24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

kaldırılacaktı, İngilizlerden mal alım ve nakli için belge istenmeyecekti, Anlaşma sonsuza dek geçerli olacaktı. Osmanlı Devleti’nin çöküşünü hazırlayan ve tamamen yerli sanayici ve tüccarın aleyhine olan bu anlaşmanın benzerleri bilahare 25 Kasım’da Fransa, 31 Ocak 1840’da İsveç ve Norveç ve daha sonra da İspanya, Hollanda, Belçika, Danimarka ve Portekiz ile de imzalandı. Osmanlı’yı savaş meydanlarında yenemeyenler bu anlaşma sonrasında, çöküntüye giren sanayi ve ticaretimizin devleti borç batağına sürüklemesi nedeniyle, bizi bağımsızlığımızdan edecek noktaya getirmişlerdir. Yine devlet hazinesi bu anlaşma sonrası vermiş olduğu imtiyazlar nedeniyle çöküntüye girmiştir. İç ticaret yabancıların eline geçtiği gibi, çinicilik, dokumacılık, iplik ve boya sanayi ile bıçak gibi üretim kolları yok olma noktasına gelmiştir. Bizi tamamen bağımlı hale getiren Balta Limanı Anlaşması bütçenin iflasına neden olarak tarihte ilk kez dışarıdan faizle borç almaya başlamamıza neden oldu. İngilizlerden o zaman için çok yüksek olarak kabul edilen yüzde 6 ile alınan 3 milyon 300 bin Osmanlı altını borç bugünlerdeki borç batağının ilk emaresiydi. Bu ve sonraki süreçte, 1876’da, ödemeler parasızlık yüzünden durduruldu ve Balta Limanı Anlaşması’ndan 16 yıl sonra bizim için çok önemli olan 1854 Kırım Savaşı’nı yokluklar ve dengesiz bir yönetim yüzünden kaybettik. 1879’da alınmış olan borç için sonradan anapara ve faizi karşılığı, tuz, tütün, damga ve balık avı gelirlerine el konuldu. Daha sonra da bu gelirlerin toplanması yabancıların elindeki Düyunu Türkiye’nin Gümrük Birliği nedeniyle bugüne kadarki zararı 177 milyar dolar… Stratejik kurumlar yabancılara satılıyor, tarım ithalatçısı konumuna gelen Türkiye, giderek Osmanlı’nın son dönemini anımsatıyor. Umumiye İdaresi’ne bırakıldı. Başımızdaki bu belalar ve Düyunu Umumiye’ye Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı ile son verildi. C S TRATEJİ 5 anlayışımızı zedeleyen, Balta Limanı Anlaşması’nı çağrıştıran, Tahkim, Uyum Yasaları gibi yasalar hızla yürürlüğe sokuldu. İktidarın çok bel bağladığı, uğruna güpegündüz havai fişekler attırdığı Avrupa Birliği Serüveni de milli çevrelerin bütün uyarılarını doğrularcasına fos çıktı. Giremeyeceğimiz ve günü kurtarma politikası çizgisinde teslimiyetçi bir şekilde her geçen gün daha çok tavizler verdiğimiz AB uğruna yalnız üniter bütünlüğümüzü zedeleyici bir yola girmedik. Maalesef TBMM’nin onayına sunulmamış bir Gümrük Birliği Anlaşması sonunda yalnız 1995–2004 yılı arasında AB’ye 177 milyar dolar fazladan bir bedel ödedik. AB uğruna kamuyu küçülttük. Ama AB ülkelerinde kamunun ekonomideki payı yüzde 40’larda iken bizde maalesef bu oran yüzde 20’lere düştü. Dünyada kendine yeterli nadir ülkelerden biri olan Türkiye’nin tarım ve hayvancılığı öldürüldü, tarım ürünlerinde ithalata zorlandık. Neyi ekip biçeceğimize yabancılar karar verir oldu. Topraklarımızın yabancılara satışı kolaylaştırıldı. İç pazarımız ve bankacılık giderek ve Balta Limanı Anlaşması sonrası benzeri şekilde yabancıların eline geçmeye başladı. Baskı ve dışarıdan reel faiz elde etmek amacıyla gelen döviz nedeniyle, Türk parası yapay bir şekilde kıymetli kaldı. Bunun sonucunda ithalat ucuzladı, toplum ithal mala yöneldi, yerli sanayi birer birer kapağı dışarı atmaya başladı. İthalattan alınan vergilerin de milli gelir hesabına eklenmesiyle kalkınma hızımız yapay bir şekilde artmış oldu. Balta Limanı Anlaşması’ndan önce İngilizlere uygulanarak indirilen vergi oranlarının benzeri bir uygulama şimdi de "yabancıya sıfır stopaj" ile yürürlüğe girdi. Bugün maalesef, Balta Limanı Anlaşması ve bunu izleyen gelişmelerin, son dört yılda ülkemizde hızla ve aynen tekrarı ve artan borçlar milli egemenliğimizi tehdit edici boyutlara ulaşmıştır. Ne acıdır ki, hiçbir siyasi parti bu benzerliğe dikkat çekmemekte ve geleceğimizi ipotek altına alan dehşet verici tabloyu, çarpıklığı ve teslimiyetçi anlayışı açıkça eleştirememektedir. Tarihimizden ders alamadığımız bellidir. Yeni bir Mustafa Kemal beklerken gelecek kuşaklara aktardığımız borç yükü, üniter bütünlüğümüz ve bağımsızlığımızı tehdit eden sorunlar giderek büyümektedir. İyi ve çağdaş eğitim veremediğimiz belli olan genç kuşakların yarınlardaki mücadelesinde onları yukarıdaki tabloya bakarak maalesef zor günler beklemektedir. AB KISKACINA GİRİŞ Ne var ki o günün koşulları gereği İkinci Dünya Savaşı sonrası almaya başladığımız "Marshall Yardımı" ve girdiğimiz yabancı örgütlerin de zorlamasıyla Cumhuriyet döneminin başarılı ve ülkemiz için bağımsızlık ifade eden milli sanayi ve ticaret politikaları teker teker terk edildi. Özellikle sonradan AB ile yapılan anlaşmalar, tıpkı Balta Limanı Anlaşması’nda olduğu gibi yerli sanayi ve ticaretimizi köstekledi. Uluslararası şirketler ve bankalar özellikle 2001’den sonra sağlanan ayrıcalık ve kolaylıklarla milli burjuvazi tarafından ve Anadolu sermayesiyle kurulmuş hazır tesisleri hazır pazarlarıyla birer birer alıp, bunların bir kısmını kapattılar ve üretilen malları Gümrük Birliği ve öteki ticaret anlaşmalarıyla ithal yoluna gittiler. İktidara gelinirken millete seçim kampanyalarında verilen sözlere karşın bu dönemde IMF’ye teslimiyet de arttı, özelleştirme adı altında milli ve stratejik önemi bulunan kuruluşlar, kimisi şaibe iddialarına rağmen birer birer satıldı ve buradan elde edilen paralarla giderek bozulan ekonomik düzen ve artan cari açık kapatılmaya çalışıldı. Merkez Bankası’nın millilik ve özerklik gibi özellikleri üzerinde tereddütler uyandıracak girişimler başlatıldı. Yurt dışında hazırlanmış ve bağımsızlık Kazaklara satılan Şekerbank Yunanlılara satılan Finansbank
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear