22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 ST R A T E J İ c Cumhuriyet Strateji 22 Aralık 2008/234 F Dr. Barış DOSTER Öğretim ÜyesiYazar rancis Bacon “Bilmek, egemen olmaktır” der. Bilenler ve öngörebilenler için, ABD Başkanlık Seçimleri’ni Obama’nın kazanması sürpriz değildir. Yeni başkan da ülkesinin ulusal çıkarları yönünde davranacaktır. Bilmeyenler için ise “değişim” söylemi kazanmıştır ve Obama ile birlikte ABD politikaları büyük ölçüde değişecektir. ABD’de Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasındaki farkın cocacola ile pepsicola arasındaki fark kadar olduğunu dikkate almadan, bu ülkenin dış politikasının adayların tercihlerine, kampanyadaki söylemlerine göre değişmeyeceğini bilmeden yapılan yorumlar, gerçekçi değildir. Seçilen adayın adı, teninin rengi ve partisi ne olursa olsun, belirleyici olan ABD’nin gücü ve çıkarıdır. Obama’nın dilinden düşmeyen “değişim” vurgusunu, kampanya boyunca Rum ve Ermeni lobilerinin gönlünü alan kimi sözlerini unutmamak, ama özellikle dış politikada, devlet politikasının geçerli ve kalıcı olduğunu da hiç akıldan çıkarmamak gerekir. Obama ile birlikte ABDTürkiye ilişkilerinde ne büyük bir yakınlaşma görülecek, ne de çok ciddi gerilimler ortaya çıkacaktır. Çünkü iki ülke ilişkileri, liderlerin tercihlerinden bağımsız olarak, devlet politikalarındaki temel tercihler ve yönelimlerle açıklanabilir. TürkAmerikan ilişkileri de, Türkiye’nin jeopolitik konumundan, siyasi, iktisadi ve askeri gücünden, bölgesel ve küresel gelişmelerden, ABD’nin Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya’daki hesaplarından, Karadeniz’de bayrak göstermek ve Hazar Havzası’nda etkili olmak yönündeki çabalarından, son toplamda Avrasya’daki güç mücadelesinden ve Büyük Ortadoğu Projesi’nin geleceğinden bağımsız değildir. ABD, tüm Obama ile ABD politikalarının değişmesini bekleyenlerin, yanılacağını tarihsel deneyimler gösteriyor. ABD’nin başkanları yalnız ve yalnız ABD’nin çıkarlarını ne gerekiyorsa o araçla savunur. Obama’yı zorlayacak konuların başında krize sürüklenmiş ekonomi ve başarısız işgaller geliyor. diğer devletler gibi, çok doğal ve haklı olarak gücünü ve çıkarını azami kılmaya çalışır. ABD’nin 5. başkanı olan Monroe, 1823 tarihli Monroe Doktrini’nde “Amerika Amerikalılarındır” derken de bunu yapmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nda, 1941 yılı Ağustos ayında Başkan Roosevelt İngiltere ile imzalanan Atlantik Şartı Protokolü’nde, savaşa girmenin önkoşulu olarak, savaş sonrasında İngiltere’nin sömürgelerine self determinasyon hakkı tanımasını şart koşarken de bunu yapmıştır. Küresel egemen bir imparatorluk olan Roma İmparatorluğu, nasıl “Pax Romana” adı altında kendi anlayışını dayatmışsa, ABD de “küreselleşme, yeni dünya düzeni, post modernizm” gibi kültürelideolojik kavramlar üzerinden kendi değerlerini dayatmaktadır. Ve bu tercih Beyaz Saray’ın dört yılda bir Kasım ayında değişen misafirlerine göre değişmez. Obama’ya koltuğunu devreden Bush, Afganistan ve Irak’ı ne adına işgal etmişse, Obama da gerektiğinde aynı ya da benzer yolları izlemekten çekinmeyecektir. Unutulmamalıdır ki ABD, siyasi, iktisadi, askeri, teknolojik ve kültürel gücünü kullanarak, sert gücüyle, yumuşak gücünü destekleyerek dünya liderliğine oynayan bir güçtür. Obama da bu politikayı sürdürecektir. Bu noktada Obama’nın en büyük açmazı, küresel ekonomik bunalımla birlikte oldukça hırpalanan ABD ekonomisi ve Afganistan ile Irak’ta yaşanan başarısızlıktır. Zira zorlanan bir ekonomi ve başarısız işgallerin sonuçları, siyaset ve askerlik başta olmak üzere, diğer alanlara da yansımaktadır. Obama’nın ‘zor’ görevleri Kriz, Afganistan, Irak ve Türkiye’nin çıkaracağı dersler… DÜNYANIN FABRİKASI Rusya dışında ABD’yi zorlayan bir diğer yükselen güç ise Çin’dir. ABD’nin önceki Dışişleri Bakanı C. Rice’ın, daha Başkan Bush’un ulusal güvenlik başdanışmanıyken, Çin’e, “Ekonomik reformları, siyasi reformlarla birlikte yürütün” şeklinde öğüt vermesi boşuna değildir. Çünkü New York mağazalarındaki Çin malı egemenliği, Çin’de üretilip, ABD’de 100 dolara satılan bir ayakkabının nakliye bedelinin sadece 50 cent oluşu, dünyadaki kopyalama cihazlarının, mikrodalga fırınların, DVD oynatıcıların ve ayakkabıların üçte ikisinin Çin’de yapılması, yalnızca ekonomik değil, politik olarak da ABD’yi sarsmaktadır. Çince “orta krallık” anlamına gelen bu ülke, dünyanın fabrikası olarak nitelenmektedir. Çin’in, Dünya Ticaret Örgütü’ne girdiği 2001 yılından beri ABD’nin dış ticaret açığı katlanmıştır. 1990 yılından beri Çin’in ABD’ye ihracatı ise yüzde 1200 artmıştır. Döviz rezervi 1.9 trilyon dolara yükselen Çin’in, dünyanın ikinci en kalabalık ülkesi ve Avrasya’nın yükselen gücü Hindistan ile gelişen ilişkileri de ABD tarafından yakından takip edilmektedir. Küreselleşme sürecinde bölgeselleşerek güçlenmeye çabalayan AB ülkeleri ise son küresel ekonomik bunalımda, aynen ABD gibi kamu müdahaleleriyle, kamusal fonlarla, devletleştirmeler yaparak ulusal pazarlarını, ulusal sermayelerini, ulusal varlıklarını koruma yoluna gitmişlerdir. Merkez ülkelerin ve onların çokuluslu şirketlerinin büyük oranda kazandığı dönemin sonuna gelinmesiyle ve “serbest piyasanın” mutlak egemenliğinin sarsılmasıyla, ulusalcı ve korumacı yönelimlerini artırmışlardır. Özelleştirmeleri, sosyal devletin tasfiyesini, ulusal EKONOMİPOLİTİK GERÇEKLER ABD’nin ekonomik durumu, yeni ve iddialı siyasal, diplomatik açılımları kaldıramayacağı gibi, mevcut işgallerin ağır yükünü karşılamakta da hayli zorlanmaktadır. Washington’un, GürcistanRusya savaşının ardından, Moskova karşıtı sert söylemine Almanya’nın pek katılmaması, Rusya’yı kınayan Avrupa Birliği’nin, bir adım sonra Rusya’ya heyet göndererek ılımlı yolları denemesi, ekonomiyle siyasetin, jeopolitik ile enerji gereksiniminin ayrılmazlığının kanıtıdır. Avrupa ülkelerinin, petrolü başka kaynaklardan alsalar bile, doğalgazda Rusya’ya bağımlı olmaları da, Japonya’nın duraklayan ekonomisi de, Çin’in son ekonomik bunalımdan çok etkilense bile son yıllardaki hızlı yükselişi de Obama’nın gündemindeki gerçeklerdir. Dahası, sık sık tek odaklı düzenden, çok kutupluluğa geçildiğinin altını çizen Rusya, bölgesel ve küresel ittifaklarla iddiasını pekiştirmektedir. Bir yandan Şanghay İşbirliği Örgütü’nü güçlendirmeye çalışmakta, diğer yandan Venezüella ve Bolivya ile Karayipler’de tatbikat yapmaktadır. Hem İran ile ilişkilerini geliştirmekte, hem de Nikaragua’nın Güney Osetya ve Abhazya’yı tanımasını sağlamaktadır. Enerjiyi çok başarılı bir diplomatik silah olarak kullanan, enerji, iletişim, havacılık, uzay, savunma gibi stratejik alanlara yabancı yatırımcıların girmesini engelleyen Rusya, ABD’nin bölgedeki etkisini sınırlamak için çalışmayı sürdürecektir. ABD’nin Polonya’ya füze kalkanı, Çek Cumhuriyeti’ne ise üs kurma yönündeki hamlelerine, Belarus’a füze kalkanı kuracağını açıklayarak yanıt veren Moskova, yükselişini her ne pahasına olursa olsun devam ettirmek Obama niyetindedir. Bush
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear