27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 îkinciteşrîn 1937 CUMHUKrrET Çoruhta yeni bir maden merkezi kuruluyor Bu havalideki vatandaşlar, hem kendileri, hem de memleket hesabına en faydalı işe kavuşacaklar Polis binebilir mi? Binemez mi? Izmir otobüslerinde bir hâdise çıktı Izmir (Hususî) Diin İzmirde halkın hayret ve teessürünü mucıb olan bir hâdise geçmiştir. Hâdise, Belediyenin Atatürk caddesinde yeni işletmeğe başladığı otobüslere polislerin meccanen binip binemiyeceği meselesinden çıkmış ve ihtilâfın usul dairesinde halli lâzım gelirken, iş sokağa düşürülmüş, uzun müddet seyrüsefer aksamış, polisler binmekte, belediyeciler bindirmemekte ısrar göstermişlerdır. Bu yüzden halk ve sabahleyin mektebe giden talebe yolundan kalmış, Gümrük önünde, Pasaport ve Liman Idaresi karşılarında münakaşalar çıkmıştır. Şehir Meclisi, bilâkayid ve şart kimsenin bu otobüslerde meccanen seyahat edemiyeceğini kararlaştırmıştır. Vilâyet de bu karan tasdık etmiştir. Zabıta ise bu karar muhaliftir. Vazife halindeki memurların otobüslerden istifadesini istemektedir. Bunun neticesi olarak polisler bindıkçe Belediyenin otobüs memurları da: Ya bilet alınız, yahud ininiz. Demişler, onlaj da her ikisini yapmaymca arabaları durdurmuşlardır. Hata, böyle bir karar verilmiş olmasile başlamıştır. Çiinkii Belediyenin Karşıyakadaki nakil vasıtalarından, bu karan veren meclis azası pekâlâ istifade'ettiği gibi polisler de hiçbir kayde tâbi tutulmuyor. Polisler, Liman Idaresinin vapurlarından istifade ettikleri gibi, zabıtai belediye memurlarile birlikte Elektrik Şirketi arabalarında ve eşhasa aid otobüslerde pekâlâ meccanen sefer ediyorlar. Yani, ortada bir prensip mülâhazası ve endişesi yoktur. Şehrin muhtelif mahallerinde ve muhtelif şekillerdeki, ayni zamanda muhtelif müesseselere mensub nakil vasıtalarında ayrı ayn hükümler caridir. Zabıta erkânına göre: Karşıyaka tramvayları da belediyenindir. Bu karar niçin oraya da teşmil edilmiyor?.. Belediye memurlan, Elektrik Şirketile hususî müesseselerin arabalarından niçin bedava istifade ediyorlar?. Fılhakika bu noktai nazar, haklıdır da.. Ancak, zabıtanın bu itirazlan, sokaklarda münakaşa vesilesi yapacak şekilde bizzat halletmek cihetine gitmemesi de lâzmıdı. Her iki daire, vatandaşlara nîzam ve intizamı telkin etmek mevkiinde bulundukları halde, aralarındaki ihtilâfı sokakta halle kalkmışlardır. Hâdise, çok derin bir hayret uyandırmış ve âdeta pünün mevzuu olmuştur. Tetkik seyahatinden sonra Kıyılarında yesi bir maden merkezi kurulacak olan Çoruh nehri Ankara 19 (Hususî) Misli görül letildığini gösteren eski ocaklara tesadüf memiş bir dava, Çoruh mmtakasında, bir mahkemeyi üzerinde çalıştırmış bulunuyor; bir adam komşusundan şikâyetçidir: Benim tarlamı çaldı! Davacı, teessüründe haklı görünüyor: «Askere gitmeden önce, ev halkı, torbaları, çuvalları sırtlarımızda taşıyarak, falân sırta, kayalar üstüne toprak döşedık, dönüşte, taşıdığım toprakların öte tarafa aktarıldığını gördum. Tarlam çalınmıştır...» Birkaç mısır tanesi yetiştirebilmek için, sarp yamaçları tarla haline getırmek zorunda olan bu mmtaka vatandaşlarına, yeni ve geniş bir iş sahası açıhyor: Artık, tabiate karşı değil, tabiatin koynundaki hazinelerin işletılmesinde çalışacaklardır. Bu mıntakada, yeraltı, bol maden cevherlerile doludur. Yalnız Çoruh Vılâyeti içinde 39 yerde bakıra, 17 yerde gümüşe, 12 yerde manganeze ve 8 yerde demire rastlanmıştır. Demir madenleri, Haleta deresinin başında iki yerde, Beşgel köyü yakınında, Sakerneti ve Sinköt köyleri civarında Çoruh nehri kıyısında, Murgul suyunun Çhala köyü istikametinde ve sol tarafındadır. Söylendığine göre, buralarda $etrol izleri de vardır. Yu«uf iKr kazasının' merkezi Oğdeme bir saat mesafedeki Ahut köyünde, bir buçuk metro derinlıkten başlıyarak butün bir dağın yamaçlarına muvazî şekılde damar damar ilerlemekte olan kömür madeninden de bahsolunuyor. Bu kazanın Lüsüncür, Nigzivan ve Zeviskal köylerinde demir madenleri bulunmaktadır ve madenlerin işedilmiştir. Her türlü tesîsatı ikmal edilmiş olan Kuvarsan, birkaç aydır, saf bakır akıtmağa başlamış bulunuyor. Murgul sahasmdaki tetkikler de, buradaki zengin bakır hazinelerinin, bugünün şartları içinde işlemeğe müsaid olduğunu göstermiştir. Senede yarım milyon ton kadar ham bakır cevheri işlenecek olan Murgul, memleketimizde mühim maden merkezlerinden birini teşkil edecektir. Bu maden merkezinin yeniden kurulmasile, büyük bir skandalın, yürekler yaralıyan manzarası da ortadan kalkmış olacaktır: Murgul, 20 milyonluk tesisatı, amele ve memur şehrile, zengin bir bakır hazinesi olarak isletilecek halde iken talana uğramıştır: Evvelâ kiremidleri sökülerek yağmur ve kar altında paslandırılmış olan bütün makine aksamı çalmmış veya hurda süsü verilerek yok edilmiştir. îsmet Inönü, burada gözyaşı dökmüş, Mareşal Fevzi Çakmak «Daha fazla görmiyeyim!» diye otomobilini geri çevirmiş, Başvekil Celâl Bayar, geçen seneki doğu seyahatinde en hazin tevakkuf anını. bu sahada geçirmiştir. Çumhuriyet hükumeti, burasmı tekrar ıhya edecek, yağmagerlerinin 80 bin liraya değiştikleri bu yere, belki 8 milyon lira dökerek, güzel Artvinin yüreğinde bir ağlama duvarı gibi duran bu enkazı mamureye çevirecek, altın renkli Çoruhun kıyılarını şenlendirecektir! MEKKt SAİD Atati}rk Gölcükte, bir istirahat vakfesi esnasında (Bastarafi 1 tnct sahijede) kat ve maiyetindeki zevatla birlikte saat 13 te Afyonu şereflendirdıler. Güzer gâhta ve istasyonlarda selâmlanan ve alkışlanan Atatürk, Afyonda trenlerinden inerek, Vali, Komutan ve diğer karşıla yıcıların ellerini sıkmışlar, kendilerini selâmlıyan askerin, izci ve mekteblilerin önünden geçerek iltifatta bulunmuşlardır. Atatürk otomobille istasyondan şehre inmişler ve doğruca belediyeye gelerek Belediye parkını gezmişler ve anıtı tetkik ttıkten sonra bir müddet belediyede kalmışlardır. Atatürk belediyeden sonra şehrin üç kilometro haricindeki asrî mezarlığa gitmişler, buradan avdet eden Büyük Şef, Ankaraya müteveccihen saat 14 te Af Büyük Şef Gölcükteki gezintilerinde yondan müfarekat buyurmuşlardır. kili Ali Çetinkaya ve diğer mutad zevat olduğu halde memleket içinde yapmış oldukları seyahatten bu gece hususî trenle saat 23,30 da Ankaraya avdet etmiş ler ve istasyonda kendilerini karşılıyan lara iltifatta bulunduktan sonra otomobillerine binerek Çankayaya çıkmışlardır. Diyarbakıra giden davetliler Ankaraya döndüler Ankara 20 (Telefonla) Diyarbakır Irak hattının temelatma merasiminde bulunmak üzere şehrimizden davetlileri götüren hususî tren, bu sabah Ankaraya döndü. 5LJ Büyük Başbuğ ve Başvekil UIu Önder, gezdiği yerlerde, Hususî trendekî zevat, yazıldığı üzeErgani madeninde araziyi tetkik ediyor re, seyahatleri istikametinde Sıvas MaAtatürk geliş ve gidişlerinde coşkun latya Elâziz * Diyarbakır Ergani ma Hususî tren Adanadan dün saat 13,30 tezahürat ve alkışlarla karşılandılar ve den ve Adanada Cumhurreisimkin refa da hareket etmiş ve bu sabah 9,30 da katinde bulunmakla şereflenmişlerdir. Ankaraya gelmiştlr. top atılmak suretile selâmlandılar. Alman askerî heyeti gitti Bir müddettenberi memleketimizde bulunmakta olan Alman askerî heyeti dün akşam saat 10 da ekspresle Berline hareket etmiş ve istasyonda uğurlan mıştır. Eskişehirden geçerken... Belçika kabinesini M. Janson da kuramıyor Brüksel 20 (Hususî) Yeni kabineyi teşkile memur edılen M. Janson bu akşam Kralı zjyaret ederek, kendisine tevdi edılen vazifeyi ifa edemedığini bildirmiştir. Bir koşu rökoru Çonıh mıntakasında zengin bakır hazinelerini saklıyan Kuvarshan sırtları Bonneville Utah 20 (A.A.) lngıliz koşucusu Eyston dün gidişte bir millık mesafeyi saatte 491,292 kilometBüyük Şef Ankarada ro ve dönüşte aynı mesafeyi saatte 511, 247 kilometro süratle katetmek suretile Ankara 20 (Telefonla) Reisi bir dünya rökoru kırmıştır. Vasatî sürat cumhur Atatürk maiyetlerinde Başvekil 501,074 tür. Bundan evvel Campell ta Celâl Bayar, Dahiliye Vekili ve Parti rafından tesis edilen rbkor 484,510 idi. Genel Sekreteri Şükrü Kaya, Nafıa Veyordu. Halbuki, onun tasavvur ettiklerinden daha fena ne olabilirdi? Uyku ilâclan artık tesir etmez olmuştu. Morfinin bile tesiri kalmamıştı. Bazan, kanı çekilmiş yüzünde dolaşan bir tebessümle, sükut içinde oturup kaldığı oluyordu. Hemşire Leokadi, onun bu hallerini endişe ile görüyordu. Doris, bu sakin ve asude halile, hayattan çok fazla ayrılmış gibi görünüyordu. Bir gün, ona: Ne düşünüyorsunuz? Diye sordu. Doris cevab vermedi. Fakat bir hafta sonra, kendiliğinden lâkır dı açtı, damdan düşercesine dedi ki: Bazil eğer benimle alâkadar olmasaydı silâh çekmezdi. Erkeğin aşkını is bat eden bundan büyük delıl olur mu? Öyle değil mi hemşire? Leokadi hemşire başile tasdik etti ve bir erkeğin, filhakika, aşkına bundan daha büyük bir delıl göstermesi kabil ol madığını söyledi. Doris'in böyle düşün düğünü ve mahbesteki zavallıya kabahat vüklemediğini görmekle de bahtiyar ol l'iğunu ilâve etti. Doktor Wılliams, Doris'in, tehlikeyi atlatmış gibi göründüğünü söyledıkten 'lirkaç gün sonra, adliyeden üç kişi Sainte Anne hastanesine geldiler. Doris, bir müddet daha adliyeye gelip ifa^e verc»k h?lde olmadığından, onun hastanedeki odasına bir yazı makınesi bir de zabıt kolıbi getiıdıler. Güleryüzlü a Eskişehir 20 (Hususî muhabirimiz den) Reisicumhurumuz Atatürk, bugün saat 1 7,45 de hususî trenlerile Eskişehre geldıler. İstasyonda kolordu ku mandanı, Vali, belediye reisi, kara ve hava subaylan ile binlerce halk tarafından istikbal edildıler. Vagonlarından inen Atatürk, halka iltifatta bulunduktan sonra kolordu kumandanı ve valıle görüştüler ve saat 18 de halkın sürekli alkışları arasmda An karaya müteveccihen hareket ettiler. Gezintilerden başka bir intıba ve daha kat'î bir sesle: Evet. Dedi. Hâkim: Maznun, ifadeden imtina ediyor, dedi. Ondan dolayıdır ki, sizden bazı tafsilât istiyeceğim. Bu suallerin genc bir madama sorulmasını isteme^ m amma! Doris, kabil olduğu kadar doğrulmağa çalıştı. Öfkeli bir sesle: Ben genc madam değilim, dedi. Benimle konuşanların sözlerini sakınmalanna alışık değilim. Yaptığım işlerden çekinmem, suallerinizi açıkça sorabilirsiniz. Biz fakir insanlarız, hiç kimse bize fazla ehemmiyet vermez. Bazil ve ben fakir olmasaydık, bu işler başımıza gel mezdi. Hâkim, müphem bir: Belki... Dedikten sonra ilâve etti: Fakat onun bu işle alâkası yok. Siz, maznunla münasebetinizi kesmişsi niz. Kıskanclık gösterdi mi? Sizi tehdid etti mi? Doris, sabırsızlıkla mukabele etti: Hayır, ne münasebet! Fazla yüksek sesle konuştuğu için göğsünde bir acı duyuyordu. Onunla münasebetimi kat'iyyen kesmedim, diye ilâve etti. Bilâkis... Hayır mı? Peki amma, paskalyanm ilk günü Franklin O. Bryant'la bir.... aşk randevusu gibi bir randevunuz varmış, doğru mu? t Aşağı yukarı doğru. Nemirofla da münasebetinizi kes memiştiniz öyle mi? Bu takdirde iş ta mamile değişiyor. Nemirof, sizin Bryant'ı görmeğe gideceğinizi biliyor muydu? Yani, siz kendisine bundan bahsetmiş miydıniz, demek istiyorum. Hayır. O halde, orada bulunduğunuzu nasıl biliyordu? Greatnecke nasıl geldı? Doris, telâşla cevab verdi: Bazil'de gaibi görmek hassası vardır. Hâkim hayretle sordu: Maznunda ne vardır dediniz? Dons, birdenbire köpürdü: Mütemadıyen «maznun» diyip duruyorsunuz, diye haykırdı. Onu kim ıtham ediyor? Herhalde ben değil. Bazil bana sılâh attıyse, bu onunla benim aramda olan birşey. Başkalarınm onu hapsetmeğe ne hakkı var? Hemşire Leokadi, parmağını, işaret makamında Doris'in omzuna dokundur du. Doris, ter içinde ve bitab, başını yastığa koydu. Hâkim, devam etti: Hukukî meseleleri lutfen bir tarafa bırakalım. Esasen, maznun, Bryant'a da bir el silâh atm'ştır. Talıhi varmış ki kurşun hedefe isabet etmemiş.. (Arkası var) Vicki BAUM Yazan: Hamdi VAROĞLU Çevlren: 24Beşinci oğlu, harbde aldıgı yara neticesinde öyle malul kalmış ki, bir et ve yara izi yığmından ıbaret biçare bir mecnun halinde, hastanede yaşıyormuş. Fakaf, sabık Baron Schroder'in harbden sağ ve salim dönen bir âşıkı varmış. Baron, işlediği günahm cezasını, oğullarını ve kocasmı kaybetmek suretile çektiğine kanaat getirerek nedamet etmişti. Günahsız insanla rın çarpıldığı bu mantıksız mücazattan dolayı Allaha isyan edeceği yerde, onun iradesine boyun eğmişti, rahibe olmuş, harbde hastabakıcılık ettiği için, bu hu sustaki tecrübesinden dolayı, mensub olduğu manastır kendisini Amerikaya, Sainte Anne hastanesine göndermiş. Işte şimdi, şaşı gözleri, beşerî ıstırablara, tazallümlere ve zâflara karşı nihayetsiz sabrile, Doris'in başıucunda bekliyordu. Doris, hemşire Leokadi'ye saatlerce Bazil'den bahsedebiliyordu. Hemşire, aşka taalluk eden herşeyi anlar görünü yordu. Doris'i, ölmekten sureti kal'iyede meneden de o idi. Doris ölürse Bazil cinayetle itham edılecekti. Halbuki şimdi katle teşebbüs maddesinden mevkuftu. Doris, vücudünde kalabilen bütün kuvveti, öl memeğe, bu güç işe sarfediyordu. Bazan, hemşire Leokadi ile Doris, imkânsız bir işe girişmişler gibi oluyordu. Bazı gün ler de, doktor Williams, hastasının ısrarlı mukavemetine hayret ediyordu. Bizzat Doris bile hayretteydi. Vaktile birçok şeylerden korktuğunu, gene birçok şey leri kudretinin fevkinde gördüğünü ha tırlıyordu. Şimdi ise, dünayda hiçbir şeyden korkusu olmadığı ve her istediği şeyi yapabileceği zannını taşıyordu. Sanki eski Doris'le şimdiki Doris, tamamile başka iki insandılar. Nekahati sırasmda, bir zaman geldi ki, Doris, Bazil'i görmekten, onunîa krnusmaktan başka birşey istemez oldu. Bu fikri sabit ona heyecan ve hararet veri yor, hayatını tehlikeye koyuyordu. Kendi'inden, fena seyler sa' '^ndığmı anlı damlardı ;onların şen sesleri, Doris'L haricî âlemle ilk defa olarak birleştirmiş oldu. Her nefes alışta, göğsü hâlâ ağrı yordu; fakat, ıfade vermeğe hazır olduğunu söyledi. İstintak hâkimi, görülecek hiç birşey olmadığı halde, gözlüğünü taktı ve Sainte Anne hastanesi tarafından, çamaşırı bulunmıyan her hastaya olduğu gibi Doris'e de verilen ve şimdi onun arkasında bulunan yün yeleğine dıkkatle bakarak: Mis Hart, dedi. Anîatın bakalım. Maznun Bazil Nemirof hakkında ne biliyorsunuz? Doris, ihtiyatla nefes aldıktan sonra cevab verdi: Bazil, tanıdığım insanlann en lyr sidir. Hâkim gülümsedi: Kıymet takdir edin demedim, hâ diseyi soruyorum. Nemirof! a münasebe tiniz vardı değil mi? Evet. Çok mu samimî idiniz? Hâkimin gözlük camlannda, hasta odasının beyaz duvarları akisler bırakıyordu. Doris, bu sual karşısında biraz dü şündü. Bazil'le geçirdiği niacera, ilk zamanlardaki heyecan ve ihtiras dolu günler, bütün bunlar, o kadar uzak kalmış, o kadar hayal olmuştu ki! Nihayet, ilk cevabından daha yüksek
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle