Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
FRENLENEN GENİŞLEME "Büyük Patlama" olarak bilinen doğu genişlemesinin yarattığı uyumsuzluk problemlerinden alınan derslerden yola çıkan AB, genişleme sürecini frenleme çabası içinde… Bu nedenle zirveden çıkan karar, Haziran 2006’da gerçekleştirilen zirveye atıfta bulunularak, birliğin çiçeği burnunda üyeleri Bulgaristan ve Romanya’nın katılımının ardından, genişleme sürecinin 2009’a kadar askıya alınması oldu. Birliğin yapısal problemlerini çözmek amacıyla verilen bu soluk alma zamanı, AB kapısında bekleyen aday ve "potansiyel" aday ülkelerce endişe ile karşılanınca Komisyon daha önce birçok kez yaptığı gibi mevcut adaylara ve Batı Balkanlar’a verilen üyelik perspektifini tazeleyerek güvence verdi. Komisyon’un Kasım ayında yayımladığı Genişleme Strateji Belgesi üzerinde uzlaşı sağlayan üye ülkelerin genişlemeyi frenleme kararı, "Üç C" (consolidation, conditionality, communication) olarak tanımlanan strateji ile ifade ediliyor. Buna göre, Hırvatistan ve Türkiye’ye evet demeden önce AB, birliğin etkin işlemesini sağlayacak reformları tam olarak yerine getirecek. Birliğin 27 üyeli olmasını takiben geçici anlaşma olarak halen yürürlükteki Nice Anlaşması, mevcut işleyişi sürdürebilecek kapasitede olmadığından, önce anayasa ve karar alma mekanizmalarında reforma gidilmesi gerekecek. İkinci C yani şartlılık prensibine göre aday ülkeler, tüm ön şartların ancak tamamını yerine getirdikten sonra tam üyelik tarihi alabilecekler. Buna göre Komisyon, bundan böyle hiçbir adaya önceden belirlenmiş bir katılım tarihi vermeyecek. Ayrıca, Bulgaristan ve Romanya’nın idari ve adli reform ve yolsuzlukla mücadele konularında gerekli adımları atmadan üye olmasının yarattığı rahatsızlık karşısında, aday ülkelerin bu alanlardaki yükümlülüklerini yerine getirmesi şartı katılımın çok daha erken bir aşamasında ele alınacak. Üyelik sürecinin tamamlanması, aday ülkenin gerekli reformları yerine getirmesine bağlı olmakla birlikte, birliğin "entegrasyon kapasitesi" ilkesine dayanacak. Birlik, aday ülke tüm koşulları yerine getirse bile, yeni üye kabul etmeye hazır olana kadar, aday ülkeyi bekletecek. Üçüncü C yani, üye devletler ve halkları arasında iletişimin sağlanması, genişleme sürecini tümden etkileyebilecek bir faktör. Hatırlanacağı üzere, Fransa ve Hollanda’da yapılan referandumlarda anayasanın reddedilmesi, halkların daha fazla genişlemeye verdiği bir tepki olarak yorumlanmıştı. Birliğin, vatandaşlarından gittikçe uzaklaşan, anlaşılması güç, hantal bir bürokrasiye dönüşmesine çözüm bulmak amacı ile AB, bundan böyle aday ülkelerin üyelik sürecinde birliği oluşturan halkları da bu sürece dâhil etmeyi planlıyor. Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi ile aynı zamanda bakanlar düzeyinde gerçekleştirilen Hırvatistan ile Katılım Konferansı’nda alınan karar, Hırvatistan ile aynı tarihte müzakere masasına oturan Türkiye’nin yollarını resmen ayırdı. Türk basınında neredeyse hiç yer almayan bu durumun anlamı şu: Aralık 2004’te Türkiye ile müzakerelerin başlatılmasını Hırvatistan’ın da müzakerelere başlaması koşuluna dayandıran Avusturya, müzakerelerin başlangıcından yalnızca bir yıl sonra istediğini elde etmiş oldu. Yani Türkiye ile müzakereler kısmi olarak askıya alınırken; Hırvatistan, Eğitim ve Kültür başlığını açtı ve şartlı olarak kapadı. Bununla birlikte komşuları İtalya ve Slovenya ile Adriyatik Denizi’nde balıkçılık alanlarının belirlenmesine ilişkin olarak anlaşmazlık yaşayan Hırvat hükümeti İlerleme Raporu’nda tüm üyelerle iyi ilişkiler kurması gerektiği yönünde uyarılmış olmasına rağmen Ekolojik ve Balıkçılık Koruma Alanı’nı bir yıl gecikme ile Ocak 2008’den itibaren tüm üyelere uygulama kararı aldı. Bu karar, Hırvatistan’ın müzakere sürecini tümden ya da kısmi olarak etkilemek yerine balıkçılık faslı daha ileriki bir tarihe bırakılarak herhangi bir krizin doğması engellendi. Dahası, bundan böyle hiçbir aday ülkeye önceden üyelik tarihi verilmemesi kararına rağmen, Avrupa Parlamentosu Başkanı olarak katıldığı son toplantıda Joseph Borrell, Hırvatistan’ın tam üyelik tarihini 2009 olarak belirtmekte hiçbir çekince görmedi. Batı Balkanlar’ın üyelik sürecine ilişkin olarak en çok tartışılan isim, hiç şüphesiz Sırbistan oldu. Hatırlanacağı üzere Sırp savaş suçlusu Ratko Mladiç’in yakalanması konusunda BM Savaş Suçları Mahkemesi C S TRATEJİ 11 zorlaştırması, geniş kapsamlı Avrupa Göç Politikası’nın oluşturulmasında yaşanan zorluklar, yasadışı göçü önlemeye yönelik işbirliğinin güçlendirilmemesinden doğan sorunlar, birlik içerisindeki sınır kontrollerinin tamamen kaldırılmasını hedefleyen Schengen genişlemesinin ne zaman gerçekleşeceği tartışılan konulardı. Ancak bunların arasından yasadışı göç, birliğin başını ağrıtan en önemli sorun olarak gündemde ön plana çıktı. Yalnızca geçen Ağustos ayı içerisinde 4800 Afrika kökenli göçmenin İspanya’ya giriş yaparken yakalanması gerçeği, Kanarya adalarından İspanya’ya geçen binlerce kaçak göçmeni durdurmaya yönelik ortak bir politika izlenmesinin gerekliliğini açıkça ortaya koyuyor. Ancak bu konuda daha önceki birçok girişim gibi yine somut bir başarı sağlanamadı. Geçtiğimiz Eylül ayında Adalet ve İçişleri Bakanları düzeyinde gerçekleştirilen toplantıda, yasadışı göç sorununun çözümüne yönelik geniş kapsamlı bir Avrupa Göç Politikası’nın oluşturulması gerektiği yönünde uzlaşmaya varılmıştı. Ne var ki yasadışı göçten direkt olarak etkilenmeyen üyeler, oluşturulacak ortak bir politikanın maliyetini üstlenmek istemediklerinden yasadışı göç, çözülemeyen sorunlardan biri olmaya devam etti. Sorunun kısa dönemde çözülmesi de olası görünmüyor. ‘GÜÇLÜ AKTÖR’ OLMAK AB, Hırvatistan’la Liderler Zirvesi’nde yinelenen hedefler arasında, müzakereleri eş zamanlı küreselleşmenin getirdiği zorluklara yanıt verebilen etkin bir birlik yaratılması yer alıyor. Rekabetçi bir yürütülmesi beklenen piyasa ekonomisine ulaşmayı hedefleyen birliğin, yenilikçi ürün ve hizmetler üretmeye dayalı stratejik bir Türkiye’ye açıkça çifte yaklaşım oluşturması, Lizbon Stratejisi kapsamında konan hedeflerin gerçekleştirmesi, belirlenen standart uyguladı. Liderler ortaya öncelikler listesinde önemli bir yere sahip. Lizbon üye devletlerin uzlaşı sağlaması AB’nin birliğin ‘büyük güç’ hedefini bağlamında geleceğinde büyük rol oynayacak. Kendini demokrasi, barış ve istikrar unsuru olarak belgelerde yinelediler. tanımlayan AB, dış ilişkiler kapsamında Afrika ile ile Sırbistan’ın yeterli işbirliği yapmaması nedeniyle AB, İstikrar ve Ortaklık Anlaşması (SAA) konulu görüşmeleri askıya almıştı. İtalya’nın Sırbistan ile SAA görüşmelerinin yeniden başlatılması için gösterdiği tüm çabalar sonuçsuz kaldı ve AB Liderleri, Sırbistan ile görüşmeleri yeniden başlatmadı. Ancak, AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Javier Solana ve Sırbistan Cumhurbaşkanı Boris Tadiç arasındaki görüşme Sırbistan’ın AB umutlarının boş olmadığını gösterdi. Solana, 21 Ocak’ta yapılacak seçimlerden çıkacak sonuca bağlı olarak, Sırbistan’ın işbirliği yönünde kararlığını göstermesi halinde SAA görüşmelerinin yeniden başlatılabileceğini söyledi. Yapılan kamuoyu yoklamalarına göre seçimleri kazanması muhtemel Sırp Radikal Partisi’nin işbaşına gelmesi, Sırbistan’ın AB ile geleceğine zarar vereceğinden, hem Solana hem de Tadiç, yapılacak seçimlerin Sırp halkının geleceğini tayin edeceğini sıklıkla dile getiren uyarılarda bulunuyorlar. Liderler Zirvesi’nde Özgürlük, Güvenlik ve Adalet alanında mevcut kurumsal yapının karar vermeyi Stratejik Ortaklık gerçekleştirmenin yollarını belirlemeyi hedefliyor. Afrika’nın yanı sıra "arka bahçesi" olarak gördüğü Balkanlar’da istikrarın sağlanmasını kendisinin birincil görevi olarak algılıyor. Bu nedenle Kosova’nın nihai statüsünün barışçıl yollarla belirlenmesinde Balkanlar’da bir istikrar güvencesi olan AB, etkin bir rol oynuyor. Liderler Zirvesi’nde ele alınan diğer konular ise AB Komşuluk Politikası kapsamında Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan için yakın zamanda kabul edilen Eylem Planı’nın yürürlüğe sokulması; Orta Asya devletleri ile işbirliğinin güçlendirilmesi; üye devletler arasında dış ilişkiler siyasa enstrümanlarının uyumlaştırılması oldu. Güçlü bir küresel aktör olması için yerine getirmesi gereken koşullar öncelikli olarak böyle belirlendi. Liderler Zirvesi Sonuç Bildirisi’nde Ortadoğu Barış Süreci, Lübnan, İran, Afganistan; Afrika konuları kapsamında ise Sudan, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Somali konularında deklarasyonlar yayımlanarak birliğin izleyeceği politikanın çerçevesi belirlendi. Böylece AB bir kere daha kendine uluslararası arenada güçlü bir aktör rolü biçti. AB Zirvesinden toplu görünüm...