Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 KASIM 1990**** HABERLERİN DEVAMI CUMHURtYET/17
Hüsnü Doğan.
(Baştarafı 1. Sayfada)
Şapkası da 60 numara. Onun için aklı da
fazladır" (Houston'da geçirdiği by-pass ame-
liyatından sonra 21 Mart 1987'de yapılan
naklen yayında).
Yusuf Ozal ise Hüsnü Doğan'dan söz
ederken, "Hüsnü Bey de annem tarafından
yetiştirilmiştir. Ben onu kardeşim gibibilirim"
diye konuşur.
Hüsnü Doğan, "Aile"n'm tam içinden, bir
başka deyişle ' Hanedan"dan sayılır. Dün-
yaya aynen Turgut Özal gibi bakar, muha-
fazakâr çizgidedir. Özal'ın tümüyle güven-
diği az sayıda kişiden biridir.
Milli Savunma gibi önemli ve duyarlı bir
bakanlığa atanması, öncelikle bu açıdan ele
alınabilir.
Körfez'de savaş bulutlarının yoğunlaştığı
bir dönem yaşanıyor. Aynca Milli Savunma,
parasal boyutu çok ağırlıklı ihalelere -dış po-
litika oyununda bu ihalelerin yeri gözardı
edilemez- sahne olan bir bakanlıktır.
0 yüzden, böylesi koşullarda Çankaya
Köşkü'nün güvenine tam anlamıyla sahip bir
kişinin bu koltukta oturmasını Ozal'ın iste-
mesi normaldir.
Bir nokta daha var:
Eğer Turgut Özal, "Dayıoğlu"nu gerçek-
ten ANAP'ın başına getirmek niyetindeyse,
bu açıdan da denilebilir ki, Milli Savunma an-
lamlı bir yerdir. Çevresine itici gelmeyen, yu-
muşak havasıyla Hüsnü Doğan, ciheti aske-
riye ile ilişkileri iyi tutabilirse, bir yerde "abi"
ya da "a<Ja"sının bu konudaki beklentisini
yerine getirmiş olur.
Aynca Hüsnü Doğan'ın bu posta atanma-
sı, ANAP içinde "liberal" kanada karşı Özal'-
ın bir meydan okuması da sayılabilir. Bu ata-
madan "liberaller" darbe yemiştir.
Görüldüğü gibi Milli Savunma'ya yapılan
atama, Başbakanlık Konutu'nun değil, Çan-
kaya Köşkü'nün damgasını taşıyor. Izlenmiş
olan çizgi, Başkan Baba çizgisidir; yalnızca
görünüşte anayasaldır.
Kısacası Hüsnü Doğan olayı şu açılardan
özellikle eleştirilmelidir: Hükümetin ve baş-
bakanın iyice devre dışı kalması; Hanedan
yönetiminin güçlenmesi; parlamenter rejimin
anayasaya aykırı biçimde rayından çıkarıl-
ması.
•
Atama konusunda daha önce Genelkur-
may Başkanlığı'nın haberdar kılınmamış ol-
masına gelince...
Olabilirdi de, olmayabilirdi de...
Ancak anayasal bakımdan haberdar kıl-
mak gibi birgerekolmadığı açıktır. Onun için
bu konuda iktidara yönelik eleştirileri geçi-
yoruz.
Ama burada bir noktanın üstünde durul-
malı: Bu atama biçiminden yola çıkılarak,
abartılı siviliik değerlendirmelerine kimse
kendini kaptırmasın lütfen.
Kuşkusuz demokrasilerde askeri otorite,
sivil otoriteye tabidir; kural budur.
Ve bu açıdan, Türkiye'de yapıiması gere-
ken çok iş vardır. Genelkurmay başkanları-
nın milli savunma bakanlarını istifa ettirebil-
dikleri bir ülkede yaşıyoruz (Evren: Işık'ı is-
tifa ettirdim; Milliyet'in 24 ekim tarihli man-
şeti).
Demokrasilerin olmazsa olmaz koşulları
arasında yer alan silahlı kuvvetlerin sivil hü-
kümetin emrinde olmaları kuralına ülkemiz-
de de tam anlamıyla işlerlik kazandırma du-
rumu vardır.
Bu açıdan, yedi yıllık ANAP iktidarı döne-
minde hiçbir şey yapılmamıştır. Türk politi-
ka yaşamında "kuraldışı" siyaset adamı ol-
makla övündüğünü bildiğimiz Sayın Özal,
onun için "sivil" olabilmiş değildir.
Çünkü çağımızda siviliik yalnız girişim öz-
gürlüğünden yana olmakla sınırlı sayılmıyor;
demokrasiden, temel hak ve özgürlüklerden
oluşan bir politik platforma sahip olmayan-
lara, kökeni ister asker, ister sivil olsun,
"sivil" denmiyor.
Parti kurmak yeni moda
(Baştarafı 1. Sayfada)
yakın bir yüzölçümlü ve toplam
113 resmi dili konuşan 290 mil-
yonluk nüfusa sahip bu dev ül-
kenin siyasi yelpazesi de bu san-
sayısı 500'e yaklaştı.
"Beş yüz parti... dile kolay...
Bunlar ne yapıyor, kimin, han-
gi çıkannı, kime karşı savunu-
yor pek belli değil..." Sovyetler
dild ki
Hazine Müsteşarı
Ttirkiye'ııin
yapacağı
bir şey yok
Hazine ve Dış Ticaret
Müsteşarı Namık Kemal
Kıbç "Bizim hükümet
olarak yurtdışına nakit
transferi konusunda ne
sınırlamamız ne
kontrolümüz vardır" dedi.
İSTANBUL (AA) — Hazine
ve Dış Ticaret Müsteşarı Namık
Kemal Kıbç, Polly Peck'in so-
rununun ticari bir konu olduğu-
nu belirterek "Türk bökümeti-
nin, PoUy Peck'in Türkiye'de-
ki yatırunlanna ilişkin olarak
yapacak bir şeyi yoklur" dedi.
Kıhç, Reuters Ajansı'na ver-
diği demeçte, şunlan söyledi:
"Her şirket, uluslararası yasa-
lar çerçevesinde istediği zaman
d degiştirebilir. Bu bizim için de
geçerlidir ve hiçbir problem ya-
ratmayacakür. Bizim, hükümet
olarak yurtdısına nakit transferi
konusunda ne sınırlamamız ne
de kontroliimüz olacakür."
Kılıç, Polly Peck'in Türkiye'-
deki özel yatınmlannın hükü-
metle bir ilgisi bulunmadığmı
kaydederek "Eğer kayyımlar
alaraklılara ödeme yapmaya ka-
rar veririerse, böyle davranmak-
ta serbesttirier" dedi.
Kılıç, kayyımlann, ^olly
Peck'in Türkiye'deki yan KUTU-
luşlannın mal varlıklarının, bu-
radaki ya da yurtdışındaki alı-
cıJara satılması yönünde karar
alabileceklerine de işatet ederek
"Eğer bir malvariığı satılacak-
sa ve fiyal her iki taraf için de
uygunsa, bu şirketler yeni sahip-
leri kim olursa olsun, çalışma-
ya devam edeceklerdir" dedi.
Kılıç, KKTC'nin de ayn bir
devlet olduğunu ve kendi yasa-
ları olduğunu hatırlatarak
"Türkiye'nin onlann "KKTC'-
nin) kararı iizerinde bir etkisi
olmayacaktır" dedi.
\eni Asya
(Baftarafı I. Sayfada)
yapılan açıklamada ise gazete-
nin üntiyaz sahibi Mehmet Kut-
lular ve Sorumlu Yaa Işleri Mü-
dürü Sabahattin Aksakal'm,
savcıhğm daveti üzerine ifade
vermek üzere Ankara'ya gittik-
leri bildirildi. Açıklamada ayn-
ca, yönetim kurulu üyeleri Hil-
mi Doğan, Ali Vapurlu, Anka-
ra Büro Temsilcisi MusUfa Kö-
leoğlu, gazete çahşanlan Cevher
hhan, Bekir Gönüllii ve mevlit-
te dua eden imam Cemal Gün-
doğdu'nun da ifadeye çağnldık-
lan belirtildi.
Savcı Ülkü Coşkun, gazeteci-
lerin bu açıklamayı hatırlatma-
sı Uzerine, "Biz yakalanmalan
talimatı verdik. Yakalanarak
gözalüna alınacaklar. Bu konu-
da talimat gönderdik" dedi.
AA'nın haberine göre Coş-
kun, mevlidin ses kayıt çözüm-
lerinin kendilehne ulaşmadığııu,
çözümün devam ettiğini belirt-
ti. Ülkü Coşkun, "MevUde kaü-
jan mffletvekflkriyle Ugili olarak
isim tespitleri yapıldı mı" soru-
suna ise şu karşılığı verdi:
"Var, tespitlerimiz var. tsim-
ier bizim acımızdan' belli, ama
şn safhada onlaıia ilgilenmiyo-
rnz. Daha sonra değerlendirece-
ğiz. Bu isimler hakkında şu an-
da bir açıklama yapmam mttm-
kttn değil."
Coşkun, mevlide telgraf gön-
derenler ile ilgili soruyu cevap-
landınrken de "Soruştunna ko-
nnsn kanan kapsamı içine giren
kim varsa, herkes hakkında ge-
rekli soruştunna yapüacaktlr.
Hiç kimsenin kanunlar öniinde
bir ayrıcalığı yok. Ne gerekiyor-
sâ o yapıİKak" dedi.
'Polly Peck kötü yönetüdi
9
(Baştarafı 1. Sayfada)
rar uzerine temyiz başvurusun-
da bulunacağı bildirildi.
Polly Peck'e kayyım atanan
Michael Jordan, BBC Yurt Ser-
visi'nde yayımlanan bir söyleşi-
sinde "Bazı küçük işletme ve
yatırunlanmn satılabiieceğini,
ancak şirkette çalışan 36 bin ki-
şinin işlerini korumak için
mömkün oJanı yapacaklannı"
kaydetti. Jordan, sorulan şöy-
le yamtladı:
— Polly Peck'in mal ve para
varlığı elden çıkartılacak mı?
JORDAN — Birkaç küçük
firma için söz konusu bu...
Kayyımlar olarak şirketi yürüt-
mek için paraya ihtiyacımız var.
— Neden çöktii PoUy Peck?
Kötü yönetim mi? Söylentiler
mi?
JORDAN — Kabul etmemiz
gereken bir gerçek varsa şirket-
ler kötü yönetimden batar. Bir
başka öfosılık tabii ki sahtekâr-
lıktır. Başka neden yoktur. So-
rumlu olanlar, şirketi yönetmek
ve işletme görevini üstlenenler-
dir, yoksa çoğu kimsenin sandı-
ğı gibi bankalar değildir.
— Siz şimdi alacaklılann pa-
ralannın bir kısmını geri alma-
ya nu çalışacaksımz?
JORDAN — Mahkeme kara-
nyla atanan kayyımlar olarak
işimiz, bütün Polly Peck grubu-
nun mu yoksa önemli bir kısmı-
nın mı ayakta kalmasını sağla-
yabileceğinıizdir. Bunu yapabi-
lecek miyiz göreceğiz. Kâğn
iizerinde bakarsanız son bilan-
çolannda örneğin ellerindeki
para ve mal varlığı, giderlerine
oranla çok yüksek gözüküyor.
— Ya çalîşanlann durumu ne
olacak?
JORDAN — Hakhsınız,
dünya çapında 36 bin kişi çalı-
şıyor Polly Peck işletmelerinde.
Bizim sorumluluğumuz, bu iş-
lerin mümkün olduğu kadar
kaybedilmemesini sağlamak.
— Bir tercih durumunda kal-
sanız, kreditör mü işçi mi diye?
JORDAN — Işi kârh biçim-
de yürütmek için dengeli dav-
ranmamız gerekiyor. Kreditör-
ler herhalde paralanm geriye
eksiksiz alacaktır. Ama hisse-
darian da unutmamak gerek.
lyimser olmak zorundayım.
Hissedarları bir araya getirerek
onlan da sürece katmak istiyo-
ruz. Eğer buou yapabilirsek bir-
kaç hafta içinde bütün tabloyu
göreceğiz. Ancak ondan sonra
şirketi yeniden yapüandırmak
yönünde nasıl bir adım atabile-
ceğimizi anlayacağız..
BBC Televizyonu'nun pazar
günleri canlı yayımlanan "Pa-
ra" adlı yanm saatlik progra-
mında Asil Nadir'in de yer al-
masına çalışılıyor. Ingiltere'nin
eski VVashington büyükelçisi ve
medyada ekonomi konularmda
tanınmış bir uzman olan Peter
Jay'in mülakatı gerçekleştirmek
için Asil Nadir ile temasta oldu-
ğu açıklandı.
Nadir'in temyizi
Asil Nadir, bugün Yüksek-
Mahkeme'ye başvurarak "Ağır
Dolandırıcılık Bürosu"nun,
kendisini ne ile suçladığıru tek-
rar soracak. Asil Nadir, Polly
Peck hisselerinde yapay piyasa
yaratmakla suçlanan South
Audley Management firmasının
faaliyetleri konusunda 20 eylül
günü büroya ifade vermeye da-
vet edilmişti. Nadir, daha son-
ra büronun kendisine karşı ne
gibi bir suçlama getirdiğini öğ-
renmek amaayla Yüksek Mah-
keme'ye başvurduysa da mah-
keme "somşturma konusu olan
kişiye, konn hakkında dava
açılmadan bflgi verilemez" ge-
rekçesiyle başvuruyu iki hafta
önce reddetti. Bugün Asil Na-
dir kararı temyiz ediyor.
Polly Peck merkez binasının
önceki sabah aramnasının yan-
kılan sürüyor. Büro tarafından
görevlendirilen muhasebe fir-
masının, şirketin merkez bina-
sında 3 haftadır inceleme yap-
tığı da bu arada anlaşıldı.
"ChaneM TV" haber bültenin-
de "Büronun şirketin yanıoda-
ki binada Polly Peck mutfağı-
na komşu bir ofiste iki haftadır
dinleme ve gözetleme yaptığı"
şeklindeki haberin görevli
KPMG Peat Marwick McClin-
tock muhasebe fınnasının rolü
hakkında ortaya yeni çıkan bil-
ginin hatalı değerlendirilmesin
den kaynaklandığı da anlaşıldı.
Ana Muhalefet İşçi Partisi
Ticaret Sözcüsü Gordon
kinlik sağlamasına yetmiyor.
Batı Avnıpa'daki toplam siya-
si parti sayısını aşan Sovyet si-
yasi partüerinin çok büyük bö-
lümü yerel inisiyatifler olmanın
ötesine geçemiyorlar. Baltık
cumhuriyetleri ve Azerbaycan'-
da halk cephelerinin ulaştığı ye-
rel etkinlikten de çoğu zaman
paylannı alamıyorlar. Gürcis-'
Birliği'nin onlarca dilde kitap tan'da önceki gün 250 sandal-
basan Progress Yayınevi'nin In- yeli parlamento için yapılan se-
gilizce bölümünden bir yetkili, çimlerde hemen tek siyasi hedef
tıönü mahkemeye gidiyor
(Baftarafı 1. Sayfada)
Türbanın serbest bırakılması-
nı üniversite özerkliğine, düşün-
ce özgürlüğüne bir darbe olarak
değerlendiren Inönü, bu konu-
da Anayasa Mahkemesi'ne baş-
vuracaklarını vurguladıktan
sonra şöyle konustu:
"Yapılan şey nedir? Üniversi-
teterde kıyafeti serbest bırakıyo-
nız diye yasa hükmü getiriliyor.
Başka dev>et dairelerinde kıy^-
fet serbest mi? Mahkemede ser-
best mi? Hastaoelerde kıyatet
serbest mi? Ne demek üniversi-
tede serbest? Burada bir siyasal
bareket var. Dini duygulan istLs-
mar eden ve bu yolda devlete
egemen olmak isteyen bir siya-
sal hareket var."
înönü, bu görüşün bağnaz
yorumlarla düşünce özgürlüğü-
ne karşı çıktığını, özgür düşün-
ceye karşı "Her şey kitapta var"
görüşünü ortaya koyduğunu be-
lirterek, demokrasi içinde, de-
mokrasiyi istemeyen fıkirlerin
yeşerebileceğini, ancak onlarla
mücadele etme ünkânlannın ol-
duğunu söyledi. Inönü, üniver-
site yönetimlerinin çağdaş bilgi-
yi verme çabalanna karşı çıka-
cak olan bu görüşe karşı üniver-
site hocalannı serbest bırakmak
gerektiğini ifade ederek, "Bırak-
mıyoruz. Diyönız ki, 'Senin kar-
şına gelen öğrenci belli bir kıya-
fetle gelirse o zaman onun bir
zırhı var, o zırhını sen aşamaz-
sın, o zırhıyla ugraşma"' diye
konuştu. Bu hareketin gelişti-
ğinde devlet hayatı için bir teh-
like olacağım kaydeden SHP li-
deri, buna örnek olarak Koca-
tepe Camisi'nde Saidi Nursi için
okutulan mevlidi örnek"gösterdi.
lnönij Savunma Bakanlığı'nm,
Körfez krizi ve savaş çıkması
olasüığmm olduğu günlerde bo-
şaldığmı ve buraya Hüsnü Do-
ğan'm atandığını, Safa Giray'ın
istifa nedeninin ise anlaşılama-
dığını söyledikten sonra özetle
şöyle devam etti:
"Bu atamayla ANAP 26
Mart'tan önceki yönetim şekli-
ne dönmuş oluyor. 26 Mart'tan
önceki ANAP hukümetinde bir
aile yönetimi vardı. Sayın Özal-
m aiesimn çeşitli demanlan ka-
binede önemli yerierdeydiler. O
zaman bu durum çok eleştiril-
di. Halk bunun cevabını da 26
Mart seçimlerinde verdi. Halk
seçimde 'Böyle şey olmaz, aile
olarak bizi yönetmeye
kaJkmayın' dedi. O zaman Özal
bunu anlamış göründü. Bundan
sonraki hükümette o yapı yok-
tu. Kısa bir süre geri çekilen bu
yaklaşım yeniden karşımıza çık-
ü. Ailenin bir başka elemanı,
Maglc Box yayınlannın iki mis-
line çıkacagını iftiharla söylü-
yor. Bütün bunlara halkımız
zannediyoriar ki, seyrederken
çok muttu oluyor. 'Oh, oh, bu
aile daha ilerledi, daha zengin
Oldu, biz fakirleştik, ama zara-
n yok, bu aile zenginleşsin, var
olsun' diyor. Halk hiç öyle dü-
şünmüyor. "
ülkesindeki "parti enflasyonun-
dan" böyle yakınıyor. Mosko-
va'da konuştuğumuz birçok ki-
şi, Rusya'da yüzden fazla, Gür-
cistan'da yüz elli, Ermenistan'-
da seksen siyasi parti kuruldu-
ğunu, bağunsız sendika federas-
yonlannın sayısının otuza yak-
laştığını anlatıp hem soruyor
hem de gülüyorlar: "Çok parti-
li demokrasi için en az iki parti
gerekli, onu biliyoruz, ama bu-
nun bir üsl sınırı yok mu?"
Sovyetler Birliği'nde gücünü,
etkinliğini ve sayguılığını büyük
ölçüde yitiren Komünist Parti-
si'ne "alteroatif" olma iddiasıy-
la "mantar" gibi birbiri ardın-
dan kuruluveren beş yüze yakın
siyasi parti içinde komünist,
sosyalist, sosyal demokrat, mil-
liyetçi, muhafazakâr, liberal,
anarşist, çarist, nihilist, Mark-
sist, Leninist, radikal, ılımlı, ba-
ğımsızlıkçı, çevreci, anti-
militarist gibi çok çeşitli ideolo-
jik etiketleri benimseyenler var.
Ancak yıllar süren bir yasağı
kırmalan da en büyük rakiple-
ri olan Komünist Partisi'nin
prestij kaybı da, ülkede yükse-
len milliyetçilik dalgasmın üstü-
ne oturmalan da bu siyasi olu-
şunlların büyük bölümünün et-
Brown, hükümeti bu konuda
bir soruşturma açmaya yeniden
davet etti. Sözcü, Ticaret Baka-
ıu Peter Lilley'i "ayağını sürii-
mek ve kararsızlıkla" suçlaya-
rak Ticaret Bakanlığı müfettiş-
lerinin de Ağır Dolandıncıhk
Bürosu ile birlikte çalışması ge-
rektiğini savundu. Avam Kama-
rası'nda görüş belirten Muhafa-
zakâr Partili bazı üyelerin
"Polly Peck, kıymetli iskambil
kiğıtlanndan yapılma bir şato-
ya benziyor. Bu bir güven soru-
nudur" şeklinde konuştuklan
"Financial Times" tarafından
aktanldı. Iktidar partisinden bir
başka üyenin "Hakkında rapor
üstüne rapor yazdan, mali ana-
listlerin milyariarca deger biç-
tikleri bir şirket aniden nasıl çö-
ker? Bu olaydan sonra hüküme-
tin 'popüler kapitalizm' girişi-
mine güvenin yeniden sağlan-
ması gerekli" dediği belirtildi.
Bakanhğın soruştunna açması-
na gerek olmadığuiı düşünenler
de var.
Ağır Dolandıncıhk Bürosu'-
nun Asil Nadir ile dolaylı iüşkisi
bulunan ve Polly Peck hissele-
rinde yapay piyasa yarattığı ileri
sürülen South Audley Manage-
ment firmasına 19 eylül günü
yaptığı baskın, ertesi gün Asil
Nadir'in ifade vermeye davet
edilişi ardından önceki gün
Polly Peck merkez binasında
yapılan arama üzerine bazı ga-
zeteler büronun rolünü sorgula-
yan yorumlar yaptılar:
Independent: Ağır Dolandın-
cıhk Bürosu'nun yürüttüğü so-
ruşturma, Polly Peck hisselerin-
de yasadışı işlernler yapıldığı id-
dialarına karşı dikkat çekici bir
tırmanma. Her ne kadar şirket
yöneticilerinden hiçbirinin ifa-
desi alınmadıysa da şirket, bü-
ronun yürüttüğü soruştunna
kapsamına ilk kez doğrudan
girmiş oldu. Büronun şimdiye
kadarki bulgulannı açıklaması
yönünde çağnlar artıyor. Ancak
Asü Nadir'in açıklaması, şirke-
tine ilişkin tartışmalara katkıda
bulunmadı. Sadece Ağır Dolan-
dıncıük Bürosu'na saf bir eda
ile çatma şeklindeydi. Bu ne bü-
ronun faaliyetini etkileyecek ne
de hayal kınklığı içindeki hisse-
dar ve kreditörlerin yüreğine su
serpecek. Çünkü bir yandan
resmi makamlarla tam bir işbir-
liği yapmaktan söz ediyor, bir
yandan da büroyu "ümitsiz ey-
lemlere girişmekle" suçluyor.
Asil Nadir, Polly Peck'teki ro-
lünün dramatik bir biçimde de-
ğiştiğini kabul etmeli. Artık
kayyımlar yönetimde, o değil.
Süreçte oynayacağı önemli rol
var, ancak bu, büro hakkında-
ki eleştirileri ortaya*dökmek de-
ğildir.
Financial Times: Eğer Ağır
Dolandırıcılık Bürosu, Polly
Peck'i aradıktan sonra suç oluş-
turacak nitelikte kanıt elde ede-
mezse tüm olayda büronun ro-
lünün ne olduğu hakkında sert
sorular sorulacakur. Şirketi son
iki aydır altüst eden olaylarda
büro kilit rol oynadı. Bazı so-
nuçlara varma konusunda üze-
rindeki baskının arttiğım hisse-
diyor olsa gerek. Ancak büro,
Asil Nadir'in iki yakın çalışma
arkadaşı Jason Davies ile EÛza-
beth Forsyth'in de ifadelerine
başvurmayı çok istiyor. Bayan
Forsyth, eylül ayından beri ka-
yıp. Ya İsviçre'de ya Kuzey Kıb-
ns'ta olduğu sanılıyor. Genç bir
borsa simsan olan Jason Davi-
es'in ise İsviçre'de olduğu sanı-
lıyor. tkisi de neden büroya ifa-
de vertneklen kaçındıkları hak-
kında bir açıklama yapmış de-
ğiller.
olarak "ulusal bağımsızlığın"
konulması dikkat çekici. Gür-
cistan seçimlerinden bir hafta
önce Moskova'da bize secim so-
nuçlanna ilişkin beklentilerini
aktaran Raşid Sergeşvili, "Han-
gi parti kazamrsa kazansın" di-
yordu, "Hedefi, cumhuriyetin
bağımsızlığına kavuşması yö-
nünde bir programı yaşama ge-
çirmek olacak. Komünist Par-
tisi'nin de başka seçeneği yok.
Bu durumda beni meraklandı-
ran, tek bir nedefte birleşmek
mümkünken neden bunca çok
siyasi oluşuma gerek duyuldu-
ğu...v
Moskova'daki gözlemlerimiz
çok sayıda siyasi partinin kurul-
masında başı çekenlerin eski
"komünistler" olduğu doğrul-
tusundaydı. Yalnızca Sovyet-
ler'de değil, dünya komünist
hareketinde de "öncü parti" ol-
ma iddiasını uzun süre devam
ettiren SBKP'den bu yıl içinde
istifa edenlerin sayısımn yanm
milyona ulaşması bekleniyor.
Partinin verdiği bilgiye göre bu
rakam ocak-ekim dönemi itiba-
nyla 400 bine erişti. Başka de-
yişle, 1989'un istifa bilançosu,
bu yılın ilk dokuz ayında üçe
katlandı.
Parti üyeleri içinde istifa ka-
ranm çoktan venniş ve siyasi
çahşmada fıilen tümüyle edil-
ginleşmiş olanlann oranı da
hayli yüksek. Ancak bu kişiler
içinde "Şimdi istifa edersek pe-
restroyka duşmam, tutucu sana-
caklar... Ya da daha kötüsü,
memleket düşmanı, kapitalist...
Onun için daha uygun bir za-
man bekliyorum" diyenler de
var. Bir Türkolog dostumuzdan
bu sözleri duyunca şaşırmıyo-
ruz. "Pekı anti-komünist misi-
niz?" "Hayır, değilim, komü-
nistim, ama arlık bunun ne an-
lama geldiginden emin değilim.
Bildiğim tek şey bunun parti
üyeliğiyle özdeşleştirilemeyece-
ği..."
SBKP en büyük destek kay-
bına gençler arasında uğramış.
Moskova Üniversitesi öğrencile-
rinin halen büyük bir yüzdesi
Komsomol üyesi. Ancak üni-
versitelilerin Komsomol'un do-
ğal devamı olan parti üyeliğine
istekli olmadıklan söyleniyor.
Üniversitede, fabrikada, so-
kakta desteğini yitiren partinin
kendi içindeki çekişmeler devam
ediyor. Haziran aymdaki 28'inci
kongre sonrasında dört ayn
grup, artık birbirinden daha be-
lirgin çizgilerle aynlmaya başla-
mış. Mayıs ayında Pravda'da
yayımladıklan sosyal demokrat
manifestoyla yeni bir güç kaza-
nan Demokratik Platform yan-
lıları en radikal grup olarak bi-
liniyor. Demokratik merkezi-
yetçiliğe karşı olan bu grubun
çıkardığı gazetelerin, gençlerin
ve kadınların çoğunlukta oldu-
ğu gruplar tarafından metro is-
tasyonlannda satılıp okunduğu
dikkat çekiyor. Partideki diğer
grupları Ivan Polozkov'un li-
derliğindeki "muhafazakâr-
lar", Gorbaçov'un desteklediği
Merkez Komitesi Platformu ve
Başbakan Rijkov'un da arala-
nnda bulunduğu Marksist Plat-
form yanlılan oluşturuyor. Bu
son iki grup "ılımlı
refonncular" olarak bilinen iki
çevrenin tutucu ve liberal kanat-
larını oluşturuyor.
Nefti yeşilden kayısı sansına,
sonbahar renklerinin binbir to-
nunu içinde barındıran kayın
onnanı Moskova'ya hüzünlü
bir görünüm veriyor... Siyasi
yelpazedeki çokrenklilik ise da-
ha az etkileyici... Çarcılardan
nihilistlere kadar yeni siyasi par-
tiler de, Komünist Partisi için-
deki gruplar da kayın ormanı-
nın yaptığım yapamıyor... Dev
ülkenin başkenti sırtını partiler-
den ve liderlerden çok ağaçlara
dayadığı izlenimini veriyor...
#
r»1rlî1'71
(Baftarafı 1. Sayfada)
lam 32 ton telefon cihazı yük-
lü 3 TlR'ın gizlice boşaltılıp
yerlerine kullanılmış telefon
konulduğu yolundaki bir ihbar
üzerine başlatıldığı öğrenildi.
Tutuklanan görevliler nedeniy-
le kadronun daralması ve çıkış
işlemlerinin durma noktasına
gelmesi, Halkalı gümrüğünde
yüzlerce TIR'hk bir konvoy
oluşturdu.
Gümrükler Gend Müdürlü-
ğü'nden iki kontrolör, iki kont-
rolör yardımcısı ile Ankara
Mali Şube ekiplerince Halkalı
çıkış gümrüğünde geçen cuma
akşamı başlatılan operasyon
sürüyor. Cuma akşamı gözaltı-
na ahnan sanıklardan Halil Ön-
gör, Zeki Bağcı, Abdullah
Aday. İsmet Özer Balta, Meh-
met Ayhan Gultekin, Abdülaziz
Altınay, Nazif Alunsoy, Adnan
Hasan Manoğlu, Halil Ydmaz
ve tsmail Menekse Küçükçek-
mece Nöbetçi Sulh Ceza Mah-
kemesi'nce ilk sorgularından
sonra tutuklanarak cezaevine
gönderildiler. 4'ü muayene me-
muru, l'i kolcu, 5'i de tescil me-
munı olan sanıklann çeşitli ta-
rihlerde rüşvet aldıklan savıyla
tutuklandıklan belirtildi. Hal-
kalı çıkış gümrüğünde görevli
10 memurun tutuklanmasmın
hemen ardından çıkış gümrük
müdürti Mustafa Tüzün ve yar-
duncılan M. Ali Banş ve Meh-
met Manav da ifadeleri almmak
üzere Küçükçekmece SavcılığV-
na götürüldüler.
Halkalı çıkış gümrük müdü-
rü Mustafa Tüzün ifadesine
başvurulmak üzere mali polisçe
dün makamından alınarak gö-
türüldüğü sırada bir grup gaze-
teciyle "zoraki" bir görüşme
yapıyordu. Körfez krizinin vur-
duğu darbeyi henüz savuştura-
mayan nakliyeciler, Halkalı'da-
ki tıkanmadan doğan zararları-
nı kanıtlamak için gazetecilere
Halkalı gümrüğünü gezdiriyor-
lardı. Uluslararası Nakliyeciler
Derneği Ikinci Başkanı Taner
Gürkan, tıkanma nedeniyle 4
gündür çıkış işlemi yapılamadı-
ğını ve yaklaşık 400 aracın tes-
cil için sıra beklediğini anlatı-
yor, ihracata bir tekme daha
atıldığını söylüyordu.
UND Ikinci Başkanı Taner
Gürkan'ı dinleyen gazeteciler
durumu bir de "yetkili
ağızdan" dinlemek istediler ve
çıkış gümrük müdürü Mustafa
Tüzün'ü ziyaret ettiler. Tüzün,
gelişmeleri şöyle anlattı:
"Cuma akşamı saat
17.00'den sonra gümrüğe bir
baskın düzenlendi. Gelenler
müfettiş degfl, kontrolörlerdi.
Baskuun nedenini sordum. Çe-
kil, sen odanda otur' dediler.
Operasyon 2.5 saat sürdü. Bazı
görevliler götürüldü ve bana
bir listesi bile verilme-
GOZLEM
UGUR MUMCU
Türk Kalp Vakfı
Muayene,Teşhis,Tedavi,
Laboratuvar.Röntgen
175 12 44/45-148 58 66
15 kişi olduğunu öğrendim.
Aralannda mükellefler de var-
dı. Mahkemeye çıkartılan 15 ki-
şiden 10'u tutuklandı."
Halkalı Çıkış Gümrük Mü-
dürü Mustafa Tüzün göreve ge-
lişinden sonra Halkalı gümrü-
ğünden yapılan ihracatın ayda
200 milyar liradan 800 milyara
nasıl çıktığını anlatıyordu. Tü-
zün "icraatını" anlatırken bir-
den kapı çalındı, telsizli bir mali
şube görevlisi gazetecilerden
özür dileyerek Mustafa Tüzü"ü
dışan çağırdı. Tüzün bir daha
"makamına" dönemedi. iki
yardımcısıyla birlikte ifadeleri
alınmak üzere Küçükçekmece
Savcıhğı'na götürüldü.
öte yandan gümrüklerden bir
üst düzey yetkili gerçekleştirilen
operasyonun çapının bir ihbar
sonucu belirlenen telefon ka-
çakçüığı ile bağdaşu- nitelikte ol-
madığını iddia ederek "Bu ope-
rasyonun çapı gümrüklerde po-
litik mahiyetii bir atarnanın ger-
çeldeştirilmesine zemin hazıria-
mak amacıyla kasten büyütül-
müştür. Dikkat edilirse olay gi-
riş gümrüğünde gerçekleşmiş
olmasına rağmen çıkış gümrük
müdürii gözaltına alınmıştır"
dedi.
Özal,
Tbkyo ve
Paıis
yolcusu
ANKARA (Cumhuriyet Bü-
rosu) — Ku-k bin kilometre. Ek-
vator kuşağından ölçüldüğünde
dünyanın çevresine eşit olan bu
uzunluk, Cumhurbaşkanı Tur-
gut Özal tarafından on dört gün
içinde katedilecek. Özal, Japon
Imparatoru Akihito'nun taç
giyme törenine katılmak üzere
gideceği Japonya'da dört gün
kaldıktan sonra Fransa'mn baş-
kenti Paris'e giderek Avrupa
Güvenlik ve Işbirliği Konferansı
(AGlK) zirvesine katılacak. He-
nüz resmi programı kesinleşme-
miş olmakla birlikte Cumhur-
başkanı Özal 10 kasımda ayrı-
lacağı Ankara'ya 24 kasımda
dönecek. Bu arada hazırlıklar-
da son anda bir değişiklik öngö-
rülmezse, Türkiye AGlK zirve-
sinde hem Cumhurbaşkanı Özal
hem de Başbakan Yıldınm Ak-
bulut tarafından temsil edilmiş
olacak.
AGÎK zirvesinde Dışişleri Ba-
kanı Ahmet Kurtcebe Alptemo-
çin de hazır bulunacak.
Türbana izin yok
(Baftarafı 1. Sayfada)
di. Ilıçak, Cumhurbaşkanı Tur-
gut Özal'ın yetki yönünden
ABD Başkanı George Busb'tan
bile güçlü olduğunu savundu.
Eski Büyükelçi, gazeteci Coş-
kun Kırca da Türkiye'de yargı-
nın kuvvetlendirilmesi gerektiği-
ni vurguladı ve "Bir rejimin de-
mokrasi olabflmesi için beheıtıa-
hal laik olması lazımdır" dedi.
Istanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Anayasa Hukuku Kür-
süsü üyesi Prof. Dr. Orhan Al-
dıkaçtı ise konuşmacıların 1982
Anayasası'na ilişkin eleştirileri-
ni yanıtlarken, "1982 Anayasa-
sı artan bir şiddetle yerilmekte.
Türkiye'de eıttsalsiz bir demok-
rasi uygulandığına ilişkin eleşti-
rilere katılıyorum. Ama bundan
sorumlu olan anayasa değil, so-
rumlu olan yöneticilerdir."
AÜ'de kampaıtya
Yüksek öğretim kurumlann-
da kıhk kıyafet serbestisini ge-
(Baştarafı 1. Sayfada)
rı, gençliği peşinden sürüklemiş; anti-emperyalist düşün-
ce ve inançlar, üniversite gençliğini gençlik aşkları gibi bü-
yülemişti.
27 Mayıs öncesi üniversite gençliğinin verdiği özgürlük
savaşı; 27 Mayıs'tan sonra bağımsızlık, demokrasi ve sos-
yalizm savaşımı ile sürdürülüyordu.
Üniversite'de düzenlenen açıkoturumlarda gençlik, sos-
yalist yazarlan ve öğretim üyelerini çılgınca alkışlıyordu.
6O'lı yılların başındaki 'milli petrol' ve 'milli maden' kav-
gaları "Amerikan üslerine hayır" kampanyalarına dönü-
şüyordu.
Ne olduysa hep işte o sıralar oldu; sosyalist gençlerin bir
kısmı 'Leninci' ve 'Maocu' akımlara kapıldılar; Atatürk dev-
rimciliği bir 'üstyapı değişikliği' olarak görülerek aşağılan-
dı. Emperyalizme karşı silahlı savaş veren Mustafa Kemal
ve Mustafa Kemal'in tam bağımsızlık' inancıyla devlet ku-
ran 'Kuvayi Milliyeciler', modası geçmiş devrimciler olarak
unutturulmak istendi.
Aynı günlerde sosyalist ideolojıye silah da sokuldu. Sos-
yalist ideolojiye silah sokulması sol ideoloji ile kitleler ara-
sındaki güven bağlarını da yıktı.
12 Eylül darbesi, 1960 ihtilalinden sonra yüksefen sos-
yalist ideolojiye İslamcı ideoloji ile engel olmaya çalıştı. Üs-
telik, dünya konjonktürü de böyle bir stratejiye uygun düş-
mekteydi.
Pentagon ve Beyaz Saray, Sovyetler Birliği'ni kuşatan
Müslüman ülkelerin İslamcı ideoloji ile donatılmasını isti-
yor; bu stratejiyi 'yeşil kuşak teorisi' olarak adlandınyordu.
İslam, en etkili 'anti-komünist ideoloji' değil miydi?
İslam dini ve İslam dinince kutsal sayılan kavramlar si-
yasal amaçlarla kullanıldı. Suudi kuruluşu 'Rabıta'bu stra-
tejinin kasası işlevini yüklendi.
27 Mayıs 1960 ihtilali Türkiye'de sola yeşil ışık yakmıştı;
12 Eylül harekâtı da İslamcı gençliğe...
Ne ilginç ve dramatik gelişme; solu 27 Mayıs doğurdu;
İslamcı akımların güçlenmesine de 12 Eylül askeri ihtilali
yol açtı...
İslamcı gençler, Atatürk'ü küçültmek ve devrimleri kara-
lamak için yarışa giriyorlar. Atatürk'ün 'din düşmanı' oldu-
ğuna da inandırılıyorlar.
Dinsel akımların siyasallaştırılması, ekonominin askerier
eliyle liberalleştirildiği döneme rastlıyor.
'Ekonomilerin militarizasyonu' ve 'Dininpolitizasyonu."...
Bu iki olgu birlikte yaşanıyor.
Ekonomik model, emek gelirlerini azaltırken kâr-faiz-rarst
gibi sermaye gelirterini arttırıyor Din sömürüsü türban bay-
rağı ile bugünlerde islamcı gençliği sarıyor.
Hedef, Atatürk'ün laiklik ilkesidir.
Laiklik ilkesinin ardında kanlı savaşlardan ve ayaklanma-
lardan çıkan deneyler ve dersler yatıyor.
Hz. Muhammed'in torunu ingiliz ajanı Mekke Şerifi Hü-
seyin'in Türk askerlerini arkadan hançerlemesi... Yurt top-
raklarını düşmana karşı savunan Mustafa Kemal ve Kuvayi
Milliyecilerin Halife orduları tarafından din sömürüsü sila-
hı ile yok edilmek istenmeleri.. 1925 yılındaki Şeyh Sait
ayaklanmasında din ve dince kutsal kavramların siyasal
amaçlarla kullanılması...
Mustafa Kemal'in Şeyh Sait ayaklanması günlerinde 'Ht-
yaneti Vataniye Kanunu'nu çıkarması boşa değildir. O gün-
lerde Şeyh Sait, dince kutsal ne kadar kavram varsa bun-
ları bayrak yapmış; Mustafa Kemal de "Dini ve dince kutsal
kavramları siyasete temel yapmak veya araç olarak kullan-
mak amacıyla örgüt kurmak yasaktır. Bu tür örgütleri kuranlar,
vatan haini sayılırlar" diye yasa getirmiştir.
Şeyh Sait ayaklanmasının genç cumhuriyete faturası Mu-
sul olmuş; emperyalizm, Türkiye'nin elinden Musul'u bu yol-
la alabilmiştir.
» Bunlar bugünkü İslamcı gençler için de ders olmalıdır.
27 Mayıs ihtilalinden sonra yurtsever duygularla yola çı-
kan gençlere nasıl 'kurt kapanları' kurulmussa, bugünkü İs-
lamcı gençiere de aynı kanlı pusular kurulacak; araların-
dan bazıları silahlı eylem bataklığına sürükleneceklerdir.
Bugün onlann inançlannı kullananlar, yarın, türlü tuzak-
larta idam sehpalarına ve cezaevlerine sürüklenecek İslam-
cı gençleri, bu düzenin ayrıcalıklı pençerelerinden ve sığın-
dıkları köşklerden ve kuruldukları işveren sofralarından ka-
yıtsız bakışlarla izleyeceklerdir.
Tıpkı dünün anlı-şanlı Marksist yazarlarının bugün yap-
tıkları gibi...
Bütçe açığma uyarı
(Baftarafı I. Sayfada)
görüldüğünü anlattı.
Merkez Bankası rezervlerinde
önemli artışlar olduğunu anım-
satan Saracoğlu, "Rezerv artış-
ları enflasyon kadar devalüas-
yon olmasuu engellemektedir"
dedi. 1991'de de daraltıcı para
politikası uygulamasının sürece-
ğini bildiren Merkez Bankası
Başkanı, sözlerini şöyle
sürdürdü:
"Para poütikaanda daralma-
ya gidildiği ölçüde 1991'de enf-
lasyon inecektir. Körfez krizi ol-
sa da enflasyon düsecektir. Ye-
ter ki içeride hata yapmayalım.
Hazine'ye borçlanamayacağı
kadar açık verdirmeyelim. Büt-
çe açıgı daralmadığı takdirde,
önümüzdeki ytl piyasaya büyük
baskı gelecektir."
Saracoğlu, "Kamunun fi-
nansman açıklannın Merkez
Bankası kaynaklanndan karşı-
lanmak istenmesi durumunda
buna Merkez Bankası'nın dire-
nip direnemeyeceğinin" sorul-
ması üzerine de şunlan söyledi:
"Hazine 1991'de hiçbir zaman
açığın finansmanı için Merkez
Bankası'na gelme niyetinde de-
ğildir. Bütçe yasası, Merkez
Bankası'nın Hazine'ye bütçe
ödeneklerinin yüzde 15'i kadar
avans verilebilmesini öngörü-
yor. Bugünkü bütçe ödenekle-
rinin yüzde 15'i 15 trilyondur.
Bugünkü kısa vaddi avans 3
trilyon olduğuna göre Merkez
Bankası'na başvurulması halin-
de bu 12 trilyon liralık bir artış
olur ki bu da başlı başına Mer-
kez Bankası parasının yüzde
50-60 artmasına yol açar. Bu-
nun enflasyona olacak etkileri-
ni ise düşünemiyorum."
"Hazine, Merkez Bankası'-
ndan kredi kullanmak şöyle
dursun, Merkez Bankası para
politikasına esneklik kazandır-
mak için konsolide edilmis ha-
zine borçlarun devlet tahvüine
dönüştürmöştnr. Hazine şu an-
da bizden daha çok merkez ban-
kacıdır. Hazine 20 trilyon lira
borçlanmak zorunda kaİırsa bu-
nun için gerekli para yaraüla-
cakür. Bu para yaraülmadığı
takdirde faizier daha da yükse-
lecektir. Türkiye'de kamu açık-
lan ve bütçe uygulaması disip-
line edflmelidir. Merkez Banka-
sı'nın para politikasına olanak
sağlamak için bütçe açıklan-
mız.dolayısıyla kamunun borç-
lanacağı f onlar piyasadan kalk-
sın."
1980'de parasal reforma gi-
dilmiş olsaydı, bugün enflasyo-
nun yüzde S'in altında olacağı
görüşünü savunan Merkez Ban-
kası Başkanı, Türkiye'nin Av-
rupa Para Birliği'ne girmesi ge-
rektiğini kaydederek "Şayet v«-
tandaşlann refahına bağunsız
para politikasından vazgecüme-
si gerekiyorsa, vazgeçilir" diye
tiren yasa Ankara Ünivershesi'n- konuştu.
de endişe yarattı. Üniversite Yö- Saracoğlu, bir meclis üyesi-
netim Kurulu, serbestinin "laik- nin, "Ben muhendisim, ekono-
lik ilkesini zedeleyici
olabilecefi" uyarısında bulunur-
ken, DU ve Tarih Coğrafya Fa-
kültesi'nde bir grup öğretim
üyesi de son düzenlemenin "ba-
şörtüsü için özel bir özgürlük
sağlamak nesaplanndan kay-
naklandığı"nı savunarak bir
metni imzaya açtı.
mik konulann aynntısına gir-
mek istemiyorum" demesi üze-
rine, "Mühendis olan birisinin
bu sözlerini Mraz endişe ile bi-
raz da memnnniyetle
karşıladım" dedi.
Saracoğlu, bir başka sonı
üzerine de Türkiye'de bugün
enflasyonla ciddi, bilinçli ve
Ankara Üniversitesi Yönetim topyekûn olarak beHrlenen ilke-
Kurulu dün yaptığı toplantıda lerden ödün vermeden mücadele
türbana üniversitelerde serbesti edilmesi gerektiğini, aksi takdir-
getiren yasayı ele aldı. Toplan- de enflasyonun aşağı inmeyece-
tıdan sonra yapılan açıklamada ğini kaydederek "Türkiye'de
şöyle denildi: antienflasyonist zihniyetin kök
"Üniversitemiz yönetim kuru- salması lazım. Batıyla entegre
lu, öğrencilerini Atatürk ilke ve olacaksak Batı'nm vardığı so-
inkılaplan doğrultusunda yetiş- nuçlara varmalıyız" dedi.
tinnekle görevli ve sorumlu olan Enflasyonla mücadelenin hiç-
üniversitelerde kıhk kıyafet ser- bir taviz verilmeden gerçekleş-
bestisinin, cumhuriyetin temeli- tirilmesinin önemine değinert
ni oluşturan laiklik ilkesini ze- Saracoğlu, "Enflasyonu indirir-
deleyeceği bazı tavırlar koymak sek yüzde 6-7 doİaymda istik-
isteyenleri cesaretlendirmesin- rarlı büyüme gerçekleşir" diye
Atn endişe duymaktadır." konuştu.