Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Veysel Çolak’tan şiire dair çıkmalar Şiir Nedir ve Nasıl Yazılır? Eğitimci, yazar ve şair Veysel Çolak, yazılmış ve okuyucuyla buluşmuş şiirlerin nasıl yazıldığının öğrenilebileceğini savunuyor. Bu savunmasını Şiir Nedir ve Nasıl Yazılır? adlı kitabında verdiği birçok örnekle ispatlıyor; “temadan, sözcüklere, bağdaştırmalara, biçimbiçeme ve sonunda yapıya nasıl ulaşıldığı kolayca öğrenilebilir” diyor. ve bu aşktan bir de çocuğun var olduğunu düşünün. İşte şiirde de aynen böyle oluyor; iki sözcük bir araya geliyor, karşılıklı aşkı zor bulan iki insan gibi iki sözcük ve onların buluşmasıyla sözlüklerde olmayan üçüncü bir sözcük var oluyor: “O, zihinsel bir sözcüktür. O, değişmeceler, eğretilemeler sonucu ortaya çıkan anlamdır. O imgedir işte.” Umulmadık kişilerin birbirine âşık olması gibi şiirde de umulmadık sözcükler yan yana gelir ve nasıl aşkla değişiriz, dünyaya bakışımız da değişir, şair de dili, insanı ve dünyayı değiştirir. Başarılı bir şiirin doğasını oluşturan söz ve anlam sanatları; değişmece, düzdeğişmece, eğretileme, simge, mit, imge gibi şiiri var eden tüm bu kavramlar ayrıntılı bir şekilde kitapta örneklemelerle açıklanıyor. Okur bu öğrendikleri üzerine okuduğu şiirlere de bu pencerelerden bakarsa farkı görecek, bilinçli bir okur olmanın tadına varacak. Hele de şiir yazmayı istiyorsa temeli sağlam yaratımlar üretecek. MACERACI ŞAİR Veysel Çolak, Şiir Nedir ve Nasıl Yazılır? adlı yaratıcı yazma derslerine yönelik değindiği tüm bu konuları, kitabın 63. sayfasına kadar sorucevap şeklinde adeta bir röportaj olarak okura aktarıyor. Bu da konuların daha anlaşılır olmasını sağlıyor. Kitabın daha sonraki bölümlerinde incelenen konular bazılarımızın, belki de çoğumuzun unuttuğu ve okudukça anımsadığı, bazılarımızın ise yeni öğrenebileceği (yeni kuşaklarla birlikte dilimizde ortaya çıkarılan yenilikler): “Benzerlik Yoluyla Oluşan Değişmeceler”, “Anlam Sanatları”, “Kapalı Anlatım Öğeleri” başlıkları altında açılımları olan bölümlerden oluşuyor. BİLGİLERİN YENİLENMESİ Ancak okur hemen anlaşılır görüp bu bilgileri bir kere okuyup geçmemeli. Hem şiir okuyan hem de şiir yazanlarca bu bilgilerin denemelerle, alıştırmalarla yenilenmesi gerekli. Kişisel görüşüm, bu bilgiler çocuksu bir yaklaşımla oyuna dönüştürüldüğünde daha da keyifli olabilir. Çocuklara haksızlık etmeyim, kaç yaşına gelirsek gelelim yaşamın her alanında oyun oynamaktan vazgeçiyor muyuz? Kitabın diğer iki bölümü “Nasıl Yazıyorlar?” ve “Okumalar.” “Nasıl Yazıyorlar?” bölümünde hemen anlaşıldığı üzere, nasıl yazıldığı anlatılıyor, ancak ülkemizden ve yabancı ülkelerden bazı şairlerin verdikleri örnek bir şiirle. “Okumalarda” ise şiire dair dikkat çekici bir uyarlama ve dört çeviriye yer verilmiş. Bu uyarlama ve çevirilerin kimlerden olduğunu kitabı alıp okuduğunuzda göreceksiniz. Kitapta “Şiirin Çevresi ve Çerçevesi” bölümünün sonunda Veysel Çolak’ın günümüze dair önemli bir değinmesinin bir bölümüne bakalım: “Benim diyeceğim, günümüzün geleceğin şairleri bilmeli anlam olanaklarını. Şiirlerini ona göre kurmalılar. Okuyucu da bilmeli elbette. Çok önemli bu. Ancak o zaman şair okuyucu ile buluşabilir. Yazınsal anlatım sanatlarının ve kapalı anlatım öğelerinin şairlerce kullanılması, şiirlerin kapalı olmasını (zor anlaşılmasını, ya da anlaşılmamasını) gündeme getirmektedir. İşte eğretileme, imge, simge, mit, mazmun (kalıp söz), gibi kapalı anlatım olanaklarıyla, ikianlamlılık (uzak anlam, tevriye), güzel nedenleme (hüsni talil), bilmezlikten gelme (tecahüli arif), uygunluk (tenasüp), karşıtlık (tezat), abartma (mubalağa), eşseslilik… kavranır ve okuma etkinliklerine işletilebilirse, anlaşılmıyor denilen şiirler büyük bir açıklık kazanacaktır. O zaman okunan şiirlerden sıkılma durumu da ortadan kalkacaktır. Böylece şiirlere ve şairlerine haksızlık yapılmayacaktır. Bu durumda şair amacına ulaşacak, okuyucu da okuduğu şiirden estetik bir haz alacaktır.” Çolak’ın Şiir Nedir ve Nasıl Yazılır? adlı kitabı, şiir dünyasına girmek isteyenlere bilinmesi gereken yolları sunmayı amaçlıyor. Ama her kalıcı başarıda olduğu gibi bu yollarda da ilerlemek için emek sarf etmek, çalışmak gerekiyor. Şiir Nedir ve Nasıl Yazılır?/ Veysel Çolak/ İkaros Yayınları/ 248 s. AĞUSTOS 2011 SAYFA 9 Ë Neslihan PERŞEMBE endi gerçekliğimizin bütün yönleriyle yüzleşerek, çelişkilerini ortaya çıkarıp hesaplaşarak aşmaya uğraşırken bir şeyler birikir; kendimizle birlikte biriken yaşam. Ama nasıl bir yaşam? Bize dayatılan, bizim algıladığımız, ne kadar reddetmeye çalışsak da ortak algıların yaptırımlarından kurtulamadığımız bir yaşam? Diğer insanlarla benzerliğimizi ve özgünlüğümüzü hissettiğimiz bir yaşam. İşte, yaşamın tarifi de belki dünyada yaşayan insan sayısı kadar mı? Hadi bu tarifleri eksiltelim ya da eksiltmeye gerek yok özgün olanlar zaten kendilerini bir şekilde duyumsatır. Tıpkı bazı şairler ve şiirleri gibi. Şiirden söz etmenin gelecekten söz etmek olması gibi. UZUN BİR YOLCULUK, ŞİİR... K “Şiir en az bir kişi tarafından okunup algılanınca yazılma süreci tamamlanmış olur.” Evet her şey kendimizle başlıyor; şairle çıkacağımız bu yolculukta ilk önce kendi yapımızı oluşturmak için çoğalırken bir o kadar da eksileceğiz. Ancak sonrasında, yazarın vurguladığı şiir, şairin bireyseliçsel yoğunlaşmasının ürünü olamaz “çünkü şiir kozmosla, evrenle, bütün coğrafyayla, geçmişle, öteki olanla, insanın her türlü ilişkilenmesiyle, dilin sonsuz olanağıyla belirlenir.” Şiirin oluşumu için gerekli olan temel öğeler; yoğunlaşma, bellek, inan, ritim ve esin. Kitapta bunlar açılımlarıyla birlikte tek tek tartışılmış ve okurun anlaması için uğraş verilmiş. Bu temel öğelerin önemsenmeden yapıldığı her metin çalışmasının eksik kalacak olmasına dikkat çekilmiş. Şiir, uzun bir yolculuk. Kitapta belirtildiği üzere, kendinizi adayacağınız, tam bir seçim olması gereken bu yolculukta, şiirler dışında okunması gereken birçok disiplin çıkar karşımıza; çiçek kitapları, sözlük, atasözleri, deyimler sözlüğü… Resim, heykel, mimari, müzik, dans… Jeoloji, coğrafya, her türlü spor, zooloji, botanik… İşte şiir, tüm bunlardan haberdar olmamızı gerektiriyor. Büyük şiirlerin sonraya kalmaması için şair şöyle bir öneri getiriyor: “Kişi şiirde kendini değil, kendinde şiiri sevmek zorunda olmalı.” Bir kadın ve bir erkek birbirini çok severse, bu sevgiye aşk denir hani. Karşılıklı aşk hayatta az rastlanan bir şey değil mi Çolak’ın Şiir Nedir ve Nasıl Yazılır? adlı kitabı, şiir dünyasına girmek isteyenlere bilinmesi gereken yolları sunmayı amaçlıyor. Yeni, kullanılmamış, bozulmamış, yıpranmamış, tanınmamış, bilinmemiş gibi birçok kavramı barındırır. Yeni olan, birçok kişiye heyecan vermesinin yanın sıra korkutur da. Korkutur, çünkü alışılagelenle yaşamı sürdürmek daha risksiz, rahatlatıcıdır. Ancak yeninin verdiği heyecan da kişiyi ilerletir, güçlü kılar; bu bakımdan çekici ve bir o kadar da gereklidir. Yeninin gelecek için bir umut olma olasılığı da vardır ancak yeniyi ortaya koyabilmek için eskiyi de tanımak, bilmek gerekir. Yazara göre şiir de insandan yana yeni olanı sunmalı, dilde, yapımda, biçimde, yaşamda bir gelecek tasarımı olmalı. Şiir olanı değil olması gerekeni ortaya koymalı. Şairler bir anlamda da serüven tutkusu olan kişiler. Bu zor ve uzak yerlere yapılan bir serüven. Böyle bir serüvene okur olarak da şair olarak da katılmak, keşfetmekle duyulacak heyecanın verdiği keyfin yanı sıra çalışmayı, emek vermeyi gerektiriyor ve bu emekle buluşacağımız şiir, yazarın belirttiği gibi: Öğrenip araştırıp gözlem yoluyla ulaştığımız “bilgi”nin; duyularımızın heyecan ve tasarımlarıyla oluşan iç dünyamızın yansımaları “duygular”ın; bilinç ve eylem gücümüzü aşan, derinliklerde yaşadığımız sevinç, canlılık, yaratıcılıkla oluşan “aşkın”ın; algıladığımız, benimsediğimiz gerçekliklerin bir gün çok farklı olduklarını anladığımızda yüzleştiğimiz “yanılgı”ların; niteliklerde ve görünümlerde kazandıracağımız değişikliklerle buluşacağımız “yenileşme”lerin; parçaların o ahenkli düzenlenişi ile oluşan “biçimler”in; sesin ya da seslerin bir anlamı oluşturmak için birleşmesinden doğan “sözcükler”in; işaretin ya da işaretlerin peşine takılıp simgelerin, sözlerin, hareketlerin çevrelediği “anlamlar”ın serüvenine yöneltir bizleri. Örneğin nesneler deyip geçmemeli, çünkü sanatın birçok dalının ve şiirin, olmadığında eksik kaldığı bir malzemedir nesne. Yazar da her gün baktığımız ya da kullandığımız, onlar olmadan yapamadığımız nesneler ve nesnelerle ilişkilerimizde duygusal bir değer olduğunda şiire varılabildiğini vurguluyor. 25 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1123