28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 Gözde KILIÇ YAŞIN TUSAM Balkan Araştırmaları Masası gyasin@tusam.net eredeyse son on yıldır Türkiye Aralık ayına hep gergin giriyor. Kasım ayı itibariyle muhtemel AB üyeliği sürecine bağlı olarak Türkiye’de gerginlik yine had safhaya ulaşmıştı. Türkiye’nin siyasi ve ekonomik alanda AB üyelik kriterlerini karşılama adına son bir yılda kaydettiği gelişmeleri değerlendiren AB Komisyonu’nun İlerleme Raporu 8 Kasım’da açıklanmıştı. AB Komisyonu, Ankara Protokolü’nün GKRY’yi kapsayacak şekilde uygulanmadığı tespitini yaparak limanların açılmamasının müzakereleri olumsuz etkileyeceği değerlendirmesini yapmış ancak duruma ilişkin nihai kararı 14–15 Aralık’taki AB Konseyi toplantısına bırakmayı tercih etmişti. AB Komisyonu’nun tavsiye kararını 14 Aralık’tan hemen önce açıklaması bekleniyordu ancak liderler zirvesinin ana gündem maddesi yapılmak istenmediğinden tarih 6 Aralık’a çekildi. Bir sürpriz yaşandı ve AB dönem başkanı Finlandiya’nın Kıbrıs’ta limanlar ve havaalanları sorununu çözme girişiminin –namı diğer Fin önerisinin başarısızlıkla sonuçlandığı açıklamasını yapmasından hemen sonra 29 Kasım’da Komisyon tavsiye kararını bildirdi. Komisyon, 14 Aralık zirvesine; 8 başlıkta müzakere açılmamasını, kalan 26 başlığın açılmasını ama kapanmamasını, Kıbrıs sorunu çözülünceye dek bu kararlarda bir değişiklik olmamasını tavsiye ediyordu. Komisyona göre bu, Türkiye ile müzakerelerin durduğu anlamına gelmiyordu ancak yine de müzakereler kısmen askıya alınmıştı. 11 Aralık tarihli Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyinde bu karar kesinlik kazandı ve 1415 Aralık’taki liderler zirvesinde de resmen onaylandı. Böylece AB, müzakerelerin normal seyrinde yürütülebilmesinde Türkiye’nin liman ve havaalanlarını Rum bandıralı gemi ve uçaklara açmasının bir ön şart halini almasını kesinleştirdi. Dolayısıyla Kıbrıs sorunu ile Türkiye’nin AB ile olan ilişkileri ayrılmaz şekilde birbirine bağlandı. Türk hükümetlerinin yanlış politikalarının sonucu C S TRATEJİ çıkarılmazken bir yandan da Türk kamuoyu yanıltıldı. Kıbrıs AB üyeliği önündeki binlerce engelden birisi olmasına rağmen tek engelmiş gibi gösterilerek yürütülen siyasete halkın onayı alınmaya çalışıldı. GKRY’nin tanınması ve limanların açılması halinde sürecin hız kazanacağı izlenimi yaratılmak istendi. Hem Türkiye’ye hem de KKTC’ye yapılan en büyük kötülük ise izolasyonların kaldırılması ile limanların açılması konusunun bağlantılandırılmasıydı. Bu yaklaşımla Kıbrıs’ta yaşanan sorun, izolasyonların kaldırılmasına indirgenmiş oldu. Öte yandan bu süreçte sorunun esas tarafının Kıbrıs Türkleri olduğu da ihmal edildi. Ambargoların kaldırılması, limanların açılması, direkt ticaretin sağlanması, hatta KKTC’nin yetki alanında bulunan Ercan Havaalanı’nın açılması dahi hep AB zemininde konuşulur oldu. Yani GKRY’nin, üzerlerinde hak iddia ettiği Kıbrıslı Türklerin söz hakkını da beklentilerini de gasp edebildiği bir ortamda Kıbrıslı Türklerin geleceği konuşuldu. N Kıbrıs sorunu nitelik değiştirdi Türk hükümetlerinin ödün veren tutumu, Kıbrıs sorununun nitelik değiştirmesine neden oldu. Sorun, uluslararası alanda artık bir ‘anlaşmazlık’ değil de ‘Rumların tanınmaması’ olarak kabul görmeye başladı. unutulmasına izin verilmesi, Ada’nın bölünmesindeki baş aktörün ellerindeki kanın görünmez kılınmasına olanak sağladığı gibi Türkiye’nin tezlerinin ve "tanımama" gerekçesinin de yok edilmesi sonucunu doğuruyor. Dünya kamuoyunun yanıltılmasına ses KIBRIS AB TEKELİNE Tüm bunlara ilaveten Kıbrıs sorunu büyük ölçüde BM zemininden AB inisiyatifine kaydırıldı. En azından AB açısından. Nitekim, AB Komisyonu’nun 29 Kasım 2006’da açıklanan Kıbrıs sorununa ilişkin tavsiye kararında BM zeminde geniş kapsamlı çözüm müzakerelerinin yeniden başlamasının önemine işaret ederken tavsiye kararını neredeyse olduğu gibi kabul eden 11 Aralık tarihli Konsey sonuç bildirgesinde BM çatısı altında bir çözüm bulunmasına yönelik herhangi bir atıfta bulunulmuyordu. Bu durumun GKRY’nin itirazları neticesinde gerçekleştiği söyleniyorsa da AB’nin de bu yaklaşımı onaylamış olduğu gerçeği göz ardı edilemeyecektir. Gerçi BM’nin tekrar devreye girmesi halinde bile değişen şartlar gereği Kıbrıs Türkleri açısından Annan Planı’ndan da geri bir tablo önerilecektir. Üstelik BM’nin yürüteceği olası çözüm müzakerelerinin her aşamasında AB de devreye girme imkanı bulacağı için tarafsız, eşit ve adil bir süreç söz konusu olamayacaktır. Doğrudan Ticaret Tüzüğü ise başından beri ölü bir belgeydi. 11 Aralık’ta AB dönem başkanlığının yaptığı basın açıklamasında Ocak 2007’de bu konunun yeniden ele alınacağı belirtilmiş olsa da GKRY şimdiden önlemini aldı. Yapılacak herhangi bir düzenlemenin Kıbrıs Türklerinin durumunda bir iyileşme veya kendi iddialarında bir geri adım yaratmasına izin vermek istemeyen GKRY, işlevsizleştirmeye çalıştığı doğrudan ticaretin "yasal" olarak adlandırdığı Rum tarafındaki limanlardan yapılmasını önerdi. Üstelik 1 Ocak’ta dönem başkanlığını devralacak Almanya ile şimdiden Limasol Limanı üzerinde anlaştığı da basına yansıdı. Türk hükümetinin son dönemde izlediği siyasetin Türkiye’ye, Türkiye’nin AB sürecine, KKTC üzerindeki izolasyonların kaldırılmasına ve Kıbrıslı Türklerin durumunun iyileştirilmesine hiçbir katkı sağlamadığı bir gerçek. Aksine Rum tezleri güçlendi. Türkiye geri adım attıkça GKRY dünyayı haklılığının ispatlandığına inandırma fırsatı buldu. Üstelik bugüne dek sürdürdüğü uzlaşmaz tavrının ve veto tehditlerinin doğru bir yöntem olduğuna da karar verdi. Bu, önümüzdeki dönemde GKRY’nin sürdürmeyi düşündüğü politikalara güç kazandırdı. Türkiye esneklik gösterdikçe temel devlet politikalarından uzaklaşırken Rum yönetimi duruşunu hiç değiştirmeksizin istediğini tam olarak alana kadar beklemeyi göze alarak esas hedefine adım adım yaklaşıyor. ‘KIBRIS SORUNU’ ANLAMSIZLAŞTI Uluslararası toplumun tutumu ve Türk hükümetlerince izlenen yanlış siyaset KKTC’nin varlığını bir Kıbrıs sorunu haline getirmişti. GKRY’nin 2004’ten bu yana AB’nin karar alma mekanizmasında yer alıyor olması, AB’nin diğer üyelerinin tutumu ve en çok da mevcut Türk hükümetinin politikaları nedeniyle bugün Kıbrıs sorunu da nitelik değiştirdi. Son dönem gelişmeleri Kıbrıs’ın bir arada yaşamaktan vazgeçmiş iki halkın sorunu olduğu gerçeğinin dünya kamuoyunda unutulmasına sebep oluyor. Artık "Kıbrıs Sorunu", AB üyesi olan "Kıbrıs Cumhuriyeti"nin Türkiye tarafından tanınmak istenmemesi olarak algılanıyor. Bu noktada uluslararası platformda "işgalci" yaklaşımı puan kazanırken Türkiye’nin uluslararası hukuk temelindeki haklılığı bertaraf ediliyor. Türk Hükümeti AB sürecinde ortaya çıkan kriz anlarını aşmak için Kıbrıs’ta yeni bir adım daha attıkça Kıbrıs’ı sorun haline getiren gerçeklerin tarih sayfalarına gizlenmesine büyük katkı sağlamış oldu. Rumların Türklere uyguladığı etnik temizlik ve terörün Talat ve Erdoğan...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear