Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Anar SOMUNCUOĞLU TUSAM RusyaUkrayna Araştırmaları Masası asomuncuoglu@tusam.net Batı’ya “hayır”lar ABD’yi rahatsız etti... C S TRATEJİ 5 çalışmaktadır. ABD ile düştüğü cepheleşmesini bütün dünyaya yayan ve mini silahlanma yarışına çekilen Rusya, bugünkü gücünü zorlayan bir dış politika izlemeye başladı. Ancak bu davranışının sebebi, ABD’de yansıtıldığı gibi Rusya’nın otoriterleşmesi veya Rusya’nın demokrasiye uygun olmayan bir toplum kültürü değil, Rusya’yı olduğundan daha zayıf olarak görme eğiliminde bulunan ABD’nin Rusya’ya "üçüncü dünya" ülkelerinden birisi olarak davranmasıdır. Rusya yöneticileri Batı tarzı demokrasiden farklı bir demokrasiye ulaşmak istemediklerini, sadece demokratikleşme sürecinin "kendi tarzında" olacağını belirtiyorlar. Rusya uzmanları bu "tarzı siyaset"in Rusya’da tarih içerisinde kalıplaşmış "yukarıdan reform" geleneğinin etkisiyle öne çıktığını düşünmektedir. Egemen demokrasiden bahseden Putin’in konuşmalarından anlaşıldığı kadarıyla Rusya yönetiminin esas olarak vurgu yaptığı nokta, Batı’nın Rusya’yı güçlü bir Avrupa devleti olarak kabul etmediğidir. Putin’in demokrasi tanımı aslında özünde liberal demokrasi tanımıyla çelişmemekte, üstelik Batı’nın önerdiği "eksik demokrasi" Rus elitlerinin işine yaramaktadır. Ancak Rus halkının değerleri analiz edilirse, sadece Batı’nın önerdiği demokratikleşme süreci değil, Batı tarzı demokrasi tanımının kendisi de Ruslar tarafından giderek azalan oranda tasvip edilmektedir. Yapılan kamuoyu araştırmalarında Rusların serbest seçimlerden ziyade, düzen, sosyal güvenlik, eğitim hakkı, iş bulma hakkı, sosyal adaletin sağlanması gibi kavramlara rağbet ettiği görülmektedir. Bu haklar demokratik Batı ülkelerinde sağlanmakla birlikte, "üçüncü demokratikleşme dalgasının" geçtiği çoğu yerde de bir türlü sağlanamamaktadır. Demokrasinin önemli bir parçası olması gereken bu hakların eksik kalması, birçok ülkede bir sistem olarak liberal demokrasinin halkın gözünden düşmesine neden olmaktadır. Böylece Batı’nın dünyaya, aslında gerçek demokrasiyi değil, "düşük yoğunluklu demokrasiyi" enjekte ettiğini savunan tez haklı çıkmaktadır. Ayrıca "düşük yoğunluklu demokrasi" teorisinin uygulandığı ülkelerde halkın sosyoekonomik ve kültürel gelişim ihtiyaçları geri plana itilmekte ve söz konusu ülkeler dışarıdan yönetilir hale gelmektedir. Demokratikleştirme politikası izleyen ABD’nin devlet düzenini sarsacak biçimde olsa da, seçim, ifade ve mülkiyet hürriyeti, kuvvetlerin ayırımında dogmatik bir şekilde ısrar etmesi ve milyonların sefaletine ve modern hayatın kazanımlarından mahrum kalmasına yol açan "şok terapisiyle" ekonomileri serbestleştirmesi, söz konusu "demokratikleşme dalgasının" başarısız olduğu ülkelerde tepkiyle karşılaşmaktadır. Ukrayna ve Gürcistan gibi ülkelerde halkın Batı’nın demokratik değerlerine sahip çıkmasının temel sebebi ise, bizzat demokratik değerlerin çekiciliği değil, milliyetçiliğin itici gücüdür. Rusya’ya gelince, burada 1980’lerin sonunda ve 1990’ların başında ABD’ye duyulan hayranlığın ve ABD’nin önerilerine göre hareket etme isteğinin yerine, ABD’nin gerçek niyetleri konusundaki şüpheler ve güvensizlik yaygındır. Halkın ve entelijansiyanın büyük bir kısmı, ABD’nin demokrasi söylemini, çıkarları için kullandığı bir araç olarak görmektedir. Bundan dolayı Ruslar için, kendi devlet başkanı tarafından yönetilen demokrasi, ABD ve diğer yabancı devletler tarafından yönetilen demokrasiden daha cazip gelmektedir. S on dönemde Batı’ya sık sık "hayır" diyen Rusya’dan rahatsız olan ABD, rahatsızlığını Rusya’nın otoriterleşmesiyle ilgili yaptığı eleştirilerle ve buna bağlantılı olarak Rusya’nın G8’deki üyeliğinin meşruiyetiyle ilgili başlattığı tartışmalarla dışa vurdu. Rusya’nın "yakın çevresinde" baskı politikasına meyletmesi de Rusya’nın otoriterleşmesine bağlanılıyor. Bu eleştirilerinden son derece rahatsız olan Rusya, her fırsatta kimsenin kendi işlerine karışmasına tahammül edemeyeceğini göstermeye çalışıyor. Haziran ayının sonunda yabancı gazetecilerle basın toplantısı düzenleyen Rusya Devlet Başkanlık Dairesi’nin başkan yardımcısı Vladislav Surkov, Rusya için kullanılan "yönetilen demokrasi" teriminin yanlış kullanıldığını, bunun aslında bir ülkenin iç politikasının ve ekonomisinin dışarıdan yönetmesine izin veren bir rejim anlamına gelmesi gerektiğini belirtti. Surkov ayrıca Rusya’nın ulaşmaya çalıştığı demokrasinin Avrupa tarzı demokrasiden çok farklı olmadığını belirterek, açık ülkelerle eşit ilişkiler içerisinde olan açık bir ülke olmak istediklerini ve dışarıdan yönetilmek istemediklerini vurguladı. Böylece Batı’nın, Rusya’nın demokratikleşmesini değil, dışarıdan yönetilmesine izin veren zayıf bir ülke olmasını istediğini ima eden Surkov, Rusya’nın "egemen demokrasi" yolunda ilerlediğini belirtti. Rusya içindeki muhalif basın tarafından hemen eleştiri oklarını çeken "egemen demokrasi" tanımı, aslında büyük Avrupa ülkelerinin demokrasisinden çok farklı değildir. Her ne kadar bugünlerde demokrasi bir takım biçimsel uygulamaların kabul edilmesi şeklinde sunulsa da, sağlam demokrasi inşasının sağlam bir devlete ve (1990’larda Rusların büyük özlem çektikleri) düzene dayanması gerektiği tarihle sınanmış bir gerçektir. Dışarıdan telkin edilen şablonların içeride pek işe yaramadığını 1990’lı yılların acı deneyimiyle bizzat yaşayan Rusya’nın bugünlerde devlete yaptığı (belki de kimi zaman aşırı) vurgusu aslında hızlı demokratikleştirme politikasının başarısızlığının doğrudan sonucudur. ABDRusya ilişkilerinde demokrasi söylemi ABD’den yükselen eleştirilerde garip bir şekilde "neden Rusya’nın ABD’nin menfaatlerine uygun davranmadığı" sorgulanmaktadır. Kimi ABD uzmanlarına göre ABD ve Rusya arasında oluşan zıtlaşmanın sebebi, dünyada başlıca demokrasi savunucusu rolüne soyunan ve "insanlık idealleri" adına hareket eden ABD ve çıkara dayalı dış politika izleyen yarı otoriter Rusya arasındaki değer farkıdır. Neoliberal bakışın hâkim olduğu bu yorumlardaki temel yanlışlık ABD dış politikasında sadece çıkarların değil, ideallerin de etkili olduğu savıdır. Hâlbuki ne geçmişte ne de bugün söz konusu idealler, ABD dış politikasının ideolojik altyapısı ve bir dış politika aracı olmaktan öteye gidebilmiş değildir. Bugün iki ülkenin gerçek veya zannedilen çıkarları Avrasya coğrafyasında tamamen zıtlaşmış durumdadır. Ancak "özgürlük savaşçısı" rolü oynayan ABD, tartışmayı ideolojik düzeyde yapmayı, demokrasi ve insan hakların savunucusu pozisyonundan hareket etmeyi yeğlemektedir. Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları gibi değerlerin evrensel değerler haline geldiği günümüz dünyasında ABD’nin Rusya ile ilgili bu söylemi Rusya’yı gerçekten de yıpratmakta ve giderek daha fazla kızdırmaktadır. Ancak Rusya, her fırsatta geriye adım atmayacağını göstermeye Son dönemde Batı’ya sık sık "hayır" diyen Rusya’dan rahatsız olan ABD, rahatsızlığını Rusya’nın otoriterleşmesiyle ilgili yaptığı eleştirilerle ve buna bağlantılı olarak Rusya’nın G8’deki üyeliğinin meşruiyetiyle ilgili başlattığı tartışmalarla dışa vurdu. RUSYA VE ABD’NİN ÇIKARLARI Bugün ABD’de akademik düzeyde Rusya politikası ile ilgili yapılan tartışmalarda "Rusya’yı kim kaybetti?" sorusunun cevabı tartışılırken, tanınmış Rus uzman Dmitriy Trenin’in ifadesiyle Rusya’nın "Batı yörüngesinden çıkıp, serbest uçuşa geçmesinin" arkasındaki sebepler araştırılıyor. Ancak söz konusu tartışmalarda görüşlerini belirten Amerikan bilimsel eliti üzerindeki subjektif çevre faktörlerinin ağır etkisi, kendisini belirgin bir şekilde göstermektedir. Söz konusu yorumlarda sadece Rusya’nın dış politika davranışlarının çarpık analizi değil, bizzat ABD davranışlarının bilimsellikten uzak dogmalar ve inanışlar çerçevesinde değerlendirilmesi göze çarpmaktadır. ABD’nin popüler ve akademik yayınlarındaki bu genel tutumun sebepleri, buna karşı çıkan Stephen F. Cohen tarafından "The Nation"daki makalesinde şu şekilde dile getirildi: "Zapt edilemeyen galibiyet duygusu". Buna göre kendisini Soğuk Savaş’ın galibi olarak ilan eden Washington, "galip olan, her şeyi alır" tarzında hareket etti ve etmeye devam etmektedir. Bu mantık çerçevesinde Rusya’nın sadece "yakın çevresindeki" çıkarları değil, kendi ülkesindeki egemenlik hakkı dahi meşru olarak görülmemektedir. Rusya’nın yurt dışındaki ve yurt içindeki davranışları ile ilgili olarak Bush, Putin’e Irak tarzı demokrasiyi önermişti.