Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Le Corbusier’nin Doğu gezisi Bir yaratıcı, bir eylem adamı Yirminci yüzyılın başlarında yaptığı Doğu gezisi Şark Seyahati İstanbul 1911 adıyla kitaplaşan Le Corbusier, İstanbul’un o günkü kültürel havasını okura yansıtıyor. ? Şener ÖZTOP “Yanılmak insana özgüdür.” Le Corbusier ocukken sürekli kırlarda dolaşan, çevresini inceleyen; “görüntülerden birinde gerçeğin, ötekinde de soyutlamaların bilincindedir, sanatta da bunlardan biri olmadan öteki olamaz” diyen yirminci yüzyıl mimarlığına ve sanatına büyük iz bırakanların başında gelen, İsviçre doğumlu, Fransız vatandaşı Le Corbusier (asıl adıyla Charles–Edouard Jeanneret 18871965) dört yıl sürecek bir yolculuğa çıkar. “Yaratmaya yani şimdiki zaman ve geleceği düşünmeye başlamadan önce geçmişi anlamak, onu yakından tanımak zorundadır.” Klasik geçmişi, diğer bir deyişle, yeryüzü mimarlığını aramak, araştırmak, keşfetmek için sabırsızlanır. “Yirmi üçünden otuz birine dek gezer.” İçindeki yanardağın ateşini, tecessüsün felsefi derinliğini, “sanattaki her tür ölçünün temelinin mukaddes mikyasını”, “Edirne’ye takılmış son derece muhteşem bir taca benzeyen Selimiye’yi”, “Aklın saf yaratısı Parthenon’u” görmek, öğrenmek, çizmek, izlenimlerini yazıya dökmek ister. Berlin’den başlayan, İstanbul’a kadar süren serüvenli bir yolculuğu yürüyerek tamamlar. “Bu şaşırtıcıdır ama aynı zamanda SAYFA 12 ? 23 Ç onun en azından her şeyi, her ayrıntıyı, yaşamın en küçük özelliklerini, yavaş yavaş düşünmeye”, gözlemlerini, izlenimlerini, çizerek yazarak kaleme alır. Balkanlar’da ve Türkiye’deki ahşap evlerin, üst katlarındaki cumbalarıyla, sıkışık dizilmenin yarattığı hacimleriyle, onu yatay ve düşey mekânlar arasındaki karşıtlık sorununa yönelttiği, hayretini gizleyemeyerek: ”…sayısız ahşap evleri ıkış tıkış yığılmış olarak kat kat yükseliyordu karşımızda.” derken onu, bir anda çelişkiye düşüren Türk konağının mimari özgünlüğüdür: “Konak yani ahşap Türk evi mimari bir şaheser…” demekten de kendini alamaz. Ege Adalarının mimarlığı da başka bir esin kaynağı olur: Duvarlarda kullanılan beyaz badana onu şaşkına çevirir.”Beyaz badana mutlaktır,” der. Bu ufuk artırımı, uygulayacağı yapılarda beyaz badanayı hayata geçirtecektir. “Bütün öğeleriyle beklenmedik ve özgün olan bir mimarlıkta beyaz badanayı ona fikir olarak kullanmak Le Corbusier’nin buluşu” olacaktır. İMGELERLE DÜŞÜNMEK Le Corbusier, “mimar, kent bilimci, ressam ve yazar olarak, çok yönlü bir kimliğe sahip. “Doğu’da Nerval, Lamartine’nin izlerini takip etmişti, Lamartine ise Chateaubriand’ın yolunu izlemişti (…) Lamartine, Nerval ve Flaubert’de Doğu, okuyucuda ilgi uyandırabilecek bir estetik arzu ile karışık düzenli bir materyalin vitrinidir.” Beşir Ayvazoğlu’nun da belirttiği gibi “Le Corbusi2012 er’nin zaman zaman kullandığı esrarlı, huzur, odalık gibi kelimelerden, oryantalizmin Doğuyla ilgili tasavvurlarından büsbütün kurtulamadığı anlaşılsa dayola peşin hükümlerle çıkmadığı, gördüklerini ciddi bir şehirci ve mimar gözüyle değerlendirmeye çalıştığı söylenebilir.” Başka bir deyişle “mimarın formasyonunda seyahatin rolü”nün ne denli önemli olduğu vurgusuyla birlikte, “mimar, kent bilimci, ressam ve yazar olarak, çok yönlü bir kimliğe sahip olan Le Corbusier’nin uzun, yaratıcı meslek yaşamı boyunca merak, keşif, hayranlık duygusunun coşkunluğu kendini gösterir. Bir eylem adamı olarak izlenimlerini, gözlemlerini yazdığı Şark Seyahati İstanbul 1911 (Le Voyage D’Orient) adlı eserinde bu konuda şöyle der: “Seyahat eder de mimarlık, resim ya da heykel gibi görsel şeylerle uğraşırsak, gözlemlerimizi kullanır ve görünenlere dair çizeriz. İzlenim kalem tarafından kaydedildikten sonra, olduğu gibi kalır artık, kaydı düşülmüş, tescil edilmiş, yazıya geçirilmiş olur.” Onun imgelerle nasıl düşündüğünü, uygulama alanına nasıl soktuğunu “Önce bakmak, sonra da gözlemlemek ve son olarak da belki keşfetmek” sözünden anlayabiliriz. Evet, keşfetmek ve görmek, dahası, imgelerle düşünmek, gören iki çift gözün bütündeki büyüyü oluşturan ayrıntıları, görsel imgeleri, biçimleri algılamanın peşine düşmüştür Le Corbusier. Ona göre, “hepsi bir resimin parçalarıdır.” Çünkü o, Zeitgeist “çağın ruhu”nu temsil eden, görmek ve fark etmek’i içselleştiren bir mimardır. Ötesi ise yeni bir düzen arayışı içinde 1950’lerin mimarisini etkileyen psikomotor bir güçtü o… Berlin’de Peter Behrens’in atölyesinde desinatör olarak çalışan CharlesEdouard Jeanneret’in ruh ufkunu, düş gücünü, mimarlığın temel ilkesi estetik çerçeveden geçtiğini, bir sanat yapıtının oluşturulmasındaki en önemli dayanağın sağduyu ile düşgücü arasındaki uyum olduğunu; her düşüncenin kendinden sonrakini doğurduğunu, tanıştığı mimar, sanatçı dostlarıyla fikir teatilerinde bulunur. Bu atölye; onun, ileride hedeflediği amaç ve ilkelerinin çerçevesini çizecektir. “Behrens’in atölyesinde tanıştığı Walter Gropius, Braque, Cezanne ve Picasso gibi ressamlarla aynı bağlam içinde anılacaktır. (Pürizm akımını ressam arkadaşı Amedee Ozenfant(18861966)’la birlikte geliştirir. Ş.Ö.)Le Corbusier mimarlığa resimden ve Partenon’dan gelmiştir. O hayranlık uyandıracak kadar parlak bir sanatçılar ailesinin üyesidir, en yakın akrabaları Braque, Picasso, Leger ve Gris’dir, ailenin reisi de Cezanne’dır. Cezanne’ın söylediklerini Corbusier de söyler: “Çağdaş mimarlığın en büyük sorunları geometriyle çözülecektir.” Le Corbusier de “Cezanne gibi sanatın temellerine iner, bütün etkileri en yalın araçlarla sağlamaktır” derken hemen arkasından onun olmazsa olmazı “çerçevenin bulunmadığı yerde de görsel anarşi”nin varlığından söz açar. Böyle bir sanat ortamında çok şeyler dinleyen, öğrenen, tartışan, araştırmanın sonsuz gelgitlerini içinde duyumsayan genç Jeanneret’in doğuya seyahatin şekillenmesi, gezi ve gözlemin imgesel tasarımı, bu atölyede atılır. 1911 yılında arkadaşı Auguste Klipstein’la birlikte, “İstanbul’a ulaşmaya amaçlayan bir seyahate kalkışır. Ceplerinde çok az bir para ile iki arkadaş Bohemya, Sırbistan, Romanya. Bulgaristan ve Osmanlı İmparatorluğu’nda dolaşır” Bu seyahat boyunca, CharlesEdouard Jeanneret Dresden’den İstanbul’a, Atina’dan Pompei’ye kadar günlük tutar. İzlenimlerini not eder; bakmayı ve de görmeyi öğrenmesini sağlayan yığınla çi? zim yapar.” D ler Feuille olarak) lında k Dünya kitapla yıl son adıyla y Le Cor akadem ğı notla Türk Corbu takılmı benziyo letinde Türkle açan C azizmiş duk ya kes hüs ye onu mari si İstanbu nemde lerin ço terimiy bul’unu tanbul şan me Bu keli yanı va kondan lerin di “Taş ev üstlerin mino t “Tür söylem Ucu bu bunda yoruz b lim.(… ralayan onları, larına v lı amen mın fir mik bi tanbul evleri a riyse ta cında, mor yü tepenin halıya t mimar kaplı b lerin, y reli soğ mezarl ? BAŞK AYR Le C bir büt mimarl bir tasa kalan d lim: “M gözüm tepesin leyman kervan mış ola mın” s nan’ın den çık günlerd eleştire Türk’ü madan AĞUSTOS CUMHURİYET KİTAP SAYI 1175 CUMH