25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Cumhuriyet Strateji 22 Aralık 2008/234 ST R A T E J İ c Forumdan bir görünüm... 13 üniversitenin olmadığı gerçeği görmezden gelinemez. Bunun anlamı eğitim ve öğretimin devletin koruması altında olduğudur. Liberal ekonominin, serbest piyasa ekonomisinin cirit attığı toplumlar olarak AB ülkeleri eğitim ve öğretimin özele bırakılamayacak kadar kutsal olduğunun ayrımındadırlar. İnsanını iki yönden sağlama almak gibi bir kararlılık içindedirler. Gerek dil gerekse bilgi ve yetişme olarak ülkeler çocukları için kendi öz kaynaklarını kullanmanın kaçınılmaz olduğunu bilmektedirler. Bunun içindir ki bu yıl salt ekin ağırlıklı çalışmalara yer verilecek ve sözü edilen iletişimsizlik, ekin ve sanat aracılığıyla giderilmeye çalışılacaktır. Bugüne kadar ısrarla üzerinde durulan tecim ve turizmin sağladığı iletişimin kalıcılığının olmadığı görülmüş ve bu yıl yeni yolar aranmıştır. Bir romanın ya da bir şiir seçkisinin bir yabancının düş dünyasında yaratacağı imge kolay kolay silinemez. Bunun örneklerini çokça gördük. Bu toplantı bir kez daha göstermiştir ki Türkiye, AB’ye girmek konusunda ortaya toplumsal bir istenç koymalıdır. Tüm siyasal partileri, üniversiteleri, sivil toplum kuruluşları, kısacası, askersivil tüm kamuoyuyla. Ve kendisine çeki düzen vermelidir. Geleneğini, aile ilişkilerini koruyarak yaşam biçimini değiştirerek. Avrupalı yaşamayı öğrenerek. Bir başka deyişle, okuyarak, öğrenerek. AB de Türkiye üzerindeki ütopik sevdalarından vazgeçmeli ve Türkiye’nin duyarlı olduğu konulardan, kırmızı çizgilerinden, elini çekmelidir. Türkiye’nin etnik varsıllığını tek bir ülke olarak bağrında besleyeceğini ve hiçbir zaman hiçbir parçalanmaya izin vermeyeceğini ve Atatürkçülüğünden ödün vermeyeceğini bilmelidir. Ayrıca AB’yi Kıbrıs için koz olarak kullanmaktan vazgeçmelidir. Yoksa Türkiye’nin AB üyeliği ta uzaklarda kalır. Bizden söylemesi… Sivilleşen bir toplum olarak sivilasker ilişkisinin yeni bir düzleme taşınması gerektiğini belirtti. İTALYANCA ATATÜRK KİTABI Bu toplantının bir kuralı vardır; o da konuşmaların ya Türkçe ya da İtalyanca yapılmasıdır. Doğal olarak anında birinden ötekine çeviri yapılmaktadır. Konuşmasını İngilizce yapan bir konuşmacı bir akademisyendi, Ayşe Kadıoğlu. Kadıoğlu’na göre Türkiye AB’ye başvurmakla Avrupalı olarak “görünmekten” çıkmış, özünde Avrupalı olmuştur. Kadıoğlu bunları söylerken tarih boyu özellikle Türkİtalyan ilişkilerini görmezden gelmek gibi bir eğilim içine girmiştir. Dahası, Cumhuriyet Türkiyesi’nin çağdaşlaşmak sevdasının arkasında Avrupa’nın humanizmacı ve aydınlanmacı ateşinin yandığını da unutmuş gibidir. Bu Forumun bir başka özelliği de bir kitap tanıtımı oldu. İtalyan Prof. Fabio Grassi “Atatürk” adlı bir kitap yazmış. Çok oylumlu bir kitap. Kitap İtalya’da basılmış ve satışa çıkmış. Tanıtma ne yazık ki çok kısa sürdü. Kitabı gene Cumhuriyet Türkiyesi üzerine bir kitap yazan Roma La Spienza Üniversitesi öğretim üyelerinden Antonello Biagini kitabın yazarıyla birlikte sundular. AB: EKİNSEL ÖRGÜTLEME Sonuç olarak toplantıyı özetlememiz gerekirse AB, kimilerinin savunduğu gibi tecimsel çıkar üzerine kurulu bir örgütlenme değildir. AB,bize göre, çok güçlü ekinsel bir örgütlenmedir. Bu ekinsel taban yaşam biçiminden başlayarak eğitim dizgesine kadar uzanan zor ve dolambaçlı bir yoldur. AB yaşam biçiminin en duyarlı olduğu konu kentleşmenin getirdiği sorunlar bağlamında insanın dingin ve doygun İtalyan yetkililer, PKK’nın hem terör örgütü listesine alınmasının hem de Avrupa’da rahat hareket etmesinin çelişki olduğunu ifade ediyorlar. Müzakerelerin Kıbrıs nedeniyle askıya alınmasına da anlam veremiyorlar. biçimde yaşamasını sağlamaya dönüktür. Gerilimden uzak, çağdaş ölçütlere yanıt veren bir eğitim dizgesinde temelde önem verdiği kendi dilinde ve geleneğinde eğitim vermektir. AB’ye giren ülkelerin ulusalcılıklarını ya da milliyetçiliklerini yitireceklerini savunanların inadına bugün Türkiye’de yabancı dilde öğretim yapan eğitim kurumların sayısının hiçbir AB ülkesinde olmadığı kadar yüksek olduğunu söylemek zorundayız. Ayrıca hiçbir AB ülkesinde bizimki kadar özel Spiros Moskovou /09.12.2008 lman dostlar kışın tam ortasında bizlerle sohbet ederken, ‘sizin oralarda Yunanistan’da havalar hala sıcaktır’ diye serzenişte bulunuyorlar. Ama Yunanistan hep yeşillikler içinde, güneş cenneti bir ülke mi acaba? Şüphesiz değil! Yunanistan ile ilgili güzel hava tasvirleri bugünlerde ağır tahribata uğradı. 15 yaşındaki bir gencin, kabasaba bir polis memurunun kurşunlarıyla ölmesi, olay üzerine binlerce orta ve yüksekokul öğrencisinin tüm ülkedeki protesto gösterileri, anarşistlerin ve öfkeli bazı gençlerin, Yunanistan’ın ondan fazla büyük kentinde, Atina’nın merkezinde sokak çatışmalarına, tahribata ve yağmalamalara yol açmaları, demokrasinin eski beşiğine üzücü bir gölge düşürüyor. Yunanistan’da kim, kime karşı gösteri düzenliyor? Sadece öfkeli gençler polisin keyfi tavrına mı karşı çıkıyor? Paris’in banliyölerinin tersine, Atina’daki ayaklanmanın aktörleri daha ziyade orta sınıfın çocukları; toplumun en duyarlı radarları konumundaki bu çocuklar, perspektifsizliğe ve ümitsizliğe karşı protestolarını dile getiriyorlar. Böyle durumlardan kendi adına yararlanmak isteyen otonom/anarşist gruplar ise eylemlerin tuzu biberi oluyor. Peki öfke kime yöneliyor? Suyu çıkmış eğitim sistemine, ülkenin skandallara karışmış siyasi sistemine, dünyevi zenginlikler peşinde koşan resmi Kilise’ye ve vatandaş düşmanı polise… A Yunanistan şimdiye kadar görülmedik bir kurumlar krizi yaşıyor. İki partili sistem, PASOK sosyalistleri ile ‘Nea Dimokratia’ muhafazakarlarının değişimi olarak değil de, her iktidara gelenin, halkın sırtına dayanarak zenginleşmeleri olarak anlaşılıyor. Son birkaç yıl öncesine kadar toplumda sarsılmaz bir mercii olarak algılanan Kilise, finans skandalları nedeniyle bu konumunu yitiriyor. Eğitim sisteminin acilen ve temelden reforma ihtiyacı var. Okullardan yeni mezun olanlar için ayda 600 ile 700 Euro arasında değişen temel maaşların hoşnut edici bir perspektif olmadığı ise belli. Göstericiler kendi tarzları ile Yunanistan devletinde bir şeylerin yolunda gitmediğini haykırıyor. Peki siyasi yönetim bunlara kulak asacak ve en azından çözüm önerileri sunacak mı? Pek öyle olacağa benzemiyor! Muhafazakar Kostas Karamanlis liderliğinde iktidarda oturan ve parlamentoda kıl payı bir çoğunluğa sahip olan hükümetin, vaat ettiği üzere değişim rüzgarları estirerek, ‘devletin yeniden inşasını’ gerçekleştirmesinin mümkün olmadığı şu sıralarda daha bir belirgin olarak ortaya çıkmış durumda. Daha önce 20 yıldan fazla hükümet eden, muhalefetteki Yorgo Papandreou’nun PASOK’u ise şu anda gerçek bir alternatif olmaktan uzak. Görünen o ki, Yunanistan’ın siyasi önderlerinin halefleri, yani Konstantinos Karamanlis’in yeğeni ile Andreas Papandreou’nun oğlu, ülkeyi ekonomik ve sosyal krizden çıkartma becerisine sahip değiller. DW: Yunanistan’da kurumlar çatırdıyor
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear