24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 ST R A T E J İ c Cumhuriyet Strateji 24 Kasım 2008/230 Büyük strateji değişmeyecek ABD’de başkan değişikliğiyle bu ülkenin büyük stratejisinin değişmesi söz konusu değil. Obama ile yöntem ve araçların değişmesi gündeme gelebilir. Ayrıca Obama’nın yoğun olarak ekonomiye yönelmesi kaçınılmaz. Muharrem EKŞİ Ankara Üniversitesi, UİB Doktora Öğrencisi Obama ile yöntem ve araçlar değişebilir… arak Obama’nın ABD başkanlığına seçilmesiyle birlikte, bütün dünyada en üst düzeyden en alt kesimlere kadar hemen hemen herkes yeni dönemde Bush yönetiminden farklı bir dış politika izleneceği izlenimine kapılmıştır. Bu beklentilerin aslında Bush yönetiminden bıkkınlığın bir sonucu olarak tezahür ettiği görülmektedir. İşte bu noktada değişim sloganıyla iktidara gelen Obama döneminde ABD dış politikasında uygulanması muhtemel yeni yöntem tercihleri üzerine birtakım tespitleri ifade etmek gerekmektedir. Öncelikle, ABD siyasetinde ve dış politikasında göz ardı edilemeyecek bir parametreyi ortaya koymak gerekir: “Demokratlarla Cumhuriyetçiler arasındaki fark, Pepsi ile CocaCola arasındaki fark gibidir”. Bu tespitten hareketle; Bush yönetimi ile Obama yönetimi arasındaki dış politika farkının aslında beklenildiğinin aksine radikal bir değişimin olmayacağıdır. Başka bir deyişle, ABD’nin büyük (grand) stratejisinde bir değişimin olmayacağı, ama bu stratejiyi gerçekleştirme yöntem ve araçlarının değişeceği ifade edilebilir. Bununla birlikte, iki dönem arasında tıpkı Clinton dönemi ile Bush dönemi arasındaki fark gibi dış politikada yöntem/araç tercihlerinin farklılaşacağını beklemek mümkündür. Ayrıca, bugün yaşanan küresel finans krizinin de Obama yönetiminin dış politikasının dikkate alacağı en önemli parametre olarak ortada durmaktadır. B ÇOK TARAFLILIĞA AĞIRLIK Bu parametreler çerçevesinde; müttefiklerine, uluslararası örgütlere danışmadan ve uluslararası hukuku ve BM’yi dışlayarak hareket etme ve bunu dünyaya kabul ettirme şeklinde tanımlayabileceğimiz tektaraflı politikaların Obama döneminde terk edilerek çoktaraflı politikalara ağırlık verileceği beklenmektedir. Bu şekilde BUSH’UN ‘ARKASI’ TEMİZLENECEK Bush döneminde meşruiyeti azalan ve krize giren ABD Bush döneminde dış politikanın temel referans hegemonyasının zora dayanan değil, Gramsciyenin rızaya noktası olan terörizmle mücadele stratejisinin (bu strateji dayalı hegemonyasının yeniden tamir edilmesine ile ABD hegemonyası Bush döneminde gerçek yüzünü çalışılacaktır. Bu bağlamda, Obama yönetiminin dış göstermiş ve “kral’ın çıplak” olduğu görülmüştür) çok politikasında askeri araçlar ve militarist politikalar yerine taraflı uluslararası işbirliği ve uluslararası hukuka (BM) ekonomik araçlar ve küresel finans krizinin de etkisiyle daha uygun şekilde sürdürüleceği beklenmektedir. ekonomi politikalarına yer verileceği düşünülebilir. Ancak, temel referans noktasının küresel kapitalist Böylece Bush döneminin dış politikasıyla ilgili sıklıkla ekonomik sistemin tamir edilmesi ile yer değiştireceği ifade edilen ‘sert güç’ yerine ‘yumuşak güç’ veya ‘akıllı anlaşılmaktadır. Açıkçası; Obama döneminin en önemli, güç’ yaklaşımının geçerli olacağı söylenebilir. en uzun hatta bütün iktidarı döneminde meşgul olacağı ve Obama döneminde Bush yönetimi döneminde gündemin başını çekeceği konu, ABD ekonomisi ile bozulan transatlantik ilişkilerinin yeniden tamir edileceği küresel finans krizi olacaktır. Başka bir deyişle, küresel ve ABD’nin Avrupa ile daha uyumlu şekilde ve birlikte finans krizi nedeniyle bu krizi minimum zararla atlatmak hareket edeceği beklenmektedir. için iç ve dış politikada ekonominin ağırlıklı ve öncelikli Bu anlamda önümüzdeki bir konu olarak bu krizin uzun süreçte küresel finans krizi vadeli (10–15 yıl) olacağı dikkate nedeniyle ortaya çıkan alındığında bütün Obama Avrupa dörtlüsüyle dönemini işgal edeceği (Fransaİngilteresöylenebilir. Bu anlamda, Obama Almanyaİtalya) döneminin ABD ekonomisi ile Obama’nın aynı karelerde küresel kapitalist sistemin yeniden Obama sıklıkla yer alacağı dönüşümünü ve tamir fotoğraflara şaşırmamak edilmesini sağlamakla gerekir. Çünkü küresel geçeceği tahmin edilmektedir. finans krizi, ABD ile Kısaca, bütün bunlardan aslında Avrupa’nın aslında Obama döneminin daha çok Bush aynı gemide yönetiminin arkasını temizlemekle yer geçeceği anlaşılmaktadır. aldıklarını tekrar akla getirmiştir. Diğer bir ifadeyle; ABD batarsa AB de batar anlayışı ortaya çıkmıştır. Transatlantik ilişkilerin gelişmesi, aynı zamanda ABD hegemonyasının AB’nin çabalarıyla hesap verebilir duruma getirileceği bir durumu da ortaya çıkarabilir. Yine Bush yönetimi dönemindeki önalıcı vuruş gibi güç kullanımı stratejileri yerine yeni dönemde pragmatik yaklaşım çerçevesinde diplomasi ve diyalog politikalarına yer verileceği beklenmektedir. Ayrıca, bu yeni dönemde İran örneğinde görüldüğü gibi askeri operasyon seçenekleri yerine çok taraflı diplomatik baskı ve ekonomik yaptırım politikalarının ağırlık kazanacağı söylenebilir. Ancak, İran’ın diyalog politikalarına karşılık vermediği durumlarda en azından hava saldırısı şeklinde askeri operasyonların olmayacağını söylemek de zordur. Diğer taraftan, Obama’nın Bush doktrini yerine yukarıda ifade edilen yaklaşımlar çerçevesinde yeni bir barış konsepti ortaya atması ve geliştirmesi de beklenmektedir. Buradan hareketle, Bush döneminin jeopolitik vizyonu yerine jeoekonomik bir yaklaşımın tercih edileceğini söylemek mümkündür. Bush döneminde ABD’nin küresel hegemonyasını bütün dünyaya yayma stratejisi sonucunda arka bahçesi Latin Amerika’da gelişen AntiAmerikanlaşmaya karşı Obama’nın ilişkileri düzelteme yönünde adımlar atması da beklenmektedir. Bundan sonra bozulan ve gerginleşen Rusya ile ilişkilerinin de tamir edileceği ve GürcistanRusya çatışması nedeniyle askıya alınan NATORusya Konseyinin yeniden faaliyete geçirileceği söylenebilir. Bu bağlamda, uluslararası güvenlik ve barışın temini için başta Rusya olmak üzere AB ve Çin gibi büyük güçlerle çok taraflı silahlanma rejimlerinin yeniden tesis edilmesi ve güçlendirilmesi politikalarının yeni dönemde önem kazanacağı ifade edilebilir. Obama dış politikasının vazgeçilmez önceliği olan Irak konusunda çekilme takviminin tedrici olarak uygulamaya koyulacağı ve Irak’ın güvenliği için NATO’nun çok taraflı işbirliği çerçevesinde devreye sokulacağı ihtimali öngörülebilir. Lech Walesa Papa John Paul II ABDVatikan ilişkisinin küresel boyutu… Komünizme karşı güçbirliği Prof. Dr. Necdet ADABAĞ 60 İtalyan Birliği’nin kurulduğu yıldır. İtalya, tarihi boyunca paramparça yaşamış kimi eyaletler, cumhuriyet; kimileri prenslik; kimileri düklükle yönetilmiştir. Ancak en büyük toprak parçalarından biri de Papalığa ait olandır. Papalık salt Roma’nın bulunduğu Lazio bölgesini egemenliği altına almamış, onun dışında Adriyatik kıyılarında, Toscana’da toprak işgallerini gerçekleştirmiş bir devlettir. Tüm bu işgallere son veren 1860 hareketi İtalya’nın tek devlet çatısı altında toplanmasına yönelikti. Böylece yüzyıllar boyu bağımsızlık ve özgürlük beklentisi içinde yurtsever şiirler yazan Dante, Petraca, Leopardi gibi ünlü yazın adamlarının düşleri gerçekleşmiştir. Vatikan’ın da işgalcilik sevdası bitmiş ve Roma içinde yaklaşık dört milyar metre karelik bir alanla yetinmek zorunda kalmıştır. 1867 yılında Vatikan’ın ABD’nin işlerine burnunu soktuğu yönünde yanlış bir haber Vatikan’daki temsilciliğin kapanmasına neden olmuştur ve temsilcilik 1940 yılına kadar kapalı kalmıştır. Ne ki Vatikan ABD’deki Katolik din adamlarıyla ilişkisini sürdürmüştür. Bir anlamda tek dayanakları onlar olmuştur. 1929 yılı Vatikan için önemli bir aşamadır. Faşist İtalya, Lateran Antlaşmasıyla Vatikan’a özgürlüğünü vermiş ve Vatikan bağımsız bir devlet olarak İtalya’da yerleşik bir düzene kavuşmuştur. 18 KRİZİN GETİRDİĞİ İŞBİRLİĞİ 1930 bunalımı Amerika’da ABD iktidarı ile Katolik Kilise’sini sıkı bir işbirliğine zorlamıştır. Roosvelt, Chicago başpiskoposu kardinal Mundelein’in sosyal dayanışma konusunda büyük desteğini görmüştür. Bunalıma karşı Roosvelt, New Deal sosyal programını gündeme getirince kendine yakın olanlarca da yapılan eleştirilere boyun eğmek zorunda kalmıştır. Ne ki eleştirilerin yanı sıra tarihçi Katolik Gerald Fogarty, “Katolik sosyal dayanışma ile New Deal uygulaması arasındaki benzerlik Kilise ile iktidar arasındaki ilişkileri güçlendirmiştir” derken, bundan böyle ABD ile Vatikan arasındaki soğukluğun azalacağına işaret etmek istemiştir. Nitekim Boston piskoposu, ardından New York kardinal başpiskoposu Francis Spellman Vatikan’dan
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear