Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası mvurmay@tusam.net atırlar mısınız, bir zamanlar Türkiye’nin hemen aşağısında, güney sınırında, Suriye ve İran’ın arasında dünyanın yedi harikasından birine, Babil’in Asma Bahçeleri’ne, ev sahipliği yapan, uygarlık tarihinin belleklerinden biri olan, doğunun simgesel şehirlerinden birinin, Bağdat’ın başkent olduğu bir ülke vardı. Ama bu güzel ülke aynı zamanda üzerinde yükseldiği siyah altın petrol nedeni ile adeta göz kamaştırıyor daha doğrusu iştah kabartıyordu ve işte yazgısı da yine bu paha biçilemeyen, paylaşılamayan petrol yüzünden karalara çalındı. Yıllarca acımasız bir diktatörün demir yumruğu altında ezildiği yetmiyormuş gibi, yazgısı bu güzel ülkeyi bir de okyanus ötesinden gelen ve kendilerini "adalet ve özgürlük dağıtıcısı", "demokrasi ihracatçısı" olarak tanıtan ama aslında düpedüz işgalci olan "beyaz adamların" eline düşürdü. Aradan sadece 5 yıl geçmiş olmasına rağmen şimdilerde hatırlamak için belleklerimizi zorladığımız bu ülke, The Independent gazetesinin deneyimli muhabiri Patrick Cokburn’un deyimi ile artık bir ülkeden başka her şeye benziyor. Bir zamanların o tarih kokan kenti, Bağdat da yağmalanmış tarihi, paramparça edilmiş dokusu, acımasızca yok edilmiş ve edilmekte olan halkı ile artık başkentten başka her şeye benziyor. Hatta öyle ki 5 yıllık bu sürecin sonunda Bağdat, her geçen gün artan "günlük ölüm ortalaması" ile dünyanın en tehlikeli şehirleri listesinin başını çekiyor. Bu topraklarda normal insan bünyesinde sadece işitilmesi halinde bile kanı donduran savaş, şiddet, ölüm, sürgün, işkence ve türevleri sözcükler o kadar olağan hale gelmiş durumdaki… Dahası ölü ve yaralı sayıları adeta bir numaratöre bağlanmışçasına hızla artarken dışardan bakan gözler bu vahşeti öyle bir kanıksamış durumda, öyle bir özümsemiş durumda ki ölü sayısının 250300’ü bulmadığı bombalı saldırılar artık haber değeri bile taşımıyor. Savaştan kaçmak için kendisini yollarda bulan ve komşu ülkelerin sınırlarına yığılan milyonların maruz kaldığı sürgün hali de cabası… Unutulmaya yüz tutulan, gözlerden "ırak" tutulmaya çalışılan, duymamaya, görmemeye, bilmemeye çalışılan bu ülkeyi hatırladınız değil mi? Evet, bir zamanlar bin bir gece masallarına şaşalı dönemleri ile mekan olmuş şimdilerde ise Amerikan kültü "Freddy’nin kabuslarına" sahne olan Irak’ta şiddet durmuyor Irak… Ortadoğu, top yekun cepheleşmeye zorlanıyor… C S TRATEJİ işgalin, savaşın yanı sıra bir de iç savaşın alevlerine teslim oldu. En mahrem yerlerin, en dokunulmazların, ibadethanelerin, hastanelerin, okulların bile hedef alınmaya başlandığı "iç savaş" basite indirgenmiş bir şekilde "ŞiiSünni çatışması", binlerce yıllık iç hesaplaşma denilerek kestirip atılmaya çalışılsa da gerçekler bu kadar yalın ve basit değildi oysa. Her şeyden önce Irak’taki kaosun merkez üssü, çıkış noktası işgalin ta kendisiydi. Irak halkı, Sünni olsun, Şii olsun ya da diğer gruplar olsun kendi kendini işgal etmemişti ya! İşgalin de işgalcinin de adı belliyi, ABD! Savaş da iç savaş da ABD’nin gelişi ile başlamıştı. Cebinde adalet, demokrasi, özgürlük, istikrar vb. Amerikan klişeleri ile Irak’a gelen ABD bu "sihirli" sözcükleri kullanarak Irak’ı elindeki sözde sihirli değneği ile onulmaz bir şekilde darmadağın etti. Yaramaz bir çocuk edası ile "dağıttım ama toplayacağım" dese de en iyimser ifadeler, en pozitif yorumlar bile Irak’ta düzelme, toparlanma bir yana normalleşmenin bile imkansıza ne kadar yakın olduğunu söylüyor. Aslına bakılırsa barış içinde bir arada yaşamamak için son derece uygun bir zemini olan Irak’ta birbirlerine pamuk iplikleri ile bağlanmış olan bu unsurlar aslında Irak’ı Irak yapan unsurlardı. Ama yıllarca süren İranIrak çekişmesi/savaşı ardından sonu gelmeyen Körfez Savaşları serisi, hukuk, kural tanımayan bir diktatörlük rejimi ve nihayetinde de gitmek nedir, bitmek nedir bilmeyen ABD işgali, pamuk ipliğine bağlı olsalar da birbirlerine tutunmaya, bir arada yaşamaya çalışan bu unsurları zehirli bir hançerle, keskin bir darbe ile birbirlerinden ayırdı. Ve işgal 5 yılı geride bırakırken Irak’ta artık herkes herkese karşı hale geldi. Savaş ve iç savaş kol kola girmiş bir ülkeyi, bir ulusu acımasızca bir yok oluşa sürükler duruma getirdi. H Irak’ta zehirli yokoluş Afganistan’da başlayan, Irak’la devam eden işgalin Ortadoğu’daki diğer ülkeleri de kapsaması an meselesi. İşgal olmasa bile Pakistan, Filistin, Suriye gibi ülkeler kendine özgü yöntemlerle çözülme sürecine sokuluyor. Türkiye, şu anda bu çözülmenin ZEHİRLİ YOK OLUŞ Evet, Irak o bildiğimiz Irak değil artık. Ve daha da dışında gibi gözükse de, kapsam acısı tüm dünya bu yok oluşu seyreylemekten başka şey yapmıyor, yapamıyor. Bana dokunmayan dışı olduğu düşünülmemeli… hiçbir yılan bin yaşasın düsturu ile sıra kendine gelmesin ulus olmaya çalışan, ulusdevlet kalmaya çalışan bir halkı bir gecede bir birine düşman etti. İşgal, ilkin savaşı getirdi peşinden. Ardından savaş, bölünerek çoğalmaya başladı ve bir gecede birbirine düşman edilen Irak halkı yine başka bir gecede savaşın içinde bir de iç savaşın pençesine düşüverdi. Önce mahalleler, sonra şehirler ve en nihayetinde de ülke bölündü zihinsel sınırlarla. Bağdat, Basra, Necef, Kerbela, Ramadi, Tikrit, Kerkük, Telafer ve diğerleri diye Irak’ı yok sayıyor, işgali, parçalanmayı görmezden geliyor. Oysa Irak’taki bu yok oluş sadece Irak’ın değil tüm Ortadoğu’da, tüm dünyada simgesel olarak "ulusdevlet" anlayışının yok oluşudur. Unutmayalım ki Irak’ın işgali Afganistan’da başlamış, Irak’ta zirve noktasına ulaşmış bir dünya egemenliği projesinin bir merhalesidir sadece. Yani Irak’ın yok oluşu yerel, lokal bir yok oluş değildir zehirli bir yok oluştur. Sadece kendisini değil etrafını da girdabın içine çekmeye çalışan bir yok oluş sürecidir bu. Kullanılan araçlar ve yöntemler farklı olmakla beraber bugün Ortadoğu topyekün bir cepheleşmeye zorlanıyor; ulusdevletler önce sistemin yanına çekilmeye çalışılıyor. Direnenler ise kendilerine özgü unsurlar kullanılarak kendilerine özgü kaoslara sürükleniyorlar. İşte Lübnan, İşte Filistin, İşte Suriye, İşte Mısır, İşte Pakistan ve sıradakiler… Velhasıl Irak’ın işgali sadece Irak’ın işgali değildir! Bu yargıyı göz önünde bulundurarak artık aynaya değil arkasına bakın. Yoksa sıradakilerden biri de Türkiye olacak, susmaya devam ettikçe birileri. Farkında mısınız, değil misiniz bilinmez ama tehlike artık çok ama çok yakın… HERKES HERKESE KARŞI Dile kolay, yukarıdaki girizgahta anlatmaya, betimlemeye çalıştığımız şey bir ülkenin, bir ulusun, bir tarihin yok oluş serüveni. Aslına bakarsanız sözcüklere sığmaz, sığmamalı da zaten ama her şey o kadar hızlı ve derin bir şekilde olup bitti ki Irak’ta. Savaş ansızın başladı, işgal arsız bir kanser gibi olanca hızıyla tüm ülkeyi sarıp sarmaladı, ardından gelen kaos zehirli bir sarmaşık misali farklılıklarına rağmen