25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 Mahmut KİPER Metalurji Mühendisi USİAD Sanayi ve Teknoloji Politikaları Çalışma Grubu umhuriyet kurulur kurulmaz, Osmanlı’nın son 60–70 yılında ekonominin can damarlarını imtiyazlarla ellerinde tutan ve demiryolları, liman, su, elektrik, hava gazı gibi en can alıcı yerleri işleten yabancılar bu okkalı işleri gene ele geçirmek için her yolu denemeye başladılar. O günün IMF’si olan Rist, Müller ve bunlar gibi sihirbaz maliyecilerin biri geliyor, diğeri gidiyor; öneriler birbirini takip ediyordu. İşte, bugünlerle o günlerin yabancı danışmanlarının önerilerinin benzerliklerini saptayabilmek açısından, o günlerin danışmanlarından seçme örnekler: ‘Osmanlı borçlarını ödemekte gecikiyorsunuz. Uluslararası sermaye çevreleri nezdinde ‘kredibiliteyi’ sağlamlaştırmaktan başka çare yoktur. Bunun yolu ise, başka işlerden çok, dış ticarete öncelik vermekten geçer. Demiryolu ve sanayi yatırımlarına girmeyin. Bunlar çok yanlış ve maliyetli işlerdir...’ Oysa o günlerin genç Cumhuriyeti bu önerilerin tam tersini yapmaya kararlıdır. İlk yılların sloganı ‘bir karış daha demiryolu’ dur. Daha 1924 mayıs ayında Mustafa Kemal yabancı danışmanların söylediklerinin aksine şöyle demektedir: ‘Memlekette her vasıta ile bir karış fazla şimendifer (demir yolu) vücuda getirmek, fakat vaziyet ne olursa olsun bir gün geri kalmamak düsturu, milletin hakiki ihtiyacına tamamen uygundur’. Cumhuriyet’in kuşaklarının ekonomik SANAYİNİN MUSİKİ SESLERİ... 25 Ağustos 1935’te coşkulu bir halk katılımıyla kalkınmadaki doğru tespiti… temeli atılan Sümerbank Nazilli Basma Sanayi C S TRATEJİ C Öğüt değil, özgün yaklaşım Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda, bugünkü IMF ve Dünya Bankası’nın karşılığı olan danışmanlar sanayi kurulmamasını önerdiler. Önerileri, Türkiye’nin Osmanlı’nın benzer konumuna indirgenmiş bir Türkiye oluşturulmasını hedefliyordu. koşullarına alışmış halkın, çocuklarını savaşa göndermeden yetiştirip büyütmek dışında pek bir talebi olmasa da, ancak onlarla birlikte, tüm ülkede yaratılacak inanç, güven ve coşkuyla pek zorlu bu uygarlığı yakalama, çağdaşlaşma mücadelesi kazanılabilir. Mücadele başlamalıdır. Bu da ülke topraklarının kurtarılması gibi gene topyekun bir mücadele olacaktır ama bu seferki bir kalkınma mücadelesidir, bu savaş ülkenin yoksul halkının makus kaderinin değiştirilmesi içindir. Nitekim Mustafa Kemal’in Sümerbank Merinos Fabrikası açılışında söylediği gibi her fabrika milli sevinci arttırmaktadır. Çünkü bu tesisler sadece üretmekle, milli ekonomiyi kalkındırmakla kalmamakta, yöreyi de baştanbaşa değiştirmekte, çağdaşlaşmanın öncüleri olmaktadır. HER FABRİKA ULUSAL SEVİNCİ ARTTIRIYOR Sanayi hareketine başlanacaktır ama bu iş için önemli bir para gerekmektedir ve savaşlardan bitkin çıkmış cumhuriyetin parası; gelişmiş ülkelerin de kredi vermeye hiç niyetleri yoktur. İsmet Paşa durumu şöyle açıklamaktadır: ‘Memleketi sanayileştirmek programının olabildiğince hızla başarılması, sanayide ileri memleketlerin, bu hususta geri kalmış memleketlerin bu yoldaki hareketlerini iyi bir gözle görmemeleri Cumhuriyet’in ilk demirçelik fabrikası: KARDEMİR... bakımından, bilhassa önemli bir mesele halini almıştır’. Ancak Cumhuriyet İdaresi kararlıdır; ülkeyi gelişmiş ülkeler seviyesine çıkarmak, halkı da çağdaş yaşam olanakları ile tanıştırmak gereklidir. Bunun bugün olduğu gibi, o gün de tek bir yolu vardır; gelişmiş ülkelerin yaptıklarını inceleyip, ülkenin özgün koşullarına ve şartlarına göre en ileri sanayi ve üretim tesislerinin kurulması. Yeni Cumhuriyet idaresi bilmektedir; ancak bu yolla refah artar ve halk ileri yaşam olanaklarıyla tanışır. Bundan başka sürdürülebilir bir model yoktur. Yüz yıllar boyunca mütevazı yaşam Fabrikası’nın inşaatında 4000 işçi çalışmış ve tesis 9 Ekim 1937’de Mustafa Kemal’in katılımıyla işletmeye açılmıştır. Genç Cumhuriyetin en tepedeki insanından çocuğuna kadar sanayiye ve üretime nasıl baktığını, gelişmelerden nasıl büyük kıvanç ve coşku duyduğunu bu açılış öyküsü çok güzel yansıtmaktadır. Bu açılış; Türk Tarihi Vakfı yayını olan ‘Çarklardan Çiplere’ isimli kitapta yer alan liseli gençlerin çalışmasından derlenen bir öyküde, o günün tanığı Kemal Zeki Gençosman’ın ağzından şöyle aktarılmıştır: ‘Fabrikanın yöneticileri Atatürk’ü daha sitenin giriş yerinde karşıladılar. Gördüğü her şey O’nu sarıyordu, yüz çizgilerinde mutluluk ve kıvanç okunuyordu. Temiz yer, temiz ve güzel insanlar, Menderes bataklığını berekete çeviren, onun kara tılsımını yenen insan iradesinin yeni, yeni, sıra, sıra eserleri... Ellerinde bayraklarla, çiçek demetleriyle dizi dizi okul çocukları alkışlarla, şen şarkılarla haykırışıyorlardı. Derken fabrika alanına girildi. Alkışlar, şarkılar, havuzlara dökülen şakrak suların şıpırtıları ve ta kasabadan beri yayılıp gelen davulzurna sesleri, zeybek naraları... Gel gör ki fabrikada tıs yok... Bugün hizmete girmesi gereken bu koca fabrika, derin bir sessizliğe gömülmüş, sanki uyanılmaz bir uykuya dalmıştı. Fabrikanın müdürü, nazik bir evsahipliğiyle öne düştü. Bir yoldan, bir holden geçildi. Fabrikanın tam 480 büyük tezgahının, yere diz çökmüş birer dev gibi sıra sıra dizildikleri düz, geniş tepeden aldığı ışıkla aydınlık, temiz atelyeler uzayıp gidiyordu. Herkes yerli yerinde, makinesinin başındaydı. Ev sahipleri Atatürk’ü, bütün tezgâhları ve başlarındakileri, her yeri gören, yüksekçe bir yere buyur ettiler. Buradan bakılınca fabrika; takımların, bölüklerin, taburların geçiş töreni için sıralanıp yerlerini aldıkları bir geniş alana benziyordu ve bir karargah alanındaymışcasına burada bir komut bekleniyordu. Beklenen komut duyulmadı, ama Atatürk’ün arkasında duran müdürün bir ilgiliye sessiz bir işaret verdiği görüldü. İşte o zaman, o anda bin başlı dev, korkunç bir kükreyiş, bir kuduruşla, birden harekete geldi. Müdürün verdiği o işaretle tüm motorlar, tezgahlar birden coşmuş, kudurmuşlardı. Şimdi Menderes göklerine yükselen, Menteşe dağlarına kadar vuran, bu toprakların tarih boyunca kaç kez duyduğu yer depremi gürültülerini, yıldırım uğultularını andıran bir devler titreyişi havayı hem sarmış, hem sarsmıştı. Atatürk böylesini beklemiyor olmalıydı. O’nu oraya çıkardıkları zaman belki, etrafı görmesini, belki fabrika halkına bir şeyler söylemesini istediklerini düşünmüş olabilirdi. Ama öyle olmayıp da ayağının altındaki dünya ve etrafını saran hava birden harekete geçince, önce hatta biraz şaşırır gibi oldu; ne yapacağını bilemedi de denilebilir. Önce biraz durakladı, yanındakilere bir şeyler soracakmış gibi davrandı. Ama işte o
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear