Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 AKP’nin cumhurbaşkanı adayının 1992’de katıldığı bir panelde söyledikleri de kimliğini ortaya koyuyor C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ nsanın bir zaafı var: Gördüğünün görmek istediği gibi olduğuna inanır. Bu zayıflıktan kurtulmanın yolu başkalarının ne dediğine, ne gördüğüne dikkat etmek olabilir. İşte ben şimdi o başkası olayım da, aykırı sözlerle, görülenden farklı bir haritadan söz edeyim size. Türkiye 12 Eylül generallerinin açtığı kapıdan giren şeriat tehlikesinin yükselmesiyle, “demokrasi” yolundaki tarihsel yürüyüşünden sapmıştır. Bireysel özgürlüklerini 12 Eylül’den sonra Turgut Özal’ın himmetiyle keşfeden, o hızla “liberalleşen” aydınlar, toplumsal özgürlükleri de aynı hızla unutmuşlardır. Arada bir heyheylenmelerine bakmayın, işçiler, emekçiler umurlarında bile değildir. Halkın hızla artan yoksulluğunun uzun bir vadede sona ereceğini anlatan liberal kapitalist ekonominin makro sahtekârlıklarıyla övünmekte üstlerine yoktur. Amerikancı, Avrupacı oldukları için artık yazmakta beis görmedikleri dinci gazetelerde sola akıl vermeye kalkarlar; Amerikancı, Avrupacı olduklarından kendilerinden yana dış destek için kolları sıvamışlar, Merkel’e, Bush’a bakar olmuşlardır. ??? Türkiye’de “demokrasi” yoktur. Ama onlar varmış gibi davranmayı tercih eder, olup biteni bu olmayan demokrasinin ölçütlerine göre yargılamayı marifet sayarlar. Demokrasinin sınıfsal karakterini, çoktan kendi özgürlükleriyle ölçer olmuşlardır. Türkiye bir “sosyal” devlet de değildir. Ama onlar öyle bir durum varmış gibi konuşmayı severler. Olanı biteni “sosyal” devlete aykırı bulduklarını ilan eder, ama işçilerin kısıtlanan haklarından, memurların ellerinden alınan sendikalaşmadan, çiftçinin perişan durumundan hiç söz etmemeyi yeğlerler. Dahası da vardır. Gittikçe güçten düşen sendikalara gösterdikleri yol, işçi haklarının her geçen gün biraz daha neoliberal politikalara kurban edildiği AB yoludur. ??? Türkiye bir hukuk devleti de değildir. Ama onlar öyleymiş gibi davran 4 MAYIS 2007 CUMA Gül: Laikliği halk seçmedi Fırat KOZOK ANKARA AKP’nin Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül’ün, 1992 yılında katıldığı bir panelde, laikliğin ülke bütünlüğünü tehdit ettiğini söylediği ortaya çıktı. Cumhuriyet ilkelerinin yurttaşlara zorla dayatıldığını ileri süren Gül’ün, konuşmasında, Atatürk heykel ve posterlerinden duyduğu rahatsızlığı dile getirerek “Tabuların olduğu Türkiye’de yaşıyoruz, diktatör ülkelere benzeme vasfından kurtulamadık” dediği öğrenildi. The Guardian ile Posta’da yer alan sözlerini haberleştirdiği için Cumhuriyet’e dava açmaya hazırlanan Gül’ün rejimi eleştiren yeni sözleri ortaya çıktı. Abdullah Gül’ün, 9 Aralık 1992 yılında Ankara Diyanet Vakfı Konferans Salonu’nda düzenlenen panelde yaptığı “Türkiye’nin Güvenliği ve Bütünlüğü Açısından Moral Değerler” konulu konuşmasında, laik cumhuriyet ve cumhuriyet ilkeleri konusunda skandal görüşler ileri sürdüğü ortaya çıktı. Yazar Ali Özoğlu’nun “Şifre Çözüldü” adlı kitabında da değindiği konuşmada Gül, ana hatlarıyla şu görüşleri ileri sürüyor: Bugün Türkiye’de bir sistem bunalımı var, kendi bünyesine uygun düşmeyen, kendi değerlerine zıt ve zoraki uygulanmaya çalışılan ve halka zorla diretilen bir sistem. Bu sistemin yanlışlıklarını ve bünyemize ne kadar zıt olduğunu dış politikadan iç politikaya kadar, kültürden ekonomiye kadar görüyoruz. Türkiye’nin Gerçek Haritası mayı yeğlerler. Bunun sorgulanmasından hiç hoşlanmazlar. Üç oyla beş milletvekilliği bu hukuk devletindedir. Başkalarına verilmiş oyları cebe atmak bu hukuk devletindedir. Mitingleri hukuk devleti adına engellemek bu hukuk devletindedir. Hak arayana hukuku değil, zorbalığın yolunu göstermek bu hukuk devletindedir. Türkiye laik de değildir. Türkiye’deki laiklik ıslaha, iyileştirilmeye, geliştirilmeye muhtaçken, onu yok etmek isteyenler iktidara gelmiştir. Sokaklarda, okullarda, kurum ve kuruluşlarda cemaatlerin, tarikatların egemenliği başlamıştır. Yavaş yavaş medreseleştirilmek istenen üniversitelerde bile anlı şanlı profesörler 9 yaşında kızların evlenebilmelerinden dem vurabilmekte, erkeklerin karılarını nasıl belli olmayacak şekilde dövebileceklerinin yollarını göstermektedirler. Türkiye’de laiklik, sivilleşme, demokrasi lafı güzaftır. ??? Tıkanan kapıyı açabilme gücü, yalnız ve yalnızca sokağa çıkma konusunda üstündeki ölü toprağını atma cesaretini göstermeye başlayan yığınlardadır. Üç buçuk liberal aydının küçümsemeye çalıştığı gerçek sivil güç onlardır. Onlar “beyaz Türk” falan değildir. Tehlikenin farkına varanlardır yalnızca. Türkiye haritasının gösterilmek istendiği gibi olmadığını fark edenlerdir. Tandoğan’daki, Çağlayan’daki yığınlar çok can sıkmıştır. Onlara “sandığa, sandığa” diye yol gösterenler, “hukuk” devletinin giren oyla çıkan oyu abrakadabra değiştiren sistemine güvenmekte ve sokaktan bu nedenle korkmaktadırlar. ??? 1 Mayıs’ta da bu nedenle yolları tıkamışlardır. Çünkü onların en büyük korkusu laiklik için, demokrasi için sokağa çıkanlarla, işçilerin emekçilerin hakkı için sokağa çıkanların birliğinin sokağa yansımasının yaratacağı olağanüstü demokratik güçtür. Ve onlar biliyorsunuz yalnızca güçten korkarlar. İ “ ‘Bir Türk dünyaya bedel’ sözü İslam kardeşliğini tehdit ediyor” Milliyetçilik; öyle olmuş ki, Türkçülük şeklinde alınmış ve bu ister istemez, aksini de bazı insanların aklına getirmiştir. Mesela, bunları açık söylemek zorundayım, “Ne mutlu Türk’üm diyene” lafını tutup her yere yaza yaza ve bunu özellikle hiç olmayacak yerlere yaza yaza, Türkiye aslında ilkel bir hale dönüşmüştür. “Bir Türk dünyaya bedel” gibi, bu laflar, aslında Türkiye’nin o bütünlüğünü, Türkiye’nin o geçmişteki bütün insanları İslam kardeşliği etrafında toplayan bu bütünlüğünü tehdit eder anlama gelmiştir. Şimdi ne gariptir ki bu laflar, seyahat ederseniz, Doğu ve Orta Anadolu’ya, doğru geldikçe “Önce vatan” yazdığını, batıya Ankara’ya, İstanbul’a gittiğinizde ise hiç rastlamazsınız bunlara. Yani bunlar tek parti devrinden kalan ve zorla, halkın kendi inanç değerleriyle bütünleşmeyen bir dünya sistemini halka zorla kabul ettirmektir. Ama bunların zararlarını tabii biz daha sonra çekmeye başlamışız. ‘HALKINA ZIT BİR SİSTEM’ Halkına zıt, halkı ile barışık olmayan, ona düşman bir sistem bu sistemdir ki, bizi bugün Türkiye’nin ve ülkenin bütünlüğünü konuşmaya getiren, onu gündem noktası haline getiren böyle bir sistem içerisindeyiz doğrusu 70 senedir. İşte bunun içindir ki bugün bu milletin bir parçası olan senelerdir beraber olduğumuz bazı insanlar, ayrılıkçı mücadele içerisine girmişlerdir, bunu derken onları haklı gösterir bir ifade kesinlikle anlaşılmasın, fakat bu işte, bu içinde bulunduğumuz düzenin, sistemin ne derseniz deyin, bunların ortaya çıkardığı neticeler, yani sistem 70 sene içinde bırakın büyümeyi, Türkiye’nin maddi ve manevi olarak halkını daha refaha daha zenginliğe ulaştırmayı ve bu şartlar altında bütünlüğü bile koruyamaz, ülke bütünlüğünü bile, memleket bütünlüğünü bile tehlikeli duruma getirir hale gelmiş böyle bir sistem. Türkiye’nin bu resmi ideolojisinin tabii karakterleri bu sistemi kuran tek partinin altı sloganı ile ortaya çıktı. Hepimizin bildiği gibi; cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devrimcilik, devletçilik ve laiklik adı altında bunları özetleyebiliriz. Ama işin ilginç yanı şu ki, bu milletin halkı, bu millet bir araya gelip de; biz işte devletçi olalım, biz işte laik olalım, biz işte milliyetçi olalım, biz işte şöyle olalım, diye böyle bir karar vermemişler. Yani bir konsensüs neticesinde müşterek bir kararın veyahut da bir meclisin kararının neticesinde çıkmamış bu ilkeler. Bu ilkeler hep, bu halka, bu coğrafyada bu millete, Türk milletine bir zorlama şeklinde dayatılmış ve öyle uzun bir süre devam etmiş. Uygulamada tam bir diktatörlük, tam bir tek parti devri, tam bir oligarşik bir devre geçmiş ve öyle olmuş ki tam halka zıt bir yönetim, detek insanın resimleri vardır. The Guardian’a verdiği mokrasi açısından tek parti Her yerde varsa, tek insanladevrinin yaptığı şeyleri ve rın heykelleri vardır. Ama Bademeçte yer alan laiklik karşıtı halka verdiği özgürlüğü, tı’da kumandanların, sanatsözlerini haber yaptığı için gazetemize hürriyeti kendi halkına göskârların, devlet adamlarının dava açmaya hazırlanan Abdullah terdiği saygıyı yine hep beraheykelleri vardır, resimleri Gül’ün “laikliği bölücü bir tehdit” ber gayet iyi hatırlarız. vardır. İşte demokrasiyle idaolarak gördüğü Bu haliyle bütün demokre edilen ülkelerde çokseslilik ratikleşme, bütün cumhurivardır. Ama biz bu halimizle, ortaya çıktı. yetleşme sözlerine, nutuklaişte bu demokratik ülkelere rına rağmen Türkiye bugün değil, aynı o beğenmediğimiz de hâlâ demokrasiyle idare tam diktatörlükle idare edilen edilen ülkelerden çok bazı ülkelere benzeme vasfından konularda dünkü demirperde ülkeleri demokrasiyle idare edilen ülkelerde hâlâ kurtulabilmiş değiliz. ni veyahut da bugünün belki meclisleri çokseslilik vardır. Ama biz bu halimiz Devrimcilik adı altında yine bir diolmasına rağmen Irak’ını, Libya’sını, Su le, işte bu demokratik ülkelere değil, ay zi hukuki düzenleme tepeden inme, zorriye’sini, andıran büyük karakteristikle nı o beğenmediğimiz tam diktatörlükle la getirtilmiş ve halkın onayı, halkın desri var. Hâlâ tabuların olduğu, hâlâ söy idare edilen ülkelere benzeme vasfından teği alınmadan zorla kabul ettirilmiştir. lenmez şeylerin olduğu, hâlâ halkın yıl hâlâ kurtulabilmiş değiliz. İlkelerden diğer birisi olan, milliyetçidırıldığı Türkiye’de yaşıyoruz. lik, maalesef bir nevi ırkçılık şeklinde devam etmiştir Türkiye’de. RKÇI BİR MİLLİYETÇİLİK’ EK ADAM POZİSYONU Moral değerleri açısından yine TürIRAK’TA DA VAR’ Devrimcilik adı altında yine bir di kiye’nin bütünlüğünü tehdit eden, en zizi hukuki düzenleme tepeden inme, zor yade tahribatı vermiş olan, sistemin ilke Türkiye’yi bu vasıfları bakımından, la getirtilmiş ve halkın onayı, halkın des lerinin birisi de laiklik ilkesidir, laiklik açık ve net şekilde konuşmak zorunda teği alınmadan zorla kabul ettirilmiştir. olayıdır. Şimdi bir taraftan halkın, Türk milyız. Demin dediğim gibi, Türkiye bir İlkelerden diğer birisi olan, milliyetçiIrak’a, Libya’ya benzeyen çok yanları lik, maalesef bir nevi ırkçılık şeklinde letinin bu coğrafyada yaşayan insanlavar dedim. Neden? Aynı, tek adam po devam etmiştir Türkiye’de. Türkiye’yi rın bütün inanç değerleri, bütün moral zisyonu, bugün gidin Irak’ta da Libya’da bu vasıfları bakımından, açık ve net şe değerlerinin ana kaynağı din olacak, İsda Suriye’de de tek insanın resimleri var kilde konuşmak zorundayız. Demin de lam olacak, ondan sonra da siz bunu tedır. Her yerde varsa, tek insanların hey diğim gibi, Türkiye bir Irak’a, Libya’ya yakkuz altında, potansiyel bir tehlike kelleri vardır. Ama Batı’da kumandan benzeyen çok yanları var dedim. Ne olarak göreceksiniz ve bunu da uygulaların, sanatkârların, devlet adamlarının den? Aynı, tek adam pozisyonu, bugün malarda ortaya koyacaksınız. Maalesef heykelleri vardır, resimleri vardır. İşte gidin Irak’ta da Libya’da da Suriye’de de Türkiye bunun örnekleriyle doludur. ‘T ‘I guray.oz@cumhuriyet.com.tr ‘DİNDAR SUBAYLARA HAYAT HAKKI VERMİYORSUNUZ’ ini inançlarından dolayı veyahut sadece sade bir vatandaş olarak dindar olduğu için yani dışarıda D dindar olan bir esnaf, dindar olan bir işçi gibi, dindar olan bir tüccar gibi, dindar olan bir subaya da siz eğer kendi ordunuzda hayat hakkı vermiyorsanız, onu çeşitli dolaylı yollarla bunu açıkça söylemeden, onu eğer saf dışı ediyorsanız, sanki safra atar gibi sanki ajan yakalamış gibi onları eğer ayıklıyorsanız, siz o zaman bütünlüğünü, bu ülkenin devamını nasıl temin edersiniz? Tabii ki bütün bunlar bugün Türkiye’nin gündeminde olan ve Türkiye’nin konuşulan mevzuları, istediğiniz kadar biz bu konuları saklayalım. Bir taraftan resmi kültür olmaz diyeceksiniz ama öbür taraftan hem de tek parti devrinin resmi kültürünü zorlayacaksınız. Facianın 21. yıldönümünde yaşamını yitirenler adına Ukrayna’da mumlar yakıldı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP’nin cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül, 27 Kasım 1995 tarihinde İngiliz The Guardian gazetesinde çıkan ve “Bu Cumhuriyetçi dönemin sonudur. Şayet Ankara nüfusunun yüzde 60’ı gecekondularda yaşıyor ise, o halde laik sistem başarısızlığa uğramış demektir ve biz bunu kesinlikle değiştirmek istiyoruz” yönünde görüşlerini açıkladığı röportajını haber yaptı diye Cumhuriyet’e dava açacağını belirtti. Gül’ün sözleri, Jonathan Rugman imzalı ve “Türk İslamcılar iktidarı amaçlıyorlar” başlıklı yazıda yer aldı. Gül, röportajının Guardian’da yayımlanmasından sonra gazeteye, “Söylediklerim yanlış anlaşıldı” anlamına gelen açıklama gönderdi. Gül’ün bu açıklaması, 12 Aralık’ta gazeteye şöyle yansıdı: “İslamcı RP’nin Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Gül, cumhuriyet savcılarının, Guardian’da çıkan ve partisinin laik sistemi değiştirmek istediğini kaydeden makale nedeniyle kendisi hakkında kovuşturma yapmayı planladığını söyledi. Gül, ‘Türkiye Cumhuriyeti ortadan kaldırılsın’ demek istemediğini, basitçe toplumun mutsuzluğuna bir son verilmesini istediğini söyledi.” Abdullah Gül Cumhuriyet’e dava açıyor dan bir meydan okumadır. Gül açıkça ‘Bu, Cumhuriyetçi dönemin sonudur’ diyor. ‘Şayet Ankara nüfusunun yüzde 60’ı gecekondularda yaşıyor ise o halde laik sistem başarısızlığa uğramış demektir ve biz bunu kesinlikle değiştirmek istiyoruz.’ Bir aydan daha az sürenin kaldığı genel bir seçimin olduğu ve RP’nin anketlerde iyi sonuç aldığı düşünülürse, Gül’ün mesajı göz ardı edilemez. Başbakan Tansu Çiller’in DYP’si tarafından yaptırılan bir ankette İslamcılar, DYP’nin yüzde 3 arkasında olarak ikinci sıradalar. Oysa ki diğer partiler RP’yi ilk sırada gösteriyorlar. Geçen yıl, RP yerel seçimlerde ezici bir kazanım sağladı ve Ankara ve İstanbul belediyelerini ve oyların yüzde 20’sini kazandı. Önümüzdeki ay, yüzde 30’u hedefliyor, ki bu rakam Türkiye’nin bir sonraki hükümetini kurmak için yeterli. Bu yüzdeyi başarmak belki de kolay değil, çünkü oylar, birçok sol ve sağcı laik parti arasında bölünüyor ancak bununla birlikte RP ile mücadele etmek için bu partiler birleşmiş durumdalar. Son askeri darbeden on beş yıl sonra, birçok Türk, laik politikacıların, giderek artan sosyal ve ekonomik sorunları çözememesinden dolayı hayal kırıklığına uğramış durumda. Uzmanlara göre, Refah, protesto niteliğinde büyük oy kazanacak. Ankara’daki Batılı bir diplomat, ‘Onlar, bayağı ciddi bir siyasi güç’ diyor. ‘Azimliler ve çok iyi yapılanmış durumdalar. Çözülmesi gereken ger Çernobil unutulmadı çek yapısal sorunlar üzerine gidiyorlar. Şayet Refah iktidar olursa, hâlâ bir kişi bir oy mu olacak?’ Parti, İslami olmayan banka faiz oranlarını kaldırmak istediğini söylüyor. Yine Güneydoğu’nun genelde Kürt olan savaş bölgelerindeki birlikleri çekmek istiyorlar ki burada Türkler ve Kürtler arasında tam olarak belli olmayan bir ‘Müslüman kardeşliği’ onlara destek kazandırdı. Çiller sağcı kanat ve düzen platformunda bulunuyor, yanında, adayları olarak, önemli emniyet müdürleri ise yer alıyor. Kendisi, dini liderlerle çay içmiştir ve kendisini iyi bir Müslüman olarak tanıtmaktadır. Ancak, Avrupa’da, bu seçimi, Batı yanlısı reformcularla İslamcı kökten dinciler arasında açık bir yarış olarak nitelendirmiştir. Kökten dinciliğe muhalif oluşu, kendisine geniş bir laik oluşum desteği sağlamıştır. Bunlara Cefi Kamhi de dahildir ve kendisi İstanbullu bir sanayicidir ve 1957’den bu yana, parlamentoya girmek isteyen ilk Yahudidir. Kamhi şöyle demektedir: RP lideri, Necmettin Erbakan, açıkça Yahudi karşıtıdır ve Hıristiyan Ermenileri Türkiye’nin sosyal sorunları nedeniyle suçlamaktadır. Erbakan kısa bir süre önce şöyle söylemiştir: ‘Avrupa uyuşturucu bağımlılarının kıtası, ayrıca bir entrika kazanı ve zulümlerin yaşandığı bir yerdir.’ Kendisi, RP’nin misyonunu, ‘dünya İslam birliğini oluşturmak ve Batı’yı kurtarmak’ olarak tanımlamıştır. 440 üyeli Meclis’in, 36 Refahlı milletvekillerinden biri olan Oğuzhan Asiltürk, İslami şeriat kanunlarının getirilme ihtimalini yok saymayı kabul etmiyor, çünkü RP’nin destekleyicilerinin duygularını incitmek istemediğini söylüyor. Belediyeler seviyesinde RP daha çok kendini göstermiştir, başörtüsünü mini eteğe karşı savunmuş, fuhşu yasaklayacağına söz vermiş, baleyi, uygunsuz olarak tanımlamış, ‘ahlaksız’ heykelleri kaldırmış ve İstanbul’daki direkleri İslami bir yeşile boyamıştır.” Deniz BERKTAY KİEV Ukrayna, tarihinin en büyük trajedisini ve dünya tarihinin en büyük çevre felaketi olan Çernobil faciasının yıldönümünde, kurbanları andı. 26 Nisan 1986’da, o zamanki Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin Çernobil bölgesindeki nükleer santralda meydana gelen patlama sonrasında çevreye yayılan radyoaktif serpinti ve radyasyon bulutları, sadece Ukrayna’da değil, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu pek çok bölge ülkesinde felakete yol açtı. Greenpeace’in hazırladığı rapora göre, 19902004 yılları arasında radyoaktif serpinti nedeniyle sadece Ukrayna, Belarus ve Rusya’da, 200 binden fazla insan öldü. Ukrayna Dışişleri Bakanlığı’ndan konuyla ilgili yapılan açıklamada, felaketten zarar gören çocukların tedavisine yaptığı katkılardan ötürü Ukrayna’nın Türkiye’ye minnettar olduğu vurgulandı. YAZININ TAM METNİ “Abdullah Gül, şık bir takım elbise giymiş ve güzel bir kravat takmış. Bir milletvekili olarak kendisi, Türkiye’nin İslami canlanmayı destekleyen Refah Partisi’nin başkan yardımcısı, ancak iyi İngilizce konuşuyor ve Batı’nın siyasi geleneklerine göre eğitim almış görünüyor. Onun bu cazibesi yüzünden olacak ki, partiye şüpheyle yaklaşan yabancılara Refah’ın politikalarını açıklama görevi genelde Gül’e veriliyor. Yine de verdiği mesajlar bariz şekilde radikal, ki bu da 52 Müslüman arasında tek laik demokrasi olarak Türkiye’nin eşsiz konumuna doğru Almanya’nın en iyi proje ödülü ATU’ya HAMBURG (AA) Almanya Cumhurbaşkanı Horst Köhler’in adını taşıyan Horst Köhler Vakfı İnisiyativ Kuruluşu’nun “2007 yılı en iyi proje ödülü’’ Almanya Türk İşverenler ve Girişimciler Derneği’ne (ATU) verildi. Almanya Türk İşverenler ve Girişimciler Derneği (ATU) Başkanı Mehmet Keskin ve Yardımcısı Aygül Özkan, ödüllerini, Hamburg Deutsche Bank Genel Müdürü Stefan Knoll’dan aldı. Ödül töreninde konuşan ATU Başkanı Mehmet Keskin, 2009 yılından itibaren ATU bünyesinde meslek eğitim vakfını faaliyete geçireceklerini söyledi. Keskin, küreselleşen dünyada iş piyasasında Türk gençlerinin gerçek yerini bulması gerektiğini dile getirdi.