Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 C S TRATEJİ Avrupa Birliği’ne, Viyana’dan bakış… Avusturya yakınlaşma arıyor Cemile Akça ATAÇ TUSAM Avrupa Araştırmaları Masası caatac@tusam.net ürkiye’nin AB’ye katılım sürecinde dönüm noktası olan müzakere çerçevesinin hazırlanışında, "imtiyazlı ortaklık" konusundaki ısrarı ile AB kamuoyunun dikkatini çeken Avusturya’dan şimdi, dönem başkanlığında AB’nin bütün sorunlarını çözmek için aynı çelik iradeyi (!) göstermesi bekleniyor. Anayasa, genişleme ve bütçe konularından doğan olumsuzlukların İngiltere’nin başkanlığında su yüzüne çıkması, AB içinde derin bir hayal kırıklığı yarattı. Bu yılgınlığın giderilmesi ve sarsılan bütünlük inancının onarımı için gözler Avusturya’ya çevrildi. Avusturya da böyle bir misyonu yüklenmekte hiç de isteksiz görünmüyor. Başbakanlık resmi internet sitesinde, dönem başkanlığının birinci hedefi "Avrupa vatandaşlarına hitap edebilmek" ve "Avrupa projesi içinde kaybedilen güveni yeniden kazanabilmek" olarak açıklandı. Avusturya’nın 1998 yılındaki ilk başkanlığında Dışişleri Bakanı olan Wolfgang Schüssel, 1 Ocak 2006 tarihinde bu görevi bu sefer Avusturya Şansölye’si olarak T dan önemli kayıplara uğradıklarını düşünüyorlar. Bildiğimiz gibi 2000 yılında, Jörg Haider’in aşırı sağcı Özgürlük Partisi’nin kendisi gibi yüzde 27 oy oranına sahip Schüssel’in Halk Partisi ile koalisyona gitme girişimleri, o zaman AB’ye üye olan 14 ülkenin, 15. üye ülke olan Avusturya’ya yaptırım uygulaması ile sonuçlanmıştı. Schüssel’in seçim öncesi verdiği sözü tutmayarak aşırı sağı bu şekilde iktidara taşıması, Viyana’da da on binlerce kişiyi sokağa dökmüştü. Durumu kendi iç meseleleri olarak gören Avusturyalılar, Haider’i, iç dinamikleri harekete geçirerek hükümetten uzaklaştırabileceklerine inanıyorlardı. Bu bağlamda AB’nin yaptırım uygulaması "müdahaleci," yapılan açıklamaların bazıları "küstah" bulunmuştu. Dönemin Belçika Dışişleri Bakanı Louis Michel’in "Avusturya’yı ne pahasına olursa olsun Avrupa’da tutmak zorunda değiliz; Avrupa, Avusturyasız da olur" sözleri, AB çatısı altında dile getirilen ve aşırıya kaçan ifadelerden bir tanesi idi. Schüssel’in yaptırımların kaldırılması yönündeki talebi akabinde Portekiz’in Avusturya’ya "Avrupa değerleri dersi" vermesi ise Avusturyalılar için bir başka gurur kırıcı olay oldu. Bugün bütün bunlar, artık mazide kalmış gibi gözükse de Avusturya’da AB’ye yönelik telafisi güç bir şüphecilik yarattı. AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, ekonomik anlamda "eğer AB’den hiç zarar görmemiş, hep faydalanmış bir ülke varsa bu Avusturya’dır" derken ekliyor; "Avusturya, AB’nin avantajlarını sergilemelidir." Böylece bu dönem başkanlığında kendisine, tüm kırgınlıklarını unutup hem halkına hem Avrupa vatandaşlarına AB’yi sevdirme rolü biçilen Avusturya, AB’nin aksamadığını, tersine işlevlerini yerine getirebildiğini ispatlamaya çalışacak. Öncelikli konular arasında bütçe, büyüme, Lizbon Stratejisi çerçevesinde istihdam ve teknolojik araştırmageliştirme ile tabii ki anayasa yer alıyor. Schüssel, bunları çözmeye çalışırken "Avrupa modelinin çok iyi anlatılması" gerektiğini ve "AB içindekilerin AB’den korkmaması" için ellerinden geleni yapacakları ğını düşünen hükümet, anayasa konusunda referanduma gitmek yerine parlamento oylamasını tercih etmişti. Anayasa taslak metnini Mayıs 2005’te bu şekilde kabul eden Avusturya, şimdi Barroso’nun yönlendirmesi ile anayasa meselesini yeniden tartışmaya açmaya hazırlanıyor. Ancak, bu konunun hassasiyeti göz önüne alındığında Avusturya, "anayasayı kabul edenler" adına hareket ederek taraf tutmak istemiyor. Bu yüzden de, kendi dönem başkanlığında sadece "AB’nin hem hizmet edecek hem de koruyacak" bir anayasaya ihtiyaç duyduğu temasını vurgulayacak. Bunun dışında Avusturya’nın, istihdam ve çevre konularının etraflıca konuşulacağı Mart ayındaki Lizbon Stratejisi ile ilgili zirve için hazırlanması gerekiyor. Mayıs ayında ise, AB ile Latin Amerika ülkeleri arasında gerçekleşecek olan zirveye ev sahipliği yapacak. Aynı ay içinde, George Bush ile AB liderlerinin bir araya geleceği bir toplantı ise kesin olmamakla beraber dönem başkanlığı gündeminde yer alıyor. Bütün bunlardan önce ise, AB ile ilgili tartışmaları Avusturyalıların erişebileceği yakınlığa getirerek, Ocak ayında Viyana’da yüksek seviyede katılım beklenen ve Avrupa kimliği ile "Avrupalı Yaşam"ın tartışılacağı "Avrupa’nın Sesleri" toplantısını düzenleyecek. Yine ABAvusturya ilişkilerini sıcaklaştırmak amacıyla, Viyana’da bir Avrupa İnsan Hakları Ajansı kurulmasını teklif edecek. GENİŞLEME ÜZERİNE Avusturya’nın AB’nin genişleme perspektifi üzerine nasıl bir tavır takınacağı Türkiye, Hırvatistan ve Batı Balkan ülkelerinde merakla bekleniyor. 3 Ekim görüşmeleri sırasında Türkiye’nin müzakere çerçevesine "imtiyazlı ortaklık" ibaresini koymak için çok ısrar eden Avusturya hükümeti, hem kendi muhalefeti hem de diğer üye ülkeler tarafından çok eleştirildi. Muhalefet partisi Sosyal Demokratlar, Avusturya’nın şimdiden "Türk düşmanı" olarak damgalanmasının başbakanın kabahati olduğunu ve Türkiye’nin üyeliğini engelleyecek referandum gibi düşmanlığı daha az belirgin yöntemlerin kullanılması gerektiğini söylüyorlar. Avusturyalıların yüzde 80’inin Türkiye’nin AB’ye katılımına karşı olduğu biliniyor ve Ekim ayındaki genel seçimlerde, bu noktanın hiçbir parti tarafından göz ardı edilemeyeceği ortada. Plassnik, kendilerine AB içinde genişleme karşıtı olmaları ile ilgili yöneltilen eleştiriler karşısında daha yumuşak ama hâlâ olumsuz bir söylem benimsemiş görünüyor. Kendisine, Türkiye’nin tarama sürecinde iki başlığı kapattığı ve istenirse bunlarda (Bilim ve Araştırma ile Eğitim ve Kültür) görüşmelerin başlayabileceği hatırlatıldığında "hayır" demiyor ama "bakacağız" veya "raporu görmemiz lazım" gibi ifadeler kullanıyor. Plassnik’e bu noktada destek, "müzakereleri başlatmadan hazmetme kapasitesi ile ilgili kuralları daha kesin bir şekilde koyalım" diyen Fransız Dışişleri Bakanı Phillippe DousteBlazy’den geliyor. Diğer AB ülkelerinden gelen eleştirilerin aksine, genişleme karşıtı olmadığını ispatlamak isteyen Avusturya bu bağlamda, Hırvatistan’ı destekliyor. Hırvatistan’daki bir numaralı yabancı yatırımcı olan Avusturya, Hırvatistan’a "evet" demenin AB koçluğunda devletleşmeye devam eden Batı Balkan ülkelerini de cesaretlendireceğini savunuyor. Batı Balkan ülkelerini kapsayan "Avrupa Barış Projesi," Avusturya’nın Hırvatistan’dan sonra gelen ikinci genişleme önceliği olarak beliriyor. Avusturya’nın dönem başkanlığının genişleme açısından ne anlama geleceği, Bahar Zirvesi haricinde, Mart ayında düzenlenecek olan gayri resmi zirve ile daha belirgin bir hâl alacak. Başbakan Schüssel kişisel olarak, imtiyazlı ortaklığın AB’nin genişleme perspektifinin tamamen dışında olmadığını ve uygulanabilir bir seçenek olduğunu düşünüyor. Böyle bir kategori yaratıp, onu Kuzey Afrika ülkeleri ile kalabalıklaştırmak isteyen Schüssel, bu durumu yaygın bir uygulama haline getirmek istiyor. Avusturya Dışişleri Bakanı Ursula Plassnik Avusturya, dönem başkanlığı süresince iç kamuoyu ile AB arasındaki soğukluğu gidermeyi hedefliyor. nı söylüyor. Plassnik de Avusturya’nın AB’ye mutlaka "belli bir dozda vitamin etkisi yapacağını" belirtiyor. Ne var ki, Avrupa projesinin önündeki güçlükler için daha ciddi operasyonlar gerekiyor. 20072013 bütçesini Avrupa Parlamentosu’na götürmek Avusturya’nın görevi olduğu için şu anda en endişe verici durum bütçe ile ilgili yeni bir krizin yaşanması. Bütçe görüşmelerinin "zor" geçmesi bekleniyor. Ancak, olumsuz bir sonucun çıkması, yapısal fonların 10 yeni üyenin beklentisinin aksine Ocak 2007’de dağıtılmaya başlanmayacağı veya Schüssel’in deyimiyle "AB’nin kendini öldürmesi" anlamına gelecek. Avusturya Başbakanı, bir daha böyle bir krizin yaşanmaması için Barroso’nun teklifi olan ve AB bütçesi ile ulusal bütçeleri birbirinden ayıracak olan AB vergisini gündeme taşımaya hazırlanıyor. Yine AB’ye inancı yeniden inşa etmek adına, istihdamda iyileştirmeye gitmek, 7. Araştırma Çerçeve Programı’nın (FP7) öngördüğü arge çalışmalarına zamanında başlamak, hizmetlerle ilgili Bolkestein direktifinde AB’nin rekabet gücünü artırmak için ilerleme kaydetmek, yapılacaklar listesinde üst sıralarda yer alıyor. Bütçe kadar önemli bir diğer sorun da, anayasa taslak metnini Avrupa vatandaşlarına daha hitap eder hale getirmek. Hatırlayacağımız gibi, Avusturya’da baskın bir görüş olan AB karşıtlığının olumsuz bir sonuç doğuraca teslim aldı. "Avrupa’nın daha yalın, daha modern ve vatandaşları tarafından daha anlaşılır hale getirilmesi" için çalışacağına söz veren Schüssel, AB’nin artık bir "sorunlar yumağı" haline geldiğine yönelik izlenimi yıkmak için çalışacak. Ne var ki, AB’nin önünde istihdam, büyüme, anayasa, küreselleşme ile mücadele, çevre, güvenlik, genişleme ve Avrupa Sosyal Modeli gibi çözümü çok güç sorunlar bulunuyor. Avusturya Dışişleri Bakanı Ursula Plassnik, Schüssel’in umut vadeden sözlerine katılsa da ellerinde "sihirli bir iksir" bulunmadığını özellikle belirtiyor. Genellikle küçük üye ülkelerin, büyüklere kıyasla ulusal çıkarlara daha az odaklanarak dönem başkanlığı yaptığı biliniyor. Ancak Avusturya’da, hiçbir hükümetin göz ardı edemeyeceği büyüklükte, AB’nin hem kendisine hem de genişlemesine muhalif bir kamuoyu bulunuyor. Bu durumda Schüssel’in, AB’nin erdemi ve gerekliliği konusunda önce kendi halkını sonra Avrupalıları ikna etmesi gerekiyor. Avusturyalıları ikna etmeden AB çıkarlarını, ulusal çıkarların üzerinde tutması olası gözükmüyor. Genişleme konusunda ise, Avusturya hükümetinin kendi halkını gücendirecek bir tutum benimsemesi zaten beklenmiyor. Bu noktada, ulusal çıkarlar ile AB çıkarları örtüşüyor. Avusturya vatandaşlarının yüzde 54’ü AB’ye karşı. Üye oldukları 1995 yılından beri, ekonomik anlamda çok şey kazanmış olsalar da, egemenlik hakları açısın