25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

anda, belki kendi bile farkında olmadan, ağzından şu sözler dökülüverdi: "İşte, bu bir musikidir’’ Üretimin, sanayinin önemini hem de sanatlaştırarak pek az söz bu denli özlü ve güzel anlatabilmiştir... KARDEMİR, günümüzde de üretim yapıyor... C S TRATEJİ 7 oluyor. Akşamdan yarı geceye kadar. Biz 17 işçiyiz, köylülerin ufak mektep çocuklarınlan beraber okuyoruz. Şimdi ben ordan hem de üstün başarıylan bir diploma aldım mı arkadaş! O zaman anladım ki dünyanın ekseni nedir? Ne kadar eğiktir? 23 derece eğiktir biliyon mu? İngiliz gavurunun tercümanı da hoca okulda. Adam diyor ki ‘Karadeniz’in ortasına bir iğne düşmüş, bunu bul!’ Sen şimdi buna imkân yoktur efendim’ dersin. Paraleller, meridyenler filan bir araya getirip karşılaştırdın mı ‘gemi aha burada batmış, iğne de aha şurada’ diyeceksin, elinle koymuş gibi bulacaksın. Ben burada, bu fabrikada yani, öğrendim dünyanın ne olduğunu. …36 başından 37 sonuna doğru temeller bitti, duvarlar yükseldi epey. Ve efendi iş yürüdü biliyon mu? 1939 senesinde jeneratörü çevirdik biz. Kuvvet santrali cereyan vermeye başladı. Haaa bak, o jeneratörün şalterini basma şerefini Allah bana nasip etti biliyon mu? Çok şanlı şereflidir yani. KÖYLÜDEN İŞÇİ SINIFINA DOĞRU... İşletmelerinin gittiği her yerde yeni bir yaşam filizleniyordu. İşçiler oranın halkından seçilir, yetiştirilir gerekirse okutulur ve sadece o tesis için değil, özel sektör de dâhil tüm Türkiye için kalifiye iş gücü sağlanırdı. Bugünün iş adamlarının pek çoğu dolaylı ya da doğrudan işte bu işletmelerden yetişmiştir. Türkiye’de işletmelerde çalışmaya başlayan köylülerden ‘işçi sınıfı’ oluşumunda da Cumhuriyetin ilk tesislerinin çok öncü ve önemli rolü vardır. Ülke kalkınmasının coşkusuyla, bu kalkınmanın anahtarı olan üretim tesislerinde görev yapmanın hevesi, kıvancı ve sorumluluğu o dönemlerdeki kalkınma atılımında çok etkili olmuştur. En üst yöneticiden, düz işçiye kadar üstün görev bilinci, çalışma azmi ve inançlarla olmazlar olmuş, cumhuriyetimizin tuğlaları birbiri üstüne konmuştur. İlk dönemlerde, köylülerden işçi oluşturma çabalarını ve onların da bu üretim ve kalkınma seferberliğine nasıl bir heves ve çabayla katıldıklarını gene bir öyküyle aktaralım. Genç Cumhuriyetin o ilk dönemlerinde hangi niyet ve heveslerle nelerin başarıldığını, üretmeyi sevmeyle memleket sevmenin nasıl eş anlamlı olduğunu, aynı ışığın kimilerine aydınlık verirken kimilerini nasıl kör edebileceğini bilmem Karabük Demir Çelik Fabrikaları (KARDEMİR) Eski Ustabaşlarından Hakkı Yardibi’nden daha güzel kim anlatabilir. Sözünü ettiğim, "Çarklardan Çiplere" isimli kitaptaki Aydın Engin’in KARDEMİR öyküsünde yer verdiği bu söyleşide, KARDEMİR’in temel atma töreni için (3 Nisan 1937) kurulan derme çatma şantiye binasının inşaatında işbaşı yapıp aralıksız 45 yıl çalıştıktan sonra Kuvvet Santralı Ustabaşılığından Emekli Hakkı Usta şöyle diyor; "...Şu Keltepe’den aşağıya, buraya yürüyerek geldim. Baktım bu civarın köylüleri toplanmış bir yere doğru gidiyorlar. Biz de fabrika kurulacak diye duymuşuz ya, onların ardına takıldım. Soğanlı Suyu’nun oraya vardık, Cumhuriyeti kuranlar, ülkenin yabancı öğüdüyle değil, kalkınmış ülkelerde çalışma yöntemlerinin belirlenip Türkiye’ye özgü yöntemler geliştirmekten geçtiğini anlamıştı. Onlar, ‘memleket ışığına gözlerini kör etmeden bakmasını’ bildi… Uşaklı Eyüp Bey diye bir adam kırın ortasına bir masa, bir iskemle kondurmuş, oturuyor. ‘Çocuk gel buraya’ diye çağırdı. Sordu: ‘Çalışır mısın?’ Dedim: ‘Çalışırım efendim’. Başladık işe. Geleni alıyorlar biliyor musun? İşçi yok. Sinek, sivrisinek kırıyor milleti. Isıcak kavuruyor. Gelen bir bakıyor şöyle. Bir on beş gün çalışıyor. Bırakıyor gidiyor. Dayanması zor senin anlayacağın. Ben dayandım. YÜKSEK FIRIN VE MEMLEKET IŞIĞI Y …İşte şimdi geldik yüksek fırına. Hepsi bir tamam. İsmet Paşa filan gelmiş, yüksek askeriye kumandanları, vekiller filan hep orda. Vali arada kaybolmuş, var sen hesapla artık. Günlerdir vermişiz kuvveti ısınmış yüksek fırın. Derken efendi, bir ışık çaktı ki yüksek fırından… AZIYI ÖĞRENME FİLMİ Ohooo içimiz ışıyor efendi içimiz. Herkes salya sümük ağlıyor biliyon mu? Işık bu, yüreğine de Baktım düz amele yevmiyesi düşük. ‘Haaa, bu iş vuruyor, kafanın içine de. Öyle kızıl öyle parlak bir cahillikten böyle oldu’ dedim. Ona sora, buna sora ışık işte. Divriği madeniyle Zonguldak kömürü yazıyı öğrenmeye çabalıyorum biliyor musun? Daha buluşmuş; Karabük’te düğün dernek kurulmuş, fabrika filan kurulmadan, şimdi bu Yenişehir cevher erimiş, akıyor potaya. dediğimiz yere bir ilk mektep açıldı. Duttum …Bak efendi ben bu fabrikaya 45 yıl hizmet kaydoldum. Şimdi bak sekiz saat çalışmak, inşaatta vermişim. 45 yıl ne demek biliyon mu sen? 45 yıl mesai senin anlayacağın; sekiz saat uykuydu, yemekti yetişkin adamda ömür demek. 45 yıl. Bir yevmiye ıvır zıvırdı; sekiz saat mektepti ders çalışmaktı filan cezam yoktur benim 45 yılda. Bir yevmiye ceza İnönü ve Bayar, Nazilli Basma Fabrikası’nda... alacak bir kusur, bir ihmal yoktur efendi. Neden öyle peki? Bu fabrika bizim gözümüz. Bizim gözümüzün ışığı. O cevherin ışığını bilir misin sen? 1200 derecede erimiş demir cevheri bir ışık saçar efendi. O ışıktır. Memleketin ışığı. İyi bakmazsan kör eder adamı. Erimiş cevhere bakmasını bileceksin. Yoksa kör olursun. Ne demek istediğimi anlıyon mu sen?" Hakkı Usta’nın ne demek istediğini anladık mı? Işığa, memleketin ışıklarına doğru bakmasını bildik mi? O gün o koşullarda kurulan, ülke kalkınmasında büyük pay sahibi olan ve hâlâ da olabilecek memleket ışıkları birer birer söndürülürdü. Göremedik mi? Yoksa kör mü olduk?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear