22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası mvurmay@tusam.net Siyasi bölünme, iç çatışma ardından coğrafi bölünme… C S TRATEJİ 9 başlatılmışsa, barışa dair sözler verilmiş vaatlerde bulunulmuşsa bir durup bin düşünmek gerekiyor. Demek ki Hamas’ı "ehilleştirilmek/evcilleştirilmek" adına Gazze’yi, orada yaşayan bir buçuk milyon insanı topyekün bir şekilde aç bırakarak, elektriğini, suyunu keserek, yakıt vermeyerek, bir karış toprağa hapsederek olmuyor. Hatta ve hatta bu strateji ters tepiyor. Halk Hamas’a daha da sıkı sarılıyor, çaresiz kalan insanlar Hamas’lı ya da değil sadece insanlar ilaç bulmak için, su içmek, yemek yemek için, ısınmak için kısacası yaşamak için etrafını sıkı sıkıya sarmış duvarlardan birini Mısır sınırında yükselen duvarı yıkıp geçiyor. Yani baskı, şiddet, abluka, ambargo Gazze’yi, Hamas’ı öldürmüyor. Evet, öldürmüyor belki daha da kötüsü süründürüyor ama ironik bir şekilde Gazze aç kaldıkça, susuz kaldıkça, ilaçsız kaldıkça, hapis kaldıkça, yakıtsız, elektriksiz kaldıkça kısacası Gazze süründükçe İsrail’e karşı olan nefret katlanarak artıyor. İsrail nefreti bilendikçe de Hamas’a olan destek aynı oranda artıyor. Çünkü burası Gazze, çünkü burası Filistin ve bu topraklarda hayat farklı bir mantıkla işliyor ve bu mantığı İsrail de adı gibi biliyor. Öyle ya dile kolay tam 60 yıldır bu insanlarla savaş halinde bir arada yaşıyor, işgal altında tutuyor. Yani İsrail, 60 yıldır düşmanı ile birlikte yaşıyor ve şüphesiz ki İsrail bu topraklarda şiddetin kısır bir döngü olduğunu çok ama çok iyi biliyor. Zira Ortadoğu’yu yakından takip edenler, İsrailFilistin meselesini mikroskobik bir şekilde inceleyenler de çok iyi bilirler ki çatışma, savaş ve şiddet üçlüsü birçok açıdan İsrail’in iç ve dış güvenlik politikalarını besler ve aynı şekilde İsrail’in uyguladığı politikalar da şiddeti besler. Buna en iyi örnek Ariel Şaron’un politikalarıydı. Nitekim 2000 yılında Ariel Şaron iktidara gelmek için meşhur "Mescidi Aksa yürüyüşü"nü düzenlemiş ve böylece Filistinlileri provoke ederek şiddeti ve nefreti körüklemişti. Yükselen şiddet dalgası ise II. İntifada ve tabii ki Şaron iktidarı ile sonuçlanmıştı. Evet, Şaron iktidara gelmişti amacına ulaşmıştı ama II. İntifada ile İsrail, tarihinin en ağır kayıplarını vermeye başlamış; karşılığında da direnişi sırtlanan Hamas yükselmişti. En nihayetinde de büyük oranda II. İntifada’nın meyvesi olarak Hamas, Filistin’de iktidara geldi. Görüldüğü üzere Hamas’ı büyütüp, besleyen, bugünlere getiren İsrail’in kendi elleri ile kurguladığı "şiddet döngüsü" oldu. Şimdilerde ise Şaron yok (daha doğrusu hala tıbben hayatta ancak siyasi olarak ölü kabul ediliyor) ama Şaron ve Şaron gibi düşünenlerin politikaları halen ayakta. Onlara göre İsrail bir güvenlik devleti ve bir güvenlik devletinin yaşayabilmesi için düşmana ihtiyaç var. Kendisinden zayıf, kontrol edilebilir ama sürekli düşük yoğunluklu bir şekilde "tehdit" oluşturacak bir düşman. Sözün özü İsrail’in güvenlik için kontrollü bir güvensizliğe yani tehdit unsuruna, düşmana ihtiyacı var. O tehdit dün, bugünkü "dost" El Fetih’ti bugün ise Hamas… G azze… İsrail’in 2005 yılından bu yana abluka altında tuttuğu ve 2007 sonbaharında "düşman bölge" ilan ederek ablukayı insanlık sınırlarının altına çektiği dünyanın en büyük cezaevi… Bir buçuk milyon insanın her anlamda hapis hayatı yaşadığı daha doğrusu "yaşamaya çalıştığı" patlamaya hazır bir bomba… Tek kelime ile insanlığın tedavülden kaldırılmış olduğu yerlerden biri olan Gazze hiç şüphe yok ki Ortadoğu’nun çatışma merkezlerinden biri. Öyle ki silah sesleri ve her gün rutin bir şekilde Gazze semalarında arzı endam eden savaş uçaklarının kulakları sağır eden gürültüsü hayatın fon müziği haline gelmiş durumda Gazze’de. Üstelik çatışan taraflar öyle karmaşık bir denklem oluşturuyor ki, an geliyor kimin kiminle çatıştığını anlamak bile son derece güçleşiyor. Zira Gazze’de yaşananlar sadece İsrailFilistin çatışmasının türevleri değil. El Fetih ve Hamas arasındaki "kan davası"nın görüldüğü yer de, iktidar savaşının kozlarının paylaşıldığı "er meydanı" da büyük oranda Gazze toprakları. Başka bir deyişle İsrailFilistin çatışmasının 2000’li yıllardaki merkez üssü olan Gazze aynı zamanda FilistinFilistin çatışmasının da taraflarından biri artık. 2006 yılından bu yana süre gelen El FetihHamas çatışmasının sonucunda fiili olarak "Hamasistan"a dönüşmüş olan Gazze Hamas’ın kalesi olmasından dolayı da aynı zamanda ABDİsrailBatı üçlüsünün penceresinden bakıldığında Filistin’in "radikal" yüzü. Çünkü Gazze demek Hamas demek; Hamas demek ise adı geçen üçlü tarafından Filistin’deki hatta Ortadoğu’daki radikalizmin başat aktörlerinden biri demek. Hamas demek İsrail’in yaşam hakkını tanımayan, şiddeti kendisine bir yöntem olarak seçmiş Radikal İslamcı bir terör örgütü demek… İşte bu yüzden Hamas ve Hamas ile uzaktan yakından ilgili, ilintili herkes, her şey ve Hamas’ın yaşam alanı olarak nitelendirilen Gazze kati suretle cezalandırılmalı. Hem de Hamas’ın kullandığı yöntemlerin yani Batı değerleri tarafından şiddetli bir şekilde eleştirilen, reddedilen yöntemlerin aynısı hatta kat be kat fazlası ile. Sonuç mu Somali’de, Irak’ta, Afganistan’da ve daha birçok örnekte olduğu üzere sonu nereye varırsa varsın "sen benim gözümde radikalsin ve böyle olmaya devam ettiğin sürece cezalandırılacaksın". Başka bir ifade ile "insanlık namına insanlık dramı"… Alın Haniye ve Abbas... size içinden çıkılması zor bir çelişki daha! Filistin tam bölünüyor Filistin’de Hamas’ı ‘ehlileştirme’ kampanyası pek başarılı olamadı. Her türlü baskı Hamas’a yaramış görünüyor. Arafat sonrasında başlayan siyasi bölünme, iç çatışmaya dönüştü, günümüzde ise coğrafi bölünmeye gidiyor. Gazze, artık ‘Hamasistan’ olarak anılıyor. tüme varmak için ayrıntılara mercek tutmak gerekir. "Gazze meselesi"nde de tüme varmak, olayı geniş bir pencereden tamamı ile görmek için gelin birlikte ayrıntılara bakalım. Öncelikle şunu ortaya koyalım, Hamas’ı yukarıda sayılan sıfatları nedeni ile zayıflatmak, saf dışı bırakmak ve son kertede yok etmek isteyen dolaylı ya da direk olarak birbirleri ile bağlantılı oldukça güçlü bir "karşı cephe" var. Genel anlamda İsrail, ABD ve Batı’nın ve hatta El Fetih’inoluşturduğu bu cephe birçok açıdan Hamas’tan kıyas bile kabul etmeyecek derecede üstün olmasına rağmen ne yaparsa yapsın Hamas’ı durduramıyor. Daha da önemlisi tüm sefalete, açlığa ve hatta ölüme rağmen Hamas’a verilen destek azalmıyor bilakis artıyor. İşte tam burada durup düşünmek gerekiyor. Hele ki Kasım 2007’de Annapolis’te yeni bir "barış efsanesi" ŞEYTANA KULAK VERMEK İşte bu noktada şeytana kulak vermek gerekiyor. Öyle ya bazen olayları, olguları görebilmek için ayrıntılara bakmak gerek ve ne derler bilirsiniz şeytan dediğiniz şey de ayrıntılarda gizlidir. Zira her baktığımızı da göremeyiz ve resmin tamamını görmek için yani
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear