Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 Ali KÜLEBİ TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanvekili akulebi@tusam.net Balta Limanı Anlaşması’ndan IMF’ye… C S TRATEJİ TÜRKİYE’NİN SIKINTILARI Bugün ülkemizin ekonomik açıdan gelmiş olduğu nokta tüyler ürpertici boyuttadır. 3 Kasım 2002 seçimlerinde Türkiye’nin iç ve dış borç toplamı 200 milyar dolar iken, dış borçları ve dışa bağımlılığı azaltacağım diyerek başa gelen iktidarın giderek daha dışa bağımlı politikası sayesinde bu borçlar Ekim 2005’de 170 milyar doları dış ve 180 milyarı iç borç olmak üzere 350 milyar dolara çıkmıştır. Bu arada IMF’ye bağımlılığın azaltılacağı vaatlerine karşı, bu bağımlılık bilakis daha da artmıştır. Bugün gelinen nokta IMF’siz hiçbir adım atılamayacağını göstermektedir. Bu günü hatta saati kurtarma ve iktidarı yürütme politikası uğruna özellikle dış politika ve buna bağımlı iç politik konularda ülke bütünlüğünü bile tehdit edici boyutlara varan tavizler verilmektedir. Tavizler verilirken, dünyanın göreceli olarak en yüksek reel faizini çocuklarımızın, gelecek kuşakların hakkını şimdiden yiyerek gözden çıkaran yönetimin milyarlarca doları bulan faiz ödemeleri Türkiye’yi dünya yatırımcılarının gözünde sağılma aracı olarak kabul gören bir noktaya getirmiştir. Bugünkü durum "tarih tekerrürden ibarettir" söylemini doğrularcasına bize geçmişi çağrıştırmaktadır. G ünümüzde zengin ülkelerin daha da zenginleştikleri, fakir ülkelerin yaşam standartları ile arayı çok daha fazla açtıkları gerçeği ortadadır. Örneğin doğal kaynaklara sahip olmasına karşın özellikle Afrika ülkeleri insanlarının yaşadıkları koşulların 21. yüzyıla yakışmaması bir yana bu ve benzeri geri kalmış birçok ülke vatandaşının insanca yaşayabildiklerinden bile şüphe ile bahsettirebilecek bir durum söz konusudur. Bu husus şöyle veya böyle bütün az gelişmiş veya gelişmekte olan ve emperyalist ülkelerce geçmişte alabildiğine sömürülmüş, bugün de küreselleşme düzeni vasıtasıyla sömürülmesi bir başka şekilde süren bahtsız ülkeler için geçerlidir. Sömürme düzeninin yanı sıra bu ülkelerin insanlarının küreselleşme sisteminin kurdurduğu kukla rejimler vasıtasıyla veya bu da olmazsa aralarında ayrılıkçılık tohumları atılarak ve birbirlerini kırdırarak iki yakaları bir araya getirilmemesi de günümüzün yeni stratejisidir. Yani batı yaşayacaktır, doğu ezilmeye mahkumdur. Batı her dönem yeni bir istismar ve baskı yöntemi bulur ve doğunun kaynaklarını kendi insanlarının mutluluğu için icabında silah zoru ile aktarır. Bu batı için mubahtır. Ama doğu için yaşam hakkı bile fazladır. Batı için Irak, Lübnan, Afganistan, Raunda, Sudan, Vietnam işgal edilebilir, kadınları, çocukları öldürülebilir ülkelerdir, Türkiye, İran, Pakistan gibi bölgesel güçler de fazla kuvvetli ve gereği kadar kontrol edilemez olduklarından küçültülmesi gereken ülkelerdir. Bunlar için planlar, haritalar yapılır. Amaç her ülkeye ayrı bir reçete uygulayarak bu yeni sömürgecilik düzeninde özellikle uluslararası örgütler aracılığıyla kendilerinden olmayan, "öteki" diye tanımladıklarının doğal kaynaklarını alabildiğine kendilerinden olanların mutluluğu için harcamak, ötekiler ve kendilerinden olanlar Babacan, IMF arasındaki yaşam kalitesi yetkilileriyle farkını sürekli açık birlikte... tutabilmektir. Bunda başarılı olduklarını da maalesef görüyoruz. Bu başarının nasıl sağlandığı konusunda iktisatçılar çoğu zaman siyasal görüşlerinin de ışığı altında açıklamalar yapmaya çalışmışlardır. Ancak bütün bu açıklamalar şu veya bu yana çekilse bile gerçek ortadadır. Sömürü düzeninden bağımsız bir devlet yönetimine geçebilen bugünün geri kalmış veya gelişmekte olan ülkeleri ya egemenliklerini alt yapı eksiklikleri nedeniyle kullanmayı becerememişler ve/veya dünya ticaret kurallarının eşitsiz değişim koşullarındaki haksızlığı altında ezilme durumunda kalmışlardır. Sömürülmüş ülkelerde olmayan sermaye birikimi ile geçmişte sömürerek bunu uzun bir sürede yoğun sermaye ve deneyim birikimi haline Ekonomide teslimiyetçilik yayılıyor IMF kıskacındaki Türkiye ekonomik alanda bağımsız karar alamıyor. Bugünkü hükümet 4 yılda Türkiye’yi 150 milyar dolar borca soktu. Yabancılara toprakların satışı kolaylaştırılıyor, Batılıların her dediği anında kural oluyor. dönüştürebilen çoğu batılı ülke arasında asimetrik ve hatta haksız rekabet koşulları doğuran bir durum söz konusu olmuştur. Yani bugün için çok geçerlilik kazanmış ve olmazsa olmaz olarak kabul edilen serbest ticaret olgusu aslında ülkelerarası uçurumu açmış ve giderek de açmakta olan bir mekanizmadır. Bunun aksini savunanlara söylenecek en geçerli kanıt ise özellikle IMF kıskacına girerek borçlanmaya başlayan ve zorla uluslararası kurallara uydurulan ülkelerin bugün borç batağına düşmüş halleri ve serbest ticarete karşın hala fakirleşmekte olan ülkelerin varlığıdır. BAĞIMLILIĞIN KÖKENİ 1831’de Suriye’yi ele geçiren Mısır’daki Mehmet Ali Paşa yönetimine karşı İngilizlerden alınan yardım karşılığında ve Osmanlı’nın zayıf yönetiminden de istifade, İngilizler ile 16 Ağustos 1838’de Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa’nın Balta Limanı’ndaki yalısında Osmanlıİngiliz ticaret anlaşması imzalandı. Anlaşmanın iç ticaret ile ilgili birinci kısmı ve İngiltere’den ithal edilecek mallarla transit eşyaların gümrüklendirme şekillerini düzenleyen ikinci kısım olmak üzere iki ana bölümü vardı. Özellikle ikinci kısmın, tarım ürünleri ve öteki eşya üzerindeki milli tekeli tamamen kaldırması üzerimizde oluşan emperyalist baskının sonradan giderek artacağının ilk işaretlerini veriyordu. Ayrıca, anlaşmaya göre; İngiliz tebaası tüccarlar, Osmanlı topraklarında yetişen her türlü ürünü hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan Osmanlı toprakları dâhil her yerde ve yere satabileceklerdi, Transit resmi kaldırılacak, yabancı mallar Boğazlardan serbestçe geçecekti, İngiliz tüccarlar bir eyaletten öbürüne mal götürürken ve satarken yüzde 5 vergi verecekler buna karşın Osmanlı tüccarların vereceği vergi yüzde 12 olarak devam edecekti. Gümrük vergi oranları ihracatta yüzde 12’ye, ithalatta yüzde 5’e düşürülecekti, Yerli ve yabancıya uygulanan iç vergi (yüzde 8) yabancılar için