25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/14 DIŞ HABERLER 20 EKÎM 1990 $tto§oxk Stitus TAN AMBARGO DEĞERLENDİRMESİ Bağdat'ta yiyecek bolluğu varNew York Times, Irak'ta yaşanan bolluğun Türkiye ve îran'dan kaçak getirilen yiyeceklerden kaynaklandığmı ileri sürüyor. Dış Haberler Servisi — Irak'a karşı BM kararlan çerçevesinde uygulanan ekonomik ambargonun, bu ülkeyi Ku- veyt'ten geri çekilmeye ne ölçüde zorla- yacağı yoğun biçimde tartışılıyor. The New York Times gazeresi, uygulanan ekonomik ambargoya karşın, Irak'ta, .meyve, sebze ve konserve yiyecek bollu- ğu yaşandığım büdirdi. Gazetenin Bağdat kaynaklı haberine göre Irak'taki diplomatlar, ambargonun Saddam reiimini zor durumda bırakma- sının yıllar alabileceğini belirtiyorlar. Bağdat'taki Batılı diplomatlara göre Irak'ta yiyecek kısıtlamasına gidildiği 1 eylül tarihine oranla yiyecek maddelerin- de kendisini açıktan açığa hissettiren bir bolluk göze çarpıyor. Yiyecek maddelerinde yaşanan bu bol- luğun, Irak'a karşı uygulanan ambargo- nun Saddam'ın Kuveyt'ten çekilmesini sağlayıp sağlayamayacağı konusunda ise diplomatlar, "Bu ambargonun işlemedigi anlamına gelmez. Ancak Saddamı zor durumda bırakacak asıl etken, sanayi alanında duyulan ihüyaçiann, ambargo uyannca karşılanmamasından gelecek" değerlendirmesini yapıyorlaı. Bağdat'taki Batıh diplomatlar, birçok Iraklının da gördükleri bu bolluktan şa- şırdığını söylerken bu yiyecek patlama- sma yol açan kaynağın izine rastlanma- sının zor olduğuna işaret ediyorlar. An- cak, bu bolluğun birinci nedeni olarak Kuveyt'ten kamyonlarla taşınan hububat Ve bu ülkenin işgalden önce ithal ettiği konserve yiyecekler gösteriliyor. Kuveyt'ten getirilenlerin yanı sıra Türkiye ve Iran'dan kaçak olarak Irak'a sokulan yiyecekler de bu bolluğa katkı- da bulunuyorlar. Diplomatik gözlemci- ler, Türkiye ve İran'dan Irak'a yiyecek getiren kamyonlann sayısmda büyük bir artıs olduğuna dikkat çekiyorlar. 'Atina ambargoyu deliyor' Yunanistan Komunist Partisi'nin (KKE) yayın organı Rizospastis gazete- si, Yunanlı armatörlerin Irak'a uygula- nan ekonomik ambargoyu ihlal ettikle- rüıi büdirdi. Gazetenin 13 ekim tarihli sayısında yer alan "Yunanlı armatörler Irak'a uygu- lanan ambargoyu ihlal ediyor" başhklı yazıda, Yunanlı armatörlerin halen Kör- fez'de 60'dan fazla gemisi bulunduğu be- lirtildi. Haberde, Yunan Deniz Ticaret ve De- nizciler Derneği Başkanı'nın ambargo- nun ihlal edildiğini ve Irak ve üçüncü ül- keler aracılığıyla ticaret yapıldığıru söy- lediği bildirildi. özellikle sahte belgeler- le ticari mallann Ürdün'e gittiği, oradan da Irak'a sevk edildiği belirtilen yazıda, Irak'la ilişkileri düzelen Iran'ın da bu entrikaya yardımcı olmasının muhteme! olduğu ifade edildi. ABD Savunma Bakanlığı'nm, Kör- fez'deki askerlerin yerini almak üzere, Avrupa'daki birliklerini bölgeye gönder- meyi düşündüğü bildirildi. VVashington Post gazetesi, kimliğini açıklamadığı Amerikan yetkililerine da- yanarak, Amerikan yönetiminin, lkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'ya ko- nuşlandınlan Amerikan birliklerinin, Basra Körfezi'ne gönderilmesini düşün- düğünü yazdı. Gazeteye göre, bu düşün- ce gerçekleşirse, NATO bünyesindeki Amerikan kuvvetleri, ilk kez, eylem alan- lannın dışına çıkanlmış olacak. WORNER Türkiye'ye saldırıya karşılık veririzTürk Atlantik Antlaşması Derneği Semineri'nde konuşan NATO Genel Sekreteri Manfred Wörner, "Biz size nasıl güveniyorsak, siz de bize güvenin" dedi. SEMİH tDİZ ALANYA — NATO Genel Sekreteri Manfred Wörner, Körfez'de bir savaşın çıkıp çıkmayacağı konusunun canlı bir şekılde tartışıldığı bir dönemde Ankara'- ya açık bir güvence vererek "Türkiye'ye karşı bir saldın tiim ittifaka bir saldın olarak görülecektir ve ittifaktan karşılık bıuacakur. Biz size nasıl güveniyorsak siz de bize güvenin" dedi. Türk Atlantik Antlaşması Derneği ta- rafından düzenlenen ve "Degişen Dogu- Baü ilişkilerinin NATO'ya ve Türkiye'- nin ortak güvenlik ve savunmasına etküeri" konusunu ele alan iki günlük se- miner dün Alanya'da başladı. Türkiye, bu vesile ile en yetkili ağızlardan NATO ittifakının yerini farklı güvenlik yapıla- rına bırakmadan sürmesinin önemine olan inancını vurguladı. Başbakan Yıldınm Akbulut seminerin açıLşında yaptığı konuşmada, NATO'da geleneksel tehdit değerlendirmelerinin gözden geçirildiği şu sıralarda ittifakın geçerliliği kamtlanmış ilkelerinin terk edilmemesinin gerekliliğini vurguladı. Kı- sa bir süre önce Dışişleri Bakanı olarak atanan Ahmet Kurtcebe Alptemoçin de NATO ittifakının yeni Avrupa güvenlik düzeninin temeli olarak kalması gerekti- ğini belirterek "Bu >eni düzenin oluştu- rulması amacıyla kurulması düşünülen örgütier ve müesseseler, NATO'ya alter- natif olarak ateılanmamalıdır" dedi. Seminerin açılışında konuşan Genel- kurmay Başkanı Orgeneral Necip To- rumtay ise aşın dini akımlan ittifakın önümüzdeki yı1larda karşılaşacağı risk- ler arasmda göstererek Doğu Avrupa'da meydana gelen hızlı değişikliklerin de he- nüz başlangıç noktasmda olduğuna işa- ret etti. Seminerin açılışında kapsamh bir ko- nuşma yapan NATO Genel Sekreteri Manfred Wömer de stratejik önemi ko- nusunda hiçbir zaman kuşku duymadığı Türkiye'nin Körfez krizi sonrasmda böl- gede siyasi istikrann sağlanmasında önemli bir rol oynayacağını söyledi. Wörner, Türkiye'nin yanlız olmadığım da belirterek "Türkiye'ye karşı bir sal- du-ı tüm ittifaka bir saldın olarak görü- lecektir ve ittifaktan karşılık bulacaktır. Bu nedenle biz size nasıl güveniyorsak siz de bize güvenebilirsiniz" dedi. 1VASHINGTON Gorbi'den ABD'ye barış planı mı? ABD Başkanı George Bush tarafmdan kabul edilen SSCB Başkanı Mihail Gorbaçov'un özel temsilcisi Yevgeni Primakov'un, Körfez krizine ilişkin bir barış planı getirdiği Washington'da konuşuluyor. ABD yönetiminin, planı cazip görmediği ileri sürülüyor. UFUK GÜLDEMİR AWACS uçaklan özellikle yer radarlannın yetersiz kaldıgı alçak uçuşlara karşı etkili bir radar sistemiyle donatılmtş. AWACS'lar 24 saat görevdeNATO'nun erken uyarı radar sistemleri AWACS uçaklarının Körfez krizi nedeniyle bazı kritik dönemlerde 24 saat süreyle devriye uçuşu yaptıkları açıklandı. ALt DOGAN KONYA — Körfez krizinin başlama- sıyla birlikte erken uyarı radar sistetnine sahip AWACS uçaklarının Türkiye'de 24 saat uçuş yaptiğı bildirildi. Turkiye'ye ge- len AWACS uçaklaruun sayılan arttınlır- ken, Konya'daki 3. Ana Jet Üssü'nde ger- çek bombalann kullanıldığı eğitim ve ge- ce uçuşları da sürüyor. Kamuoyunda AWACS olarak bilinen E-3A uçaklan Konya 3. Ana Jet Üssü bünyesindeki NATO ErkeaUyarı Müf- reze Komutanlığı'nda (FOB) verilen bir brifing ile basına tanıtıldı. FOB Komutanı Hava Albay, Suat Dü- zel AVVACS uçaklannın özellikle yer ra- darlarımn yetersiz kaldığı alçak uçuşla- ra karşı etkili bir erken uyan sistemi ile donatıldıklannı büdirdi. Düzel, NATO bünyesinde Norveç'ten Türkiye'ye kadar uzanan birbirleriyle bağlantılı yer radar- lan zincirı bulunduğunu, AWACS uçak- larının bu radarları bütünlediğini anlat- tı. Düzel, AVVACS'larm yer radarlanmn yerini almalanrun "mümkün obnadıguu" belirtti. FOB Basın ve Halkla llişkiler görevli- si Hollandalı NATO subayı Henny The- unissen de "AVVACS'lann sadece hava sa- vunmasına yöneiik olduğunu" belirterek, "Bu amaç bülün NATO ülkelerini kap- sıyor. Körfez krizi sonrası Türkiye'deki uçuşlanmız arttı. Ancak savunmaya yö- nelik görevimizde bir değişiklik olmsdı" diye konuştu. AWACS'larda görevli bir NATO suba- yından edinilen bilgiye göre, Körfez kri- zi sonrası Türkiye'ye gelen AWACS'ların sayısında artış olduğu ve bu uçaklann kriz sonrası bazı "Kritik dönemlerde 24 saat sürekli uçuş yaptıklan" öğrenildi. Kriz öncesi Türkiye'ye belirli aralıklarla gelen AWACS uçaklarımn sayısı 1 ile 3 arasında degişirken, krizin ürmanmasıyla biru'kte bu sayınm beş uçağa kadar ytlk- seldiği kaydedildi. Kaddafı'nin kampının bombalandığı Libya krizi sırasmda Türki- ye'den de kalkan AWACS'lann 2 hafta sü- rekli görev yaptıklan öğrenildi. 16 NATO ulkesinden aralannda Türki- ye'nin de bulunduğu 11 ülkenin katkıla- nyla gerçekleştirilen erken uyan sistemi projesi için Türkiye'nin 3 milyar dolayın- daki kuruluş mahyetinin binde sekizine katıldığı, sistemin devamı için gerekli yıl- hk 100 milyon dolan aşan harcamaya Türkiye|nin katkısının ise yüzde 1.7 oldu- ğu bildirildi. Konya'da eğitim uçuşlan öte >undan FOB Komutanhğı'nın bün- yesinde bulunduğu 3. Ana Jet Üs Komu- tanlığı'ndan eğitim uçuşlan ise sürüyor. Bu uçuşlarda, Karapınar eğitim sahasın- da gerçek bombalann da kullanıldığı ve gece eğitim uçuşlanmn da sürdüğü öğre- nildi. Haziran ayında yasaklanan "alçak uçuşlann" ise halen yapılmadığı kayde- dildi. WASHINGTON — Bir süre önce Irak lideri Saddam Hüseyin ile görüştükten sonra Amerika'ya gelerek dün ABD Baş- kanı George Bush tarafından kabul edi- len SSCB lideri Mihail Gorbaçov'un özel temsilcisi Yevgeni Primakov, beraberin- de Körfez krizi için bir Sovyet banş pla- nı mı getirdi? ABD başkenti dün bu ko- nudaki spekülasyonlarla çalkalandı. TV'ler bu söylentileri ana haber bülten- lerinde ilk haber olarak verdi. Wasbing- ton Times gazetesi de sekiz sütuna man- şetten verdiği haberde bir "Gorbaçov plam"ndan söz etti. ABD Dışişleri Ba- kanı Baker ise önceki gün Primakov ile yaptığı görüşmeden hemen sonra Kong- re'de yaptığı bir konuşmada uluslarara- sı topluluğu, "kısmi çöziimlerin siren sesini" dinlememeye çağırarak bu yön- de bazı duyumlan olduğunun işaretini verdi. Bu gelişmeler her ne kadar Nobel Ba- rış ödüllü Gorbaçov'un bir inisiyatif içinde olabileceğini çağrıştınyorsa da şu ana kadar gerek Sovyet tarafından gerek- se de Amerikan tarafından sızan bilgiler bir Sovyet banş planının varhğıru yüzde yüz doğrulamıyor. Prirnakov'un 6 ekim- de Saddam Hüseyin ite yaptığı görüşme- den baa "özel" izlenimler alnuş ve SSCB lideri Gorbaçov'un da Bush'a bu izlenim- lere dayanaffl bazı mesajlar göndermiş olabileceği vurgulanıyor, ama çerçevesi net bir Sovyet banş planının varlığı için özellikle Irak'ta gerekli koşullann henüz olgunlaşmamış olabileceğine dikkat çe- kiliyor. Ancak bu değerlendirmenin öte- sine geçen bazı sinyaller de yok değil: Bi- rincisi, Primakov önceki gün ABD Dı- şişleri Bakanı James Baker ile göruştük- ten sonra bir Sovyet banş planı olup ol- ROMA Türkiye'nin BAB üyeliği AT'den geçerttalya Savunma Bakanı Virginio Rognoni, Türkiye'nin Batı Avrupa Birliği'ne (BAB), AT örneği bir ortakhk anlaşmasıyla üye olabileceğini söyledi. BAB Genel Sekreteri Van Eekelen ise birliğe üyeliğin AT üyeliğinden geçtiğjni belirtti. KONUK YAZAR NİLGÜN CERRAHOĞLU ROMA — "Türkiye AT'nin ortak üyesidir. BAB'da da bu formül Türkiye'- nin avantajına kullanılabilir. Türkiye Av- rupa'nın güvenlik sistemine, AT'de ol- duğu gibi, bir ortak üyelik çerçevesinde girebilir." Bu sözler İtalyan Savunma Bakanı Virginio Rognoni'ye ait. Türkiye'yi de yakından ilgilendiren, "AT, BAB'ı (Ba- tı Avrupa Birligi) içine almalı mı?" ko- nulu bir panele katılan Bakan Rognoni, Türkiye'nin AT ve BAB'a ilişkin konu- mu hakkındaki sorulanmıza bu sözlerle karşılık verdi. BAB'ın önümüzdeki yıl- larda AT'nin stratejik ve askeri kanadı- na donüşüp dönüşmeyeceğinin tartışıldığı panelde konuşmacüann hepsine ayn ayn "Tür-Jye'nin de Avrupa'nın güvenlik sis- temine katdıp katılamayacagını" sorduk. Aldığımız yanıtlar konuşmacılann siya- si eğilimlerine göre farklı nitelikler ser- giledi. Hıristiyan Demokrat Rognoni gibi merkez sağ olarak nitelendirilebilecek bir parti olan "Cumhuriyetei" lider Giovan- ni Spadolini de Türkiye'nin üyeliği ko- nusunda olumlu yaklaştı. Eski Savunma Bakanı ve eski başbakan olan ve halen de senato başkanlığı görevini yurüten Gi- ovanni Spadolini, Rognoni'den bir adım dahajleri giderek Türkiye'nin zaten bir NATO üyesi olduğunu ve BAB'a da ka- tılması gerektiğini söyledi. Gene eski savunma bakanlanndan sos- yalist Lelio Lagorio ile komünistlerin göl- ge hükümetinin "savunma bakanı" Gi- ovanni Cervetti ise bu görüşe şiddetle karşı çıktılar. Ayru zamanda Avrupa Parlamentosu'nda sosyalist grup başka- nı olan Lelio Lagorio, bu konuda Türki- ye'nin karşısma çıkan en büyük engelin "komşuyla (Yunanistan) olan ilişkileri" olduğunu söyledi. Öte yandan Batı Avrupa Birliği (BAB) Genel Sekreteri Nillem Vao Eekelen, "Türkiye AT'ye üye olursa, BAB'a da üye olur" dedi. madığı konusunda yöneltilen sorulara, böyle bir planının varlığıru kesin olarak dışlayan yanıtlar vermekten kaçındı. tkincisi de Moskova, Irak ile bir diyalog ve uzlaşı yoluna, kapılann açık tutulma- sına karşı değil. Oysa VVashington buna kategorik bir biçimde karşı. Bu durum Gorbaçov'un bir irusiyatif almış olabile- ceği olasılığırun kesin olarak reddedilme- sini önlüyor. Eğer bir Sovyet plam varsa dahi, bu- nun BM kararlannın gerisine düşmeye- ceğine inanıhyor. Çünkü Soyyetler'in de- falarca bu kararlann geçerliliğini vurgu- ladığı hatırlatılıyor. Aynca Primakov'- un, ABD başkentindeki çeşitli temasla- nnda da Sovyet tarafının BM kararlan- nın getirdiği iradeye, yani Irak'ın Ku- veyt'ten tam olarak çekilmesi ilkesine bağlılığını teyid ettiği ifade ediliyor. Ancak bu öneriler Washington için ne yeni ne de cazip. Yeni değil, çünkü ABD Dışişleri Bakanı geçen günlerde Kongre'- de yaptığı bir konuşmada Irak'ın Bubi- yan adasım elinde tutmak koşuluyla Irak'tan çekilmeyi kabul edebileceği yö- nünde işaretler abndığını açıklamıştı. Ca- zip değil, çünkü ABD "tam olarak çekilmekten" kısa düşecek bir çekilme formülünü şimdilik kabul etmiyor. Yö- netim, aynca Irak'a karşı uygulanmak- ta olan ambargonun etkili olabilmesi için bunun, inandıncı bir askeri güç tehdidi ile "dekuple" edilmesi gerektiğine ina- nıyor. Diplomatik uzlaşıya kapılan sıkı sıkıya kapalı tutmasının bir nedenini de bu olgu oluşturuyor. Dışişlerinden iyi ha- ber alan gazetecilerden New York Ti- mes'ın diplomatik muhabiri Tom Fried- man, "Amerikan yönetimi, Irak lideri- nin sadece iki seçenegi olduğuna inanma- sını istiyor" diyor ve bunlan, birincisi- nin, "Işgalde direnip her şeyi kaybet- mek", ikincisi de "Kuveyt'ten çekilip ayakta kalabilmek" olduğunu sıralıyor. ABD, bu konudaki kararhhğıru göster- mek için yeni bir konuşlandırma arifesin- de. Şimdi de Avrupa'ya tahsisli birlikle- rinden bazılannı Ortadoğu'ya kayduma- yı düşünüyor. Bu adım, Washington'un kırk yıllık soğuk savaş politikası olan "Avrupa'nın güvenligi her şeyden önce gelir" ilkesinden bir miktar kayışı sim- geliyor. Dolayısıyla tüm bu unsurlur göz önü- ne almdığında, Primakov'un Bush'a Irak'ın hangi aşamada geri adım atabi- leceği konusunda bazı izlenimler getirmiş olabileceği genel olarak kabul ediliyor, ama kapsamh bir banş paketinin varlı- ğına ihtimal verilmiyor. Eğer bir Sovyet banş planı varsa dahi bu planın Was- hington'dan büyük ölçüde onay alacağı da tahmin edilmiyor. Türkiye'nin görevi: Batı'nın Ortadoğu jandarmalığı HALUK GERGER Carter doktrininden sonra 10 yıl bo- yunca Nevada çöllerinde çöl faresi çevik güç (Acil MUdahale Gücü) yetiştiren ABD bir bahane, bir fırsat aradı durdu Körfez'i kendi silahlı gücüne dayalı bir biçimde denetleme olanağı bulmak için. Bir ara bu bahaneyi Sovyetler'in yarat- ması beklendi, olmadı. Sonra Humeyni İranı'ndan medet umuldu, olmadı. İran- Irak savaşında îran'ın Basra'yı düşürme- si beklendi, yine olmadı. Köhne rejimle- ri devirecek bir ayaklanma da çıkmadı. Nihayet Saddam Kuveyt'i ilhaka kalktı ve ABD de fırsat bu fırsattır deyip koca Su- udi Arabistan'ı işgal etti! Körfez'de bir köprü başı tutmayı 10 yıldır beklerken kendisine S.Arabistan'ın işgaline zemin hazırlayan Saddam'ı bu oyuna nasıl ge- tirdi eski CIA Başkanı Bush bilinmez, ama kendisine "medyun-u şükran" ol- duğu kesindir. Emperyalist dış politika- nın kesin kuralıdır: Yaşamsal çıkar ala- ru kesinlikle askeri güçle denetlenmelidir. Ve işte Körfez şimdi ABD'nin askeri gu- cünün tam denetimi altındadır. Carter doktrini de hükmünü icra etmiştir... ABD ikinci savaştan dünyanın en güç- İU ülkesi olarak çıktı.. Artık baş tanrıy- dı ve dünya nimetlerinin yeniden payla- şıldığı tannlar sofrasında onun sözu ge- çecekti. O da sistemi duşmanlanndan ko- ruyacaktı. Zamanla yaşamın yasalan ça- lıştı ve ABD ekonomik, kühürel, politik, vb. alanlarda genlerken rakipleri bu alan- larda önemli ilerlemeler sağladılar. Böy- lece de Amerikan hegemonyasının kimi temelleri sarsılmış oldu. Ama 'ortak düş- man'ın (Sovyetler Birliği) varlığında met- ropollerarası hegemonyayı belirleyici un- sur 'nUkleer silahlara dayab askeri güçtü' ve Amerikan hegemonyası sürdürülebi- liyordu. Karşılığında da tabii onun getir- diği şan ve şereften, mali, ticari, politik, vb. rantlardan alabildiğine yararlanıyor- du baş tanrı. 1980'lerin sonunda 'ortak duşman' can derdine düşüp devre dışı ka- lınca da askeri güç, hegemonyayı beür- leyen tek etmen olmaktan çıkıyor, bu arada da ABD'nin öteki alanlarda AT- Japonya-(Birleşik) Almanya karşısında güç ve kan kaybı devam ediyofdu. ABD, bugün, temel stratejik maddelerin tü- münde °/o 100'e varan oranlarda dışa ba- ğımlı, dünyanın en borçlu ülkesi ve her an dış ödemeler açıklanyla boğuşuyor. Amerikan yaşam biçimi Avrupa'da alay konusu ve Japonlar için tembeller ülke- si. İşte tam bu sırada rakip metropollerin can damarı petrol yollan ve bölgesi üze- rinde kurulan kesin Amerikan egemen- liğinin bu ülkeye ne avantajlar kazandı- racağım vann hesaplayın. Tek bir veri bi- le çok anlamh değil mi? Metropoller ara- sında Körfez petrolüne en az bağımlı ül- ke ABD. Körfez petrolü, kullandığı bü- tün petrol içinde Vo 11-12'lik bir pay tu- tuyor. Oysa aym oran Japonya için 2/3'e kadar ulaşıyor; Avrupa içinse %40-50'lere vanyor. Ve Japonya karşı- sında her yıl 50 milyar dolar ticaret açığı veren, 1992 Avrupa tek pazarmın kâbu- su ile yaşayan, Birleşik Almanya korku- sunu açıkça dile getiren ABD, hegemon- yasını yitirme sürecindeki bir güç olarak Körfez bölgesinin denetimini elinde tu- tuyor, en geniş rezervlere sahip Suudi Arabistan'ı fiilen işgali altında bulun- duruyor. İki yanlı keskin kılıç Bu metropollerarası hegemonya müca- delesi o denli yaşamsal ki ABD'nin elin- deki arz kılıcı, iki yanı keskin kılıca dö- nüşüyor, hatta sahibini bile kesiyor, ama onun gıkı çıkmıyor çünkü ileride zama- nı gelince rakiplerinin iflahını kesecek. kıhç olarak bugün ABD'nin temel koz- ları oluyor. Kılıçlann nasıl kullanılaca- ğını, kimlerin kellesinin uçurulacağını ise ancak önümüzdeki yülarda bütünüyle görebileceğiz. 'Tarihsd perspektirten bakmak, ayn- ca yapısal, sistemse!, nesnel özellikleri vurgulamak da demek. Türkiye'nin Kör- fez bunahmındaki tavnna bu açıdan ba- kınca önce şu söylenmeli: Körfez politi- kasını sadece Özal'ın ataklığına, becerik- Türkiye Avrupa Konseyi ve NATO'ya kabul edildikten sonra artık çifte misyonlu bir uluslararası konuma geçmiştir: Doğu-Batı bağlammda Batı'nın nükleer silah deposu, dinleme gözetleme istasyonu olur. Ortadoğu'da da Batı'nın jandarrnalığım üstlenir. Çerçevenin bu boyutu değişmeden kişilerin değişmesi kuşkusuz çok anlamlı olmaz. Tonelson ve Hurd'ın New York Times'a hanrladıklan hesaplanna göre ABD'nin sadece Körfez'e yöneiik askeri gucüne yıl- da harcadığı 40-45 milyar dolar ile bölge ülkelerine yaptığı yardım tutarı 6 milyar (aslında daha fazla) topiandığında bu ül- ke Körfez petrolü için varil başına fiilen 80 dolar ödemiş oluyor. Üstelik bu he- sap, bunalım sırasındaki askeri harcama- ları içermiyor, 1989 yılına ait. Buna kar- şılık aym.ABD, Körfez rezervlerinden de fazla olan kendi kaynaklarından yarı fi- yatına mal edebileceği sentetik yakıtı pa- halı bulduğu için üretmiyor! Dolayısıyla sistemin çıkan 'ucuz petrol' ile hegemonya mücadelesinin ge- rektirdiği 'pahalı enerji' iki ucu keskin iki sizliğine, gözükaralığına, Amerikancıh- ğına, deneyimsizliğıne, vs. bağlamak son derece de yanıltıcıdır. Kuşkusuz, "her yi- ğidin bir yogurt yiyiş biçimi" vardır ve bu biçim bazen radikal farklılıklar gös- terebilir. Ama sonuçta her yiğit yoğur- du ağzıyla yer ve bu noktada da kaçınıl- maz, iradi olmayan benzerlikler başlar. Körfez bunalımı sırasında tnönü başba- kan olsaydı, çok daha temkinli davramr, savaş felaketine o denli iştiyakla sürük- lenmezdi. Bir Demirel'in yaklaşımı da çok daha farklı, daha sağduyulu olurdu herhalde ve her iki durumda da bizler da- ha şanslı olurduk. Ama sorun, "onlan da, kişilikleıini, deneyimlerini, yurtsever- liklerini, vs. de aşan, onlan da tutsak eden ve maceraya bağlayan, savaşa iten zincirler, mengeneler var mıdır?" diye konulunca işler değişiyor. Bu durumda kişiler, hatta partiler birden anlamsızla- şıyor, daha derinlere, süreçlere, nesnel yapılara, kurumsal ilişkilere, dış bağlan- tılara, hayatın yasalanna 'tarihsel pers- pektifle bakmak zorunlu oluyor. Öykümüze lkinci Dünya Savaşı sonra- sından başlamak gerekiyor. Türkiye, Batı kulübüne üye olmak istemektedir. Batı ise Türkiye'ye başka bir rol biçmiştir: Or- tadoğu'da Batı çıkarlarının savunuculu- ğunu yapmak. Bunun için de Ingiliz öne- risi Ortadoğu komutanlığı içinde yer al- ması istenmektedir. Avrupa Konseyi'nin kuruluşuna çağnlmaz (bu kompleks ne- deniyledir ki uzun yıllar Türk pasaport- lannın üzerinde anlamsız ve komik bir bi- çimde iri harflerle üç dilde 'Avrupa Kon- seyi üyesidir' diye yaalmıştır), NATO'- ya yaptığı başvuru kabul görrnez. Sonun- da taraflaT anlaşırlar: Türkiye Batı'nın kendisine verdiği misyonu, yani Ortado- ğu'da jandarmalığı kabul eder, ama bu görevi Batı'nın bir üyesi olarak daha et- kin yerine getirebileceğjni söyler, iç ve dış (Ortadoğu) meşruiyete ilişkin savlar ile- ri sürer. Batı kabul eder, Türkiye, Avru- pa Konseyi'ne üye olmaya çağrıhr, NA- TO'ya kabul edilir. Artık Türkiye çifte misyonlu bir uluslararası konuma geç- miştir: Doğu-Batı bağlamında Batı'nın nükleer silah deposu, dinleme, gözetle- me istasyonu olur. Ortadoğu'da da jan- darma! Çerçevenin bu boyutu değişme- den, kişilerin değişmesi kuşkusuz çok an- lamlı olamaz. ABD Çevik Gücü (Rapid Deployement Force) oluşturduğu zaman Türkiye'de yönetimde bulunan geneTallerden de is- teklerde bulunmuştur: Mevcut havaalan- lannm modernizasyonu, Doğuda yenile- rinin inşası, geçiş üstünlüğü, hava saha- sınm kullammı, lojistik destek... 1982'den başlayarak bu konularda anlaş- ma üzerine anlaşma imzalanmış, Türki- ye fiilen Çevik Güç'ün üssüne dönüştü- rülmüştür. İşte, bu günler için. O çerçe- veyi kırmadıkça, o anlaşmalan yırtıp at- madıkça, Türkiye, Çevik Güç'ün operas- yon alanı içindedir, dolayısıyla da yan- gının tam ortasındadır. Bugün olmasa yann, ABD Ortadoğu'ya ne zaman ve ne için müdahale etmek isterse, o zaman, Türkiye bilgisi, nzası, haberi olmadan bir olup bittiye sürüklenebilecektir ve o sı- rada Ankara'da kimi koltuklarda kimle- rin oturduğunun anlamı olmayacaktır. Ve bir zamanlar Batı üyeliğinin temel simgesi NATO, şimdi ülkeyi Ortadoğu'- ya sürmenin ana mekanizması oluyor... Incirlik, Ortadoğu'daki her bunalım- da otomatik olarak çalışmaya başlayan bir saatli bombadır. Üstelik, topraklan- mızda çalışmaya başlayan bu bombayı durdurmak (ya da patlatmak) yetkisi Amerikan başkanınındır. O zaman ger- çekten Ankara'daki kimi koltukları kim- lerin işgal ettiği ne fark eder? tncirlik'- ten kalkan U-2 ucağı düşürülüp de Türki- ye nükleer topun ağzına geldiği zaman bizi yönetenler bugünkülerden daha az yetenekli ya da daha az 'milliyetçi' değil- lerdi ki... Yarın: Türkiye ve soguk savas
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle