25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Eren Aysan’ın ilk romanı “Gece Uyurken” ‘Acılar zamanaşımıyla asla tükenmez’ r Türey KÖSE Eren Aysan’ın ilk romanı “Gece Uyurken”de babası Behçet Aysan’ın Sivas’ta yakılışıyla oluşan trajedinin izleri var. Aysan, daha önce “Bir Eflatun Ölüm”ü yazmıştı. Bu kez de bir romanla “erken ölen şairler antolojisi”nin sayfalarını çeviriyor. Çeşitli coğrafyalardan kahramanların hikâyelerini “toplumsal belleğe” kaydediyor. Zaman zaman naif bir anlatımla “O zamanlar hayatımda yalnızca cennete giden yollar kutsaldı. Oysa sen babamla birlikte, cenneti yeryüzüne indirecek çok özel kutsal bir yol inşaatında çalışıyordunuz” diye konuşuyor bir çocuğun dilinden. Bir aile hikâyesinin izini sürerken sık sık araya maniler, masallar, rüyalar giriyor. Eren Aysan ilk romanında hem “kilitlendiği” hayal odasından bir çığlık atıyor; hem Toplumsal Bellek Platformu’nda bir araya gelen acılı ailelerin hikâyelerine Filistin, Amerika, Arjantin ve Lübnan’dan yeni sayfalar ekliyor. Aysan’la romanı üzerine sohbet ettik. S A Y F A 1 6 n 5 ahramanınız Gazel babasını bombalı bir saldırıda kaybetmiş. Sonra, babası gözleri önünde delik deşik edilen Filistinli Asma’nın hikâyesi var. Gazel, ölüm döşeğindeki annesine “Babamı çok mu sevdin anne?” diye soruyor ve “Sen olsaydın sen de severdin” karşılığını alıyor. Bu diyaloğun sizin hayat hikâyenizden olduğunu biliyoruz. Gazel, ne kadar Eren Aysan? İlk roman ne kadar Eren Aysan’ın hayatı? İlk romanlar, bir şekilde özyaşam öyküsüne sırtını yaslar. Oysa benim kahramanım Gazel, bambaşka bir aile serüveninden geçiyor. Bu nedenle Gece Uyurken’in otobiyografik bir roman olmadığını söyleyebilirim. Öte yandan kahramanım çokça yaşamımın içinde soluklanıyor. Benden büyük bir parça var onda... İzleri yaşamımın derinliklerine, tüm hücrelerine işlenmiş adeta. Nasıl mı? 2009’da, Toplumsal Bellek Platformu çatısı altında siyasi cinayetlerde yaşamını yitiren yirmi sekiz simge ismin yakınları bir araya geldik. Ortak yönlerimiz çoktu. İlkeli adamların çocukları olmak, nefret duygusuna sahip olmamak, öfkesine yenilmemeyi başarmak, kararlı ve dirençli olmak gibi erdemin büyük payından söz etmiyorum bile… Daha derin bir gerçeklikler vardı bizi temelden sarsan… Babalarımıza ait davaların bir çoğunun soruşturma ve kovuşturması yıllarca sürmüş, cinayetler hiçbir şekilde aydınlatılmamıştı. Anayasanın dahi üzerinde olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi defalarca ihlal edilmişti. Kimimizin onyıllardır açık davalarında geçen kilit isimler bir diğerimizin dava dosyasında karşımıza çıkıveriyordu. Tetikçilerden, maşalardan başka yargı önüne taşınmayan sorumlular, ödüllendirilen, terfi ettirilen, devlet kademelerinde yüksek mevkilere yerleştirilenler torba yasalarla salıverilen suçlular ve evrensel insan haklarına göre işletilemeyen tüm uygulamaların yüzümüze baka baka işletilmesi ve “zamanaşımı” olgusu peşimizi bırakmıyordu. Bir ülke düşünün, siyasi nedenlerle cinayetler ardı ardına yaşansın, devlet üzerine düşen görevi yerine getirmesin! Hatta katiller beraat ettirilsin, cezaları özendirici şekilde azaltılsın! Bu kadarla da kalmayıp o katillere pasaportlar, ehliyetler, evlilik cüzdanları verilsin! Şu bir gerçek ki Sabahattin Ali cinayetinden beri ezber M A R T 2 0 1 5 K küçük kıza annesinin öldüğünü söylemiştir. Onun yüreğindeki acı gelgiti sığırcıkların yeryüzüne konması ve havalanmasıyla verilir sanki. Öyküyü okuduğum zaman bombalı saldırı sonucu ölen Onat Kutlar’ın oğlunun adının Gazel olduğunu bilmiyordum. Yıllar sonra Gazel’le karşılaştığımda içim bir başka ürperdi, “Kül Kuşları”nı düşünerek. Aylarca bu öyküde salındım. Artık roman kahramanımın adı belliydi: Gazel. Mekânlar Ankara, Los Angeles, Gazze, Beyrut, Buenos Aires. Kahramanlar Gazel, Walter, Mualle, ettiğimiz, önümüze Hatice, Ali, Dilaram, Sergio, Roberto. özellikle çıkarılan Kitabı okurken Toplumsal Bellek çelişkiler yumağıyla Platformu’nun acılı kahramanları, “efsürekli karşı karşılatun ölüm”ler dünyaya dağılmış gibi yayız. Bu birliktelik geldi bana. Hep “aynı gökyüzü/ aynı içinde yüreğimde bütünleşen acılar keder” mi? bir parçacık da olsa kitapta buluştu. Bu ülkede hüzünle yaşamını sürPlatformun ilk etkinliğinde 1979’da düren, siyasi cinayetlerde yakınını öldürülen Cavit Orhan Tütengil’in yitirmiş binlerce aile var. Onların yakızı Deniz Abla, annesinin, babasının şadıkları hukuksuzlukla benim/ bizim ölümünün ardından gazetecilere söyleyaşadığımız hemen hemen aynı. Ezber diği sözü aktarmıştı: “Kocamın değil, edilmiş bir hikâyenin içindeyiz adeta. katillerin fotoğrafını çekin!” Oysa o Bir anlamda babamın dizeleri gibiyiz, fotoğraf hiç çekilemeyecekti... Böylece “aynı gökyüzü / aynı keder”deyiz. Öte romanda Gazel’in babasının öldürüyandan yalnızca Türkiye yok Gazel’in mü de kurgulanmış oldu. Bir akşam yaşam haritasında... Bambaşka ülkeleri otururken 7 Kasım 1980’de öldürülen de içine alan bir maceraya akıyor. Ama İlhan Erdost’un kızı, canım arkadaşım bu her şeyden önce onun hikâyesi... Alaz, ilkokuldayken bir erkek çocuğun Geçmiş ile bugün arasında pek çok kendisini “teröristin kızı” diye tokatlaülkeden geçiyor Gazel’in ailesi. Yadığını anlatmıştı. Birkaç gün uyuyamaşadığımız coğrafya sürgünlerin, öldüdım. Bu berbat anının da bir yansıması rümlerin, savaşların, acıların sıklıkla oldu kitaba. Her defasında “yeter taştığı bir nehir gibi. Dolayısıyla aileartık, bu kadarı da fazla!” sözlerini nin tarihi kısmen de olsa kahramanın yaşayan kişiler olduk bu ülkede. Gece belleğinde bütünleşiyor. Şunu unutUyurken böyle böyle şekillendi. mamak gerekir: Tarihin belleği bir anlamda insanın kendi belleğidir. Gazel “BU ÜLKEDE SİYASİ de ailesinin belleğini oluştururken CİNAYETLERDE YAKININI ülkesinin dışına taşıyor. Ona geçmişi YİTİRMİŞ BİNLERCE AİLE VAR” anlatan birine ihtiyaç var: Bir başka Kahramanınıza “Gazel” adını nasıl kurgu kahraman, Cüce... Böylece dört koydunuz? bir yana savrulan insanların yaşamları Gazel adını seçmemin ardında nı mercek altına almamız kolaylaşıyor. Onat Kutlar’ın İshak kitabındaki caLatin Amerika’ya gelince... Her hafta nım öyküsü yatıyor: “Kül Kuşları”. Plaza de Mayo alanında toplanan beGazel adlı küçük bir çocuğun halasıyyaz başörtülü annelerin kaderiyle Cula, sığırcıklarla, kediyle, bir bebekle martesi Anneleri’nin kaderi ortak değil ilgili serüvenini anlatır öykü. Oysa mi? Manuel ile Hasan, Hudeibro ile kısa bir zaman önce postacı gelmiş ve Metin, Rafael ile Fehmi’nin yası aynı bir bakıma. Bu arada hemen söyleyeyim: En büyük hayalim, Beyaz Başörtülü annelerle, bütün katledilenlerimizin yakınlarının yan yana yürümesi. Birlikte haykırması... Kim bilir? Bir gün, belki gerçekleşir. Sık sık araya giriyorsunuz ve “zaman” bilgimiz çeşitlendiriliyor. Zaman, saat ayrımına vurgu yapıyorsunuz bir yerde ve soruyorsunuz: “Zaman hayatın iflası mı?” İflası mı ve yaslı insanlar için zaman ne anlama geliyor? Acılara “zamanaşımı” var mı?! Çocukluğum dedemle anneannemin yanında geçti. Evlerindeki “Kahramanım benden büyük bir parça taşıyor... İzleri yaşamımın derinliklerine, tüm hücrelerine işlenmiş adeta...” küçük odada akşamın C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 3 0 7
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear