25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

20 H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası mvurmay@tusam.net Artık iç çatışma ve bölünmeyle anılır oldu… C S TRATEJİ haliyle sefalet içinde, günü geçirecek parası olmayan bir halk yaşıyor Filistin’de. Ama aynı Filistin mafyaların cirit attığı, milyon hatta milyar dolarlık silah ticaretinin merkez üslerinden biri haline gelmiş durumda. Manzara ne kadar ironik öyle değil mi? Bir yanda açlık ve sefaletin hüküm sürdüğü tek kuruşa muhtaç bir Filistin, bir yanda ise milyarlarla ifade edilen dünyayı yöneten/yönlendiren o malum yeşil paraların saya saya bitirilemediği bir mafya düzeni. İşte uzaktan bakılınca görülmeyen, merceği büyüttükçe Filistin’de travmanın boyutlarının hayal sınırlarını zorladığı olduğu açıkça görülebiliyor. İşgalin, savaşın, sürgünün getirdiği yıllanmış toplumsal buhranlar nedeniyle düşünsel anlamda tamamen odağını yitirmiş, savrulmuş bir sosyal ve siyasal düzenin hakim olduğu Filistin’in böylesine bir ortamda her türlü müdahaleye açık olması, merkez üssü coğrafi olarak uzak olsa bile her depremden ciddi biçimde etkilendiği su götürmez bir gerçek. F ilistin denince akıllara gelen ilk şey kuşkusuz ki yarım yüzyılı aşkın bir süredir devam eden İsrail işgali olurdu bundan birkaç yıl önce. Ama şimdilerde işgalin yanı başına Hamas ve El Fetih arasındaki iç çatışma ve en nihayetinde yaşanan bölünmeyi de iliştirmek gerekiyor Filistin tasavvuru yaparken. Zira artık yeknesak bir Filistin’den söz etmek imkansız hale gelmiş durumda. Her biri ayrı bir Filistin’i yaşayan, bir çok anlamda tamamen zıt yönlere doğru yelken açmış olan iki ayrı Filistin var artık. Yıllardır düşman hedeflerine kilitlenmiş olan silahlar birdenbire içeriye dönüverdi. Önce küçük sokak kavgaları yaşanmaya başladı Gazze ve Batı Şeria sokaklarında. Çok geçmeden kavgalar büyüdü ve silahlar konuşmaya başladı. Silahlar bir konuşmaya başladı mı susmak nedir bilmezmiş derler Ortadoğu’da. Filistin’de de aynen böyle oldu ve içeriye dönen silahlar o gün bugündür bir an olsun susmadı. Hamas ve El Fetih’in birbirlerine doğrultup hiç acımadan çektikleri tetiklerden çıkan kurşunlar ise aslında ne Hamas’ı ne de El Fetih’i vurdu. Kurşunlar Filistin’i, Filistin’in kimliğini vurdu. Oysaki Filistinli kimliği, Bağımsız Filistin Devlet’i kurulunca kendisini somutlaştıracak bir devlet ile hayat bulacaktı. Ama vuslata eremeden paramparça oluverdi. Devlet olmadan devlet sorunları ile boğuşarak kendi kendini bitirme noktasına gelen Filistin, parçalanarak elinde kalan yegane varlığı olan birliğini de yitirmiş oldu. Şimdi ortada birbirlerini çeteci, darbeci, hain, işgalci, işbirlikçi, ajan ve hatta terörist olarak nitelendiren ve haliyle karşılıklı olarak birbirlerini illegal ilan ederek hiçbir şekilde tanımayan iki ayrı Filistin(cik) var. Haziran 2007’den beri Hamas Gazze’de, El Fetih ise Batı Şeria’da fiili olarak egemenliklerini sürdürüyorlar. Zaman zaman çatışmalar alevlense zaman zaman da tam tersi bir şekilde "uzlaşma" söylentileri çıksa da durumda bir değişiklik yok. Güzel Türkçemizin güzide deyimlerden biri ile nitelendirilebilecek bir şekilde her iki taraf da halen burnundan kıl Arafat aldırmıyor. Filistin’in tam kalbine yerleşen kanser hücreleri günden güne daha da ilerleyerek tüm vücuda yayılıyor. Filistin çıkmazda genel anlamda tüm Ortadoğu’yu dip köşe bir şekilde çatışma eşiğinde tutmaya çalışan ABD’nin İran ile olan hesaplaşmasında İran’ı zayıflatmak için ortaya koyduğu bölgesel kutuplaşma politikasının ilk kurbanlarından birinin Filistin olduğu apaçık ortaya çıkıyor. Ortadoğu’yu ılımlı ve radikal olarak kendi nazarında iki ayrı kutba ayıran ve işine geleni, işbirliği yapanı ılımlı olarak nitelendirip taçlandıran; işine gelmeyeni, yoluna taş koyanı radikal olarak nitelendirip bizzat taşlayan ABD’nin bu politik tuzağına ilk düşenlerden biri olan Filistin’deki zeminin "tuzağa düşmeye" müsait olması hatta davetiye çıkarması da "işleri kolaylaştırdı." Düşünün ki Hamas ve El Fetih’in olmayan iktidara muktedir olma savaşının tozu dumanı arasında vizyonsuz kalan içi boşalmış bir Filistin davası var artık. Daha doğrusu yok artık! Düşünün ki sıfır üretimle dönmeyen, olmayan bir ekonomi, gelen yardım paraları ile kendini idame ettirmeye çalışan ama edemeyen, Abbas Haniye Filistinİsrail sorunu son dönemde nitelik değiştiriyor. Filistinliler artık İsrail’le değil, ‘kendi kendileriyle uğraşıyorlar.’ İç çatışma ve bölünmüşlükle anılmaya HALK KARARSIZ başlayan Filistin, Ortadoğu’da İşte böylesine bir ortamda tüm beyin kaybetmiş, makinelere bağlı bir uygulanmaya çalışılan modeli bünyesine fonksiyonlarını şekilde hayata tutunmaya çalışan bir hasta misali Filistin’de sıradan halkın durumunu taşımış durumda… karşılayacak tek bir sözcük var; birçok dinde SİSTEMİN KURBANI Filistin’i Filistin olmaktan çıkaran bu sinsi kanser giderek yayılırken gerçekleri daha yakından görebilmek için resmi büyüttüğümüzde karşımıza son derece tanıdık bir manzara çıkıyor. Irak’ı paramparça edip, sadece Irak’ı değil tüm bölge dengelerini alt üst eden, bölge üzerindeki stratejik hedefleri gereğince cennet ile cehennem arasında sıkışmışlığı ifade eden "A’raf". Hamas ile El Fetih arasında bir seçim yapmaya zorlanan Filistin halkı gerçekten de tam anlamı ile A’raf’ta sıkışmış kalmış durumda. Bir tarafta ABD tarafından oluşturulan bölgesel kutuplaşmada ılımlı kanatta yer alan El Fetih ve diğer tarafta, tam karşı safta yer alan "radikal" Hamas. Başka bir deyişle bir yanda ABD ve Annapolis’te imzası bulunan elli küsur ülke tarafından Filistin’in gerçek temsilcisi olarak tanınan ve "gelecek vaat eden" sisteme dost El Fetih bir yanda her geçen gün daha da tecrit edilmeye çalışılan Hamas… Görüldüğü üzere Filistin, sahte bir cennet ve yine içi geçmiş, vizyonu olmayan, sonu ve sonucu hiç gözükmeyen bir direniş arasında seçim yapmaya zorlanıyor. Sokağa inip sıradan halkın nabzı tutulduğunda ise çelişkili görüşler, kararsız ve umutsuz ifadeler göze çarpıyor. Dedik ya birçok yönden bitkisel hayatta Filistin diye gerçekten de hayatın her alanında bunu gözlemlemek işten bile değil Filistin sokaklarında. Hani Ümit Yaşar Oğuzcan’ın o insanın içine işleyen dizelerini notalara döken Münir Nurettin Selçuk diyor ya "Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın, Denizler ortasında yelkensiz bıraktın, Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı beni bensiz bıraktın…" diye, işte bugünün Filistin’ini bir ayna misali yansıtıyor bu dizeler… Filistin halkı öyle bir açmazın, çıkmazın içerisine düşmüş ki, ne bir merdiveni var düştüğü dipsiz kuyulardan çıkabileceği ne de denizler ortasında tutunabileceği bir yelkeni… Geleceğe dair tüm inançları öyle bir yıkılmış ki Filistin’in, artık Filistin’e Filistin demeye kimselerin dili varmıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear