25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

İbrahim Yıldırım'ın yeni romanı: "Dokuzuncu Haşmet” ‘Bazı şeylerin romanlarda kalması en içten dileğimiz’ 2013 yılının Haziran ayında tuttuğu takımın formasını giyerek Taksim’e çıkan eski bir direnişçinin anlattıklarını merkeze alan, Türkiye’nin isyan tarihini hatırlayıp hatırlatan bir kitap İbrahim Yıldırım’ın kaleminden okuduğumuz son romanı: “Dokuzuncu Haşmet”. Konak benzeri çok eski ahşap bir evde yaşayan unutulmuş şair Haşmet Alçıtepe’nin tutkularını, acılarını, pişmanlıklarını okurla paylaşıyor, hem de Alçıtepe ailesinin bitmekte olan öyküsüne odaklanıyor yazar. Yıldırım’la yeni romanını konuştuk. r Sibel ORAL ir gazeteci olarak Haşmet Alçıtepe’nin karşısında olsam “Halkını tüketen devletlerin kendileri de bir gün tükenir” sözüne katılır mısınız diye sorardım herhalde. Sizce ne derdi? Haşmet Alçıtepe, kişiliğinden dolayı bu sorunuza hiç kuşkusuz kimi göndermeler yaparak yanıt verirdi. Örneğin Kaptan Ahab’ın acımasız bir yönetici olduğunu söyler, doğayla uğraşırken hem tayfalarını hem de kendini tüketmiş olduğunu uzun uzun anlatırdı. Doğru da yapardı, çünkü ben de o romandaki gemi mürettebatının toplumu, kaptanın ise obsesif bir buyurganı simgelediğini düşünüyorum. Öte yandan Haşmet Alçıtepe, kimbilir belki Max Weber’le de bir ilişki kurup devletin meşru bir şiddet aracı olup olmadığı konusunu sizinle uzun uzun tartışır, hatta meseleyi Thomas Hobbes’in Leviathan’ına kadar getirip konuyu bambaşka boyutlara taşırdı. Bana gelince elimden sözünüze katılmaktan başka bir şey gelmez… Peki bu romanı size yazdıran, kafanızda dönüp duran en baskın mesele “devlet” miydi? Evet, romandaki baskın ve tartışılması gereken meselelerden biri de “devlet” denen aygıt. Daha doğrusu roman, İstiklal Mahkemeleri’nden ve Takriri Sükun’dan 27 Mayıs’a, 12 Mart’tan 12 Eylül’e, oradan günümüze ulaşan sürece de değindiğinden, devlet birey;devlet toplum ilişkisi olarak da okunabilir. “TERCİHİ MUHALİF OLMAK” Kahramanımız Haşmet Alçıtepe ve ailesi... Bir şekilde devletin sakıncalı bulduğu, devletle başları çok kez belaya giren bu aile bireylerinin tarihleri ve hayattaki duruşları da ilginç. Bu ailenin hikâyesi nasıl ortaya çıktı? Az önce de sözünü ettiğim gibi roman, bir ailenin, tabii ki Türkiye’nin de neredeyse yüz yıllık tarihine belirli bir açıdan ama pek de taraf tutmadan değiniyor. Şöyle ki, büyükbaba Miralay Terakki Mehmet, Çanakkale’den başlayarak bütün savaşlara katılmış bir asker emeklisi ve ülkesi için oğlunun tam karS A Y F A 1 2 n 2 9 B şan müfredatına karşın, şiirlerini siyasi görev bilinciyle yazdığını; eylemlilik dışında başka türlü de, yani edebi olarak da direnmeye, karşı çıkmaya çalıştığını düşünüyorum. Böyle olunca devletle arası hiçbir zaman iyi olmuyor, tıpkı babası ve büyükbabası gibi… Bir de şöyle bir şey var; yazarını kızdırmak pahasına biz röportajcılar kahramanla yazar arasında ortak noktalar arar, bir yerlerden ipuçları çıkarmaya çalışırız. Ben sadece kahramanınızla aynı kuşaktan olduğunuz bilgisinden yola çıkarak Haşmet Alçıtepe’nin siyasi birikiminin sizden ne kadar beslendiğini sormak istiyorum. Aynı olaylara tanık oldunuz çünkü… Niçin kızayım, yazar ile kahramanı arasında ortak noktalara her zaman rastlanır. Üstelik Haşmet Alçıtepe ile neredeyse aynı yaştayım, aynı kuşaktanım. Ayrıca aynı siyasi birikime sahip olduğumuz da söylenebilir. En önemli farkımız, benim iki çocuğum olduğundan ve hâlâ onlar için didindiğimden, kendimi Haşmet Gülkokan’a biraz daha yakın hissetmemdir. Peki ya edebiyat birikimi? Onun şairliği bağlamında değerlendirmenizi istesem… Az önce de söylediğim gibi Haşmet Alçıtepe görev bilinciyle şiir yazan, bu arada zaman zaman tanık olduğu olaylar dolayısıyla değişen, dönüşen, bir şair… Şair adı zikretmeden örnek verecek olursam, benim kuşağım Halkın Dostları ve Yeni A dergilerini çok iyi bilir; sonradan yaşanan değişim ve dönüşümü de…. “HAŞMET, ESKİ BİR DİRENİŞÇİ” Roman, bir Gezi Direnişi hikâyesi değil ama olayların çıkış noktası Gezi Parkı’nda başlıyor. Tabii yine başrol devlet ve devletin aygıtlarında… Haşmet Alçıtepe’nin tazyiği TOMA’nın tazyiğiyle harekete geçiyor. Gezi Direnişi’nin bu romana, dolayısıyla da size verdiği ilham neydi? Kesinlikle haklısınız: Dokuzuncu Haşmet, bir Gezi Direnişi hikâyesi değil; fakat ondan yola çıkarak devlete ve ülkeye bakmaya çalışan bir roman. Esinlendiğim nokta ise Gezi Direnişi sırasında devletten hoşgörü beklerken, hatta bazı politikacıların bu yönde girişimleri olmasına karşın; devletin her zaman olduğu gibi nobranlık yapması, böylece eski bir direnişçi olan Haşmet Alçıtepe’yi ve onun gibileri harekete geçirecek olabileceği varsayımını aklıma getirmiş olmamdır. “Devlet benim üzerimde asli görevini yerine bir türlü getiremediğinden ben sona kaldım. Dolayısıyla her bir Alçıtepe’nin matemini, ıstırabını ve Harun gibi birer birer giden arkadaşlarımın kederini yüklenerek çok ağır bir hayat yaşadım...” diyor kahramanımız. Bu cümleleri okurken “devletin asli görevini” düşünüyorum, roman boyunca olan biteni düşünüyorum, son birkaç yılda ülkenin dört bir yanında olanları düşünüyorum. Sonuç: Öfke. Peki ya sizdeki baskın duygular ne oldu? Devletin asli görevi tabii ki düzeni sağlarken eşit davranmak, adaletli olmak, bireyin inancına, siyasi görüşüne karışmamak, protestoları, istekleri anlayışla karşılamak, yurttaşlarına iyi hizmet sunmak, ekonomik düzeyi yükseltmekK İ T A P S A Y I 1302 “Dokuzuncu Haşmet”, bir Gezi Direnişi hikâyesi değil; oradan yola çıkarak devlete ve ülkeye bakan bir roman. Esinlendiği nokta ise direniş sırasında hoşgörü beklerken, devletin her zaman olduğu gibi nobranlık yapması. şıtı olan bir siyasi rejimi öngörüyor; Kazım Karabekir’in kurduğu partiye katılarak siyasete başlıyor; o zamanki devlet anlayışıyla ters düştüğünden başı tabii ki belaya giriyor. Oğlu ise hayata soldan bakan biri. O da babasının yaşadıklarına çok benzer sorunlarla karşılaşıyor, baskılara maruz kalıyor. Torun Haşmet ise hem büyükbabasının hem de babasının acılarına tanık olmuş biri. Onun tercihi de muhalif olmak… Romanda yalnızca bu üç kişiye değinilmiyor: Ailenin kadınları da kocaları kadar acı ve sıkıntı çekiyor. Kısaca söyleyecek olursam, ülkemizde bu tür aileler o kadar çok ki hikâyenin ortaya çıkması pek de zor olmadı. Harun Karadeniz gibi tarihten çıkıp gelen isimlere de rastlıyoruz romanda. Bu isimlerin dışında kurgusal olarak ben en çok Miralay Terakki Mehmet’i merak ettim. Kurgu bir karakter gibi gelmedi bana. Yaşadığı şeyler, içinde bulunduğu hareketlerin hepsi gerçek… O C A K 2 0 1 5 Harun Karadeniz, 12 Mart öncesinin önde gelen öğrenci liderlerinden biriydi. Tabii ki tutuklanıp kapatılmıştı. Çok genç yaşında önce kolu kesildi, sonra da öldü. Terakki Mehmet’e gelince size bir kurgu kişisi olarak görünmemesi beni sevindirdi. Ama inanız ki bu benim becerimden kaynaklanmıyor. Zira siyasi ve toplumsal tarihimiz böyle karakterle dolu, gelecek kuşaklar da hiç kuşkusuz bu tür kişileri tanıyacak, belki onları başka açılardan ele alarak roman kahramanlarına dönüştürecek. “DEVLETLE ARASI HİÇBİR ZAMAN İYİ DEĞİL” Haşmet Alçıtepe’nin edebi ve siyasi birikimini görüyoruz romanda. Bu birikimi kahramanı üzerinden aktaran İbrahim Yıldırım ne düşünüyor Haşmet Alçıtepe’nin devlet nedeniyle başına gelenlere? Evet, Haşmet Alçıtepe edebi birikimi olan, ama ülkemizde çoğu şair gibi yaşarken unutulmuş biri. Ben onun kimi zaman malumatfuruşluk boyutuna ula C U M H U R İ Y E T Fotoğraf: Vedat ARIK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear