25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 Prof. Dr. Necdet ADABAĞ Küreselleşen dünyada… C S TRATEJİ Dünya barışına yapmış olduğu katkılardan ötürü değil, kıyısından köşesinden laik dizgenin sınırlarını zorlamak bağlamında hükümdarlığının varlığını üniversite ortamında da kanıtlamak istercesine ortadadır. Oysa ne gerek var! Üniversitelerdeki şapellerle ve anfilerdeki haç figürleriyle üniversitelerde değiller mi sanki!.. Roma la Sapienza Üniversitesi’nin çağrılısı olarak yeni akademik yılın açılış konuşmasını yapmak üzere adı geçen üniversiteye gidecekken gidemedi. Çünkü bir grup öğretim üyesi Papa’nın üniversiteye gelmesini istememiş. Çağrıyı rektör yapmış. Danışıklı dövüş de olabilir. Yaklaşan rektörlük seçimlerinde devlet başkanlarının desteğini almak isteyen rektörler hep olmuştur. Bizde de vardır. İtalya’daki Papa tartışmaları bizdeki türban tartışmalarının, anayasa değişikliklerinin olduğu zamana denk geldi. Rastlantı diyenlerimiz olabilir ama, bana göre değil. Değil, çünkü bu, bir stratejidir. Tüm Batı’da var olan yoğun bir eğilimdir. Kilise, insanları dine çağırmaktadır. Oysa insanlar kiliselerin kapılarından geri dönmeye ve uzak doğunun söylencesel dinlerinde avuntu bulmaya başlamışlardır. Batı insanını bu yöne sokan, bizdeki gibi, dinden çok din adamları olmuştur. Ülkemizde de son altı yedi yıl içinde gerçek dindarların dinsel ritüellerden uzaklaştıklarını asla unutmayalım!... Bana göre "Medeniyetler Buluşması" diye tanıttıkları toplantıların ereği uygarlıklardan çok dinlerin buluşmasını ve dinlerin laik dünyaya karşı bir dayanışmasını göstermeye yöneliktir. En azından bizimkilerin ağzından anladığım uygarlık, din uygarlığıdır. Boşuna mı başbakan o toplantıda türban tartışmasını açtı… Bu girişim Batı’nın, salt Türkiye’deki İslamlaşma hevesini destekleme anlamındaki sevdasından değil, kendi içindeki bir hesaplaşmasının da sonucudur. Bakın, İngiltere, Amerika ve Fransa’ya. Türkiye’de bugünkü iktidarın da İslamlıkta ruhban sınıfı olmamasına karşın toplumu laik/Müslüman diye ikiye bölmesi bir rastlantı olabilir mi? Bana göre, bugün oynanan oyun laik/dindar ikilemini ortaya atarak dine dayalı bir sömürü düzeninin değişik yollarını denemektir. Roma İmparatorluğu IV. yüzyılda Hıristiyanlığı devletin resmi dini olarak kabul ediyordu. İmparator Şarlman’ın ölümünden sonra koca imparatorluk IX. yüzyılın sonlarına doğru üç ayrı krallığa bölünmüştü. İtalya, Fransa ve Almanya. Ne ki İtalya ve Almanya daha sonra birleşerek Kutsal Roma İmparatorluğu’nu kurmuşlardı. İmparator I. Otto kentlerin yönetimini piskoposlara vermiş ve belki de ilk kez din adamları Avrupa bağlamında sivil idarelerin başına yönetici olmuşlardı. Ne ki Şarlman, zamanında, ülkenin yönetimini kolaylaştırmak için toprakları derebeyliklere ayırmıştı. Zaman içinde giderek güç kazanan derebeyleri krallık düzeyine ulaşmışlar; kentlerin başında din adamları piskoposlar; derebeyliklerin (kırsal kesimde) başında baronlar yer almışlardır. Bir başka deyişle, bir yanda laik yöneticiler, öte yanda din adamları yöneticiler. Ancak derebeyliklerin yerine zaman içinde komün adıyla kent devletlerinin ekonomik ve toplumsal güce dayalı olarak büyümesi ve yeni bir toplumsal sınıfın oluşmasına ortam hazırlanmış olması laiklerin Kilise’ye karşı daha etkin biçimde tavır koymalarına neden olurken Papa Gregorio Magno (590604) zamanında toprak sahibi olmuş olan papa, ruhani liderliğinin yanı sıra Kilise devletinin de hükümdarı olmuştur. Machiavelli ünlü yapıtı Hükümdar’da (XI.Bölüm) ruhban hükümdarlıklarından söz ederken "bu hükümdarlıklar insan aklının eremeyeceği üstün gerekçelerle yönetildikleri için" bu konuda konuşmayacağını ve "Tanrı buyruğuyla İ nsanın aklına gelir miydi hiç 21. yüzyılda ruhban hükümdarlığı diye bir yönetim biçiminden söz edileceği. Ruhban hükümdarlığı, ruhban sınıfının oluşturduğu bir hükümdarlık… Ruhban sınıfı, adı üstünde, din adamlarının oluşturduğu ve toplumsal sınıflandırmada kendine özgü bir yeri olan; bilinen katmanlar arasında yer almayan bir sınıf. Adına ‘sınıf ’ demek ne kadar doğru, bilemiyorum. Her toplumsal sınıf gibi onun da bir ideolojisi, bir düşünce dizgeseli vardır, kuşkusuz ama, ötekilerle hiçbir bağlantısı olmayan nerdeyse sınıflar üstü bir konumda olan; iktidarlarca korunup kollanmış; iktidarlardan yana ya da iktidar olarak siyasa sahnesinde yer bulan bir papaz topluluğudur. Doğal olarak öteki sınıflardan en belirgin farkı laik olmayışıdır. Papazlar hem yurttaş olarak laik yurttaş değillerdir hem de eğitimleri gereği… Bu ayrım ancak Hıristiyan toplumlarında söz konusudur çünkü Müslümanlıkta ruhban sınıfı yoktur. Bizde de laik düşünmeyen başbakanlar, bakanlar, yurttaşlar olabilir ya da olduğu gibi ama yurttaş olarak, kimlik olarak onlar da laiktir. Bizde imam bile laiktir çünkü laik bir devletten aldığı maaşla geçimini sağlamaktadır. Ruhban hükümdarlığının en tipik örneği Vatikan’dır. Vatikan, adı ne olursa olsun din adamlarından oluşan bir hükümdarlıktır; ve onun da başında bir papa vardır. Bir din devletidir. Ve kendini her fırsatta anımsatan, hiç olmazsa çoğunlukla Ruhban hükümdarlıkları Yönetimlerin dinsel nitelik kazanması yönündeki eğilimler, giderek yaygınlaşmaya başladı. İtalya’da Papa’nın üniversitede konuşma yapmak istemesi engellendi. İtalyan öğretim görevlileri ve öğrenciler Galileo’ya ilişkin sözleri nedeniyle kendilerinin hedef alındığını savundular. çaresizlerin doldurduğu San Pietro meydanında her Pazar söylevleriyle sözde çare dağıtan papaların hükümdarlığıdır. Papalar bir yandan kilisenin o yüksek penceresinden kollarını iki yana açmış dua ederken, gözleriyle de ülkesinin o dar sınırlarını aşarak hep çok uzaklara bakmışlardır. Arada bir kendi kalıplarına razı olmuş ve salt Tanrı’nın buyruğuna uyarak din işleriyle uğraşmış papalar da vardır. Şimdi haksızlık etmek istemem. Gerçek anlamda yoksul halktan yana olanlar; şiddetten, baskıdan uzak kalmış içtenlikli ve gerçek din adamları da olmuştur. Ama hiçbir zaman resmi hakları olarak bildikleri Tanrı ile kul arasına girmezlik etmemişlerdir. Asıl görevleri arasında böylesi bir yükümlülükleri de vardır. Bu da Müslümanlıkta olmayan bir uygulamadır. Bizde Tanrı ile kul arasına kimse giremez. Oldum olası, sözüm ona giremez. Ama Müslüman din adamlarının ayrıcalığına sahip değiller: Rahip ve rahibelerin evlenmek ve çoluk çocuğa karışmak gibi bir lüksleri yoktur. Oysa bizde bu lüks dörde katlanmıştır. Buna karşın laik Avrupa devletlerinin resmi törenlerinde kardinal ya da piskopos düzeyinde protokolde yer almak ve boy göstermek gibi bir ayrıcalıkları vardır. Bu ayrıcalık yavaş yavaş bizde de görülmeye başlandı. Açılış törenlerinde Kuran okumak gibi. Oysa Atatürk zamanındaki bir uygulamaya göre din adamları ancak görevleri başında dinsel kıyafet giyebiliyorlardı. Papa’nın takdis ettiği Türk rahibe kızını da gördükten sonra AKP iktidarı AB uyum yasaları bağlamında önce dinde uyumlu olmaya gayret gösteriyor gibi geliyor bize… İTALYA İLE BENZERLİK Papa Benedictus... Vatikan bugünlerde gene gündemde.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear