23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 Gözde KILIÇ YAŞIN TUSAM Balkan Araştırmaları Masası gyasin@tusam.net Kıbrıs Türkleri de Türkiye’deki seçime kilitlendi… C S TRATEJİ Gazimağusa Limanı’nın da AB aracılığı ile Rumlara verilmesinde sakınca görmemesine rağmen Kıbrıs Sorunu’nda bir aktör olarak görülmediğini kendi taleplerini öneri paketine ekletemediğinde anlamıştı. Bu tarihten itibaren kendisini o güne dek destekleyenler de açıkça geri çekilmeye başladılar. "Talat’ın da Denktaşlaştığı" çoktandır söylenmesine rağmen "Birleşik Kıbrıs" davası için yeni bir ismin belirlenmesinin konuşulur hale gelmesi o tarihlere rastlar. Ancak o hala KKTC’nin tanınması gibi sorununun olmadığını söylüyor. Bunu hayata geçirme çalışmalarını da sürdürüyor; Lokmacı Barikatı’nın yıkılması olayında olduğu gibi. Kıbrıs Türkünün esas sorunu Rum Yönetimiyle değil de Türkiye ve Türk askeriyleymiş gibi bir görünüm yaratmak istenmesine rağmen çok geçmeden çıkarılan yaygaranın boşuna olduğu ve Rumların atılan bu "iyi niyetli" adıma cevap vermeyeceği anlaşıldı. Sonuçta Rum egemenliğinin geçerli olacağı birleştirilmiş Lefkoşa’dan yana olan ve Türklerle paylaşmayı kabul edemeyen Rumların duvarı yerini korurken Türk’ün duvarı ve sınırı ortadan kalkmış oldu. B M’nin eski Genel Sekreteri Kofi Annan’ın "Kıbrıs Sorunu"nun çözümü için attığı son adım, görevden ayrılmasından hemen önce 8 Temmuz 2006’da, Talat ve Papadopulos’u ilk kez bir araya getirerek "Prensipler Dizisi" olarak adlandırılan beş maddelik bir mutabakatı İbrahim Gambari huzurunda imzalamalarını sağlamasıydı. 8 Temmuz mutabakatının senei devriyesi geldiğinde taraflar henüz bir kez daha bir araya gelebilmiş değildi dolayısıyla kapsamlı çözüm için özlü konuların da dâhil olduğu bir "iki toplumlu görüşme" başlatılamadı. Taraflar birbirini suçlayadursun Rum Yönetimi kabul etmediği için eleştirildiği Annan Planı’nı gündemden düşürmeyi başarmış oldu. Nitekim Papadopulos, 8 Temmuz öncesinde Paris’te gerçekleşen Papadopulos–Annan görüşmesinde Annan Planının terk edilmesi ve yeni bir zemin oluşturulması konusunda planın sahibini ikna etmişti; KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’a da "uzlaşmaz görünmemek için" kararlaştırılanı kabul etmek düştü. Gerçi Kıbrıs Adası halkları da 24 Nisan 2004 referandumuna taraflardan birisinin kabul etmemesi durumunda planının geçersiz olacağı sonucunu önceden bilerek gitmişlerdi ancak 8 Temmuz mutabakatı sadece planı değil uzun müzakereler sonucunda BM nezdinde o güne kadar oluşturulan zemini de ortadan kaldırmış oldu. Böylece Papadopulos, sorunu kendi perspektifiyle bir kez daha tanımlama ve sorununun çözümünü son derece güçlü olduğu AB zemininde yeniden planlama imkânı elde etmiş oldu. Talat’ın elinde ise Annan Planı dahi kalmadı. Türklerin "evet" demesi için iletilmesinde aracılık ettiği AB Talat zor durumda vaatlerinin gerçekleşmemesi nedeniyle ise halkının güvenini büyük ölçüde kaybetti. İzolasyonların kalkacağına ve AB kapılarının açılacağına inananlar ile Türkiye’den gelen sese kulak verenler bir tarafa başından beri kendisiyle birlikte olan, "Birleşik Kıbrıs" ülküsüne inanan, Kıbrıslılık kimliğini kabul edenler dahi yavaş yavaş Talat’ı ve ekibini terk etmeye başladı. Her birinin farklı gerekçesi olsa da kesin olan izlenen siyasetin beğenilmemesi. Denktaş’ın ardından cumhurbaşkanlığına seçilen Mehmet Ali Talat, kendisinden beklenen performansı gösteremedi. Partisi ve hükümet hakkındaki iddialar, ciddi oranda yıpranmasına neden olmuş durumda. POLİTİKA DEĞİŞİKLİĞİ Talat "statükoyu" değiştirmeyi de başaramadı. Denktaş’a karşı oldukları için değil ama ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal izolasyonların herhangi bir biçimde artık kalkmasını ve sadece rahat bir nefes almayı istedikleri için Annan Planını kabul edenler ve Talat’a şans tanıyanlar durumun daha da kötüye gittiğini düşünmeye başlayalı çok olmuştu. KADEM’in 2007 Ocağının son günlerinde açıkladığı araştırma ve kamuoyu yoklamaları Kıbrıs Türklerinin yüzde 65’inin "iki devletli çözüm"den yana olduğunu ortaya koyarak Talat’ın izlediği siyasetin temsil ettiği halk tarafından onaylanmadığını gösterdi. Birleşmiş Milletler Barış Gücü (UNFICYP) tarafından Nisan ayında tüm ada sathında yaptırılan anket, Rumların da iki devletli çözümde Türklerle fikir birliği yaptığını ortaya koymuştu. Rum Yönetiminin resmi yayın kurumu CYBC tarafından Mayıs ayında yapılan ve Rumların Türklerle kesinlikle bir arada yaşamak istemediğini (yüzde 48) dolayısıyla coğrafi ayrışmanın kaçınılmaz olduğu sonucuna ulaşan ‘İYİ NİYET’ ADIMLARI Muhalefette iken Rumların çözüm istediğini ancak UBP ve Denktaş’ın çözüm önünde engel olduğunu söyleyerek iktidara gelen Talat için ibre, Rumlarla ilgili yanıldığını kabul ederek yakınlığını gizlemediği AKEL ’in Genel Sekreteri Hristofyas’ın bile yüzünde maske olduğunu söylediğinde terse dönmeye başlamıştı. "Üç ayda Rumları çözüm masasına oturtma "vaadini yerine getirememesi, Rumların eskiden beri çözümsüzlüğü sürdüren taraf olduğunu söyleyen KKTC birinci Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ı haklı çıkardığı için Talat’a yönelik eleştirileri arttırdı. Hedefinin "Birleşik Kıbrıs" olduğunu, ayrılıkçı olmadığını, KKTC’nin tanınması diye bir amacının olmadığını söylemesine rağmen hedefini gerçekleştirmesine izin verecek bir muhatap bulamadığında ise "devlet" yönetmede oluşturduğu gerçeklerden uzak stratejisini alternatifleriyle yenileyemediği için KKTC halkı derin bir karamsarlığa sürüklendi. KKTC vatandaşlarının büyük bir kısmının tepki gösterdiği "Bu ceberut devleti yıkacağız" sözünü söylediğinde AB’nin ve BM’nin verdiği sözleri tutacağına hala inandığı gibi doğrudan Papadopulos’un olmasa bile Rum tarafından birilerinin en azından Türkiye’ye karşı mücadele anlamında kendisine destek vereceğini düşünüyordu. Rum taleplerini bir paket haline getiren "Fin Önerisi" gündeme geldiğinde de Maraş’ın BM aracılığı ile ve Talat Papadapulos
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear