Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası mvurmay@tusam.net Klasik Savaşlar Yerlerini PostModern Savaşlara Bırakıyor C S TRATEJİ 9 misali sıcak çatışmalar hatta savaşlardı. Soğuk Savaş’ın bu sıcak yüzünden nasibini en fazla alan bölge ise hiç kuşkusuz Ortadoğu olmuştu. Her biri ayrı bir yıkıma, parçalanmaya yol açan Arapİsrail Savaşları, Lübnan’da, Ürdün’de ve daha birçok Ortadoğu ülkesinde yaşanan kanlı iç savaşlar ve ciddi bir istikrarsızlık unsuru olarak 8 yıl boyunca Ortadoğu’yu bölgesel anlamda tehdit eden İranIrak Savaşı, Soğuk Savaş’ın Ortadoğu’ya yansıyan yüzleri olmuştu. Ortadoğu’da yaşanılan bu savaşların bir diğer ortak noktası da çoğunun "vekâlet yolu ile savaş" tanımlamasına uymalarıydı. Özellikle yaşanan iç savaşlar, tarih boyunca hiçbir zaman gerçek anlamda karşı karşıya gelmemiş olan ülkelerin güç gösterileri ve kullandıkları manivelalarla perde arkasından yürüttükleri savaşlardı. rtadoğu’da savaş, adı halen konulmamış olsa da tüm hızı ve her geçen gün artan şiddeti ile devam ediyor. İsrail vurmaya, Hizbullah "direnmeye" hatta asimetrik de olsa, kendinden beklenmeyecek bir şekilde karşılık vermeye, her iki taraftan da masum siviller, yine asimetrik olarak ölmeye, şehirler yerle bir olmaya devam ederken İsrailli ve Batılı resmi ağızlardan "savaş" kelimesi inatla çıkmıyor. İsrail resmi makamları bir aydır süren çatışmaları "askeri operasyon" olarak tanımlarken İsrail basınında kafalar karışık. Yediot Ahoronot, Jerusalem Post, Haa’retz gibi ülkenin önde gelen gazetelerinde köşe yazarlarının birçoğu önceleri tereddüt etseler de şimdilerde "savaş" kelimesini kullanıyor. İlk başlarda basın da resmi söyleme uyarak "askeri operasyon" diyordu ancak süreç içerisinde durumun "operasyon" gibi görece "hafif" bir kavramla açıklanamayacağını anlayan İsrail basınında sürekli güncellenen "İsrail Savaşta" başlıklı özel dosyalar bile mevcut. Ancak yine de İsrail hükümetinin kullandığı kavramları tercih eden yani savaşı bir "operasyon", yaşanılanları da bir "kriz" olarak değerlendirenlerin sayısı da oldukça fazla. Yani İsrail’de zihinler halen bulanık, kavram kargaşası hafiflemiş gibi görünse de tam olarak dinmiş değil. Kavram konusunda Batı’da, İsrail’de olduğu gibi karmaşa ve belirsizlik yaşandığı söylenebilir. Bu bağlamda, ABD ve Avrupa basını incelendiğinde her bir gazetede, dergide hatta aynı gazetenin farklı yazarlarında duruma ilişkin apayrı kavramlar kullanıldığı görülüyor. Kimileri "kriz" derken, kimileri ise sadece "bunalım" demekle yetiniyor. Kalıp olarak kullanılan bir diğer ifade de "İsrail’in Lübnan Operasyonu" tanımlaması. Bu son ifade yarısından itibaren dünyayı ABD ve SSCB arasında genel olarak İsrail’in resmi söylemi ile örtüştüğü için, ideolojik olarak ikiye bölen, kanlı iç savaşlara ve İsrail’e yakın basın kuruluşlarında ya da Batı’nın vekâlet yolu ile yapılan "vekil savaşlara" zemin özellikle de ABD’nin resmi söylemlerinde tercih hazırlayan ve tarihe "Soğuk Savaş" olarak geçen yeni ediliyor. Genel anlamda ele alındığında Batı basınına bir kavram armağan etmişti. Her şey o kadar açıktı ki; en çok kullanılan kavramın "kriz" olduğu görülse de ya ABD’nin saflarında yani Batı’dansın ya da CNN, BBC gibi dünya çapında yayın yapan SSCB’nin kanatları altında Doğu’dansın. Görünüşte kuruluşlarda "savaş" kelimesini görmek atık "kapitalizm" ile "komünizm"in egemenlik mümkün. mücadelesiydi ama perdelerin arkasında yaşananlar Aslına bakılırsa söz konusu kavram kargaşası dönemin adı gibi "soğuk" değil, bilakis cehennem hatta çelişkisi son derece doğal. Çünkü yaşanılanları "savaş" kelimesi bile tam olarak karşılayamıyor artık. Çünkü bildiğimiz Batı basını, savaştan daha farklı, daha öte bir mahiyette Lübnan’daki bugün yaşanılanlar. Sayısız savaşa tanıklık mücadeleyi yerinde etmiş olan tarih, savaşın da bir adabı, izlese de ‘savaş’ ahlakı olduğunu söyler satır aralarında kavramını ama bu savaş, tarih kitaplarında, kullanmaktan romanlarda okuduğumuz, filmlerde kaçınıyor... gördüğümüz "sıradan" savaşlara hiç benzemiyor. Dahası adı yok belki ama savaş ya da adı her neyse tüm şiddeti ile ben varım diyor. O Savaşın biçimi ve içeriği değişiyor 21. YÜZYILIN YENİ SAVAŞ DOKTRİNİ ABD, Avrupa ve İsrail basını İsrail’in Lübnan’a müdahalesini "savaş" olarak adlandırmaktan kaçınırken, genel tanım, "İsrail’in Lübnan operasyonu" olarak gerçekleşiyor. Ancak masum sivillerin bile bombalara kurban olması, olayın aslında bir savaş olduğunu ortaya koyuyor. Yirmi birinci yüzyıl ise daha en başından savaşın anlamında derin değişim ve dönüşümlerin olacağına dair güçlü sinyaller verdi. Nitekim 11 Eylül sonrasında yaşanan süreçte artık klasik savaşların yerini "postmodern savaşlara" bıraktığı tecrübe edilmeye başlandı. Neyin ne olduğunun bilinmediği son derece "flu" bir küresel sistem içerisinde tarafları, hedefleri, yöntem ve stratejileri öngörülemeyen, önüne düşük yoğunluklu, asimetrik gibi son derece afili birtakım sıfatlar getirilerek süslenen "yeni savaşlar" türemeye başladı. Daha da önemlisi bu "yeni savaşlar"da savaşmak için devletlere ve resmi ordulara ihtiyaç kalmadı. Uluslararası ilişkilerde "devlet dışı aktörler" olarak adlandırılan güçler artık devletmiş gibi davranıyor, fiili orduları ile yine fiili ordularla ya da gerçek devletler ve gerçek ordularla çarpışabiliyorlardı. Aslına bakılırsa pek de yeni sayılmaz bu "yeni savaşlar" ama, sistem değiştikçe içerik de farklılaştığı ve buna bağlı olarak nitelikler de değiştiği için yeni makyajları ile başka bir şeymiş gibi, yeniymiş gibi görünüyorlar. Oysa ki yöntemi, stratejisi ne olursa olsun sonuçlar hep aynı oluyor; kan ve gözyaşı… ARES’E ‘KÜÇÜK’ BİR HEDİYE Bugün Lübnan’da yaşanılanlar da yirmi birinci yüzyılın bu "yeni savaş doktrini"nin teoriden gerçeğe yansımasından başka bir şey değil aslında… Savaşın başladığı günden bu zamana kadar geçen süreçte yaşanılanlara, savaşan tarafların gerçek kimliklerine ve tüm dünyayı içine çeken kavram kargaşasına dikkatlice bakıldığında var olan bu savaşın, yirmi birinci yüz yılın, Savaş Tanrısı Ares’e "küçük" bir hediyesi olduğu hissine kapılıveriyor insan. Hizbullah’ın elle tutulur bir neden yokken, hele de ortam bu kadar gerginken, sonuçlarını bile bile, zaten Lübnan’dan çekilmenin intikamını almak için fırsat kollayan İsrail’in iki askerini kaçırması ve tüm bunların karşılığında uluslararası hukuk kurallarını, tüm insani ve ahlaki değerleri yok sayarak "güvenlik her şeydir, gerisi hikaye…"diyen İsrail’in Lübnan’a saldırması ve "terörist avlıyorum" diyerek bir ülkenin üçte birini yok etmesi, yüzlerce insanın sebebini bilmedikleri bir savaşa kurban gitmeleri, yüz binlercesinin evinden, yurdundan olması… İşte tüm bunlar ve daha niceleri açıkça gösteriyor ki dünya bu yaşanılanların "savaş" olduğu konusunda henüz bir uzlaşmaya varamamış olsa da bu düpedüz bir savaş! SOĞUK SAVAŞ’IN SICAK YÜZÜ Yirminci yüzyıl milyonlarca kişinin ölümü ile sonuçlanan iki dünya savaşı ve söz konusu savaşların ardılı daha doğrusu artçı şokları olarak adlandırılabilecek bölgesel savaşlara ve bir adım sonrasında da birçok iç savaşa tanık olmuştu. Bununla da yetinmeyen yirminci yüzyıl, ikinci