Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 Bahadır Selim DİLEK İran cepheyi öne çekti… C S TRATEJİ Arabistan’ın da Hizbullah’a sert çıkması oldu. Çünkü bu ülkeler sadece İslamcılıktan değil, bölgesel bir kuvvet olarak İran’ın sivrilmesinden dolayı da kendilerini tehdit altında gördüler. İran, Şii bir güç olarak ortaya çıkıyordu, ve tarihin en eski çağlarından beri İranlılarla Araplar arasında gerginlik yaşanmıştı" Aynı şekilde, Uluslararası Woodrow Wilson Merkezi’nde görev yapan ABD’nin eski Ortadoğu görüşmecilerinden Aaron David Miller’ın, "Amerika’nın bu olaya bir sınır çatışması olarak baktığını sanmıyorum. Şu andaki Amerikan yönetimi bu çatışmayı, İran’ın, Sünnilerin yaşadığı bir bölgede nüfuz sahibi olma girişimi olarak görüyor. İranlılar Sünni Araplara, ‘biz, Hizbullah ve Hamas gibi maşalarımız aracılığıyla, bu bölgedeki gelişmeleri etkileme gücüne sahibiz’ mesajını gönderiyor" değerlendirmesi de dikkat çekici. Özetle, Sünni rejimlerin bu tedirginliklerinde haklılık paylarının olmasına karşın, mezhepler arası bu çekişme, bölgesel ve küresel politika yürüten merkezlere istedikleri gibi oyun kurabilme ve oyunu yönlendirebilme avantajı da sağlıyor. Krizin tırmandığı günlerde önde gelen Sünni din adamlarından Şeyh Abdullah bin Cibrin’in, bir fetva çıkartarak Müslümanların Hizbullah’a katılması, taraftar olması veya dua etmesinin yasak olduğunu bildirmesi, sonrasında da Suudi din adamı Şeyh Sefer El Havali’nin yayınladığı fetvasında, Hizbullah’ı şeytanın partisi olarak tanımlaması ve Hizbullah’ın başarılı olması için dua edilmemesini istemesi, Sünni elitlerin söz konusu gelişmelere bakış açısını ortaya koyan sadece iki örnek. Bu fetvaya karşın, Müslüman Kardeşler gibi son dönemde siyasi alanda sıçrama yapan bir akımın, Hizbullah’ın yanında yer alan tutumu, tablonun bütünü içinde önemli bir noktaya işaret ediyor: Arap kamuoyunun hassasiyeti… srail’in 12 Temmuz’da kaçırılan askerlerini gerekçe gösterip, Gazze ve Lübnan’a yönelik başlattığı saldırılar, bütün gözlerin yeniden Ortadoğu’ya çevrilmesine neden oldu. İsrail’in saldırıları ile birlikte ortaya çıkan tablo, bölgede dengelerin bozulduğunu gösterirken, Ortadoğu üzerindeki küresel oyunda siyasi ve askeri açıdan kimin, ne zaman ve nasıl kazanacağı belli olmayan bir çatışma sürecine girildi. Savaşın cephesi her ne kadar İsrail ile Lübnan arasında görünse de, İsrail’in görünen hedefinin –en azından şimdilik Hizbullah olması, dikkatleri İran üzerine çevirmiş durumda. Tahran yönetiminin maddi ve manevi desteği ile Ortadoğu’da gücünü sergilemekte olan Hizbullah, bir anlamda İran’ın Lübnan’daki gölgesi gibi algılanıyor. Bu algılama, bir taraftan İsrail’in Lübnan’da, İran’ın gölgesi ile çatışmakta olduğu gerçeğini ortaya koyarken, diğer taraftan da İran’ın İsrail ile olan siyasi ve askeri alandaki potansiyel cephesini, kendi coğrafyası üzerinden Lübnan’a taşıdığını gösteriyor. Hem İsrail, hem Irak Lübnan’daki çatışmalarda kendi gündemini ön planda tutuyor. İsrail’in kendi güvenliğini sağlama, terörle mücadele gerekçesi altında Hizbullah ile girdiği savaşta gereğinden fazla güç kullanması, Lübnan’da Hizbullah’ın lojistik tesislerini yok etmesi, Suriye ve İran’dan gelebilecek lojistik desteği engelleyebilmek için yol ve köprüleri de yıkması, krizin başında açıkladığı söz konusu gerekçelerin dışında da amaçları olduğunu da açıkça gösteriyor. Bir anlamda İsrail, ABD’nin Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme arayışlarında bir ileri karakol görevi üstleniyor. ABD, bir taraftan İsrail üzerinden Tahran ve Şam’a da mesaj gönderiyor, diğer taraftan da Irak’ta içine düştüğü zor durum karşısında, ilgi alanını bu ülkeler üzerinde yoğunlaştırıp kendi kamuoyunu tatmin edebilecek bir formül bulma çabasına giriyor. Bu kanlı santranç tahtasındaki hamleleri ve bu hamlelerin sonuçlarını daha iyi değerlendirebilmek için, iki ülkenin de askeri ve diplomatik manevra alanlarını ayrıntılarıyla analiz etmek gerekiyor. İ İsrail’in zor savaşı ediyor. Sünni Arap rejimleri, Hizbullah’ın güç kazanmasıyla, Ortadoğu coğrafyasındaki güç dengelerinin İran lehine değişeceği tedirginliğini yaşıyor. Hatta bir adım daha ileri gidip, Tahran yönetiminin, Hizbullah’ın İsrail karşıtı söylemlerle Filistin davasından yararlanarak, Ortadoğu’da güç odağı duruma gelmek istediğini ileri sürüyorlar. Washington’daki Ortadoğu Enstitüsü’nün uzmanlarından Paul Scham’ın Amerika’nın Sesi Radyosu’na yaptığı şu değerlendirme, tabloyu net biçimde ortaya koyuyor "İlginç gelişmelerden biri, sadece Mısır ve Ürdün’ün değil Suudi Lübnan’daki savaş Hizbullah ile İsrail arasında gibi görünse de, durum İsrail’in İran’ın gölgesiyle savaştığını ortaya koyuyor. İsrail ABD’nin Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme arayışlarında ileri karakol görevi de üslenirken, Washington yönetimi bir yandan da Tahran ve Şam’a mesaj gönderiyor. ARAP KAMUOYU’NUN, REJİM AÇMAZI Askerlerin kaçırılması ve İsrail saldırılarının başlamasından hemen sonra, Suudi Arabistan, Ürdün ve Mısır gibi ABD’nin Ortadoğu’daki yakın müttefiklerinin yaklaşımı Washington yönetimini memnun etmişti. Her üç ülkenin liderleri, Hizbullah’ın iki İsrail askeri kaçırmasını çatışmaların başlamasının nedeni olarak ortaya koymuşlardı. Bu durum, resmi açıklamalara da yansımıştı. Şam ve Tahran yönetimleri de benzer yaklaşım içine girmişti. Yani, Ortadoğu’nun politik dehlizlerindeki ince hesaplar, adeta kuyumcu terazisi ile tartılıp verilen demeçler, kıvrak yaklaşımlar ortaya dökülmeye başlamıştı. Ancak, rejimlerini temsil eden liderlerin aksine Arap kamuoyunun sert tepkisi gecikmedi. Hizbullah’a destek, İsrail saldırıları ile birlikte arttı. Sünni Arap kamuoyu, Hizbullah’ın lideri Şeyh Hasan Nasrallah’ı "kahraman" ilan etti. Nasrallah, Mısır’da Nasır’a, Suriye’de ise Kudüs’ü SÜNNİŞİİ ÇEKİŞMESİ Ancak bu analizi yapmadan önce tablonun bütününe bakıldığında, dünya kamuoyunun, Ortadoğu coğrafyasının bir başka acı gerçeği ile karşı karşıya kaldığı hemen göze çarpıyor. İsrail’in hedefinin Şii Hizbullah olması, Sünni Arap rejimlerinin gerekli tepkiyi vermemesini de beraberinde getirirken, Arap kamuoyunun gösterdiği hassasiyet ve tepki de, sorunlara bakış açısından bölgedeki rejimler ve Arap halkı arasındaki uçurumun da bir başka kanıtı olarak ortaya çıkıyor. Hatta Sünni rejimlerinin tepkisizliğinin ötesinde, Sünni din adamlarının konuya yaklaşımı da, İslam dünyasının içinde bulunduğu açmazlara kuvvetle işaret İsrail’in sivil asker ayırt etmeden vurması çok sayıda çocuğun ölmesine neden oluyor.