26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

16 Davos 2006'da, hem Asya modeli hem özelleştirme savunuldu… C S TRATEJİ Hükümet çelişki içinde Aybike KOCA TUSAM Çalışma Hayatı ve Türkiye Araştırmaları Masası akoca@tusam.net D ünyanın gelişmiş ve gelişmekte olan pek çok ülkesinin katıldığı Dünya Ekonomik Forumu, 2006'da da renkli görüntülere sahne oldu. İsviçre'nin Davos kasabasında düzenlenen Forum'un gündeminde dünya ekonomisinin ağırlık merkezi olarak gösterilen Hindistan ve Çin vardı. Asya ülkelerinin büyümesinden esinlenenler olduğu gibi, tedirginlikle karşılayan ülkeler de vardı. Türk hükümeti "zengin" ülkelerin tarafında yer alsa da "Asya büyümesi"ni model olarak benimseme fikrinden de uzak değil. Ancak büyümenin motorunun yabancı yatırımlarda aranması, Tayyip Erdoğan'ın konuşmasını yaptığı "Yeni karşılaştırmalı üstünlükler" oturumunun başlığına tezat oluşturuyor. Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi'nin ana fikrinin üretim olduğu unutularak devletçilik, yatırım, istihdam ve kalkınma yaklaşımlarından uzaklaşıldığı görülüyor. "Pazar odaklı yaklaşım" anlayışı, ülkeyi yabancılara pazarlamak olarak algılanıyor ve yabancı "yatırıma" değil yabancı "paraya" bel bağlanıyor. Davos Zirvesi'nden akıllarda kalacak olan konular şüphesiz bunlarla sınırlı değil. Ancak Zirve'nin Türkiye ekonomisi açısından değerlendirilmesi, önümüzdeki yıllarda gerçekleşecek olan zirvelere de ışık tutabilir. Türk ekonomi yöneticileri, Davos’a damgasını vuran Çin ve Hindistan’dan etkilenerek Asya modelinin örnek alınabileceğini açıkladılar. Yetkililer özelleştirmenin de süreceğini sözlerine eklediler. Oysa Asya’nın yeni yükselen gücü Hindistan, stratejik alanlarda kamu işletmeciliğini tercih ediyor. ABD'deki iş alanlarına uyum sağlayabilmelerini öngörüyordu. Başlangıçta ABD'nin kapitalizmini öğrenme ve sermayesine ortak olma amacı taşıyan girişimcilerin birbirlerine destek olmak için düzenlediği toplantılar, zamanla "sadece ekonomik" olmaktan çıktı ve "ekonomik aynı zamanda politik" bir görünüm kazandı. Dünya ekonomisini yakından ilgilendiren olayların gündemi meşgul ettiği 1973 Petrol Şoku’ndan sonra, toplantılara katılanların sayısı 450'den 1000'e çıktı. Küresel ekonomide meydana gelen olaylar ve yeni dış politika kuralları, Davos Toplantıları'nda masaya yatırılmaya başlandı. Tüm dünyanın yakından takip ettiği toplantılar, hem ekonomik hem politik bir arena haline dönüşerek 1979 yılında kurumsallaştı. Davos, Türkiye açısından pek çok gelişmeye sahne oldu. Bu gelişmeler siyasi görünümlü olmaları açısından önemliydi. Örneğin yakın zamanda Galataport ve TÜPRAŞ ihaleleri ile adını duyuran, pek çok siyasetçi, sporcu ve iş adamı ile yakın ilişkisi çok geçmeden ortaya çıkan ve başbakan ile dışişleri bakanının özel olarak görüştüğü Eyal Ofer, Davos'un devamlı ziyaretçilerindendir. Erdoğan'ın dediğine göre de Ofer ile Erdoğan 2005 Davos Zirvesi'nde tanışmışlardır. Davos Toplantıları, her yıl düzenli olarak yapılmaktadır ve kentin ekonomisine büyük katkı sağlamaktadır. Adeta bacasız sanayi unvanını alan bu toplantılardan elde edilen kazanç, toplantıların sürekli hale gelmesindeki görünmeyen nedenlerden de biridir. Zirve bir kez, 11 Eylül sonrasında, ülke ekonomisine katkı amacıyla New York şehrinde toplanmıştır. Hal böyle olunca akıllara bazı sorular gelmektedir; Amacı yoksulluğu ve işsizliği önlemek olan bu toplantılar, elde edilen kazanç toplantının yapıldığı yerin ekonomisine katkı sağlıyorsa, neden her yıl aynı şehirde toplanıyor? ABD ekonomisinin bile ihtiyaç duyduğu bu toplantılar, gelişmekte olan ülkelerde düzenlenerek, o ülkelerin ekonomilerine katkı sağlanamaz mı? Forum, oldukça geniş bir bakış açısıyla hazırlanmış gibi görünse de geçmiş yıllardan pek de farklı olmayan bir "Davos sonrası" ile karşı karşıyayız. Forum'da temel amaç olan yoksulluğun ve işsizliğin önlenmesi konusunda farklı görüş ve düşüncelerin çıkmadığı görülüyor. Zaten amaca ulaşılıp ulaşılmadığını görmek için bir yıl beklemeye de gerek yok. Keza bir önceki Dünya Ekonomik Forumu'ndan bu yana Türkiye'de ve diğer pek çok Avrupa ülkesinde işsizlik arttı. Buna rağmen Türkiye'den Forum'a katılım Özal döneminden sonra yeniden yüksek seviyelerde gerçekleşiyor. Bir anlamda uluslararasıcılığın kalbi haline gelen bu kasabada bir araya gelen büyük şirket yöneticileri ve yatırımcıların, Türkiye ekonomisi üzerindeki etkileri genellikle özelleştirme ve yabancı sermayenin girişini teşvik etme ile sonuçlandı. Bu yıl da değişen olmadı, katılımcıların pek çoğu, Türkiye'de yabancı sermayenin artması gerektiğine, büyümenin ancak bu şekilde sürekli hale gelebileceğine dikkat çektiler. Bunun yanında Türkiye'nin riskli bir pazar olduğunu bu sebeple "sıcak para"nın ne zaman ülkeyi terk edeceğinin bilinemeyeceğine dikkat çekenlerin sayısı da az değil. Hal böyle olunca Türkiye gibi on yıl öncesinde yatırımın düşünülmediği bir piyasa üzerine oynanan bahisler ikiye bölünmüş durumda. Yatırımın karlı olduğundan bahseden firmaların girişimlerine bakıldığında, yatırım değil özelleştirme sonucu firmanın el değiştirmesinden ibaret olan bir durum ile karşılaşılıyor. Değerinin altında bir fiyata büyük kuruluş ve tesislerin ele geçirilmesi, sonucunda da hiçbir yatırım yapılmadığı gibi üstüne bir de istihdamın azaltılması işlerine geldiğinden, maçı kazanan, piyasaya girebilen yabancılar oluyor. Bunun yanında Hindistan'ın tüm kuruluşlarını özelleştirmemesi, özellikle bazı stratejik sektörleri hala devletçilik anlayışıyla yönetmesi, Asya büyümesinin model olarak alınabileceğini belirten hükümet yetkililerinin gözden kaçırmamaları gereken bir durumdur. Ticarette serbestleşmenin vurgulandığı Davos 2006 Zirvesi'nde, Türkiye'ye özgü yapılan özel DAVOS’UN GİZEMİ İlk kez 1971 yılında, Alman asıllı iktisat profesörü Klaus Schwab tarafından başlatılan Davos Toplantıları, Avrupalı girişimcilerin Erdoğan da Davos’taki toplantılara katıldı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear