle" suçluyor. Asil Nadir, Polly Peck'teki ro- lünün dramatik bir biçimde de- ğiştiğini kabul etmeli. Artık kayyımlar yönetimde, o değil. Süreçte oynayacağı önemli rol var, ancak bu, büro hakkında- ki eleştirileri ortaya*dökmek de- ğildir. Financial Times: Eğer Ağır Dolandırıcılık Bürosu, Polly Peck'i aradıktan sonra suç oluş- turacak nitelikte kanıt elde ede- mezse tüm olayda büronun ro- lünün ne olduğu hakkında sert sorular sorulacakur. Şirketi son iki aydır altüst eden olaylarda büro kilit rol oynadı. Bazı so- nuçlara varma konusunda üze- rindeki baskının arttiğım hisse- diyor olsa gerek. Ancak büro, Asil Nadir'in iki yakın çalışma arkadaşı Jason Davies ile EÛza- beth Forsyth'in de ifadelerine başvurmayı çok istiyor. Bayan Forsyth, eylül ayından beri ka- yıp. Ya İsviçre'de ya Kuzey Kıb- ns'ta olduğu sanılıyor. Genç bir borsa simsan olan Jason Davi- es'in ise İsviçre'de olduğu sanı- lıyor. tkisi de neden büroya ifa- de vertneklen kaçındıkları hak- kında bir açıklama yapmış de- ğiller. olarak "ulusal bağımsızlığın" konulması dikkat çekici. Gür- cistan seçimlerinden bir hafta önce Moskova'da bize secim so- nuçlanna ilişkin beklentilerini aktaran Raşid Sergeşvili, "Han- gi parti kazamrsa kazansın" di- yordu, "Hedefi, cumhuriyetin bağımsızlığına kavuşması yö- nünde bir programı yaşama ge- çirmek olacak. Komünist Par- tisi'nin de başka seçeneği yok. Bu durumda beni meraklandı- ran, tek bir nedefte birleşmek mümkünken neden bunca çok siyasi oluşuma gerek duyuldu- ğu...v Moskova'daki gözlemlerimiz çok sayıda siyasi partinin kurul- masında başı çekenlerin eski "komünistler" olduğu doğrul- tusundaydı. Yalnızca Sovyet- ler'de değil, dünya komünist hareketinde de "öncü parti" ol- ma iddiasını uzun süre devam ettiren SBKP'den bu yıl içinde istifa edenlerin sayısımn yanm milyona ulaşması bekleniyor. Partinin verdiği bilgiye göre bu rakam ocak-ekim dönemi itiba- nyla 400 bine erişti. Başka de- yişle, 1989'un istifa bilançosu, bu yılın ilk dokuz ayında üçe katlandı. Parti üyeleri içinde istifa ka- ranm çoktan venniş ve siyasi çahşmada fıilen tümüyle edil- ginleşmiş olanlann oranı da hayli yüksek. Ancak bu kişiler içinde "Şimdi istifa edersek pe- restroyka duşmam, tutucu sana- caklar... Ya da daha kötüsü, memleket düşmanı, kapitalist... Onun için daha uygun bir za- man bekliyorum" diyenler de var. Bir Türkolog dostumuzdan bu sözleri duyunca şaşırmıyo- ruz. "Pekı anti-komünist misi- niz?" "Hayır, değilim, komü- nistim, ama arlık bunun ne an- lama geldiginden emin değilim. Bildiğim tek şey bunun parti üyeliğiyle özdeşleştirilemeyece- ği..." SBKP en büyük destek kay- bına gençler arasında uğramış. Moskova Üniversitesi öğrencile- rinin halen büyük bir yüzdesi Komsomol üyesi. Ancak üni- versitelilerin Komsomol'un do- ğal devamı olan parti üyeliğine istekli olmadıklan söyleniyor. Üniversitede, fabrikada, so- kakta desteğini yitiren partinin kendi içindeki çekişmeler devam ediyor. Haziran aymdaki 28'inci kongre sonrasında dört ayn grup, artık birbirinden daha be- lirgin çizgilerle aynlmaya başla- mış. Mayıs ayında Pravda'da yayımladıklan sosyal demokrat manifestoyla yeni bir güç kaza- nan Demokratik Platform yan- lıları en radikal grup olarak bi- liniyor. Demokratik merkezi- yetçiliğe karşı olan bu grubun çıkardığı gazetelerin, gençlerin ve kadınların çoğunlukta oldu- ğu gruplar tarafından metro is- tasyonlannda satılıp okunduğu dikkat çekiyor. Partideki diğer grupları Ivan Polozkov'un li- derliğindeki "muhafazakâr- lar", Gorbaçov'un desteklediği Merkez Komitesi Platformu ve Başbakan Rijkov'un da arala- nnda bulunduğu Marksist Plat- form yanlılan oluşturuyor. Bu son iki grup "ılımlı refonncular" olarak bilinen iki çevrenin tutucu ve liberal kanat- larını oluşturuyor. Nefti yeşilden kayısı sansına, sonbahar renklerinin binbir to- nunu içinde barındıran kayın onnanı Moskova'ya hüzünlü bir görünüm veriyor... Siyasi yelpazedeki çokrenklilik ise da- ha az etkileyici... Çarcılardan nihilistlere kadar yeni siyasi par- tiler de, Komünist Partisi için- deki gruplar da kayın ormanı- nın yaptığım yapamıyor... Dev ülkenin başkenti sırtını partiler- den ve liderlerden çok ağaçlara dayadığı izlenimini veriyor... # r»1rlî1'71 (Baftarafı 1. Sayfada) lam 32 ton telefon cihazı yük- lü 3 TlR'ın gizlice boşaltılıp yerlerine kullanılmış telefon konulduğu yolundaki bir ihbar üzerine başlatıldığı öğrenildi. Tutuklanan görevliler nedeniy- le kadronun daralması ve çıkış işlemlerinin durma noktasına gelmesi, Halkalı gümrüğünde yüzlerce TIR'hk bir konvoy oluşturdu. Gümrükler Gend Müdürlü- ğü'nden iki kontrolör, iki kont- rolör yardımcısı ile Ankara Mali Şube ekiplerince Halkalı çıkış gümrüğünde geçen cuma akşamı başlatılan operasyon sürüyor. Cuma akşamı gözaltı- na ahnan sanıklardan Halil Ön- gör, Zeki Bağcı, Abdullah Aday. İsmet Özer Balta, Meh- met Ayhan Gultekin, Abdülaziz Altınay, Nazif Alunsoy, Adnan Hasan Manoğlu, Halil Ydmaz ve tsmail Menekse Küçükçek- mece Nöbetçi Sulh Ceza Mah- kemesi'nce ilk sorgularından sonra tutuklanarak cezaevine gönderildiler. 4'ü muayene me- muru, l'i kolcu, 5'i de tescil me- munı olan sanıklann çeşitli ta- rihlerde rüşvet aldıklan savıyla tutuklandıklan belirtildi. Hal- kalı çıkış gümrüğünde görevli 10 memurun tutuklanmasmın hemen ardından çıkış gümrük müdürti Mustafa Tüzün ve yar- duncılan M. Ali Banş ve Meh- met Manav da ifadeleri almmak üzere Küçükçekmece SavcılığV- na götürüldüler. Halkalı çıkış gümrük müdü- rü Mustafa Tüzün ifadesine başvurulmak üzere mali polisçe dün makamından alınarak gö- türüldüğü sırada bir grup gaze- teciyle "zoraki" bir görüşme yapıyordu. Körfez krizinin vur- duğu darbeyi henüz savuştura- mayan nakliyeciler, Halkalı'da- ki tıkanmadan doğan zararları- nı kanıtlamak için gazetecilere Halkalı gümrüğünü gezdiriyor- lardı. Uluslararası Nakliyeciler Derneği Ikinci Başkanı Taner Gürkan, tıkanma nedeniyle 4 gündür çıkış işlemi yapılamadı- ğını ve yaklaşık 400 aracın tes- cil için sıra beklediğini anlatı- yor, ihracata bir tekme daha atıldığını söylüyordu. UND Ikinci Başkanı Taner Gürkan'ı dinleyen gazeteciler durumu bir de "yetkili ağızdan" dinlemek istediler ve çıkış gümrük müdürü Mustafa Tüzün'ü ziyaret ettiler. Tüzün, gelişmeleri şöyle anlattı: "Cuma akşamı saat 17.00'den sonra gümrüğe bir baskın düzenlendi. Gelenler müfettiş degfl, kontrolörlerdi. Baskuun nedenini sordum. Çe- kil, sen odanda otur' dediler. Operasyon 2.5 saat sürdü. Bazı görevliler götürüldü ve bana bir listesi bile verilme- GOZLEM UGUR MUMCU Türk Kalp Vakfı Muayene,Teşhis,Tedavi, Laboratuvar.Röntgen 175 12 44/45-148 58 66 15 kişi olduğunu öğrendim. Aralannda mükellefler de var- dı. Mahkemeye çıkartılan 15 ki- şiden 10'u tutuklandı." Halkalı Çıkış Gümrük Mü- dürü Mustafa Tüzün göreve ge- lişinden sonra Halkalı gümrü- ğünden yapılan ihracatın ayda 200 milyar liradan 800 milyara nasıl çıktığını anlatıyordu. Tü- zün "icraatını" anlatırken bir- den kapı çalındı, telsizli bir mali şube görevlisi gazetecilerden özür dileyerek Mustafa Tüzü"ü dışan çağırdı. Tüzün bir daha "makamına" dönemedi. iki yardımcısıyla birlikte ifadeleri alınmak üzere Küçükçekmece Savcıhğı'na götürüldü. öte yandan gümrüklerden bir üst düzey yetkili gerçekleştirilen operasyonun çapının bir ihbar sonucu belirlenen telefon ka- çakçüığı ile bağdaşu- nitelikte ol- madığını iddia ederek "Bu ope- rasyonun çapı gümrüklerde po- litik mahiyetii bir atarnanın ger- çeldeştirilmesine zemin hazıria- mak amacıyla kasten büyütül- müştür. Dikkat edilirse olay gi- riş gümrüğünde gerçekleşmiş olmasına rağmen çıkış gümrük müdürii gözaltına alınmıştır" dedi. Özal, Tbkyo ve Paıis yolcusu ANKARA (Cumhuriyet Bü- rosu) — Ku-k bin kilometre. Ek- vator kuşağından ölçüldüğünde dünyanın çevresine eşit olan bu uzunluk, Cumhurbaşkanı Tur- gut Özal tarafından on dört gün içinde katedilecek. Özal, Japon Imparatoru Akihito'nun taç giyme törenine katılmak üzere gideceği Japonya'da dört gün kaldıktan sonra Fransa'mn baş- kenti Paris'e giderek Avrupa Güvenlik ve Işbirliği Konferansı (AGlK) zirvesine katılacak. He- nüz resmi programı kesinleşme- miş olmakla birlikte Cumhur- başkanı Özal 10 kasımda ayrı- lacağı Ankara'ya 24 kasımda dönecek. Bu arada hazırlıklar- da son anda bir değişiklik öngö- rülmezse, Türkiye AGlK zirve- sinde hem Cumhurbaşkanı Özal hem de Başbakan Yıldınm Ak- bulut tarafından temsil edilmiş olacak. AGÎK zirvesinde Dışişleri Ba- kanı Ahmet Kurtcebe Alptemo- çin de hazır bulunacak. Türbana izin yok (Baftarafı 1. Sayfada) di. Ilıçak, Cumhurbaşkanı Tur- gut Özal'ın yetki yönünden ABD Başkanı George Busb'tan bile güçlü olduğunu savundu. Eski Büyükelçi, gazeteci Coş- kun Kırca da Türkiye'de yargı- nın kuvvetlendirilmesi gerektiği- ni vurguladı ve "Bir rejimin de- mokrasi olabflmesi için beheıtıa- hal laik olması lazımdır" dedi. Istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Kür- süsü üyesi Prof. Dr. Orhan Al- dıkaçtı ise konuşmacıların 1982 Anayasası'na ilişkin eleştirileri- ni yanıtlarken, "1982 Anayasa- sı artan bir şiddetle yerilmekte. Türkiye'de eıttsalsiz bir demok- rasi uygulandığına ilişkin eleşti- rilere katılıyorum. Ama bundan sorumlu olan anayasa değil, so- rumlu olan yöneticilerdir." AÜ'de kampaıtya Yüksek öğretim kurumlann- da kıhk kıyafet serbestisini ge- (Baştarafı 1. Sayfada) rı, gençliği peşinden sürüklemiş; anti-emperyalist düşün- ce ve inançlar, üniversite gençliğini gençlik aşkları gibi bü- yülemişti. 27 Mayıs öncesi üniversite gençliğinin verdiği özgürlük savaşı; 27 Mayıs'tan sonra bağımsızlık, demokrasi ve sos- yalizm savaşımı ile sürdürülüyordu. Üniversite'de düzenlenen açıkoturumlarda gençlik, sos- yalist yazarlan ve öğretim üyelerini çılgınca alkışlıyordu. 6O'lı yılların başındaki 'milli petrol' ve 'milli maden' kav- gaları "Amerikan üslerine hayır" kampanyalarına dönü- şüyordu. Ne olduysa hep işte o sıralar oldu; sosyalist gençlerin bir kısmı 'Leninci' ve 'Maocu' akımlara kapıldılar; Atatürk dev- rimciliği bir 'üstyapı değişikliği' olarak görülerek aşağılan- dı. Emperyalizme karşı silahlı savaş veren Mustafa Kemal ve Mustafa Kemal'in tam bağımsızlık' inancıyla devlet ku- ran 'Kuvayi Milliyeciler', modası geçmiş devrimciler olarak unutturulmak istendi. Aynı günlerde sosyalist ideolojıye silah da sokuldu. Sos- yalist ideolojiye silah sokulması sol ideoloji ile kitleler ara- sındaki güven bağlarını da yıktı. 12 Eylül darbesi, 1960 ihtilalinden sonra yüksefen sos- yalist ideolojiye İslamcı ideoloji ile engel olmaya çalıştı. Üs- telik, dünya konjonktürü de böyle bir stratejiye uygun düş- mekteydi. Pentagon ve Beyaz Saray, Sovyetler Birliği'ni kuşatan Müslüman ülkelerin İslamcı ideoloji ile donatılmasını isti- yor; bu stratejiyi 'yeşil kuşak teorisi' olarak adlandınyordu. İslam, en etkili 'anti-komünist ideoloji' değil miydi? İslam dini ve İslam dinince kutsal sayılan kavramlar si- yasal amaçlarla kullanıldı. Suudi kuruluşu 'Rabıta'bu stra- tejinin kasası işlevini yüklendi. 27 Mayıs 1960 ihtilali Türkiye'de sola yeşil ışık yakmıştı; 12 Eylül harekâtı da İslamcı gençliğe... Ne ilginç ve dramatik gelişme; solu 27 Mayıs doğurdu; İslamcı akımların güçlenmesine de 12 Eylül askeri ihtilali yol açtı... İslamcı gençler, Atatürk'ü küçültmek ve devrimleri kara- lamak için yarışa giriyorlar. Atatürk'ün 'din düşmanı' oldu- ğuna da inandırılıyorlar. Dinsel akımların siyasallaştırılması, ekonominin askerier eliyle liberalleştirildiği döneme rastlıyor. 'Ekonomilerin militarizasyonu' ve 'Dininpolitizasyonu."... Bu iki olgu birlikte yaşanıyor. Ekonomik model, emek gelirlerini azaltırken kâr-faiz-rarst gibi sermaye gelirterini arttırıyor Din sömürüsü türban bay- rağı ile bugünlerde islamcı gençliği sarıyor. Hedef, Atatürk'ün laiklik ilkesidir. Laiklik ilkesinin ardında kanlı savaşlardan ve ayaklanma- lardan çıkan deneyler ve dersler yatıyor. Hz. Muhammed'in torunu ingiliz ajanı Mekke Şerifi Hü- seyin'in Türk askerlerini arkadan hançerlemesi... Yurt top- raklarını düşmana karşı savunan Mustafa Kemal ve Kuvayi Milliyecilerin Halife orduları tarafından din sömürüsü sila- hı ile yok edilmek istenmeleri.. 1925 yılındaki Şeyh Sait ayaklanmasında din ve dince kutsal kavramların siyasal amaçlarla kullanılması... Mustafa Kemal'in Şeyh Sait ayaklanması günlerinde 'Ht- yaneti Vataniye Kanunu'nu çıkarması boşa değildir. O gün- lerde Şeyh Sait, dince kutsal ne kadar kavram varsa bun- ları bayrak yapmış; Mustafa Kemal de "Dini ve dince kutsal kavramları siyasete temel yapmak veya araç olarak kullan- mak amacıyla örgüt kurmak yasaktır. Bu tür örgütleri kuranlar, vatan haini sayılırlar" diye yasa getirmiştir. Şeyh Sait ayaklanmasının genç cumhuriyete faturası Mu- sul olmuş; emperyalizm, Türkiye'nin elinden Musul'u bu yol- la alabilmiştir. » Bunlar bugünkü İslamcı gençler için de ders olmalıdır. 27 Mayıs ihtilalinden sonra yurtsever duygularla yola çı- kan gençlere nasıl 'kurt kapanları' kurulmussa, bugünkü İs- lamcı gençiere de aynı kanlı pusular kurulacak; araların- dan bazıları silahlı eylem bataklığına sürükleneceklerdir. Bugün onlann inançlannı kullananlar, yarın, türlü tuzak- larta idam sehpalarına ve cezaevlerine sürüklenecek İslam- cı gençleri, bu düzenin ayrıcalıklı pençerelerinden ve sığın- dıkları köşklerden ve kuruldukları işveren sofralarından ka- yıtsız bakışlarla izleyeceklerdir. Tıpkı dünün anlı-şanlı Marksist yazarlarının bugün yap- tıkları gibi... Bütçe açığma uyarı (Baftarafı I. Sayfada) görüldüğünü anlattı. Merkez Bankası rezervlerinde önemli artışlar olduğunu anım- satan Saracoğlu, "Rezerv artış- ları enflasyon kadar devalüas- yon olmasuu engellemektedir" dedi. 1991'de de daraltıcı para politikası uygulamasının sürece- ğini bildiren Merkez Bankası Başkanı, sözlerini şöyle sürdürdü: "Para poütikaanda daralma- ya gidildiği ölçüde 1991'de enf- lasyon inecektir. Körfez krizi ol- sa da enflasyon düsecektir. Ye- ter ki içeride hata yapmayalım. Hazine'ye borçlanamayacağı kadar açık verdirmeyelim. Büt- çe açıgı daralmadığı takdirde, önümüzdeki ytl piyasaya büyük baskı gelecektir." Saracoğlu, "Kamunun fi- nansman açıklannın Merkez Bankası kaynaklanndan karşı- lanmak istenmesi durumunda buna Merkez Bankası'nın dire- nip direnemeyeceğinin" sorul- ması üzerine de şunlan söyledi: "Hazine 1991'de hiçbir zaman açığın finansmanı için Merkez Bankası'na gelme niyetinde de- ğildir. Bütçe yasası, Merkez Bankası'nın Hazine'ye bütçe ödeneklerinin yüzde 15'i kadar avans verilebilmesini öngörü- yor. Bugünkü bütçe ödenekle- rinin yüzde 15'i 15 trilyondur. Bugünkü kısa vaddi avans 3 trilyon olduğuna göre Merkez Bankası'na başvurulması halin- de bu 12 trilyon liralık bir artış olur ki bu da başlı başına Mer- kez Bankası parasının yüzde 50-60 artmasına yol açar. Bu- nun enflasyona olacak etkileri- ni ise düşünemiyorum." "Hazine, Merkez Bankası'- ndan kredi kullanmak şöyle dursun, Merkez Bankası para politikasına esneklik kazandır- mak için konsolide edilmis ha- zine borçlarun devlet tahvüine dönüştürmöştnr. Hazine şu an- da bizden daha çok merkez ban- kacıdır. Hazine 20 trilyon lira borçlanmak zorunda kaİırsa bu- nun için gerekli para yaraüla- cakür. Bu para yaraülmadığı takdirde faizier daha da yükse- lecektir. Türkiye'de kamu açık- lan ve bütçe uygulaması disip- line edflmelidir. Merkez Banka- sı'nın para politikasına olanak sağlamak için bütçe açıklan- mız.dolayısıyla kamunun borç- lanacağı f onlar piyasadan kalk- sın." 1980'de parasal reforma gi- dilmiş olsaydı, bugün enflasyo- nun yüzde S'in altında olacağı görüşünü savunan Merkez Ban- kası Başkanı, Türkiye'nin Av- rupa Para Birliği'ne girmesi ge- rektiğini kaydederek "Şayet v«- tandaşlann refahına bağunsız para politikasından vazgecüme- si gerekiyorsa, vazgeçilir" diye tiren yasa Ankara Ünivershesi'n- konuştu. de endişe yarattı. Üniversite Yö- Saracoğlu, bir meclis üyesi- netim Kurulu, serbestinin "laik- nin, "Ben muhendisim, ekono- lik ilkesini zedeleyici olabilecefi" uyarısında bulunur- ken, DU ve Tarih Coğrafya Fa- kültesi'nde bir grup öğretim üyesi de son düzenlemenin "ba- şörtüsü için özel bir özgürlük sağlamak nesaplanndan kay- naklandığı"nı savunarak bir metni imzaya açtı. mik konulann aynntısına gir- mek istemiyorum" demesi üze- rine, "Mühendis olan birisinin bu sözlerini Mraz endişe ile bi- raz da memnnniyetle karşıladım" dedi. Saracoğlu, bir başka sonı üzerine de Türkiye'de bugün enflasyonla ciddi, bilinçli ve Ankara Üniversitesi Yönetim topyekûn olarak beHrlenen ilke- Kurulu dün yaptığı toplantıda lerden ödün vermeden mücadele türbana üniversitelerde serbesti edilmesi gerektiğini, aksi takdir- getiren yasayı ele aldı. Toplan- de enflasyonun aşağı inmeyece- tıdan sonra yapılan açıklamada ğini kaydederek "Türkiye'de şöyle denildi: antienflasyonist zihniyetin kök "Üniversitemiz yönetim kuru- salması lazım. Batıyla entegre lu, öğrencilerini Atatürk ilke ve olacaksak Batı'nm vardığı so- inkılaplan doğrultusunda yetiş- nuçlara varmalıyız" dedi. tinnekle görevli ve sorumlu olan Enflasyonla mücadelenin hiç- üniversitelerde kıhk kıyafet ser- bir taviz verilmeden gerçekleş- bestisinin, cumhuriyetin temeli- tirilmesinin önemine değinert ni oluşturan laiklik ilkesini ze- Saracoğlu, "Enflasyonu indirir- deleyeceği bazı tavırlar koymak sek yüzde 6-7 doİaymda istik- isteyenleri cesaretlendirmesin- rarlı büyüme gerçekleşir" diye Atn endişe duymaktadır." konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle