Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 Mustafa ÖZBEK Türkiyem Topluluğu Sözcüsü M antık ve duygu, insanın anne ve babası gibidir. Bizim için ikisi de önemlidir. İkisinden de vazgeçemeyiz. Mantık, aklın çıkarlar için kullanılmasıdır. Duygu ise hayatta insana ve insanlığa ait bir şeyler olduğunun işaretidir. Duygu, insani çağrışımlar yaparken mantığın çağrışımları insandan ve insani değerlerden daha bir uzak olur. Duygu ve mantık sürekli çatışma halinde imiş gibi gösterilse de mantığı ve duyguyu eşit ağırlıklı olarak ilişkilere yansıtmak mümkündür. Sözgelimi gençlerin evliliklerini mantık mı duygu mu diye sorgulamak doğru değildir. Çünkü evlilik, mantığın ve duygunun karşımı olarak gerçekleşen bir karışımdır, bir sosyal olaydır. Evliliğin bunlardan sadece biriyle sürebileceğini düşünmek büyük bir hatadır... Tek başına mantık, tek başına duygu evlilik için bir çare olamaz... Mantığın insanların birbirleri ile kurduğu ilişkiler içinde taşıdığı önemi, aynı şekilde toplumlar ve ülkelerarası uluslararası ilişkilerde de görmek mümkündür. Türkiye'de estirilen rüzgârlar, kamuoyuna Avrupa ve Amerika'nın bu ülke için yegâne 'mantıklı' adres olduğunu söyleyerek Türkiye'nin yeni arayışlara girmesini 'mantıksız' bulmaktadır. Onlara göre Avrupa mantıklı oluşun, Avrasya ise mantıksızlığın adresidir. Gerek Avrupa'nın gerekse Amerika'nın Türkiye üzerinde kurduğu manevi ve psikolojik baskı, ülkemizi sonu gelmeyen ve bilinmeyen bir Sarkozy ve Merkel yolculuğa mecbur ve mahkum etmekle kalmamış, bu tutukluluk halinin 'mantıklı duruş' olarak tanımlanmasına da olanak tanımıştır... AB'ye kendi kafalarına göre sözüm ona danışmanlık yaparak kendilerini paralanmaya devam eden kişi ve kuruluşların haberleri, yorumları ve anketleriyle AB’yi putlaştırma çabaları devam etse de halkımızın sağduyusu sayesinde gerçeği görmesi şimdi bu çevrelerin tedirgin olmasına yol açmıştır. Ismarlama anketlere rağmen artık Türk Halkı'nın Avrupa'ya güveni kalmamıştır. Avusturya'da yayınlanan Der Standart Gazetesi'nde 10 Aralık 2007'de yapılan yorumda, Türkiye’de bundan 2 yıl öncesine kadar AB'yi isteyenlerin oranı yüzde 70 iken, bugün AB’yi istemeyenlerin oranının yüzde 70 olduğunun açıklanması bu yoldaki tespitimizi doğrulamaktadır. Avrasya’daki yaman çelişki… Avrupa'nın neden Türkiye'ye karşı olduğunu biz açıklamayalım, bu konuda 1950'li yıllarda İstanbul Üniversitesi’nde görev yapan Alman Asıllı Profesör Neumark'ın sözlerine bakalım: "Çok samimi olarak itiraf edeyim ki Avrupalı Türkleri sevmez ve sevmesi de mümkün değildir. Asırlardır kilisenin Türk ve İslam düşmanlığı Hıristiyanların hücrelerine sinmiştir. Sebebine gelince: Müslüman olduğunuz için sevmez. Sizler farkında değilsiniz ama onlar şu gerçeğin farkındadırlar; TARİHTEN TÜRKLER ÇIKARILIRSA TARİH KALMAZ. En az 400 yıl Avrupa’da sırtımızda ve ensemizde at koşturdunuz. Selçuklular Anadolu’yu, Osmanlılar ise Orta Avrupa ve Balkanları haçlı Ordusu’na mezar ettiler. Sizi silah ile yenemeyenler sizleri kendilerine benzeterek hakimiyet sağladılar. Selçuklu ve bilhassa Osmanlı, İslamiyet uğruna her şeyini feda etmeseydi, İslamiyet bugün sadece Hicaz’da varlığını devam ettirirdi. Kaldı ki Vahhabiliği kuranlar da İngiliz C S TRATEJİ Dominyon Bakanlığı’nın adamlarıdır. Batı her yerde İslamiyet’i sapık inançlara kanalize etti. Ama Osmanlı, Asrı Saadet’i devam ettirdi. Kilise size kin kusmaktadır ve sebepleri yukarıdadır. Ben Türkiye’ye geldiğimde sadece 2 üniversiteniz vardı. Şimdi 19 üniversiteniz var. ( o tarihte böyle idi şimdi daha fazla) Sizler gerçek hüviyetinize döndüğünüz an Avrupa’nın refah ve medeniyeti yıkılır. Yine sizler Avrupa’nın tarihi düşmanısınız ve daima düşman olarak kalacaksınız." Öte yandan Avrupa'nın 'Türkiye Düşmanlığı' konusunda nam salmış ülkelerinde yapılan anketlere göre Türkiye'nin AB'ye üyeliğine karşı olanların oranı Fransa'da yüzde 71'i, Almanya'da ise yüzde 66'yı bulmuştur. AB üyesi ülkelerin hiçbirinde Türkiye'ye verilen desteğin oranı yüzde 40'ı geçmemektedir. Tabii bu durumda Türkiye'deki bilim adamı ve düşünür kılıklı kişilerin, AB yanlısı çırpınan propagandaları bırakıp, AB’ye katılım tarihi olarak kafalarında gezdirdikleri 1 Ocak 2014 tarihinin de artık bir anlamının kalmadığını 14 Aralık (2007) zirvesi bildirgesinden 'katılım' sözcüğünün çıkarılmasıyla anlamış olması gerekir. Kısaca, taraflar arasında karşılıklı isteksizlik vardır. Türkiye Avrupa'yı, Avrupa ise Türkiye'yi istememektedir. Bu yöndeki açıklamalara ve tespitlere rağmen, bizim ülke ülke dolaşarak, yüzümüze ağır sözlerin bir şamar gibi vurulmasına ve aşağılanmalara sessiz kalmamızın, kendimizi 'alternatifsizliğe mahkum etmemizin’ mantıklı ne gibi açıklamasının olduğu doğrusu merak konusudur. Peki Türkiye'nin Avrupa Birliği'nde başka bir alternatifi olabilir mi? Var mıdır alternatifimiz? Elbette vardır... Bu alternatifin adı Avrasya'dır... Bize Batı gibi bakmayan, bizi hor görmeyen, bizimle aynı düşünen, aynı yaşayan Avrasya... 1990'lı yıllarda Turgut Özal, Sovyetler Birliği'nin ve Doğu Bloku'nun dağılmasından sonra, " 21.yüzyıl Türk Yüzyılı olacak... Balkanlardan Orta Asya'ya kadar olan Müslüman ve Türk ülkelerle gücümüzü daha tesirli yapacağız" diyerek, yine aynı yıllarda Süleyman Demirel, "Adriyatik'ten Çin Seddi’ne" şeklindeki sözleriyle toplumda büyük bir istek ve heyecan uyandırmıştı. Hem onların hem de daha sonra siyasetlerini ABD’ye ve AB’ye bağımlı kalarak çürüten siyasetçiler sebebiyle bu sözlerin pratiğe yansıdığı görülmedi. Heyecan çeşitli şovların ardından yaşanmadan sona erdi. Bugün Türkiye'nin Avrasya ülkeleriyle kuracağı ilişkilerin önünde en büyük 2 engel vardır. Bunlardan birinin adı Amerika diğerinin ki ise Avrupa’dır... Çünkü Türkiye'nin böyle bir