Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPOR1AJ 20 EKÎM 1990
Yüzlerce insan, dörtnala geçen atların ardından yürekleri ağızlarına gelerek bakıyorlar. Burası Veliefendi Hipodromu
'Haydikızım,ayrılda gePNECATt GÜNGÖR /T ~T% " Hatta bir ara yine yanşlara sok-
I I , , , . , ,. ı • , <<^» • • i . . ~-,-.,, , ı • . , tu, ama hayvan güçten düşmüş-
Arasırakeskmieşenınce,kuru vF5 yaşındakı emeklı bır antrenör anlatıyor: Bugün en M^ropmg, yaşlı seyıse göre 1937 lerde bır Alman tutabii...startveriiince,oeski
NECATt GÜNGÖR
Ara sıra keskınleşen ınce, kuru
bir rüzgâr esiyor; Veliefendi Hı-
podromu'nun çımlerı dalga dalga
yatıp kalkıyor. Ruzgârın onunde .
kadınlı erkekli bir grup, rençber
lalıklı insanlar; ellerindeki ge-
reçleri taşıyarak çimler uzerin-
de egılip kalkıyorlar. On daki-
ka önce yüdınm hızıyla gelip ge-
çen bilmem kaçıncı ayak atlan-
nın nalları altında ezilen yerle-
re yeniden tohum atıyorlar. Az
önceki uğultu kıyametten eser
yok! Her şey sakin, suskun, o
arada bir hızlanan rüzgâr, yer-
lere atılmış kupon kâğıtlanm
havalandınyor; tribünlerde bır
görünüp sonra yitiveren insan-
Ur...
Az önce, o bilmem kaçıncı
ayağın beş an şımşek gibi geçer-
ken uğultusu yukselen mahşeri
kalabalık şımdı nerede? O gun-
ktt sevincını, mutluluğunu atla-
nn nalına bağJamış onca insan
kannca yuvalarına çekilmiş gi-
bi sanki! Her sınıftan, her soy-
dan, her boydan bınlerce insan,
göz açıp kapayıncaya dek han-
gi deliğe girer böylesine?
"Eıkiden burası, şu gordu-
|MB bötttn bir alan çayırtıktı,"
diye anlatıyor emekli bir antre-
nör. Yaşı altmış beş. Yanm yuz-
yıldan fazla, hıpodromlarda
geçmiş yaşamı. öncelerı binici,
sonra çalıştıncı olarak... Hâlâ
hipodromlarda, ahırlarda, atlar
arasında yaşıyor; hâlâ gözu ya-
nş, kazanmada! Turkiye Cum-
huriyeti'nin ilk zenginleriyle
baslamış bu işe; onların yanın-
da yetişmış.
Atçı aileler
"O zamanlar, yani Veliefen-
di'nin çayırhk oldugu gunlerde
Türkiye'deki atçı sayısı, bir elin
parmaklan kadardı. Fevzi Lüt-
ffl, Ahmet Atman, Salih Temel,
Bckir Efendi, Evliyazadeler,
Fıkret Yüzath... Bunlar otuzlu
yıllann atçılan. Daha başkala-
n; Eliyeşiller, Karamemetler,
Simsaroğlu, VVilliam Jiro vardı.
Veliefendi çayırhktı ve tahtadan
tribünkr vardı o zamanlar,
Fransızlar yaptırmışlardı.
Bir liraya bilet oynanıyordu.
Şimdinin altılı ganyanını bilen
duyan yoktu daha. At yarışları
kumara dönüşmenuşti. Üç yer-
de yarış olurdu; Istanbul, An-
kara, lzmir. O devrin atçıları,
memleketin siyasetıne yön veren
insanlardı. Bu işin bir asaletı
vardı. Fazla bir at da yoktu za-
ten. Birkaç Ingiliz kosardı yarış-
larda. Arap tek tüktu. NVilliam
Jiro ile Simsaroglu Ingiltere'den
at getirtmişlerdı. Dışarı mal sa-
tan tuccarlardı, Ingiltere'yle iliş-
kileri ordan geliyordu. William
Pamuk Mensucat'ın sahibiydi
soz gelimi. Yok, Türk yurttaşı
değildi. Sonradan çocukları
Türk yurttasbğına geçti.
Şimdiki atçılann bir böluğu
dededen toruna geçen bir gele-
neği sürdürmektedir. Arada ye-
ni zenginler de türedi. Mafya
girdi işin ıçine. Busbutun kuma-
ra dönuştü ondan sonra...
Bugün en aşağı bır tayın ede-
ri on milyondan aşağı değil!
Ayakları sağlam olan normal
bir tay, bu dediğim. Çok soylu
olanların ederı iki yuz milyona
kadar çıkar. Daha geçenlerde
bir Arap tayı yüz yirmi milyo-
na gitti. Tabii bakım giderleri de
ona göre: Bir atın aylık ortala-
ma gjderi iki buçuk milyonu ge-
çtr! Böyle bir au beslemeyı göze
alan kişi, yılda otuz milyonu da
göze alrnası gerekir! Kazamr ya-
da kazanmaz, o ayrı...
Beyim, şimdı atçılık başlıba-
şına bir sektör! Dedim ya, eskı-
den on tane İngiliz vardı topu
aşağı bir tayın değeri 10 milyondan aşağı değil. Ayakları tarafından getirildi Türkiye'ye. Ya şimdi. Yaşlı antrenörden
sağlam olan normal bir tay bu dediğim. Çok soylu dinleyelim: "Doping dedikleri anfetamin grubu ilaçlar. İki
olanların ederi iki yüz milyona kadar çıkar. Bir atın aylık türlüsü var: Geri doping, ileri doping. Doping saptamrsa,
ortalama gideri iki buçuk milyonu geçer. Kazamr ya da at bir yıl antrenör iki yıl ceza alır. Ama bu iş el altından da
kazanmaz, o ayrı... Beyim şimdi atçılık başlı başına bir yapılabilir. Ne mal sahibinin haberi olur, ne antrenörün.
sektör. Atların iyi yaşamalan da bir şans işidir..." En basiti, ata su içirir. Ağırlaşır hayvan, koşamaz!"
VELİEFENDİ RÜZGÂRI - At koşar, baht kazamr. Veliefendi'de koşan atlann ardında, atsahiplerinin ve 6'lı oynayanların oluşturdugu milyarlık bir sektör vardır.(Fotoğraf: Levent Yiicelman)
topu. O on at, ta ki topallayın-
caya dek, tedavıyle koşturulur-
du! At yetiştirmek kimselerin
aklında yoktu daha.
Devlet atlan
Devlet, Arap atları yetiştir-
meye başlayınca çoğaldı. Kara-
cabey'de, Sultansuyu'nda, Çif-
teler'de haralar kuruldu. Bura-
larda saf kan Araplar yetiştiril-
di. Yok, hayır; Ingilizle kanşın-
ca ırklar bozulur. Safkan olması
şarttır! Peki, devlet niye ilgi
duydu buna? Onu da anlamak
zor. Memleketın en verimli top-
raklarım, binlerce dönüm ara-
ziyi otuz tane at için niye ayır-
dı? Eski devlet buyuklerinin de
merakı vardı ata, ondan mı?
Belki de... Celal Bayar, Inönu,
Çakmak, hep at meraklısı in-
sanlardı. Ahırlan vardı hepsinm
de. Bu işe birlıkte girdiler. Bak-
mayın sız, başlangıçta kardeş gi-
b\ydi bunlar. Sonradan yolları
aynldı... Benim hocam sayılan,
yanında yetiştiğım Ihsan Atçı,
Celal Bayar'ın atlarına bakardı
işte...
Eskıden ıkramıyeler sembo-
liktı. At sahıbi zaten işin hava-
sındadır; atı kazansın, ikrami-
yeyi uste vermeye hazır! Gelge-
lelim işin ıçine milyarlar girin-
ce koşuların da rengi değişti!
Çok paranın donduğü her yer-
de, birtakım karmanyolalar var-
dır. İşte bakın, bu laflar da son-
radan çıkma: Karmanyola, tiyö,
şike, doping...
Doping dedikleri, anfeıamin
grubu ilaçlar. tki turlusü var:
Geri doping, ileri doping. Bu
ilaç hayvanın sidiğiyle ortaya çı-
kıyor. Ama dopingli atın joke-
yi ya da sahibi diyelim, her kim-
se o, hayvanın cinsel aletine iğ-
ne dürterler. Hayvan müthiş aa
duyar. Korkudan aletinı çıkanp
da su dökemez! Dolayısıyla si-
dik almak güçleşir. Onun yeri-
ne salya alma yoluna gidilmiş-
tir.
Doping saptamrsa, at bir yü,
antrenör de iki yıl ceza alır!
Yanşlar artıp da iş kumara
dökülünce doping denilen hile,
kendiliğinden yaygınlaştı be-
yim! Kırklı yülarda, ağustos-
eylul arası, altı yedi yarış yapı-
lırdı, o kadardı. Yalnızca cu-
martesi, pazar günleri. Şimdi,
Allah'ın günu yanş var. Sonra
dediğim gibi, milyarlık ikrami-
yeler! Yıida yuz milyarlık ikra-
miye dağıtılıyor ortalama... Şi-
ke olmuyor diye hiç kimse söy-
leyemez! Şike oranı, en az yuz-
de ondur! Ama bunun kanıtı
yok. Futbolda yok mu? Orda
da var. Yok diyen, bunu benm
kulahıma anlatsın! Her zaman
olur diye bir şey yok. Daha on,
on beş yıl öncesine kadar, on
bin liraya yanş yapılırken şike
oluyordu. Bugün milyonlar ko-
nuşuyor, niye olmasın? Ama
elinizde kanıtınız varsa, çıkar
söylersıniz bunu. Bu işin tanığı
olmaz. Bilen bilir. Bilmezsiniz,
ama hissedersiniz. Kim içinde,
kim değil? Anlayamazsınız!
Hipodromda bazen para ko-
nuşur, bazen de güç! Yarışçılık
deyimiyle, atın 'kafasını kopa-
nrlar.' Bir başka söyleyişle
'kayba koşarlar'... Üç beş yıl-
bk bir örnek size: Kadir Altı-
nöz'ün ayaklanna sıktılar mese-
la! Yanş yerinin içinde oldu bu.
Nedenini de bütün yanş camia-
sı bilir. Kaçırüıp dağa çıkanlan-
lar, ırzına geçilenler de duyul-
muştur. Ama sık olan olaylar
değil bunlar. Kırk yılda bir du-
yulur, sonra unutulur.
Jokeylerin de kendi araların-
da çelişkileri vardır. Ayn ayn
gruplardır bunlar. Birbirlerinin
gözlerini oyarlar. İşte Doğulu-
su, ne bileyim Kurdü, Adanalı-
sı, Çerkezi. Böyle gider bu. Bir
araya gelseler, kimse başa çıka-
maz onlarla. Yanş içinde yarış
kuracak guçleri var. Ama birlik
oluşturamazlar. Herkes kendi
arasında, kendi diliyle konuşur.
Dışanya kapalıdırkr.
Dopingler de gruplara göre
değişir. Her grubun kendi
adamlan vardır. Elebaşılan var-
dır. O kişiler, el altından dopin-
gi uygular. öyle ki, ne mal sa-
hibinin haberi olur ne de antre-
nörün... En basiti, hiçbir şey ya-
pamazsa, ata su içirir. Ağırlaşır
hayvan! Koşamaz! Bugün bır
seyisın aylığı altı yuz bin. Kırk,
elli milyona yuz çevirebilir mi
bu adam? Çeviremez. Çünkü
bu kadar parayla hayatını yeni-
den kurar. Atı rahatlıkla zehir-
ler!
Yazıcıyla mafya arasında
bağlantı kuran kişiler de grup-
ların elebaşılandır. Antrenörle-
rin özel ispiyonları vardır. Mal
sahiplerının keza
Dopingci Alman
Bakın bu doping denen şey,
asıl altmışlarda yaygınlaştı. Bu-
nu başlatan da bir Almandı, Pa-
ul adında bir Alman. Felaket bir
biniciydi hergele! Yaman jokey-
di. Atın uzerinde giderken boy-
nundan şırınga vururdu. Yarış
sırasında ha! Binbaşıydı kendi-
si. 1937'den 1957'ye kadar
Türkiye'de bulundu. Yaptığını
sonradan oğrendik. Daha önce-
si yoktu bu işin. Sonra Türki-
ye'den kaçtı. Kaçmasımn nede-
ni de, Ahmet Atman'ın atını
geçti, o yuzden. Bataray adlı bir
atla geçti. Kaçmasa vururlardı.
Korkudan gitti. Ahmet Atman,
Mareşal Çakmak'ın yaveriydi.
Yarış alanlannın ileri geleni.
Yanına bırakır mı onun? Anla-
dı bunu gavur, kaçtı ve olay ka-
pandı... Olay kapandı ya, do-
ping de aldı yurudü ondan son-
ra...
O zamanki atlar daha bakım-
lıydı. At azdı, beslenmesi ucu-
za gelirdi. Seyisler şeytanlık bil-
miyorlardı daha! Evladı gibi ba-
karlardı ata, üzerine titrerler-
di... Jokeyler de aklıbaşında in-
sanlardı. Davut, Bayram, Soko-
lay, Zekeriya, Şakir, Zeki...
Efendiden insanlardı bunlar.
Elli yıllık ömrüm bunların ara-
sında geçti, Veliefendi'de... O
devirlerde at sahipleri de kendı-
lerini saydınrlardı, beyim! Bir
jokey, mal sahibinin yanında
hazırolda dururdu. Şimdi, af
buyurun, şeyıne bile saymıyor
jokey at sahibini... Neden? Jo-
key daha popüler de ondan! At
sahibi onun kölesi!
Seyislere gelınce: Onlar, Ka-
racabey'den yetişir, öyle gelir-
lerdi. Okulu vardı yani. Hara-
lardan yetişen çocuklar daha
bilgili, daha terbiyeliydiler. Eği-
timli, yatılı okul oğrencisiydikr.
1950 sonrası yanşçılığm ku-
mar dönemidir. Ve at soyunun
zehirlenme yıllan... Ben, kendi
adıma, elli yılda bir tek iğne
yapmadım!
Başlangıçta dopingler yine de
zarar vermezdi. Insaf vardı.
Şimdi ata acımak diye bir şey
yok. Sevmek yok ki, acımak ol-
sun! Once vitamin hapları veri-
lirdi. Yararlı iğneler... Karaci-
ğer takviyesi için B 12. Sonra
bal, havuç, maydanoz, kuru
uzum... E ve C vitaminlerı. Baş-
larda yalmzca bunlar verıhrdi,
Hatta bir ara yine yanşlara sok-
tu, ama hayvan güçten düşmüş-
tu tabii... Start verilince, o eski
nıhla bir sıçnyordu şöyle, he-
vesle çıkıyordu. Ama birkaç yuz
metre gidince kesiliyordu! Sahi-
binin adı Klark'tı, evet. ölün-
ceye dek baktı hayvana; bir bib-
lo gibi korudu onu. Yirmi beşin-
deydi ölduğünde. İngiliz Ajak,
bir kısrağın tayıydı mesela.
ölünceye dek aziz bir varlık ola-
rak bakıldı; ölünce de, Bay
Klark ona bir mezar yaptınp
defnettirdi!
Atına mezar yaptıran insan-
lar da vardır. Doğru. Bir sevda-
dır bu. Her şey olur. Ahmet At-
man da otuz beş yaşına kadar
baktığı bir atına evinin bahçe-
sınde mezar yaptırmıştı. Anka-
ra'da. Sonra oğlu o evi de, bah-
çeyi de sattı! En çok yaşayan at
da bu olmuştu. Adı Dorâk'tu,
yanümıyorsam...
Eski şampiyonlar, biraz şans-
larına göre, biraz da kaliteleri-
ne göre bir emeklilik dönemi ya-
şarlar! Kısraksa anne, erkekse
aygır olma şansları vardır, da-
ha başta. lngılizce konkurhıpik-
lere gider; yok Arapsa arabaya
kadar duşer... At sahibinin ve-
fa duygusuna kalmıştır artık.
tnsafı olan, hele harası da var-
sa, atım boşuna besler; yine de
arabaya vermez... Yanş hayatı
istedıği kadar parlak geçsin,
eğer şanssız bır atsa, emeklilik
donemini bir arabada yuk çeke-
rek geçirmeye mahkûm olur.
Böyle bir at biliyorum, evet, adı
Yılmaz Ruşen'dı...
Düşmüş at
Arap soylusuydu Yılmaz Ru-
şen. Guzel bir attı. Yarış hayatı
da oldukça parlak geçmişti. Ne
var ki, sokağa düşmüş saraylı
bir kadın gibi, günun birinde
arabaya düştu zavallı! Yıllarca
bir arabayı sürukledi, evlere
odun, kömur taşıdı. Yanş dün-
yasının acımasızlığı!
Şımdilerde emekli atlar için
bır kapı daha açıldı. Konkurhipik-
leri yakalayan atlar, zengin ai-
lelerin haftada bir iki gün zevk
için bindiği kulüplerde ağırlanı-
yorlar. Bunu yakalayamazsa,
tatil köylerine gitme şansları
oluyor. Yeni çıktı bu. Tatil köy-
lerinde rahat bir emeklilik yaşı-
yorlar.
Atlar gibi insanlar da doruk-
lardan diplere düşüyor bazen bu
her şey getırtiliyor; zararhsı da, dünyada. ömrünü,' varhğını at-
yararhsıda...Karmakarışık!At ı a r a harcayan insanlar az de-
soyu bu yüzden tehlikede! At
evet. Ama şimdi yurtdışından
sevgiden anlar, insana müştak-
tır. Sevildiğini anlarsa öyle bağ-
lanır kı, kimseler koparamaz!
İyi bir tay eşkâlinden belli
eder kendıni. Elı ayağı düzgun
olur. Duruşu, bakışı, orijiru, ba-
şını tutuşu, aksiyonlan, koşu-
su... Bakınca şıp diye anlarsı-
nız... Huyuna gelince; atın hu-
yunu sahibi belirler. Seyisinin
adam gıbı davraruşlan... Huy-
suzluğu, kötü davramştan ötü-
rüdür. Sevgıyle yaklaşılan at iyi
huylu olur. Yani ne verirsen, at-
tan onu alırsın... Vurmak yeri-
ne şeker vermek atı yumuşatır
soz gelimi, yaptığı hareketi bir
daha yapmaz!
Atların ıyı yaşamalan da bır
şans ışidır; bakmayın oyle bal-
la fıstıkla beslemelere... Koştuk-
ları surece azizdirler. Ya ondan
sonra? Ondan sonrası şansa
bağlı. Eski atçılardan biri, su-
cuk yapılmak amacıyla İtalya-
ya göturulmek üzere olan atını
gemiden indırtti, hiç unutmam.
Huyuvel adında bir attı bu. On
beş yaşlarında fılandı. Sattığı
adam, bir Çingeneye devretmiş,
o da sucukçulara. Adam atının
gemıye bindirildiğini duyunca
soluğu limanda aldı; parasını
ödeyip gemiden indirtti hayva-
nı. Yeniden bakımı yapıldı.
BİLGİSAYARUNIN.İŞİNİZDE ELEMAN, EVİNİZDE AİLENİZDEN BİRİ OLSUN,
ÇOCUGUNUZUN EGİTİMİNİ ÜSTLENSİN, SABIRLIDIR...
3 9 6 BİN PEŞİN 3 9 6 BİN X 6 ÖDEMEYLE
KDV DAHİL TOPLAM 2.772.000.-TL
^ = HEMEN TESLİM z
SCAN ÖZELLİKLERİNDEN BİRKAÇI
• 12MHZHIZINDAV-20MİKROIŞLEMCİ
• 640KBHAFIZA
• 360 KB DİSKET SÜRÜCU
• 14" SIYAH BEYAZ ÇİFT FREKANS EKRAN
• SAAT + SERI+PARALEL+OYUN ÇIKIŞI
AYRICA ORİJİNAL MS-DOS VE GVV-BASIC SİZE ARMAĞANIMIZDIR
YETKİLİ SATICILAR
BİÜŞİM TİCAHET
MİLES LİMİTED ŞİRKETİ
SOFT LİMİTED fİRKETİ
T0RKEL LİMİTED ŞİRKETİ
OPTİMAL BİLOİSAYAR
167 58 96 ISTANBUL
173 02 78
173 06 25
1
58 33 44
12 09 69 ESKIŞEHIR
ARDA
BİLGİSAYAR
175 13 15-16
Fax: 175 13 20
Müzik, Coşku, Heye
ABHAZYA
DEVLET HALK DANSLARI
VE ŞARK1LARI TOPLULUCU
YA1 . G O S T E R I
Tanh 19 10 1990 Cuma
Saat 2100
Yer Cemal Reşıt Rey
Konser Salonu
Saat 19 30-20 30arası
Tanışma Kokteylı
2 . G O S T E R I
Tanh 20101900 Cumartesı
Saat 20-30
Yer Lûtfû Kırdar Kapalı
Spor Salonu
3. G O S T E R I
Tanh 22 10 1990 Pazartesı
Saat 2100
Yer Lütfü Kırdar Kapalı
Spor Salonu
Istanbul Bilet Satif yerteri: Vakkorama, Teksım Tel 151 15 71, Suadıye Tel 360 90 90 / AKM Tel 151 56 00/254 /
Moda Sineması Kadıkoy Tel 337 01 28 'GiHeria danışma Tel- 559 95 60
ğil... Bir Şadi Eroğlu vardı söz
gelimi. 'önce atım, sonra ailem*
derdi. Ailesinden boşandı, hu-
zurevlerine kadar düştü. At has-
tası bir adam. DüştU, bir daha
toparlayamadı kendisini! Ba-
zen, yattığı huzurevinden kaçıp
hıpodroma geliyor, atların ko-
kusunu ciğerlerine çekiyor, bu
sahalann tozunu yutuyor... Ga-
rip bır sevda bu dörtnal sevda-
sı!"
Koşu başlıyor
Guneşın vurduğu çimler fos-
forlu bir yeşille panldıyordu.
Yenı bir koşu başlıyor, üzerle-
rine bin turlü oyun oynanan
soylu atlar, başlama noktasına
doğru Uerliyorlardı. Her birinin
uzerinde tuy gibi hafîf, çelimsiz,
bastıbacak jokeyleri. Kır, al, si-
yah donlu atlar boyunlannı asa-
letle tutuyorlar oyle yukandan.
Sağnları pırıl pınl güneş altın-
da. Hoparlördeki cdız bir ses at-
lann adını söylüyor. Hepsi de
resimlerden fırlamışçasına gü-
zel! O, hangi deliğe saklandık-
lan, nerelerde oyalandıkları bi-
linmeyen binlerce seyirci, binler-
ce oyuncu, kumarbaz; kannca-
lar gibi tribunleri dolduruyorlar
bir anda. önce hafif bir uğultu
sarıyor ortalığı, giderek yükse-
liyor, yukseliyor... Ellerinde ha-
zır dürbünu olanlar uzaklara
bakıyor. Hopariördeki miskin
ses giderek yukseliyor. Şimşek
gibi fırlayan atlar geçti geçe-
cek... Yoğunlaşan uğultu daha
somut seslere, bağırmalara dö-
nuşüyor bir anda: "Haydi be,
faaydi be! Koşsana be! Ulan
koşsana, Allab'ın belası! Eşek
bu, eşek! Yatırdı bizi... Ben de-
dim abi, bu ata oynanmaz! Süt-
çü bc>giri. namussuznn malı!"
Naldaki umutlar
Doruklara yukselen uğultu
birdenbire kesiÛyor. Yine ruzgâ-
rın onunde havaya uçuşan ku-
pon kâğıtlan! Yine derin bir
suskunluk içinde her şey... Tri-
bünler ıssız... Her şey göz açıp
kapayıncaya dek bitiyor. Para-
lar yaruyor, atlar dinlenmeye çe-
kiliyor, birileri zengin oluyor o
an! Umutlanru atlann nallanna
bağlamış binlerce insan hayıfla-
nıyor, içleniyor, ağız dolusunca
sövuyor! Kime ve niye? Orası
pek belli değil. Ve bu yanşlar
surup gıdıyor...
Her soydan, her boydan in-
san var bu çembenn içinde: Kul-
türlüsu, karacahili, milyarderi,
zuğurdu, fabrikatöru, simıtçisi,
okul kaçkım, liselisi, boş geze-
nin boş kalfası, esnafı, memu-
ru, tamircı çırağı, vizon kürklü-
su, kenarın dilberi... Dedik ya,
her turden, her sınıftan insan!
Dörtnala geçen atlann ardından
yureklerı ağızlarına gelerek ba-
kıyor, bakıyorlar! Burası, Veli-
efendi Hipodromu...