25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 Mahmut KİPER Metulurji Mühendisi USİAD Sanayi ve Teknoloji Politikaları Çalışma Grubu mahmut.kiper@gmail.com Başarma heyecanı ve gururunun göstergeleri… C S TRATEJİ fabrikası olan Uşak Şeker Fabrikası ise, bu işe cumhuriyetten evvel gönül veren Nuri Şeker’in olağanüstü gayretleri ile kurulmuştur. Bu fabrikanın öyküsü, TMMOB yayını olan MühendislikMimarlık Öyküleri2 kitabında yer alan ve İbrahim Günaydın tarafından kaleme alınan bir öyküde şöyle anlatılmaktadır: ‘....Uşak’ta Molla Ömer oğlu Nuri Efendi, 1907 yılından beri şekerin Hindistan’da kamıştan, Avrupa’da pancardan elde edildiğini duymuş ve bu işle hep ilgilenmiş. Kurtuluş Savaşı ardından, hemşehrileriyle ‘Uşak Terakki ve Ziraat A.Ş’yi kurmuş. Ortaklarda nakit olmadığı için buğday, arpa, tavuk, koyun hatta tavuk yumurtası toplanıp, değer fiyatlarıyla satılarak ortaklık paylarına işlenmiş. Bu nedenle köylüler, Nuri Şeker fabrikayı yumurta parasıyla kurdu derlermiş. Cumhuriyet hükümetinin sağladığı arazi, nakit vb. teşviklerle de Uşak Şeker Fabrikası hatta temeli Alpullu’dan da önce atılarak, Alpullu’dan yaklaşık 1 ay sonra üretime geçmiş...’ Galiba, bu gecikmede ilk fabrika olma onurunun bir devlet işletmesine verilmek istenmesi de etkili olmuş. B ir ülkenin yöneticilerinin hedeflerini halkına anlatabilmelerinin, yapacaklarını benimsetebilmelerinin en iyi yollarından biri de bunları anlaşılabilecek, kolay sloganlar haline getirip halkıyla paylaşmalarıdır. Bugün de pek çok gelişmiş ülke tarafından uygulanan bu ‘hedeflerin paylaşımı’ yöntemi, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde de başarıyla uygulanmıştır. ‘Bir karış daha demiryolu’ bunlardan biridir. Bu nedenle üzerinden kaç on yıl geçmiş olmasına rağmen onuncu yıl marşını küçükten büyüğe hepimiz, aynen o günlerin heyecanı ve inancıyla söyleriz. İşte ilk yılların diğer bir sloganı da ‘üç beyazlarüç karalardır. Bu slogan, genç Cumhuriyet’in yokluğunu çektiği üç beyaz (un, şeker, pamuklu dokuma) ve üç kara (kömür, demir, petrol) ile halkını buluşturma konusundaki inancı ortaya koymaktadır. Üç beyazlardan şeker ‘topyekun kalkınma’ sloganını anlamlı kılan ağır toplardan biridir. İlk yıllarda Anadolu insanı ne şeker pancarını ne de şekeri bilmektedir. Şeker yerine yaygın olarak pekmez kullanılmaktadır. Türk Tarih Vakfı’nın çıkardığı ‘75. Yılda Çarklardan Chiplere’ isimli kitapta Aydın Engin tarafından kaleme alınan ‘Bir Şeker HikayesiAlpullu Şeker Fabrikası’ öyküsünde halk arasında ülkeye az miktarda Rusya’dan gelen kelle şekerinin mayasının insan kemiği olduğuna inanıldığı belirtilir. Cumhuriyetin şeker fabrikaları Cumhuriyet yönetimi, yapacaklarını kısa sloganlarla halka anlatmıştı: ‘Bir karış daha demiryolu’, ‘üç beyaz, üç siyah’ gibi… Üç beyaz; un, şeker ve tuzdur… Cumhuriyetin ilk şeker fabrikası Alpullu, Trakya’ya hem ŞEKERE ADANAN YAŞAM Bu öyküde şeker üretimine nasıl kendini elektrik enerjisini hem de ‘ışığı’ adadığı ve kararlılığı Nuri Şeker’in hatıralarında şöyle aktarılmıştır; götürdü. ‘...bir gün aile efradımı topladım, onlara kat’i çıkardı. Yani medeniyettir Alpullu Fabrikası. Mekteptir be mektep...’ ALPULLU’DA İLK ADIM Aynı öyküde, ülkemizin ilk şeker fabrikasına ev sahipliği yapma onurunu yaşayan Alpullu’da, o meşhur soğuğa, kağnı işlemez balçığa inat Macar uzmanların gözetiminde yapılan şeker pancarı ekimi, pancar hasatı ve ilk şeker üretimi anlatılır. Pek çok sanayi öyküsünde gördüğümüz gibi, Trakya’nın bu yöresi ve yaşam fabrikayla baştan sona değişmiştir. Bu tesisin de Anadolu insanını nasıl heyecanlandırdığını sözü edilen öyküde yer alan bir söyleşiden, eski fabrika çalışanlarından Emrullah Beydeli’nin trakyalı ağzından aktaralım; ‘ ....Gazi demiş kalkınacak memleket. Kuruldu ya fabrika, mektepse mektep geldi, ziraatsa ziraatın hasını ürgendik. Paraysa girdi köylünün cebine. Miskin otururduk kahvede sekiz ay. Olduk burda işçi. Değil öyle ırgat, rençber... Sanayi işçisi olduk be yav! A be elektrik gördük biz Alpullu’nun şeker fabrikasında. Turhal Şeker Fabrikası... Elektrik ne, ışıktır. Işık, ışık. Sen olsan çalışmaz mısın ışık için? Bak dinle, ne anlatacam sana. Fabrika yapardı daha deneme çalışması. Akşam oldu, gördüm elektriki. Hafta sonu gittim köye, dedim babama, ‘Baba’ dedim, ‘Görmüşüm cenneti. Koca ova kesmiştir ışığa’. Sonra bir gün götürmüşüm anamı. Olmuş akşam vakti. Anam dönmeydi. Rum kızıymış. Sevmiş babamı, varmış ona. Olmuş Müslüman. Gördü anam elektriği. Şaşırdı zavallı, istavroz İLK ŞEKER ÜRETİMİ Alpullu’nun temeli 26 Kasım 1925’de atılır ve ilk Türk şekeri tam bir yıl sonra 26 Kasım 1926’da üretilir. İlk yıl Alpullu Şeker Fabrikası’nın rekoltesi 520 tondur. Daha ikinci yılında tadilat ve vardiya düzeni ile üretim 960 tona ulaşır. Alpullu Şeker Fabrikası da, tıpkı diğer Cumhuriyet ilk dönem tesisleri gibi çevresinde geniş bir bölgeyi geliştirir. Hayrabolu, Kırklareli bölgesine etkisi büyüktür. Türkiye’de şeker sanayinin kurulmasında devlet ve özel teşebbüsün birbirine eşzamanlı yürüyen çabaları görülür. Alpullu yüzde 22 hissesi şahıslara ait olmakla birlikte devlet eliyle kurulmuş ve kuruluşundan yaklaşık dört yıl sonra bu üç şahıs hisselerini devlete satmışlardır. Kuruluş süreci Alpullu ile eşzamanlı başlayan ve devreye alınması itibariyle Türkiye’nin ikinci şeker bir lisanla şunları söyledim; siz de bilirsiniz ki, ben başladığım bir işten asla dönmem. Eğer ben ölseydim, siz ne yapacak, neyle geçinecektiniz? Yine tarlalar ekip biçecek, onun geliriyle geçiminizi temin edecek değil miydiniz? İşte bundan sonra da aynı şekilde hareket edeceksiniz. Artık beni ölmüş bilin. Bugünden itibaren şeker fabrikasını kuruncaya kadar benim size hiç bir faydam dokunmayacaktır...’ Çabaları ve girişimci ruhu oğul Muhsin Şeker şöyle ifade eder; ‘...babam, fabrikayı kurmadan evvel şekeri evimizde imal etmeyi başarmıştı. Köyde yetişen pancarları evimizde kazanlara koyup kaynatıyor, kabuklarını soyup rendeletiyor, ağaçtan yapılmış makinamızda sıkıp elde edilen şerbete kireç ayranı katıyor, sabaha kadar öyle bırakıyordu. Sonra altına çökmüş şerbeti bulandırmadan başka kazanlara aktarıyor ve bundan köpük helvası yapıyordu. Ben de bu helvaları pazara götürüp satardım. Şehirlisi, köylüsü kapış kapış alırdı. Babam bununla yetinmedi. Sayısız deneylerden sonra, pancar kokusundan arındırılmış koyu şerbeti eline alıp, dükkan dükkan gezdirdi, ‘işte dedi; bu şekerin koyu şerbetidir. Bir şeker fabrikası yaptıralım, tarlalara ‘çükündür’ ekelim. Hem paramız Avrupa’ya gitmesin, hem çoluk çocuk, milletimiz bol şeker yesin...’ FABRİKALAR ARTIYOR Alpullu ve Uşak şeker fabrikaları ile şeker sanayi gelişmeye başlamış, pancar tarımı ve şeker işletmeciliğinde oldukça ilerleme sağlanmıştı. Bundan sonraki önemli gelişmeleri sözü edilen İbrahim Günaydın’ın şeker öyküsünden alıntılarla anlatmaya devam edelim.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear