24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Cumhuriyet Strateji 17 Kasım 2008/229 ST R A T E J İ c 5 kuvvetler, uzaya erişme olanakları ve nükleer güce sahip olmakla mümkündür” görüşü de bizim elimizdeki olanakları değerlendirirken eksiklerimizi de hesaba katmamızı söz konusu eder. nerjiye bağımlı, doğal kaynakları geliştirilmeye muhtaç, tarımı gerilemiş ama halen tarım yapılabilir geniş alanlara sahip ülkemizin temel zenginliği bölgedeki ülkelere göre eğitimli, yeniliklere açık ve mücadeleci, büyük bir nüfusa sahip olmasıdır. Üstelik nüfusunun yüzde 65’i 35 yaşın altında. Eğitime önem veren, ancak eğitim düzeyinin ve devlet tarafından desteklenme ölçüsünün Cumhuriyetin ilk yıllarına göre giderek düştüğü ülkemizin bu önemli zenginliğini rasyonel bir şekilde değerlendirip değerlendirmediği ise sorgulanması gereken bir husus. Jeopolitik konumu nedeniyle iç ve dış tehlikelere açık olan ülkemizin en önemli sorunu giderek artan terör ve bölücülük. Bunda sözde müttefiklerimizin payının büyüklüğünü tartışmaya bile gerek yok. Öyle ki bizim müttefiklerimiz gibi sözde dostlara sahip olanın düşmana ihtiyacı yok. Yine temelde dış kaynaklı Silahlı Kuvvetler faktörünü dış köktendinci akımların da bu sözde politikasının her cephesinde dikkatlice ve müttefiklerce desteklendiği açıkça ortada. etkin bir şekilde kullanmasının gereği ise Toplumun belli bir kesiminin çağın ulusal çıkarlarımız açısından kaçınılmaz. gereklerine uygun bir şekilde eğitilmiş olması sistemin sigortası ise de bu OLASI EĞİLİMLER sigortanın dayanıklılığı da bugün Hem küreselleşmenin sonucu olarak sorgulanabilir hale gelmiş durumda. hem de küresel ekonomik güçlerin giderek İnsanlarımızın giderek oportünist bir artan baskıları nedeniyle etnik, dini ve yaşam biçimine doğru itildikleri ve bunda mezhepsel açılardan oldukça çatallı da Batı ve Arap Kültür Emperyalizmi gibi yapılara sahip olan Türkiye’ye komşu yabancı etkenlerin varlığı biliniyor. ülkelerin yakın bir gelecekte Irak gibiTüketim ekonomisinin gerekleri parçalanma korkusu içine düşecekleri, ülkemizde hızla, hem de bireysel hatta bir çoğunun çoktan bu paranoyaya ekonomik gücümüzün çok ötesinde kapıldığı gözlerden kaçmıyor. Ortadoğu, uygulamaya konulmuş durumda. Bunun sakıncaları ise son Amerikan mali krizinde Kafkaslar, Balkanlar ve hatta Orta Asya Türk Cumhuriyetleri bu çerçevede ele ortaya çıkmış iken bizde de yapay alınırsa bunların süreç içinde, ulusdevlet değerlenmiş YTL ile son yıllarda ithalatın bilinciyle gün geçtikçe daha derin bir yerli üretim aleyhine tetiklenmesi şekilde egemenliklerini koruma kaygısına sonucunda geniş halk kitlelerinin aşırı girmeleri beklenebilir. Bu husus söz borçlanması ve benzeri bir mali krize konusu ülkeleri yeni birliklere ve sürüklenme olasılığı giderek artıyor. ittifaklara zorlayacaktır. Türkiye’nin Çıkacak mali krizin yalnız yüksek uluslararası örgütler bağlamındaki borçlanma nedeniyle değil küresel mali deneyimleri, kültürel ve dini açıdan çevre krizin Türkiye’deki izdüşümleri nedeniyle ülkelere olan yakınlığı ülkemize bu de patlak vermesi bekleniyor. Olası bir ülkeleri yönlendirme ve toparlama krizde ise kaçınılmaz olarak üretimin konusunda bir avantaj sağlayacaktır. Zira düşmesi, iş yerlerinin kapanması ve işsizliğin katlanarak büyümesi söz konusu. Türkiye’nin de artık bir “ilahi komedi” haline gelen AB üyeliği konusunu daha Komşu ülkelerle potansiyel gerçekçi açıdan ele alıp başka sorunlarının yanı sıra ekonomik, siyasi sorunlar ve terör gibi çok boyutlu Türkiye coğrafyası, tarıma son derece elverişli... birçok sorunu olan ülkemizin gelecekteki en önemli bir başka gücü ise Rusya Federasyonu’nun dış politikasıyla ilgili çizgisini giderek değiştirecek olmasından dolayı önemi Soğuk Savaş dönemindeki gibi çok artacak Silahlı Kuvvetleri olacak. Avrupa’nın birinci, dünyanın sekizinci büyük ordusu olan Silahlı Kuvvetlerimizin deneyim, motivasyon ve eğitimiyle dünyanın en güçlü birkaç ordusundan biri olması şüphesiz en büyük sigortamız. Değişen dünya dengelerinde ordumuzun öneminin daha da artacağı ve özellikle AB’nin ikiyüzlü politikalarının gereği gelecekte Türkiye’ye olası bir Rus tehdidine karşı yanaşacağı hatta muhtaç olması kuvvetli bir ihtimal. Türkiye’nin E Ali KÜLEBİ TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanvekili akulebi@tusam.net Türkiye’nin potansiyeli Mevcut küresel, bölgesel gelişmelere karşın Türkiye’nin varlığını sürdürme ve geliştirme anlamında birtakım avantajları bulunuyor. Ancak bu avantajlarını koruyup kullanabilmesi için de zaaflarını gidermesi gerekiyor. Enerjiden, eğitime ve tarım politikasına kadar açmazlara çözüm aranmalı… istikametlere ve özellikle Avrasya coğrafyasına yönelmemizin zamanı çoktan gelmiştir. Türkiye, önümüzdeki 10 yılda dünya ekonomisi ve siyasetinde gerçekleşecek değişimleri, dönüşümleri hesaba katıp buna göre geleceğini konjonktüre bırakmadan, kendi elleri ile hazırlamalıdır. Bu bağlamda Türkiye, dış politikasını, Çin ekonomisinin ABD’yi yakalayıp geçeceği, BrezilyaRusyaHindistanÇin ve Güney Kore’nin 2020 yılında dünya GSMH’sinin yüzde 30’una sahip olacağı gerçeklerini göz önünde bulundurarak şekillendirmelidir. Tüm bunların yanı sıra bu ülkelerin hepsinin nükleer teknoloji alanında ileri bir noktaya erişmiş olmaları, bizim dış politika ve ulusal çıkarlarımız açısından ders çıkarmamız gereken bir husustur. Hatta bu noktada Türkiye sadece ders çıkarmakla yetinmemeli ve dış güçlerin müdahalesine rağmen nükleer teknolojiye sahip olarak ileri ülkeler düzeyine erişmeyi hedefleri arasına yeniden ve gerçekçi bir biçimde sokmalıdır. Nitekim Henry Kissenger’in dediği gibi “21. yüzyıl, nükleer teknolojiye sahip birinci sınıf ve buna sahip olmayan ikinci sınıf ülkelerin yüzyılı olacaktır.” Yine 21. yüzyılda gerçek bağımsızlığın yolu; “güçlü bir silahlı İç ve dış gelişmeler ışığında… TÜRKİYE’NİN SORUNLARI Jeopolitik, coğrafi, siyasi, askeri ve bor, toryum gibi stratejik doğal kaynaklar açısından zengin olan ülkemizin eğitimli insan gücü de bunlara eklendiğinde birçok ülkenin korkusu olan “sağlam, güçlü ulusdevlet” olma özelliğimizin ne denli önemli bir unsur olduğu açıkça ortadadır. Hele bunlara devlet ve hatta imparatorluklar kurma geleneğimiz, bağımsızlık tutkumuz ve yönetim deneyimimiz eklenirse gücümüz daha da belirginleşir. Ancak acilen üstesinden gelmemiz gereken sorunlarımızın çokluğu da ortadadır. Sözde müttefiklerimizin ve yine sözde “dost olan” komşularımızın Türkiye’de etnik azınlık yaratma politikası üzerinde çalışmaları ve bu konuda çeşitli provokasyonlara girişmeleri, yine bu bağlamda bölücü terörü desteklemeleri, AB sürecinde yaşanan kalıplaştırılmış sorunlar, köktendinci akımlar ve bundan nemalananlar, Irak’ın kuzeyindeki gelişmeler, sözde Ermeni Soykırımı iddiaları ve Ermenistan’ın üzerimizde geliştirdiği ve bizi sıkıntıya sokacak stratejileri, Kıbrıs’tan askerimizin çekilmesi konusundaki baskılar ve bunun sonucunda geçmişte olduğu üzere yine masa başında kaybedilecek bir ecdat mirası, ciddi ölçüde ve yüksek faizle dış borçlanma, cari açığın artması, özelleştirme politikaları, dışarıya kaçan reel sermaye ve bunun yaratacağı işsizlik, bizi dışarıya bağımlı hale getiren yanlış enerji politikası, dünyada tarımın önemi artıyor iken bizde tam tersine yok edilen tarım, Milli Eğitim’deki politikasızlık, gelir dağılımındaki dengesizlik, vergilerin ve devlet alacaklarının tahsil edilememesi, toplu bebek ölümleri gibi sağlıktaki anlaşılamaz beceriksizlikler, orta ölçekli bir savaşta şehit vermeyeceğimiz kadar çok insanımızı trafik terörüne kurban vermemiz, siyaset kurumundaki işleyiş sorunları ve lider hegemonyası, sanal gündemlerin arkasında koşma konusundaki zayıflığımız ve yönlendirilme zafiyetimiz ve nihayet “bize plan değil, pilav gerek” zihniyeti ile milli kaynaklarımızın israfı akla ilk gelen sorunlarımız. Halbuki yazımızın başında belirttiğimiz gibi, milletçe önemli hasletlerimiz, ülke konumu, tarihi, kültürel ve yönetsel altyapısıyla önemli avantajlarımız ve zenginliklerimiz var. Belli bir özgürlük, bağımsızlık ülküsü ve alışkanlığı etrafında toplanan, özellikle iç işlerimizi ciddi biçimde etkileyen dış güçlere karşı savunmadan ve günü geçiştirmeden ziyade daha aktif ve “diplomaside gereğinde güç kullanma konseptini” de uygulamaya sokarak bir dünya devleti olabiliriz. Bunun için insan sermayemizi, doğal kaynaklarımızı iyi ve rasyonel bir şekilde kullanıp ekonomik alandaki güçlü noktalarımızı daha da güçlü kılabiliriz. Ama bunları başarmak için öncelikle iç sorunlarımızı çözmemiz ve dünya siyasetinde stratejik hedeflerimizi yakalayacak bir vizyona, kararlılığa sahip olmamız gerekir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear