26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

12 C S Çatışmanın, ilgili her ülke için bir faturası olacak gibi görünüyor. ‘Stratejik ortaklık’ nedeniyle ‘derin suskunluk’ içinde olan Arap yönetimleri, yükselen radikalizmin hedefi olabilirler. İsrail, ‘orantısız güç kullandığı’ savaş nedeniyle ‘Hizbullahlaşmış bir Lübnan’la karşı karşıya kalabilir. TRATEJİ ABDİsrail’e karşı Ortadoğu fay hatları H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası mvurmay@tusam.net K uşkusuz dünyanın en talihsiz kentlerinden biridir Beyrut. Bin bir gece masallarında anlatılan paha biçilemeyen zenginliklere ev sahipliği yapan, "Doğu’nun Paris"lerinden biri olarak anılan ve güzelliği ile dillere destan olan Beyrut’a şimdilerde savaşın puslu havası sinmiş durumda. Beyrut hiç de yabancısı olmadığı bu zehirli havayı yeniden solumamak için çok direndi ama bu defa da gücü yetmedi. Çok değil yalnızca bir yıl önce Beyrut’un ünlü Sahatül Şüheda Meydanı ve bugün İsrail füzelerinin yerle bir ettiği Beyrut caddeleri demokrasi, özgürlük ve bağımsızlık için aylarca sokaklarda sabahlayan Lübnanlı üniversite öğrencilerine mekan olmuştu. Eski acı anılarını unutmak isteyen, bir neslin daha savaşla büyümesini istemeyen Lübnanlılar, Refik Hariri Suikastı’ndan sonra "artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" diyerek geçmişe sünger çekmeye karar vermişti. Önce uluslararası toplumun desteği ile Suriye’nin 30 yıllık askeri varlığına bir son verildi, ardından beklenen sonuçlara varılamasa da seçimler yapıldı ve Lübnan böylece tam bağımsızlık yolunda büyük adımlar atmış oldu. Sıra son adım olan ülkenin nihai sınırlarının belirlenmesi ve bu bağlamda Suriye ve 2000 yılında ülkeden çekilse de Şebaa Çiftlikleri konusunda halen anlaşma sağlanamayan İsrail ile diyalog kurmaya gelmişti. Ağır aksak da olsa bu konuda girişimler başlamıştı. Yine uluslararası toplumun desteği alınmış, BM’den konuya ilişkin kararlar çıkmıştı. Geriye bir tek diyalog kanallarının açılması ve sağlıklı bir şekilde iletişim kurulması kalmıştı. Suriye, Lübnan’dan elini eteğini tamamen çekmeye çok da istekli görünmüyordu hatta Lübnan içerisinde bile halen Suriye’nin gölgesini isteyenler vardı ama tam bağımsızlık isteyen Lübnanlılar her şeye rağmen ümitlerini taze tutmaya çalışıyorlardı. Fakat hiç hesapta olmayan bir olay tüm ümitleri bir anda yerle bir etti. Takvimler 12 Temmuz 2006’yı gösterdiğinde, Lübnan’ın en güçlü siyasal, askeri ve aynı zamanda sosyal örgütlenmesi olan Hizbullah’ın lideri Şeyh Hasan Nasrallah, yüzünde büyük bir onur ifadesi ile televizyon ekranlarından İsrail’in Gazze’de giriştiği operasyona karşılık vermek, bir anlamda intikam almak için 2 İsrail askerini kaçırdıklarını duyuruyordu tüm dünyaya. İsrail’in beklenen yanıtı ise hiç gecikmeden geldi. Belki de Nasrallah televizyonlarda konuşurken bomba yüklü İsrail jetleri rotalarını Beyrut’a çevirip çoktan havalanmıştı bile… Sonuçta İsrail’in tüm ilgisi bir anda Gazze’den Lübnan’a kaymış ve İsrail 6 yıl önce terk ettiği "bataklığı"na geri dönmüş, Lübnan’ı, özellikle de Hizbullah’ın kalesi olarak nitelendirilen Güney Lübnan’ı füze yağmuruna tutmaya başlamıştı. Lübnanlılar ne olduğunu anlamdan, özgürlükten, bağımsızlıktan bahsederken birden bire geçmişin hayaletleri yeniden ortaya çıkmış ve Lübnan yine kanlı bir savaş filminin içerisinde bulmuştu kendini. L İsrail tüm eleştirilere rağmen Hizbullah militanı ya da sempatizanı olduğunu iddia ettiği ve hatta olma ihtimali olan herkesi, her şeyi vurmayı sürdürürken Lübnan’ı alev alev yakan ateşin dumanları tüm Ortadoğu’yu sarmaya başladı bile… Lübnan, Ortadoğu’nun kanlı tarihinde hep savaş alanı oldu ama adı "iç savaş" da olsa yaşanan bu savaşlar hiçbir zaman Lübnan’ın "kendi" savaşı olmadı. Kimi zaman İsrailSuriye çekişmesine, kimi zaman Suriye’nin egemenlik mücadelesine, kimi zaman da bölgedeki terör örgütlerinin hesaplaşmalarına sahne olan Lübnan, söz konusu savaş tümcelerinin hemen Nasrallah hepsinin öznesi değil nesnesi oldu. Bu durumun en açık örneği resmi tarihe "iç savaş" olarak geçen Lübnan İç Savaşı’nın perde arkasında yaşananlar oldu. 1976 yılında patlak veren iç savaş sırasında, her zaman için Lübnan üzerinde hakkı olduğunu iddia eden Suriye, Batı’nın ve İsrail'in ülkedeki Hıristiyanları desteklemesine karşılık ülkedeki Sünni ve Şii gruplara açıktan destek verdi. Bununla da yetinmeyen Suriye 40 bine yakın askeri ile Lübnan’a girdi. 2005 yılına kadar Lübnan topraklarında kalan Suriye, Lübnan’daki askeri varlığı ile hem İsrail ile arasında tampon bölge oluşturmuş oluyor hem de Lübnan’ı dilediği gibi yönlendirebiliyordu. Tüm bunlara karşılık İsrail, Hıristiyanları yeniden iktidara taşımak için 1982 yılında Lübnan’ı işgal etti. İsrail’in 2000 yılına kadar süren Lübnan işgali sırasında İsrail ve Suriye, Lübnan topraklarında adeta birbirlerinin gölgesi ile savaştılar. Bu noktada söz konusu süreçte İran’ın da aynı yöntem ÜBNAN’IN GÖLGESİNDE KALANLAR ile Hizbullah görüntüsünde İsrail’le savaştığı düşünüldüğünde Lübnan’ın kimlerin savaş alanı olduğu İsrail saldırısı sonucu çıkan yangın açıkça görülebiliyor. Lübnan’ın kısa özgeçmişinin ışığında bugün gelinen noktaya baktığımızda çok da farklı bir kompozisyon çıkmıyor karşımıza. Lübnan yine, belki içerisinde yer almadığı karmaşık hesapların, çıkar çatışmalarının, bölgesel ve hatta küresel mücadelelerin uğruna kılıçların çekildiği mekan oldu. Halen Hizbullah’ın, ucunun nereye varacağını bile bile böylesine gergin bir ortamda fitili neden ateşlediğini tam olarak bilen yok. Birçok komplo teorisi dolaşıyor ancak akıl ve mantık sınırları içerisinde, bu sorunun cevabı henüz bulunabilmiş değil. Velhasıl, Lübnan halkı yine nedenini asla bilemeyeceği bir savaşın tam ortasında, silahların hedefinde kısacası yaşam ile ölüm arasındaki o
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear