Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
20 Çiğdem ERMAN TUSAM Çalışma Hayatı ve Türkiye Araştırmaları Masası Azınlık vakıflarına verilmesi planlanan haklar… C S TRATEJİ sömürü ile karşı karşıya kalacağını açık bir şekilde göstermektedir. Tasarı ile yabancılar yani vatandaş olmayanlar da Türkiye’de vakıf kurabileceklerdir. Vakıflar, bir mal topluluğu olma özelliğinin yanı sıra eğitsel, kültürel pek çok alanda toplumun gelişme ve kalkınmasına katkı sağlayan kuruluşlardır. Yabancıların Türkiye’de vakıf kurmaları halinde bu kurdukları vakıflara ülkelerinden her türlü maddi destek gelecektir. Bu sayede enflasyonun düşmediği, açlık sınırının asgari ücretin üzerinde olduğu ülkemizde, ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza maddi destek sağlayarak misyonerlik faaliyetleri çerçevesinde Hıristiyanlaştırma ve ulusal kimliğinden uzaklaştırma faaliyeti büyük ölçüde yayılacaktır. Bugün bile bu faaliyetler ciddi anlamda yürütülmektedir. Türkiye Cumhuriyeti ulus devlettir. Lozan Antlaşması ile azınlıklara tanınan haklara halel gelmeyecek şekilde, önceden kurulmuş olan cemaat vakıflarının korunmasına ilişkin düzenlemeler haricinde düzenleme yaparak toplumda gelişme ve kalkınmayı toplumsal yardımlaşma ile sağlamayı amaç edinen vakıflar aracılığıyla yabancıların bu faaliyetlerini yasallaştırmak, toplumdaki milli ve dini değerleri temelinden sarsacak, zamanla yok edecektir. Söz konusu tasarı kamuoyunda tarikat vakıfları diye adlandırılan vakıfları da kapsayacaktır. Bu da tasarının Türkiye Cumhuriyeti’ne getireceği bir diğer ciddi tehlikedir. Gerek halkın yoksulluğundan yararlanarak eğitim kisvesiyle kurdukları vakıf yurtlarında, üniversitelileri laik Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk ilkeleri aleyhinde yetiştiren; gerekse dini duyguların sömürülmesiyle halkı ulusal devlet düzenine karşı kışkırtan bu tarz vakıflar, tasarı ile hem maddi açıdan güçlenme, hem de denetim mekanizması büyük ölçüde vakıflara bırakıldığından faaliyetlerini rahatça sürdürme imkânı bulacaklardır. Tasarı ile vakıflara uluslararası faaliyette ve işbirliğinde bulunma, yurt dışında şube ve temsilcilikler açabilme, yurt içi kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdi bağış ve yardım alabilme imkânı da getirilmekte. Yurt dışı bağlantıları güçlü olan bu tarz tarikat vakıfları, hiçbir engelle karşılaşmadan Türkiye’de kurdukları vakıfların ekonomik gücüne güç katacaklardır. Böylece rejim aleyhine yaptıkları ve ilerde yapmayı planladıkları faaliyetlerinde ekonomik açıdan rahat olmanın avantajını kullanacaklardır. Şu anda bile pek çok özel lise ve dershane sahibi olan bu vakıfların önüne geçmek için artık çok geç olacaktır. Mecliste görüşülen Vakıflar Yasa Tasarısı, bu haliyle azınlıkların ve yabancıların vakıflar aracılığıyla ekonomik güçlerini de kullanarak Türkiye Cumhuriyeti üzerinde hem maddi hem manevi açıdan yüksek değerli alanları satın alarak Türkiye topraklarında yayılarak güçlenmelerini, siyasi, tarihi ve kültürel yapılarımız üzerinde de hak iddia etmelerini sağlayacaktır. Lozan Antlaşması Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş belgesidir. Buna aykırılık devleti geri dönüşü imkansız bir yıkıma doğru sürükler. Zaten Avrupa’nın da istediği budur: Lozan’ı tersine çevirmek, ya da eş anlamıyla Sevr’i canlandırmak. Dipnot: 1Nazif Öztürk, Azınlık Vakıfları, Altınküre Yayınları, s. 100. S on günlerde Meclis’in görünür gündeminde türban, perde arkasında ise Vakıflar Yasa Tasarısı görüşülüyor. Türkiye Cumhuriyeti’nde Türk vatandaşları tarafından kurulan vakıflar dışında Osmanlı döneminde azınlıklar tarafından kurulan vakıflar da mevcuttur. Lozan Antlaşması ile Türk Devleti bu vakıfları koruma altına almayı yükümlenmiştir. Azınlık vakıfları diye adlandırılan bu vakıflar, gayrimüslim azınlıklar tarafından kurulmuş olan vakıflardır. Lozan hiçe sayılıyor konusunda geniş hak taleplerinde bulunan 2002 ve 2003 yılları ‘Vakıflar, Din Özgürlüğü, Azınlıkların korunması’ başlıklı AB İlerleme Raporları’na cevaben yapılmıştır, tıpkı Osmanlı Devleti’nin çöküş döneminde verdiği imtiyazlar gibi. YİNELENEN TARİH Osmanlı Devleti, çöküş döneminde yabancılara ve azınlıklara pek çok ayrıcalık tanımak zorunda kalmıştır. Önceleri Osmanlı uyruğunda olmayan yabancıların gayrimenkul edinmeleri yasaktı. Yabancılar edindikleri malları Osmanlı vatandaşları üzerine geçiriyorlar ve kendi aralarında senet imzalıyorlardı. Zamanla bu hususta muvazaalı işlemler çoğaldı. Yabancı devletlerin baskısıyla 1867 tarihinde ‘Yabancı Tebaanın Emlak Sahibi Olmaları Hakkında Kanun’ çıkarılarak yabancıların satın alıp başkalarının üzerine geçirdikleri taşınmazların kendi üzerlerine intikali için 1 yıllık süre verildi. Azınlık tüzel kişilerinin ise hâlâ gayrimenkul edinmeleri yasaktı. Bu yasak Osmanlı Hükümeti tarafından yumuşatıldı. Beyoğlu’nda Türk vakıf arazileri üzerine bir Fransız tarafından yaptırılan Fransız Hastanesi, Fransa’nın isteği ile Fransa Sefareti’ne; Tarabya’daki Sultan Beyazıd Vakfı arazisi de üzerine misafirhane yapılması için Rus Sefareti’ne verilmiştir. Robert Koleji de yine bir Türk vakıf arazisi üzerine kurulmuştur.(1) Görüldüğü gibi Osmanlı, çöküş döneminde yabancı devletlere, vatan topraklarını bağışlayarak pek çok imtiyaz tanımıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin, bu yaşananları ve kaybedilen değerleri görmezden gelmesi ulusal doğrultusunu yitirmesi anlamına gelir. Lozan’da ise (Md.42/III) Türk Devleti, Müslüman olmayan Türk vatandaşı azınlıklara ait kilise, havra, mezarlık ve diğer dinsel kuruluşları ve bunların kurduğu vakıfları korumayı, dinsel ve hayırsal her türlü kolaylığı sağlamayı kabul etmiştir. Ancak tasarı, cemaat vakıflarının, yeni vakıflar denilen Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre Türk vatandaşları tarafından kurulan vakıfların sahip olduğu tüm haklara sahip olmalarını öngörüyor. Lozan Antlaşması, azınlık vakıflarına Türk Devleti tarafından korunma hakkı tanımış, fakat Türk Medeni Kanunu’na göre kurulan vakıflar ile eşit statü tanımamıştır. Yapılan, Lozan Antlaşmasını tanımayarak, onun vermediği hakların yasa ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından yabancılara verilmesidir. 1935 tarihinde çıkarılan 2762 sayılı Vakıflar Kanunu, Lozan Antlaşması’nda üstlenilen yükümlülükler dışına çıkılmadan hazırlanmıştır. Nitekim, yasa ilk haliyle azınlık vakıflarının taşınmaz mal edinmelerine imkân tanımıyordu. Ancak 2003 değişikliği ile cemaat vakıflarının vakfiyeleri olup olmadığına bakılmaksızın Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün izniyle dini, hayrî, sosyal, eğitsel, alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla taşınmaz mal edinebilecekleri ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunabilecekleri hükme bağlandı. Bu değişiklik, dini azınlıklara ilişkin baskıların devam ettiği belirtilerek, mülkiyet hakları Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyetine kalan azınlık sorunları yeniden gündeme gelmiş durumda. Azınlık vakıflarına AB dayatmasıyla verilmesi istenen haklar, ülkenin kuruluş anlaşması olan Lozan’ı dahi hiçe sayıyor. TASARININ GÖTÜRDÜKLERİ Bugünlerde mecliste görüşülen Vakıflar Yasa Tasarısı’nda daha da ileri gidilerek cemaat vakıflarının izin almaksızın taşınmaz mal edinebilecekleri ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunabilecekleri düzenlemesi mevcuttur. Ayrıca 2003 yılındaki değişiklikle getirilen dini, hayri, sosyal, eğitsel, alanlardaki ihtiyaçlarını karşılama amacı yönündeki sınırlama da kaldırılmaktadır. Bu durumda maddi yönden güçlü vakıflar Türkiye Cumhuriyeti, özellikle de İstanbul’daki pek çok değerli ve tarihi alanlar üzerinde hak iddia edecek ve buraları satın alarak Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan, jeopolitik açıdan oldukça önemli olan bu topraklar üzerindeki genişleme politikasını adım adım gerçekleştirmiş olacaklardır. Bunu yaparken yabancı devletlerden bağış adı altında alacakları maddi desteği önemsemek gerekir. Zira yukarıda bahsedilen ilerleme raporlarının yayınlandığı dönemlerde Türk vatandaşı olan bir Rum’un Heybeliada Rum Ruhban Okulu’nun açılması amacıyla Patrikhaneye 2.500.000 dolar bağışta bulunduğu, ancak bu amacın gerçekleşmemesi üzerine parasının teslim edilmesini istediği haber bültenlerine konu olmuştu. Sadece İlerleme Raporu ile dahi harekete geçilerek yüksek meblağlar bağışlanması, bu tasarının geçmesi halinde yurt dışından gelecek inanılmaz miktarlardaki bağışlarla, Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl bir tehlike ve Ayasofya Müzesi