24 Nisan 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 25 OCAK 1990 NATO ve Varşova Paktı arasında silahlı çatışma ihtimali en aza indirgenmiş durumda Avrupa'da şiddetli barış rüzgârları Değişen Avrupa, Değişmeyen Türkiye HALÛKÖZDALGA Eğer beklenildigi gibi iki Almanya'nın bırleşmesi gerçekleşirse ve Doğu Avrupa ülkelerinin halklan kendi kaderlerini tayin etme hakkına kavuşursa, Doğu-Batı arasındaki yakınlaşma, büyük hedeflerinden birineulaşmış olacak. — ı — 1989 sonbahan, Sovyet tipi toplurnsal örgütlenme mo- delinin çöküşünu getirmiştir. Çozülme, hiçbir gözlem- cinin veya siyasetçinin öngöremediği bir hızda ve yo- ğunlukta gelişmektedir. Sovyet sisteminin çözülmesi, uluslararası ilişkilerde şimdi oynak ve belirsiz bir durumun doğmasına neden olmuştur. önümüzdeki dönemde, yeni dengelere ve yeni oluşumlara dayanan yeni bir uluslararası düzen kuru- lacaktır. Geçen aralık ayı başında Malta'da yapılan Sovyet-Amerikan zirvesi, herhalde, yeni uluslararası dü- zenin kuruluş sürecinin sembolik başlangıcı olarak ka- bul edilebilir. Birleşmiş Almanya Yeni uluslararası düzenin başlıca belirleyici unsurla- rından biri, birleşmiş Almanya sorunu olacaktır. So- run, iki Almanya'nın birleşip birleşmeyeceği veya ne za- man birleşeceğinden çok, birleşmiş Almanya'nın statü- sünün ne olacağıdır. Çünkü Avrupa'nm bu temel prob- lemi, uzun yıllar boyunca üzerinde fazla konuşulmak- tan kaçınılan ve "Almanya sonınu" diye adeta adı tam telaffuz edilmeden geçiştirilmek istenen bölünmüş Al- manya'mn bırleşmesi sorunu, şimdi aniden kaçımlmaz bir gerçek olarak önümüze gelmiştir. Dikkate alınması gereken bir nokta Amerika'nın, Sovyetler Birliği'nin, Av- rupa Topluluğu ve Doğu Avrupa ülkelerinin, Alman hal- kı hariç hemen hemen hiç kimsenin pek istekli olma- masına rağmen bu sonucun doğmuş olmasıdır. Alman halkının birleşme yönündeki arzusu aynı şiddette de- vam ederse, önümüzdeki dönemde, üstelik birçok göz- lemcinin hâlâ öngördüğünden bile daha kısa bir süre içinde, iki Almanya'nın birleşmesi gerçekleşebilecektir. 80 milyonluk birleşmiş Almanya, Avrupa'daki aske- ri, iktisadi ve siyasal dengelerin yeniden oluşmasımn en Federal Almanya'nın Helmstedt kentinde, duvann yıkılmasından sonra vitrinlere bakan D.Almanlar. önemlı öğelerinden birini oluşturacaktır. Birleşmiş Al- manya'nın statüsü ne olacaktır? Birleşmiş Almanya 1 nın Varşova Paktı içinde ycr alması düşünülemez. Bu birleşme konfederasyon şeklinde bile olsa, konfederas- yonun yalruzca doğudaki üyesinin dahi Varşova Paktı içinde kalması çok zordur. Çünkü eğer Doğu Almanya çok partili demokratik rejimi seçerse, böyle bir yöneti- min Varşova Paktı içinde kalmaya devam etmesi bek- lenemez. Üstelik o takdirde, konfederasyonun batıda- ki üyesinin de NATO içinde kalmaya devam etmesi ge- rekecektir ki böyle bir birliğin anlamlı bir şekilde sür- dürulebilmesi artık herhalde mümkün değildir. Birleşmiş Almanya'nın NATO üyesi olmasının ise, Sovyetler Birliği tarafından kabul edilebilme ihtimali zayıftır. Ancak Batı bu çözüm üzerinde ısrarla dura- cak, karşı tarafı ikna etmeye çalışacaktır. Çünkü geri- ye kalan son çözüm, konfederasyon veya federal devlet şeklinde birleşmiş Almanya'ya tarafsız bir statu veril- mesidir ki bu, Avrupa'da istikrarı guvence altına almak açısından pek çok kimse tarafından daha riskli bir çö- züm olarak görülmektedir. Avrupa'nın merkezindeki 80 milyonluk bir milletin tarafsızlığıru, bir gün tekrar hort- layabilecek Alman milliyetçiliğinin kendi başına seçe- ceği askeri hedeflere yönelmemesini, kim ve nasıl de- netleyebilecektir? Merkezi Avrupa'da Germen-Slav çekişmesi iki dün- ya savaşı doğurmuştur. Alman milliyetçiliği, milyonlarca insanın yok olmasına neden olan 20. yüzyılın iki bü- yük felaketinden birincisinin başlıca sorumluları ara- sındadır; diğerinin ise başlıca sorumlusudur. Birleşmiş Almanya için kabul edilebilecek bir çözüm, tarafsız birleşmiş Almanya ile NATO üyesi birleşmiş Al- manya arasında bir yol olabilir. Eğer birleşme konfe- derasyon şeklinde olursa, konfederasyonun doğudaki üyesinin tarafsız statüde, batıdaki üyesinin ise tanım- lanmış askeri sorumluluklar taşıyarak NATO'da kalması Ostpolitik nedir?196O'lı yılların sonunda Federal Almanya'da ilk kez sosyal demokratlann iktidara gelmesi üzerine Doğu Avrupa ülkelerine karşı başlatılan yeni politika, siyaset literatürüne "Ostpolitik", yani "Dogu politikası" adıyla geçti. "Soguk savaş"ın ardından başlayan bu yumuşama sürecinin raimarı, zamamn Başbakanı VVilly Brandt idi. Federal Almanya'nın kuruluşundan beri muhalefette kalan Sosyal Demokrat Parti (SPD), 1969 secimleriyle ilk kez iktidar şansını elde etmişti. SPD, Hür Demokrat Parti (liberaller-FDP) ile koalisyona giderek on yılı aşkın bir süre iktidan elinde tutacaktı. Başbakan VVilly Brandt önderliğinde ülkede yeni bir politikanın mimarlığını yapan SPD, dış politikada da çığır açmak istiyordu. "Soguk savaş" yerini artık "banş içinde bir arada yaşama" ilkesine bırakıyordu. 1970'de Sovyetler Birliği'yle imzalanan "Moskova Anlaşması" ve Polonya ile imzalanan "Varşova Anlaşması", şu noktaları içermekte idi: SSCB ve diğer COMECON ülkelerine ekonomık krediler; Doğu Avrupa'yla ticaretin yoğunlaştınlması; turizm, kültür ve bilim-teknik alanlarında bilgi alışverişi. 1972 yılında Demokratik Almanya'yla imzalanan ünlü "Grundlagenvertrag" ("Zemin Anlaşması") ise o zamana kadar "Sovyel işgali altındaki bölge" olarak nitelenen Doğu'nun "de facto" tanınmasına yol açtı. Hıristiyan Demokrat ve Birlik Partileri (CDU/CSU) sosyal demokratlann "Ostpolitik"ini "vatana ihanet" olarak nitelediler. Berlin Duvan'nın açılrnası üzerine Willy Brandt, Bonn'daki mecliste ayakta alkışlanıyordu. "Ostpolitik"in mimarı Brandt, "Kiiçiik adımlar politikasıyla duvanı sürckli delikler açmasaydık bugünlere belki gelinmeyecekrj" diyor. şeklinde bir çözüm bulunabilir. Yeni Almanya'nın sta- tüsunun ne olacağı sorusu, esasen, NATO ve Varşova Paktı'nın yeni statülerinin ne olacağı veya Doğu-Batı kavramlarının yeniden nasıl lanımbnacağı sorulanyla yakından ilgilidir ve bütün bu sorular beraber ele alın- malıdır. Ancak, birleşmiş Almanya için bulunabilecek bütün çözümlerin hem Batılı müttefiklerin hem Sovyetler Bir- liği'nin hem de ozellikle Orta Avrupa ülkeleri olmak üzere diğer bütün tarafların kendilerini guvenlik için- de hissedeceği bir çerçeve içinde sağlanması şarttır. Almanya konusunda son olarak iki noktaya daha işa- ret edilebilir. Almanya'nın Batı'nın yanında yer almaya devam et- mesinin mutlak koşulu, birleşmiş Almanya fikrinin Batı tarafından kabulüne bağlıdır. Batı'nın askeri ve siyasi ittifaklan ile birleşme arasında tercih yapmaya zorla- nırsa, Almanların ikincisini seçeceğini herkes bilmek- tedir. Hatta iki Almanya'nın birleşmesinin Batı tarafın dan engellenerek geciktirilmesi bile, Alman halkında Ba tı karşıtı eğilimlerin güçlenmesine ve her iki Almanya 1 da da değişik iç politika gelişmelerine neden olabile cektir. tkinci olarak belirtilmelidir ki Almanya'nın birleşmea her şeyden önce, Alman halkının o yönde gösterdıği bü- yük azmin ve iradenin bir ürünü olacaktır Ama onun- la beraber, Alman siyasi kurumlarının ve devlet adam- larının uluslararası politikada gösterdikleri dirayetin vt yeteneğin de ürünü olacaktır. Bu noktada, Alman sos- yal demokratlannın ve ozellikle Willy Brandt'ın değerri katkılarına işaret edilmelidir. Nazi döneminden sonra Almanya"da sosyal demok- ratlar ilk kez 1966 yılında büyük koalisyon ortağı ola- rak iktidara gelebiimişlerdi. O koalisyonda Wîlly Brandt dışişleri bakanı olmuştu. Siyasi rakipleri tarafından kö- rüklenen "SPD antıvatana sadık bir parti değildir" kuş- kusu o yıllarda Almanya'da hâlâ güçlü bir şekilde var- lığmı sürdüriiyordu. Brand, işte bu koşullar altında "Ost- politik"in ve yumuşamanın en yürekli bir şekilde sa- vunuculuğunu yapmaya başlamıştı. Yumuşama, bazen saruldığı gibi, kendi başına bir amaç değildi. Asla Avrupa'da statükonun sürdürülme- sini kabul etmek anlamına da gelmiyordu. 'Ostpolitik'in hiçbir zaman gözden uzak tutulmaması gereken büyük hedefi, "Almanya sorunu"nun banşçı yo1lardan çözül- mesinin sağlanması ve Avrupa'da kalıci barışa giden yo- lun açılmasıydı. O zamana dek Alman politikası, Al- manya'nın bölünmüşlüğünü ortadan kaldıracak bir uz- laşmayı önce Sovyetler Birliği'nin kabul etmesi gerek- tiği; gerginliğin, güvensizliğin ve Orta Avrupa'daki çe- lişkilerin ise, ancak ondan sonra ortadan kalkabileceği varsayımına dayanıyordu. Doğu-Batı yakınlaşması için Avrupa'da atılacak her adımın, öncelikle Almanya'nın parçalanmışlığına son verecek bir adım olması isteni- yordu. 'Ostpolitik' ise, bunun tamamen tersine bir var- sayım üzerine kuruluydu. Önce gerilim azaltılmalı, yu- muşama sağlanmalıydı. Ana hedefe ondan sonra van- lacaktı. Dışişleri Bakanı Brandt, bu yaklaşımı, 1968 yı- lında yayımladığı "Doğu Politikamızın Perspektifl" adlı bir makalede şöyle dile getirmişti: "Bugün artık politi- kamız, Avrupa'daki gelişmrierlf Almanya sorununun birbirine baglı olduğundan hareket etraekledir. Güven- sizlik, gerilim ve çelişkilerle dolu bugunkü durumu de- giştirmek istiyoruz. Eğer bu politika başanya ulaşacak- sa, hiç kimsenin onu önkoşuilarla yuk altına sokma- ması gerekir. Çünkü bu, henüz kazanılmarnış bir ser- mayeden kazanç beklemeye benzeyecektir. Önumüzde, zor ve uzun bir yol vardır." Bugun Doğu-Batı ilişkileri, en iyi dönemini yaşamak- tadır. İki askeri blok arasında bir silahlı çatışma ihü- mali en aza inmiştir. Eğer beklenildiği gibi iki Alman- ya'nın birleşmesi gerçekleşirse ve Doğu Avrupa ülkele- rinin halklan kendi kaderlerini tayin etme hakkına ka- vuşursa, Doğu-Batı arasındaki yakınlaşma büyük he- deflerinden birine ulaşmış olacak, Avrupa'da kalıcı bir barışa giden yolun onu açılabilecektir. Önümüzdeki dönemde, silahların kontrolü ve silah- sızlanma yönünde hızla yeni anlaşmaların sağlanması beklenmelidir. Halûk özdal&ı, eski DSP Genel Başkan Yardımcısı'dır. Yuksek mühendis özdalga, 'Çağdaş Sosyal Demokrasinin Olusumu' adlı kitabı ve sosyal demokrasi üzerine çalışmalanyla tanmmaktadır. SÜRECEK TSK'nın modernize edilmesi için 1986 birim fıyatlanna göre 35 milyar dolar gerekli Silahlı Kuvvetlerlmiz demode olabîlir— 1 - Em. Amiral YILMAZ USLUER Güvenlik/savunma konularında profesyo- nel olmayanlara daha yararlı olmak amacı ile Türkiye'nin savunma harcamalan ve asker sa- yısınm azaltılması konulanyla yakın ilgisi olan baa kavram ve yöntemler konusunda başlan- gıçta ve yeri geldikçe özet açıklamalar yap- mayı yararlı buluyorum. Milli guvenlik; milli varlık ve milli çıkar- lann/hedeflerin güvenliğinin sağlanması ve korunmasıdır. "Genel olarak savunma, bazen güvenlikle aynı anlamda, bazen de tamamen askeri an- lamda kullamlmaktadır. Toplumun büyük bir kesimine göre, savunma, hâlâ yalnızca aske- ri bir özellik taşımaktadır. Bu görüşe göre mil- li savunma, askeri güçie aynı anlama gelmek- tedir. Bu husus, sınırlı savunma anlayışından kaynaklanmaktadır. Ancak topyekûn savun- ma kavramında milli varlığın milletçe savu- nulması ve tehlikelerin toplumca göğüslenme- si düşüncesi hâkimdir. Bu kavram içinde de Askeri yeteneklerde askeri fizik gücün ve insan gücünün kalite ve sayısının önemi büyüktür. Askeri güçte kalite önemli olmakla birlikte tek başına yeterli değildir. 'Sayı yerine kalite' ya da 'kaliteye karşı sayı' konseptleri doğru değildir. askeri gücirn savunmada çok önemii bir yeri vardır." Gerek sınırlı, gerekse topyekûn savunma kavramlannda askeri güç, milli guvenlik sis- teminin bir alt sistemi/bileşenidir. Bu güç, di- ğer milli güç ve unsurları ile birlikte milli he- defleri ele geçirir ve/veya korur. Askeri gücün fiziki kuvvetleri olan silahlı kuvvetler, barış zamarunda milli birliğin ke- sin önemli bir unsuru, egemenliğin bekçisi, iç ve dış maceracılann heveslerini kırıcı, banş, kanun ve düzenin korunmasında demokratik otoritenin yardımcısı olarak devletin varlığı- nın idamesinde önemli rol oynar. Herhangi bir acil durumda ve doğal afetlerdeki yardım- lan ile sosyal hizmetlere büyük katkılar sağ- lar. Savaşta, kriz dönemlerinde, bu güç, ba- ğımsızhgın, toprak bütünlüğünün, can ve mal güvenliğinin ana garantisidir. Askeri güçte sayı ve kalite dengesi Askeri yeteneklerde, askeri fiziki gücün ve insan gücünün kalite ve sayısının önemi bü- yüktür. Askeri güçte, insan sayısı kadar, si- lah, araç (tank, uçak vb.) sayısının da büyük önemi vardır. Askeri güçte, kalite önemli ol- makla berabeı. tek başına yeterli değildir. "Sayı yerine kalite", ya da "Kaliteye karşı sayı" konseptleri doğru değildir. Askeri gücün kalite ve sayı paketinin den- gesi; ülkenin algıladığı tehditlere, iç ve böl- gesel durumlara, askeri güç dengelerine, ko- lektif savunma yükümlülüklerine ve diğer mil- li guvenlik unsurlarına göre değişir. Askeri gücün kalite ve sayı paketinin den- gesi, milli gücün ozellikle ekonomik gücünün de etkisinde kalır. Gelişmekte olan ülkeler, ekonomik nedenlerle silah sistemlerine gerekli parayı ayıramadıklarından, insan sayısı fa'.- la ordularla denge kurmaya çalışırlar. Örne- ğin, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde er/erbaş sa- yısının genel nüfusa oranı "70İ.2 iken, F. Al- manya, Fransa ve İtalya gibi ülkelerde %0.5'in altındadır. Her devlet, silahlı kuvvetlerini, milli hedef- lerini korumak/ele geçirmek, barışta tehdit- leri caydırmak, savaşta karşıt kuvvetleri im- ha/nötralize etmek üzere geliştirir. Asgari bir güç geliştirme düzeyinin saptanmasında bir- çok faktörün rolü vardır. Ancak karşıt kuv- vetlerin gücüne eşit bir gücün sağlanması ha- linde bir '.'askeri güç dengesi"nden söz edi- lebilir. Bu güç dengesinin aleyhte bozulması halinde, taktik ve stratejik alanda sonuç al- mak oldukça güçleşir. Bu durumda, askeri güç dengesinin geliştirilmesindeki ana unsur- ların neler olduğunun yanıtlanması gerekir. Bu unsurlar şöyle özetlenebilir: 1. Sayısal unsur (Quantiry); silah/malzeme, insan sayısı, 2. Teknolojik unsur (Quality); silah ve mal- zemenin teknik kapasitesi ve harekât özellik- leri, 3. İnsan gücü unsuru (Quaiity); organizas- yon, planlama \e karar verme yeteneği, emir- komuta yapısı, moral, eğitim ve personeün ya- pabilirliği, 4. Demografik ve ekonomik unsurlar; tah- ditler ve imkânları. Bu unsurlar, bir silahlı kuvvetin imkân ve kabiliyetlerinin saptanmasını sağlarlar. Bu un- surlar, karşıt gücün eş unsurlan ile kıyasla- rup değerlendirildiğinde, Askeri Güç/Kuvvet Dengesi'nin durumu saptanmış olur. Devletler, tehdit değerlendirmesi ve askeri güç dengesine göre kuvvet üstünlüğü kurmak veya kuvvet dengesini korumak için silahlan- ma politikalanna başvuracakları gibi, "kuv- vetler dengesT'nin diğer politik ve stratejik yöntemlerini de kabul edebilirler. TSK'nın personel ve araç sayısı TSK'nın sayı unsurunun sınır ülkelerle kı- yaslanmasında TSK: a. Mekanize zırhh savaş aracı, b. Satıhtan-satıha füze c. Uçaksavar ve tanksavar füzesi, ç. Füzeli hücumbotu d. Savaş uçağı, e. Helikopter gibi ana silah ve araçlarında sayısal zafiyete sahiptir. Sovyetler Birliği, Iran ve Irak silahlı kuvvetlerinin personel mevcu- du TSK'dan fazladır. Silahlı kuv\etlerin modernliğini de belirten bu unsuru değerlendirmek için, silahlı kuvvet- lerin kalitesini ortaya koyan genel ve özel kıi- terleri saptamak \e bilahare TSK'yı bu kri- TÛRK SİLAHLI KUVVETLERİ VE SINIR ÜLKELERİ SİLAHLI KUV. BİRLİK, SİLAH, ARAÇ VE PERSONEL SAYILARI UNSURUR TÜRKİYE TUNANteTAN BIILGMİSTAN SURİYE IRAK İRAN SSCB TUMEN 14 13 50+ 11 13 TUGAY 26 20 TANK 3.600 1.893 2.550 4.100 6.000 1.000 4.300 ZIRHLI SAVAŞ ARACI YOK 515 410 2.850 1.000 230 (?) ZIRHLI PERSONEL ARACI 3.300 2.245 1.035 1.300 310 (?) SATIHTAN- SATIHA FÛZE (SSM) YOK YOK 88 54 50 TANKSAVAR FÜZE 247 208 1.300 UÇAKSAVAR FUZE 144 73 50 330 300 (?) UCAK 163 55 140 40 (?) HELİKOPTER 273 153 150 320 620(?) OENIZALTI 17 10 29 MUHRIP 12 10 19 2-3 «h FIRKATEYN 40 1-2 FUZELI HÜCUMBOTU 14 14 22 150 Gemı SAVAS UCAĞI 409 329 255 650 705 50(?) 660 HELİKOPTER 50 141 40 148 MUVAZZAF PERSONEL 635 300 214.000 157.800 404.000 1.000.000 604.000 5.096.000 lirtilmektedir. Türk Savunma Bakanı Safa Giray, "Tiir- kiye'deki silahlann, diğer ülkelerle kıyaslana- mayacak derecede battal ve demode oldu- ğunu" ve "NATO \e çevresindeki komşula- nnı göre savunmasına çok daha az para ayırdıgını" açıklamıştır. Türk savunma btitçesi ABD askeri yardımı (1980-1989) (milyon $) 1980 Borç Hibe 203 5 Top 208 1981 B H 250 2 252 1982 B H 343 60 403 1983 B H 290 111 401 1984 B H 585 133 718 1985 B H 485 218 703 1986 B H 410 209 619 1987 B H 178 315 493 1988 B H 178 315 491 1989 B H 100 400 500 F.AIman askeri yardım (1986-1989) (Milyon DM/$) DM 130 1986 $ Değeri 59.9 DM 130 1987 $ 72.3 DM 130 1988 $ 77.7 DM 130 1989 $ 82 terlere gore teste tabi tutmak gerekir. TSK'yı bunlara göre incelediğimizde, aşa- ğıdaki sonuçlara ulaşılabilinir: 1. Tümenlerin büyuk çoğunluğu piyade tü- menidir (14 tümenden 12'si piyade) 2. Birliklerin kısa mesafe hava' savunma (fuzeli-mobil) kabiliyeti azdır. 3. Envanterde bulunan M-47 tanklannın (750 adet) ABD'de yapımı durdurulmuştur. 4. Diğer sınır ülkelerinde mekanize zırhiı piyade aracı bulunmasına rağmen Türkiye'- de yoktur. 5. M-113 zırhiı personel taşıyıcı (APC) araçlann hafif topları yoktur. 6. Uçaksavar silahlarının bir kısmı kadar kontrollüdür. (20. mm. gibi} Deniz Kuvvetleri: 1. Mevcut denizallıların çoğunun, muhrip- lerimizin hepsinin yaşı 40'ın uzerindedir. 2. Muhrip ve hücumbotlann füzelere kar- şı savunma zafiyeti vardır. 3. Deniz karakol ucakları yaşlıdır. Hava Kuvvetleri: 1. Savaş uçaklarının çoğu yaşlıdır. 2. C-47 nakliye ucakları 1947'den beri hiz- meUedir. Tarihi süreç içinde TSK çok kez silah ve malzemenin sayı ve kalite zafiyetini personel gücünün üstün kabiliyeti ile dengelemeyi ba- şarmıştır. TSK personelinin Kore savaşları ve Kıbrıs Barış Harekâtf ndaki başarıları, per- sonel gücü kalitesinin somut kanıtlarıdır. ABD Senatosu Dış tlişkiler Komisyonu Av- rupa ve Ortadoğu Alt Komitesinin 3.5.84 ta- rihli raporunda TSK'nın imkân ve kabiliye- tinin son yıllarda gerilemeye devam ettiği ve NATO görevlerini yapmada belirsiz bir du- rumda olduğu belirtilmiştir. NATO El Kitabı 1988/89'da ise, "Tiirki- ye'nin. ittifakın Varşova Paktı ile olan ortak sınırlannın To37'sini, elindeki "modası geçmis" silahlarla savunmaya çalışbğı" be- 1980 yılında genel bütçe 1.1 trilyon TL. iken, 10 yıL sonra (1990'da) 63.2 trilyon TL.'ye yükselmiş, buna karşın savunma büt- çesi 170 milyon TL'den 1990'da 7.8 trilyon TL'ye çıkmıştır. Savunma bütçesinin genel bütçe içindeki ye- ri 10 yıl içinde en fazla %15.9, son iki yılda savunma bütçesinin toplam bütçeye oranı Vol 1.7 olmuştur. On yıl içinde savunma bütçesi trilyonlarla ifade edilen rakamlara ulaşmış ise de gerçek- te enflasyon nedeni ile savunma bütçesinde çok küçük bir artış sağlanabilmiştir. Savunma bütçesi ABD Doları bazına göre 1980'den 1986'ya kadar 1.5 milyar dolar, 1987'den 1990'a kadar yıllık 2.1 milyar do- lardır. Yıllık ortalama ise 1.7 milyar ABD Do- ları olmaktadır. Yıllık ortalama artış 50 mil- yon dolar, yılhk ortalama artış hıa yc2'dir. 1990 yılı savunma bütçesi 1990 yılı savunma bütçesi 7.841 trilyon TL'dir. Bu bütçenin 303.2 milyar TL'lik bö- lümü savunma yatırunlarma ayrılmıştır. Bu miktar, savunma bütçesinin %4'ünü oluştu- rur. Bütçenin geri kalan 7.5 trilyonluk ("^»96) bölümiı persouel hizmetleri, tüketim harca- malan ile makina teçhizat ahmlarına ve ona- nmlara tahsis edilmiştir. Bu bütçe, ancak per- sonel harcamalan ile bakım onanm harcama- larını karşılayan bir bütçedir. Savunma sanayiimizi geliştirmek ve TSK'nın modernizasyonunu sağlamak ama- cı ile 1985 yılında 3238 sayıh kanunla "Sa- vunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme Başkanhgı " (1989'da müsteşarlık oldu) ve bu başkanlığa bağlı "Savunma Sanayii Destek- leme Fonu" kurulmuştur. Fonun 1986-89 yıllarına ait harcamaların- da ""o30 Bütçe Kesintisi" adı ile 552 milyar TL. bütçeye transfer edilmiştir. Bu tamamıyla fon kanununun ruhuna ve lafzına aykındır. Çünkü, 3238 sayılı fonla ilgili kanun genel bütçeden fona ödenek aynlmasmı amirdir. Bu durumda, fon, genel bütçenin bir kaynağı ha- line getirilmek istenmektedir. Halbuki, fonun kaynaklanndan biri de Genel Bütçe'dir. Yine "Yüksek Teknoloji Parkına" 81 mil- yar TL. sarf edilmiştir. Yine başına yansıyan haberlerden bir harcamanın Pendik Kurtköy'- de yapılacak sivil ve askeri amaçlı havaalanı kamulaşıırma masrafları için harcandığı an- laşılmaktadır. Her yatırımı topyekûn savun- ma anlayışı ile bağdaştırmaya çalışırsak 'ba- rajlara da bu fondan ödenek transferi yapı- labilir' anlayışına varabiliriz. TSK'nın bu gun- kü durumu ve fonun kanunu göz önünde bu- lundurulduğunda, bu ve benzer harcamala- rın yapılması uygun görülmemelidir. ABD askeri yardımı Türkiye'nin savunma imkân ve kabiliyetinin devamını sağlamak maksadıyla silah ve malzemenin bakım ve des- teğine ve TSK'nın modernizasyon program- larının realizesine yardım için yapılmaktadır. ABD Yardımlan üç bölümdür. 1. Hibe 2. FMS kredileri 3. Ödünç verme / Kiralama. ABD askeri yardımlarının son yıllardaki miktarı 500 milyon dolar kadardır ve bu yar- dımlann f*15'\ hibe, %25'i borçtur. Federal Alman askeri yardımı da Türk Si- lahlı Kuvvetleri'ndeki F. Alman menşeeli si- lah ve ekipmamn bakım ve desteğinde ve TSK'nın modernizasyonu ile ilgili bazı pro- jelerinin uygulamasında destek sağlamak için kullamlmaktadır. Bu yardımların hepsi bağış şeklindedir. Bütçe ve bütçe dışı kaynakiarla yapılan sa- vunma harcamalanmız 1989 itibanyla 2.7 mil- yar dolardır. Bu belirtilen 2.7 milyar dolann 500 milyon doları hibe olduğundan (ABD ve F. Alman yrd.) Türkiye'nin kendisinin savun- masına yaptığı harcamalann toplamı 2.7-0.5 = 2.2 milyar dolar eşdeğerindedir. Savunma harcamalannın genel bütçeye ora- nı: 12.7 Kişi başına düşen miktar (S): 40 GSMH'ye göre oranı (%): 3.8'dir. Savunma bütçemiz ortalama 2 milyar eşdeğerdedir. Bu bütçe ise ancak mevcut silah/araç ve malzemenin desteğine, personelin özlük haklarına yeterlidir. Modernizasyonun bütçe ve fon imkânlan ile satın alma yolu ile giderilmesi için 25-30 yıla ihtiyaç vardır. 1986 yılında yapılan bir incelemeye göre TSK'mn gunceUeştirilmesi/modernize edilme- si için ihtiyacı olan silah ve ekipmanm dış alım yolu ile tedarikinde 1986 birirn fiyatlanna gö- re asgari 35 milyar $ gereklidir. Savunma büç- tesi ortalama 2 milyar eşdeğerindedir. Bu büt- çe ise ancak mevcut silah/araç ve malzeme- nin desteğine personelin özlük hakları ile ia- şe ve ibadesine yeterlidir. Bu ihtiyaçın bütçe ve fon imkânlan ile satın alma yolu ile gide- rilmesi için 25-30 yıla ihtiyaç vardır. TSK bu müddet içinde modernleşmeden tekrar demo- de saykılına dahil olur. Bu nedenle en uygun hal tarzı savunma sanayiimizi geliştirerek ih- tiyacımız olan ana silah ve ekipmam kendi- mizin uretmesidir. Bu şekilde üretimde, yerli malzeme, işçilik gibi ana girdiler ve ürettiklerimizin bir kısmı- nın dış ülkelere pazarlanmasıyla %4O-5O'lere varan bir tasarruf sağlanabilir ve neticede 15 milyar dolarlık bir yatınm/üretime ihtiyaç be- lirir. Bunun yıllık miktarı ise 1.5 milyar do- lardır. StHECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle