Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
A Hisseli harikalar kumpanyası B ile ilişkilerin Türkiye açısından kazandığı nitelik Prof. Dr. Ferit Hakan BAYKAL C S TRATEJİ 7 M. Ü. Hukuk Fakültesi Devletler Hukuku Anabilim Dalı Başkanı eden böyle bir başlık kullandım. Sebebi gayet basit: Gençlik dönemimizde seyrettiğimiz bir tiyatro beni çok etkilemişti. Tiyatro kalabalık bir kadro ile bizlere bir şeyleri algılatmaya ve hoşça vakit geçirtmeye çalışıyordu. Amaç bir süre için de olsa bizleri gerçek hayattan kopartmak ve eğlendirmekti. Ancak tiyatro sona erip aradan kısa bir süre geçince tüm gerçeklerle eskisinden daha algılatıcı bir biçimde karşı karşıya kalmıştık. İşte Türkiye’nin Avrupa Birliği sevdası ve bu kara sevdanın topluma pazarlanış biçimi bana bu tiyatro oyununu anımsatıyor. Hükümet ve Avrupa Birliği yetkilileri bu oyunun bir parçası. Seyirciler bizler. Göz göre göre bir süre için bize algılatılan sanal gerçeklerle uyutuluyoruz. Hükümet Avrupa Birliği sürecini kendi siyasi geleceği için kullanıyor. Türkiye’nin geleceği ve onurlu duruşu Hükümetin kısa vadedeki sürdürülebilirliğini sağlamaya feda ediliyor. 17 Aralıktaki yutturmaca; 18 Aralık’taki davullu zurnalı kutlamalar bu defa saat 23.58 de durdurulmuş "3 Ekim" sonrasında yaşanıyor. Herkes Müzakere Çerçeve belgesinden memnun. Avrupalısı, yerlisi. Yunanistan açıklama yapıyor; "Biz istediğimizi aldık." Rumlar açıklama yapıyor; "Biz de istediğimiz aldık." Avusturya açıklama yapıyor; "Biz amacımıza ulaştık." Bölücü çevrelerden haber geliyor; Bu çok memnuniyet verici bir durumdur. Bu süreci destekliyoruz. Ermeni soykırım İddiacıları ve bunların kadrolu işbirlikçileri memnun. Chirac açıklama yapıyor: "Türkler kültürel bir devrim gerçekleştirmek zorunda." Velhasıl, herkes memnun. Hükümet yetkililerinin memnuniyetini anlatmaya gerek yok. Bir kısım İşbirlikçi medyamız sayesinde yediğimiz dayak bize zafer olarak algılatılıyor. Eğer müzakare çerçeve belgesinden Rum memnun, Yunan Memnun, Bölücü Güçlerimiz memnunsa ve biz de memnun olduğumuzu söylüyorsak o zaman dikkat etmemiz gerekiyor. Biri bizi fena dövüyor. Oli Rehn Türkiye’ye gelmiş. "Kardeşi Abdulah"ın memleketine gidiyor. Orada Türkçe mesajlar veriyor. Bu ne gurur verici manzara. Avrupa Birliğinin Genişlemeden sorumlu üyesi bizim memleketimizde Türkçe konuşuyor. Dışişleri Bakanı Gül de O’na esp ürkiyeAB ilişkileri gerçeklerin ötesinde topluma T olumlu bir gelişme gibi algılatılmaya çalışılıyor. Türkiye’nin uzun süredir aşamadığı ikili sorunlar Müzakere Çerçeve Belgesi’ne de yansıdı. Sorunların tarafı olanlar belgede istediklerini aldıklarını açıklıyor. Buna karşın Ankara da memnuniyetini dile getiriyor. Tarafların hepsinin başarı sağladığı belgede hangi tarafın ödün verdiği ise hiç tartışılmıyor. N riyi patlatıyor. "Türkçe resmi dillerinizden birisi olacak." Galiba rüya görüyorum. Türkiye nereden nereye gelmiş de haberimiz olmamış. Bizi bu sürece taşıyan, bize bu mutlu tabloyu yaşatan Hükümete borcumuzu nasıl ödeyeceğiz. Neyse daha fazla olayı karikatürize etmeden gerçeklere dönelim. Yoksa ben de söylediklerime inanmaya başlayacağım ve tek tük Avrupa Birliği karşıtlarından birisi de tarihin karanlıklarına gömülmüş olacak. Şimdi bu tiyatroya bir an için son verip biraz ciddi değerlendirmeler yapmaya çalışalım. Müzakere Çerçeve Belgesi’nden slında 4 Ekim olan ancak Avrupa Birliği Komisyonunun kararıyla 3 Ekim olmasına karar verilen tarihte kabul edilen Müzakere Çerçeve Belgesi hukuki açıdan bakıldığında bizim için tam bir rezalet. Müzakerelerin yürütülmesinde esas olacak prensipler başlığı altında yer alan ifadeler sürece ilişkin acı gerçekleri bütün çıplaklığı ile gözler önüne seriyor. "Müzakerelerin, Türkiye'nin liyakatına dayanacağı ve hızının, Türkiye'nin üyelik gereklerini karşılama yönünde A kaydettiği ilerlemelere bağlı olacağı" vurgulanan bu bölümde, "Avrupa Birliği Dönem Başkanı Devletin ya da AB Komisyonu'nun, hangisi uygunsa, karar organı AB Konseyi'ni devamlı olarak bilgilendireceği" vurgulanıyor. Belgede, AB Konseyi'nin durumu düzenli olarak kontrol altında tutabileceği anımsatılıyor. "AB'nin, kendi üstüne düşenler çerçevesinde, müzakerelerin sonuca ulaştırılması için gerekli şartların karşılanıp karşılanmadığını uygun zaman içinde kararlaştıracağı" belirtilen belgede, bunun aşağıda yer alan ilgili maddede sıralanan şartların Türkiye tarafından yerine getirildiğini teyit eden bir AB Komisyonu raporu temelinde yapılacağı kaydediliyor. Müzakerelerin kurallarının belirlendiği bu bölümde, AB Konseyi'nin Aralık 2004 zirve kararına atıfta bulunuluyor ve müzakerelerin AB Anlaşması'nın 49. maddesini temel aldığı ifade edili yor. Bu bölümde özetle şu görüşlere yer veriliyor. "Müzakerelerin ortak hedefi katılımdır. Bu müzakereler ucu açık bir süreç olup, sonucu önceden garanti edilemez. Kopenhag kriterlerinin tam değerlendirmesi, AB'nin hazmetme kapasitesi de göz önüne alınarak, eğer Türkiye'nin tüm üyelik yükümlülüklerini tamamen üstlenecek konumda olmadığını ortaya koyarsa, Türkiye'nin mümkün olan en güçlü bağ ile Avrupa yapılarına bağlanması sağlanmalıdır." "Genişleme, Birliğin ve üye devletlerinin katıldığı sürekli entegrasyon sürecini güçlendirmelidir. Birliğin uyum ve etkinliğini korumak için her türlü çaba sarf edilmelidir. 1993 Kopenhag AB Konseyi toplantısının sonuçlarına uygun olarak, Birliğin bir yandan Avrupa entegrasyonunun momentumunu korurken öte yandan Türkiye'yi özümseme kapasitesi, hem Birliğin hem de Türkiye'nin genel menfaati açısından göz önüne alınması gereken önemli bir noktadır. Komisyon müzakereler sırasında bu kapasiteyi 2004 Ekim kararlarına uygun olarak izleyecektir." "Müzakereler, Türkiye'nin 1993'te Kopenhag'da AB Konseyi'nce belirlenen siyasi kriterleri, özellikle de daha sonra AB Antlaşması madde 6(1)de kabul edilen ve Temel Haklar Şartında ilan edilen kriterleri yeterli ölçüde karşılamasına dayanarak açılmıştır. AB, Türkiye'den reform sürecini sürdürmesini ve ilgili Avrupa içtihadı da dahil olmak üzere özgürlük, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı ilkeleriyle ilgili olarak daha fazla iyileşme sağlanması yönünde çabalamasını, özellikle işkence ve kötü muameleye karşı mücadelede sıfır tolerans politikasıyla ve ifade ?