Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
18 Melek KIRMACI TUSAM Avrupa Araştırmaları Masası kirmaci@tusam.net Sarkozy, Türkiye karşıtı tutumundan geri adım atmıyor… C S TRATEJİ Konsey kararlarına atıf yapıldığından "katılım müzakereleri" yerine "müzakere" ve "katılım konferansı" yerine de "hükümetler arası konferans" kelimelerinin kullanılmasının Türkiye’nin müzakere sürecine etki etmediği yorumu yapılabilir. Bu açıdan bakıldığında Sarkozy’nin sembolik bir zaferden öte gitmediğini söylemek mümkün olabilir. Ancak "hukuken bir sonuç doğurmayacak da olsa katılım" ya da "üyelik" kelimelerinin metinden çıkartılması Türkiye’nin adaylık statüsünün düpedüz erozyona uğratılması anlamına geliyor. Türkiye’nin müzakere süreci için doğrudan bir etki yaratsın ya da yaratmasın "katılım" ve "üyelik" kelimelerinin 14 Aralık 2007 Liderler Zirvesi sonuç bildirisi metninden çıkartılması Türkiye’nin itibarını zedeliyor. Öncelikle 1998’de Komisyon, Türkiye aday ülke olmamasına rağmen, her aday ülke için olduğu gibi, Türkiye için de katılım yönünde kaydettiği ilerleme üzerine düzenli raporlar yayımlama kararı almış ve bu tarihten itibaren Türkiye için ilerleme raporlarının tümünde "katılım" kelimesini kullanmıştır. 10 Aralık 1999’daki Helsinki Zirvesi’nde alınan karar ile Türkiye’ye adaylık statüsü tanındı ve bu tarihten itibaren Türkiye’nin, diğer adaylar gibi, Katılım Öncesi Stratejisi’nin yanı sıra katılım araçlarından yararlanması kararı verilmiştir. Yine alınan kararda siyasi ve ekonomik kriterler ile üye olmanın gerektirdiği yükümlülüklerin üstlenilmesi için AB müktesebatının üstlenilmesine ilişkin olarak aday ülke tarafından hazırlanacak Ulusal Program ve Katılım Ortaklığı Belgesinin hazırlanması ile aday ülkenin birliğe katılımının çerçevesi çizilmiştir. Yani bugüne dek "katılım" kelimesinin kullanılmasında ne AB Konseyi ne de Komisyon herhangi bir sakınca görmemiştir. Bugün, Sarkozy’nin isteklerine göz yummak Türkiye’nin olduğu kadar Avrupa Birliği’nin itibarını da zedeliyor. Bugün, Sarkozy’nin başarısı oldukça sembolik görünebilir. TürkiyeAB ilişkilerinin bundan önce hiç bu kadar kötüleşmemiş olduğunu söyleyenlere Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olduğunu açık bir dille ifade eden Merkel Almanya’sından önce eski Şansölye Gerhard Schröder’in Türkiye’nin AB üyeliğine verdiği destek hatırlatılıyor. Benzer şekilde Sarkozy’ye kızıp AB ile köprüleri yakmanın Fransa’dan çok Türkiye’nin kaybı olacağını düşünmek de mümkün. Bu nedenle Sarkozy’nin Türkiye aleyhtarlığı karşısında rasyonel politikadan uzaklaşılmaması gerektiğini hatırlatmakta fayda var. Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan’ın dediği gibi "AB süreci sabır, sebat ve siyasi irade işi". Avrupa Birliği hedefi Türk dış politikasının "Batılılaşma" hedefinin bir parçası. Ancak "sabır, sebat ve siyasi irade" sahibi olmak yapılan haksızlıklara karşı tepkisiz kalmak anlamına da gelmemeli. Liderler Zirvesi sonuç bildirisini gördükten sonra Türkiye adına Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılacak resmi açıklama sonuca etki edemeyeceği için geç kalınmış bir açıklama olmaya mahkum. 18 Aralık’ta gerçekleştirilen Hükümetler arası Konferans’ta Türkiye’nin iki başlığı müzakereye açması uğruna Sarkozy’nin isteklerine nasılsa hukuki bir sonuç doğurmayacağı gerekçesiyle göz yummak kabul edilebilir bir durum değil. AB ile müzakere sürecinin rayında olduğunu göstermek niyetinde olanlara Türkiye ile sekiz başlıkta müzakerelerin askıya alındığını üstelik diğer başlıkların açılsa dahi kapatılamayacağını hatırlatmak isterim. Dahası teknik hazırlıkların tamamlanmasına karşın "eğitim ve kültür" başlığının Fransa nedeniyle açılamadığını yine "ekonomi ve para politikası" başlığının da tam üyelik yolunu açacağı gerekçesiyle yine Fransa tarafından engellendiğini unutmayalım. Aralık’taki Liderler Zirvesi’nin ardından dönem başkanlığını Slovenya’ya devreden Portekiz, reform anlaşmasına Lizbon Anlaşması adını vermenin sevincini yaşıyor. AB üye devletleri ve hükümetleri adına 13 Aralık’ta Reform Anlaşması’nı imzalayan AB Liderleri, Fransa ve Hollanda’da yapılan referandumlarda reddedilen AB Anayasası’ndan doğan boşluğu gidermeye hazırlanıyorlar. Şimdi sıra Lizbon Anlaşması’nın ulusal parlamentolar ya da referandumlar yoluyla onaylanmasında. Lizbon Anlaşması, aslında oldukça uzun ve epey zahmetli bir dönemin ardından egemen ulusların şekillendirdiği, kurumsal yapının inşa edilmesini öngören kötünün iyisi bir metin. Buna rağmen birliği sürüklendiği anayasal bunalımdan kurtarması nedeniyle Portekiz’in dönem karnesinin başarı hanesine yazıldı. AB, Lizbon Anlaşması’nın imzalanması ile ev ödevlerini öyle ya da böyle yerine getirmiş olmanın verdiği rahatlık ile uluslararası arenada kendine güçlü bir yer edinmek amacıyla yeniden işe koyulmak niyetinde. Zirve sonuç bildirisinin sonuna "Küreselleşme Hakkında AB Deklarasyonu" adıyla bir metnin eklenmesi de bunu gösteriyor. Böylelikle AB küreselleşmenin getirdiği zorluklarla mücadelede ne denli kararlı olduğunu yaşanan kurumsal krize rağmen hedeflerinde herhangi bir değişiklik olmadığını ilan ediyor. Birlik, "ekonomik bir dev" olmanın ötesinde "politik cüce" olmadığını dış politika alanında aktif bir rol üstlenerek göstermek istiyor. Bunu da Kosova için "koordineli bağımsızlık" ilan edilmesini sağlayarak kanıtlamak niyetinde. "Arka bahçesi" Balkanlar’da yaşanan savaş ve katliamı engelleyemeyerek Balkanlar’ın güvenliğe kavuşturulması işini ABD’nin eline bırakmakla suçlanan AB, Kosova sorununun çözümünde bu kez etkin bir rol oynamak istiyor. Balkanların bir kez daha savaşa sürüklenmemesi için Batı Balkanların AB’ye entegrasyonu dış politika alanında en güçlü enstrüman olarak görülüyor. Bu yüzden Kosova’nın bağımsızlığına ramak kala Sırbistan ve BosnaHersek Federasyonu ile İstikrar ve Ortaklık Anlaşmaları’nın paraf edilmesi şüphesiz tesadüf değil. Zira Liderler Zirvesi Sonuç Bildirisi’nde "Genişleme Stratejisi" başlığı altında Batı Balkanların geleceğinin Avrupa Birliği’nde olduğu ve 2008 yılının Batı Balkanların geçiş sürecinin desteklenmesi için önemli bir yıl olacağı ifadesine yer veriliyor. Nitekim 2009 yılının ilk yarısında Batı Balkanlar için model olarak gösterilen Hırvatistan’ın AB’nin 28. üyesi olacağının şüpheye yer bırakmayacak şekilde dile getirilmesi de bu savı destekliyor. Peki ya Türkiye? Önce Hırvatistan’a ardından Batı Balkanlara kapılarını açmaya hazır olduğunu söyleyen birlik, Türkiye konusunda benzer bir ortak tutum sergilemekten oldukça uzak. Türkiye’nin AB üyeliği konusu "sıcak patates" olarak tabir edilen bir konu olarak görüldüğünden Türkiye’nin üyeliğine destek veren ülkelerin sayısı karşı çıkanların sayısından fazla görünüyorsa da söz konusu Türkiye olunca AB’deki Türkiye destekçilerinin de eli kolu bağlanıyor. Bu durumun son örneği Liderler Zirvesi’nin hemen öncesinde Fransa’nın Liderler Zirvesi Sonuç Bildirisi metninin Türkiye’ye ilişkin paragrafında yer alan "katılım" ve " üyelik" kelimelerinin çıkartılması talebinin diğer üye devletler tarafından istemeyerek de olsa 14 AB yolu tıkanıyor Lizbon’daki AB liderler zirvesinden yine Türkiye’nin hoşuna gitmeyen kararlar çıktı. Türkiye ile ilgili paragraftan ‘katılım’ ve ‘üyelik’ yönündeki sözcüklerin çıkarılması, Türkiye’yi fazla heveslendirmeyi engellemeye yönelik olarak görülüyor. kabul edilmesinde yaşandı. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’yi ne dönem başkanı Portekiz ne de Türkiye dostları olarak bilinen İtalya, İngiltere, İsveç ve İspanya engelleyebildi. ‘ZAFER Mİ, DÖNEMEÇ Mİ?’ Liderler Zirvesi Sonuç Bildirisi’nin Türkiye ilgili bölümünde yer alan "katılım" ve "üyelik" kelimelerinin Fransa’nın isteği üzerine metinden çıkarılması Türkiye’de şaşkınlık yarattı. Hiç kimse Fransa’nın bu kadar ileri gidebileceğini düşünmemişti. Ancak, üye devletler arasındaki pazarlık sürecini belirleyen Fransa oldu. Portekiz, dönem başkanlığı karnesine "pekiyi" yazdırmak istediğinden Türkiye konusunda yaşanacak bir krizi önleyebilmek için Sarkozy’nin isteklerine göz yumdu. Diğer birlik üyeleri ise Lizbon Anlaşması’nın tüm üye devletler tarafından kabul edilebilecek bir metin haline getirilmesinde Sarkozy’nin payı büyük olduğundan Sarkozy’nin Türkiye konusunda ödüllendirilmesine ses çıkaramadılar. Kimilerine göre "katılım" ya da "üyelik" kelimelerinin metinden çıkarılması Türkiye’nin aday ülke statüsünde herhangi bir değişikliğe neden olmayacağından Türkiye’nin endişe etmesinin gereği yok. Metinde daha önce alınan Merkel ve Sarkozy...