Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
10 Doç. Dr. Birol AKGÜN Selçuk Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Washington’un dış politikası TelAviv’in çıkarlarına ‘kurban ediliyor’ C S TRATEJİ cezalandırılması karşısında, taraflara sağduyu ve ateşkes önermek yerine masum halkın yaşam alanlarını harabeye çeviren ve etrafı duvarlarla çevrili bir bölgede onları adeta toplu biçimde açlık ve ölüme terk eden İsrail’in yanında yer almak, ABD gibi hegemonik bir güç için rasyonel bir temelde açıklanması güç bir dış politika seçeneğidir. Bu, olsa olsa ABD stratejik aklının işbaşındaki NeoCon’ların (yeni muhafazakarlar) körü körüne İsrail aşkına kurban edilmesidir. Bu konuda geçtiğimiz aylarda John Mearsheimer ve Stephen Walt’ın harika bir zamanlama ile kaleme aldıkları ve ABD siyasi elitlerini uyaran İsrail Lobisi başlıklı raporun ne kadar isabetli bir analiz olduğu bir kez daha anlaşılıyor. Ne yazık ki, ABD’nin bu tutumu Bush yönetiminin beş yıldır dünyaya anlatmaya çalıştığı küresel terörle mücadele politikasına da fayda sağlamayacaktır. Zira Ortadoğu’daki siyasi sorunların çözümünde savaşı ve şiddeti bir çözüm aracı olarak desteklemek, bir bumerang gibi bir gün ABD’ye dönecek ve Amerikan halkına yönelik yeni terör saldırılarına zemin hazırlayacaktır. Ortadoğu’da uzun dönemde Batının modern değerleriyle barışık siyasi hareketlerin yükselme olasılığı ya da Filistin’deki Hamas ve Mısır’daki Müslüman Kardeşler gibi akımlarının ılımlılaşması, ancak ve ancak Arap toplumlarında ABD’nin adil, tarafsız ve iyi niyetli bir hegemon güç olarak algılanmasına ve kendi sosyal ve ekonomik sorunlarının meşru siyasi yollarla çözülebileceğini görmelerine bağlıdır. Mevcut çatışmalarda ABD’nin yanlı tutumu ne yazık ki son birkaç yılda BOP projesinin bölge halklarında yarattığı barışçı siyasi değişim perspektifini zayıflatacak ve bölge halklarının ABD’ye yönelik güvenini derinden sarsacaktır. Umutların yerini ise Arap ve İslam toplumlarındaki ABD karşıtı kin ve nefret duyguları alacak; böyle bir siyasi iklim ise İran ve Suriye gibi ülkelerin siyasi gündemine hizmet edecektir. ABD ve İsrail’in son çatışmaların İran ve Suriye tarafından kışkırtıldığı iddiası ise tartışmalıdır. Öncelikle, Ortadoğu’daki sorunların anası Filistin sorunudur. Filistinlilere kendi devletlerini kurma hakkı tanınmadan Ortadoğu’da silahların susmasını, şiddet sarmalının sona ermesini ve kalıcı barışın kurulmasını beklemek hayalcilik olur. Hamas ve Hizbullah tipi silahlı örgütler İsrail’in kuruluşundan beri benimsediği yayılmacı dış politikasını durdurmaya yönelik toplumsal direnişi örgütleyen hareketlerdir. Hamas’ın intihar saldırılarının ve İ İsrail’in askerlerinin kaçırılmasını bahane göstererek bir yıl önce çekildiği Gazze’ye ağır silahlar eşliğinde geri dönmesi ve ardından da aynı nedenlerle Lübnan’ın güneyinde mevzilenen Hizbullah gerillalarına yönelik hava bombardımanı başlatması dünya kamuoyunun dikkatini bir kez daha Ortadoğu’ya yöneltti. Lübnan hükümetinin resmi açıklamalarına göre, ölü sayısı şimdiden 400’ü geçti. Bombalama ve çatışmalar nedeniyle evlerini terk edenlerin sayısı ise 750 bini buldu. İçlerinde Türklerin de bulunduğu binlerce yabancı zor koşullarda ülkeden ayrılırken, çatışan tarafların açıklamaları ve büyük güçlerin ilgisizliği nedeniyle savaşın İran ev Suriye’yi de içine alacak biçimde genişleme riski her geçen gün artıyor. Bölgedeki dengeler göz önüne alındığında, taraflar arasında sağlıklı diyalog kurabilecek ülkelerin başında ise Türkiye geliyor. Yazımızda İsrail Hamas ve Hizbullah arasında tırmanan krizin küresel ve bölgesel yansımaları ve olası sonuçları değerlendirilmeye çalışılacak. İsrail’in ‘önleyici vuruşu’ ABD VE İSRAİL’İN ORTAK YÖNTEMİ İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırıları büyük olasılıkla Hizbullah’a karşı bazı kazanımlar elde edilince sona erecek. İran ise bölgedeki Şii nüfus üzerindeki etkisini Batı’ya gösterme fırsatını iyi kullanıyor. Öncelikle ortaya çıkan krizin hangi sorulması gereken soru, ABD’nin Ortadoğu’daki uluslararası konjonktürde geliştiğini irdelemek uzun dönemli hedefleri açısından bu son çatışmanın gerekir. 11 Eylül olayları sonrasında radikal İslam etkisinin ne olacağıdır. Bilindiği gibi ABD, Büyük ve dini fanatizm, uluslararası barış ve güvenliğe Ortadoğu Projesi (BOP) adı altında bölgenin yönelik en önemli tehditler arasında sayılmış; Bush demokratikleşmesini ve sivil toplumun doktrini diye bilinen ve ülke güvenliğine yönelik güçlendirilmesini öngören ve böylece şiddet ve potansiyel tehditleri aktif hale gelmeden terörün kaynağını oluşturduğu varsayılan dini kaynağında kurutmayı hedefleyen "önleyici savaş" radikalizmin toplumsal zeminini zayıflatmayı kavramı ABD tarafından dünyaya yeni güvenlik amaçlayan politik bir strateji benimsemiş politikası olarak ilan edildi. Nitekim bu çerçevede durumda. Hatta Irak’ta işgalin devamı, hem ABD, 2003 yılında tek taraflı bir kararla BM ve Amerikan hem de dünya kamuoyu nezdinde bu uluslararası toplumun rızası olmaksızın egemen bir ülkenin demokrasi yolunda hızla ilerlediği devlet olan Irak’ı işgal etti. propagandasıyla meşrulaştırılmak isteniyor. Yine Bu uygulama ise yerleşmiş uluslararası hukuk ABD’nin İran ve Suriye’ye yönelik baskı düzeninin kuvvete dayanılarak değiştirilmesi politikaları da bu çerçevede sunuluyor. demektir ki, bugün İsrail’in Lübnan’a yönelik SRAİL AŞKINA KURBAN askeri harekatı Ehud Olmert hükümetince aynı gerekçelerle temellendiriliyor. Bush yönetimi Ancak son olaylarda görüldüğü gibi, bazı sınır İsrail’in saldırılarını sıcak takip ve terörle mücadele olaylarının bahane edilerek Lübnan topraklarına on gerekçeleriyle açıkça ve resmen desteklediğini ilan günde 1500 sortilik hava akımı düzenlenmesi ve bir ederken, ABD kongresi de hem senatoda hem de asker için tüm Gazze halkının topluca temsilciler meclisinde İsrail’i destekleyen ve çatışmanın sorumlusu olarak Hizbullah ve İsrail’in Lübnan’a yönelik füze saldırısı Hamas’ı gösteren kararlar aldı. Dahası savaş devam ederken Amerikan yönetimi İsrail’in acilen satın almak istediği ve Lübnan’daki Hizbullah sığınakları için kullanılacağı açıklanan kritik önemdeki bazı güdümlü silahların satışına da jet hızıyla onay verdi. Çatışmaları fiilen sona erdirecek tek güç olan ABD’nin açıkça İsrail lehinde tavır alması ise başta BM olmak üzere; AB, NATO, İKÖ ve Arap Birliği gibi örgütlerin aktif politik inisiyatif geliştirmelerini de önlemektedir. Burada İ