28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

tamamının Türkiye’de oturması şartı bile aranmayacaktır. Çoğunluğunun Türkiye’de oturması yeterlidir. Aynı doğrultuda kurulmuş Türk vakıflarına yabancıların yönetici olmalarına da olanak tanınıyor ve bunların tamamının Türkiye’de oturması koşulu bulunmuyor. Çoğunluğunun Türkiye’de oturması yeterlidir. Hatta azınlık vakıflarına da herhangi bir ülke vatandaşının ABD, Yunanistan vb.. yönetici olmalarına herhangi bir engel yoktur. Yeni yasada vakıfların yurt dışında sınırsız ve kontrolsüz yardım almalarına, sınırsız mülk edinmelerine, yurt içinde ve yurt dışında şube açmalarına, birlik kurmalarına, yurt içinde ve yurt dışında kurulan üst birliklere üye olmalarına, mal varlıklarını birbirine devretmelerine, mal varlıklarını değiştirmelerine, paraya çevirmelerine, başka amaçlarla kullanmalarına olanak sağlanıyor. Bu çerçevede Türkiye Soros tipi vakıf örgütlenmelerinin cenneti haline geldiği gibi, cemaat vakıfları yönünden de büyük problemler yaşıyor. Bu fiilen patrikhanenin ekümenikliğini tanıma sonucunu doğuracağı gibi, yabancılar arasından cemaat ve yönetici sağlamak, yabancı bir ülkenin vatandaşını patrik yapmaya kadar uzanabilecek bir yolun açılmasıdır. Öte yandan bir cemaat vakfının mal varlığının başka cemaat vakfına tahsis edilmesi evrensel bir hukuk kuralı olan devletin mirasçılığının sona ermesi demektir. Bu durumda hiçbir cemaat vakfı mazbutaya alınamayacaktır. Cemaatleri kalmasa bile Hükümet, yasayı çıkararak karşılıklılık ilkesinden vazgeçiyor. Yunanistan’daki soydaşlar, kaderleriyle baş başa bırakılıyor, AİHM yolu gösteriliyor. mal varlıkları diğer cemaat vakıflarına geçecektir. Ayrıca hayrat taşınmazların tahsisi yoluyla daha önce zaptedilmiş olan kiliselerin ve vakıfların iadeleri sonucu doğmaktadır. Namı müstear (takma ad) ve namı mevhum (kavram) kavramlarının yasa metnine taşınması suretiyle tapuda gayrimüslimler adına bulunan her kaydın cemaat vakıflarınca istenilmesine kapı aralanıyor. C S TRATEJİ 23 açıklamalarda, Medeni Yasa’nın 101/4 hükmünün sivil anlayıştan uzak olduğu savunuluyor. Birlik Vakfının internet sitesinde vakıflarla ilgili değerlendirme de aynen şöyle deniliyor: " TMK 101/4’ün en sakıncalı yanlarından biri de cemaat dayanışmasına hizmet edecek vakıfların kurulmasını yasaklamasıdır. Burada kastedilen azınlık cemaatleri olduğuna göre, bu yasağın gayri makul hatta insaf dışı olduğu açıktır... Türkiye’de örgütlenme özgürlüğü ve dolayısıyla sivil toplum bakımından önemli bir konu da dini ve mezhebi inanç ve yorum farklılıklarına dayalı sivil örgütlenmelerin inkılap kanunlarıyla yasaklanmış olmasıdır. Bu yasağın simetrisi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir kamu idaresi birimi olarak varlığıdır. Dolayısıyla sivilleşme ve bir yandan dini örgütlenmelerin serbestleşmesini, öbür yandan da Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılmasını veya hiç değilse çoğulcu bir yapı içerisinde özerkleştirilmesini gerektirmektedir." Her şey gayet açıktır. Bir yandan Soros’cu TESEV Vakfı, cemaat temsilcileri, bir yanda da antilaik faaliyetleri belli olan ve Nakşibendi tarikatının bir örgütlenme modeli olan Birlik Vakfı ortaklaşa AB manevilasıyla ultra liberaller desteğinde bu yasayı ve bu yasanın ideolojik alt yapısını hazırlayarak yasalaştırmayı başarmışlardır. Hayır kurumu olan vakıflar yeni yasayla, hayra değil şerre hizmet eder hale getirilmek istenmektedir. YERLİ VE YABANCI İTTİFAKI Yasa tasarısı ülkemizde TESEV Vakfı denilen vakıf tarafından İsveç Başkonsolosluğu’nda 26.5.2006 azınlık temsilcileri ile birlikte yapılan toplantıyla desteklendi. Bu toplantıya Vakıflar Genel Müdürlüğü temsilcisi de katıldı. Aynı çerçevede kurucuları arasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Sanayi Bakanı Ali Coşkun ve çok sayıda AKP’li milletvekili, grup başkanvekili ve belediye başkanının bulunduğu Birlik Vakfı tarafından da övgüyle karşılandı. Bu vakıf sitesinde yaptığı S T R A T E J İ K İ T A P L I Ğ I ve girişimleri de kitabına almış. Kitap, Türkiye’nin seçeneksiz kalmaması adına bir grup aydının çalışmalarının tarihe not düşülmesi adına önem taşıyor. Önümüzdeki dönemde Türkiye’deki siyasal yaklaşımları inceleyen araştırmacılar için kaynak niteliğinde olabilecek kitabın, okurun da ilgisini çekebilecek bazı ara başlıkları şöyle: "Avrasyacılık İdeoloji mi, Strateji mi?", "Uluslararası Avrasya Harekiti’nin Moskova’da Kuruluşu", "Rusya’nın BM Güvenlik Konseyi’ndeki Vetosu ve Avrasya Hareketi’nin Rolü", "Avrasya ekseninde Türkiye, Rusya, Çin ve İran İlişkileri Konferansı", "Aleksandr Dugin’in Türkiye Boyutundaki Yeni Açılımı ve Düzeltmeleri", "Dugin’in Trud’da Türkiye Değerlendirmesi." Kitapta ayrıca, Avrasyacılık konusunda Türkiye’de yapılan toplantı, konferans ve benzer etkinliklerin dokümanlarına da yer verilmesi belgesel niteliğini de ortaya koyuyor. Türkiye’de strateji üretme yeteneği açısından önemli bir girişim olan Avrasyacılık yaklaşımının değerlendirilebilmesi için kitap iyi bir kaynak… Avrasyacılık Türkiye’deki Teori ve Pratiği Yazar: Mehmet Perinçek Bilgi Yayınevi, Ekim 2006, 270 sayfa ürkiye’de seçeneksizliğin, tek yönlülüğün yoğun olarak tartışıldığı günümüzde, Avrasya’nın bölgesel güçleriyle işbirliği yapılması, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) üyelik gibi öneriler seçenek olarak sunuluyor. Bu önerilere biraz da, AB’nin mevcut dayatmalarından kurtulma ve bir rahat nefes alma, seçeneksiz kalmama endişesiyle yeterli bilgiye sahip olmadan, değerlendirme ve analiz yapılmadan yaklaşılıyor. Günümüzdeki Avrasyacılık akımları nelerdir? İttifak, güç birliği oluşturulacak ülkelerle Türkiye’nin tarihten gelen, güncel sorunları var mıdır, varsa çözümlenebilir mi? Avrasyacılık kapsamında değerlendirilen ülkelerin birbirlerine yaklaşımları nedir? Uzlaştıkları ve ayrıştıkları noktalar nelerdir? İran’ın Çin için önemi nedir? Rusya’nın Çin ile ŞİÖ’deki ortaklığının koşulları nelerdir, bu işbirliği nereye kadar sürebilir? Türkiye, çıkarlarını korumak için akılcı bir diplomasi uygulayabilecek mi? Derinlemesine ve genel hatlarıyla yukarıdaki soruları daha da artırmak olanaklı… Bilindiği üzere, Avrasya’daki bölgesel güçler Rusya, Çin, İran ve Hindistan’ın, De Gaulle’nin "devletlerin dostu yoktur, çıkarları vardır" yaklaşımını kanıtlarcasına kendi politikaları bulunuyor. Çin, ŞİÖ aracılığıyla Avrasya coğrafyasında etkin olmaya çalışırken, Rusya ile "yan yana durmayı" şimdilik zorunlu görüyor. Rusya, ABD karşısında elini yeterince güçlendirinceye kadar bu ortaklığa razı görünüyor. Kaldı ki bu iki güç, ŞİÖ içinde birbirlerinin çıkışlarını kolluyor, dengeleme girişimlerini sürekli gündemde tutuyorlar. Aklımıza gelen soruların yanıtlarını bulmak ve değerlendirmeleri sağlam temellere oturtmak için küresel gelişmeleri, bir bütünlük içinde anlama zorunluluğu doğuyor. Attila İlhan’ın yaşarken planlamasını yaptığı "Bir Millet Uyanıyor" dizisinin 13. kitabı, İstanbul Üniversitesi öğretim görevlilerinden Mehmet Perinçek tarafından "AVRASYACILIKTürkiye’deki teori ve pratiği" başlığıyla kaleme alındı. Perinçek, genel çerçeveyi ortaya koyarak, Büyük Ortadoğu Projesini ve ABD’nin girişimlerini bir bütünlük içinde değerlendirerek kitabına giriş yapıyor. Bu yaklaşım okurun, nedensonuç sistematiğini anlamasına yardımcı oluyor. Avrasyacılık uygulamasının doğuşunu, Türkiye dışındaki gelişmelerin seyrini değerlendiren yazar, ülkemizdeki tartışma T STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear