05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

ustaÜstelik ür. nur’la r, biryarısı esiyle dolu. Musmerdi sel salikte iya 94) a bir ha] araar. İsı “gümiştir, Uşaklın sezmek da usuUşaklıpmaölüdenile sul araisi söz içimde evin mefen“kafa evleneleeyazdığıki koak ol i ve yam: kişisiısı nae yarıelinir nduğu sulluk, v] bir i bu de umin banden ci dük, o da ] çok a rahat yecek, lan nci yageriözlemi i kaeki ünkü sevi, masına n yearısı) cine ne Bu izlee egeşle yüğunu Orhan pinozyanılYanıludur. en ¥ 1123 Roman kişisinin ölümü; ikinci neden ise anlatı kişisinin sonuyla ilgilidir. Anlatının öbür kişisi [“çirkin” Hülya] romanın sonunda Orhan Kemalce öldürülür. [Orhan Kemal’e ilk kez burada içerliyoruz. Yazar, Hülya’nın Avare Mustafa’yı öpmesini bile bir tür haksızlık olarak görür gibidir: “Kansız ince dudaklar Avare’nin dudaklarına sülük gibi yapışmıştı” (s. 158)]. Damadın özgürleştirilmesi ve onun ardından gelen mutluluk, olumlu nitelikleri olan bir roman kişisinin “haksız” biçimde ölümü ya da öldürülmesiyle elde edilmiştir; buna “güldürü” denmesi uygun değildir, bu terime “dram” sözcüğü eklense bile. Kanımızca romanın tek “güldürü” öğesi vardır: Arnavut ağzıyla yapılan konuşmalar. (Dil konusuna aşağıda değineceğiz.) Anlatı kişileri; romanın başkişisi, Mustafa, çok yakışıklı, askerliğini yeni bitirmiş bir aylaktır. Sanata eğilimli bir kişi olduğu anlaşılır; bağlama çalar, yaşamın şiirsel görüntülerini algılama yeteneği vardır: “[Avare Mustafa:] Güneşin doğuşuna hayranlıkla baktı, baktı: ‘Şiir’ dedi, ‘şiir anam avradım olsun!” (s. 16). Avare Mustafa, kurtuluşu bireysel çabada arar ama onun kurduğu kurtuluş düşleri, “küçük” düşlerdir [köftecilik vb]. Ama “küçük işler” bu anlatı kişisine yazarın (Orhan Kemal’in) atalarından kalmış gibidir. Baba Evi‘nde, Lübnan’a kaçmış olan baba, Beyrut’ta küçük bir lokanta açar (Baba Evi, s.132). Avare Yıllar’da anlatıcının düşü de bir lokanta açmaktır (Avare Yıllar, s. 132). Başkişi, yakışıklılığına karşın, çapkın değildir; Aynur dışında hiçbir kıza bakmaz. Onunla arasındaki sevi ilişkisinde bile yürekli değildir. Hülya, varsıl bir ailenin yirmi beş yaşındaki (Mustafa’dan büyük, s.149) çirkin genç kızıdır. Bir yazın ve sanat tutkunudur. Okuduğu Emile Zola romanlarının da etkisiyle yoksul insanlara karşı acıma duygularıyla doludur, onları sever, onlara yakınlık gösterir: “[Aynur’un] kapı yanında hizmetçi gibi dikilişini hoş bulmayarak: ‘Gel kardeşim’ dedi. ‘Yanıma gel. Dikilme!” Herkesi sever. Duyarlıdır, incedir. Eli açıktır. Doğanın şiirini algılar ve onları şiirsel imgeler olarak belleğine yerleştirir. Örneğin, babasının apartman yaptıracağı arsaya ilişkin ona sorduğu ilk soru, güneş üzerinedir: “[Hülya:]’Güneş? Güneş babacığım?’/ [Baba:] ‘Zannedersem güneş denizden doğuyor. Hani Bursa’da yaz sabahları yusyuvarlak doğuşunu seyrederdik ya…’ / [Hülya:] ‘Evet. İçi kan dolu küre derdim…” (s. 72). Onun imgelemi okuduğu romanlarla, izlediği İtalyan filmleriyle de oldukça seçkinleşmiştir: “[Hülya düşlere dalmış] Güneş nereden doğup nereden batıyordu? Komşular nasıldı? Semt fakir olduğuna göre, Istrati çevirilerinden kafasında kalan neşeli bir Istavro, bilgin bir Mihail, ağırbaşlı bir Kodin var mıydı? Yahut İtalyan filmlerinde sık sık görüp her seferinde âşık olduğu iyi kalpli, efendi kopuklardan ne haberdi?” (s. 72). Romanın başkişisinin iş konusundaki “küçük” düşlerine karşın, o büyük düşünür: “[Mustafa:] ‘Hiçbir zaman aşırı zenginlik düşünmedim. Mesela, küçük, küçücük bir köfteci dükkânım olmalı…’ / [Hülya:] ‘Bırakın böyle küçük işleri. Büyük, çok büyük işler düşünün!” (s. 149). Aynur, on dokuz yaşında güzel komşu kızıdır. Dul annesiyle birlikte yaşar, Kapalıçarşı için dikiş makinesinde işler yaparak para kazanır. Romanın başkişi¥ sini sever. Başkişinin sevideki ürkekliğine, korkaklığına karşın, o yüreklidir, gözü karadır. Sevi söz konusu olunca her şeyi göze alabilecek yaradılıştadır. Aynur, annesine şöyle bağırır: “Beni Mustafa’dan değil kulu, Allah bile ayıramaz” (s. 223). Bu, Orhan Kemal’in Bir Filiz Vardı adlı romanında da göze çarpan bir durumdur. O romanda Filiz on altı yaşındadır ama sevince, gözü pektir: “Kadın daha cesurdur belki” (Bir Filiz Vardı, s. 21). Devlet Kuşu’nun Aynur’u: “Öyle cesurdu(r) ki” (s. 221), Mustafa’nın korkaklığını görünce “Niye yutkundun?” (s. 245) diye onunla alay eder. Mustafa’nın acıklı durumuna başkaldırması için onu dürtükleyen de gerçekte o olmuştur. Mustafa’ya şöyle der: ”Esir misin sen be?” (s. 209); daha da ileri gider, onu kışkırtır: “Senin gibi zavallı bir esirle oturmak istemiyorum” (s. 219). DEĞERLENDİRMELER Devlet Kuşu yayımlandığında, Orhan Kemal’i düş kırıklığına uğratan eleştiri yazıları da yayımlanmıştır. Bunların içinde Orhan Kemal’i en çok inciteni, beğendiği bir eleştirmen olan Fethi Naci’nin (19272008) yazdıklarıdır. Fethi Naci 1 Aralık 1958’de Pazar Postası’nda çıkan yazısında Devlet Kuşu’nu gerçeklikten uzak, yapay, kişileri inandırıcılıktan uzak vb. biçiminde eleştirir ve Orhan Kemal’e, Balzac’ın Goriot Baba’sını bir kez daha okumasını salık verir (Asım Bezirci, Orhan Kemal, Tekin Yay. s. 154). Orhan Kemal sevdiği, tuttuğu bir eleştirmenin [(8 Şubat 1959 günlü mektuptan) “Çünkü galiba bugün kalem oynatan eleştirmecilerin en artisti, en zekisi o” F. Otyam, s. 141 ] olumsuz yargısını, “F. Naci, gün gelecek, yerdiği Devlet Kuşu’nu anlayacak” (a.g.y. 141) diyerek soğukkanlılıkla karşılamış gibi gözükmüşse de oldukça içerlemiştir. Notlarında şöyle sorar kendi kendine: “Bu genç ve yakışıklı delikanlının [Fethi Naci’nin, E.E] ne yapıp yapıp sözü bana getirmesinin sebebi ne ola?” (F. Otyam, s. 149). Orhan Kemal’in bu sorusuna verilebilecek görünürdeki yanıt, “dil” sorunudur. Çünkü Orhan Kemal, anlatı kişilerini bolca konuşturan bir yazardır, bunu yaparken o kişilerin ekinsel düzeylerini, yöresel ağızlarını [dil düzeylerini] yansıtır. Bu konu “şive taklidi” adı altında 1953 yılından başlayarak tartışılmış, Orhan Kemal’in başını epeyce ağrıtmıştır. Anladığımız kadarıyla, Fethi Naci de Orhan Kemal’in dili konusunda hoşgörülü, bağışlayıcı değildir. Orhan Kemal özsavunma yapar ama kendisini dil yönünden eleştirenlerin gözünde yeterince başarılı olamaz. [Türk Dili Dergisi’nde (EylülEkim 2009, sayı: 134) yer alan, ‘Orhan Kemal’den Bir Çift Roman’ başlıklı yazımızda, onun dil tutumuna, “Orhan Kemal’in Türkçesi” altbaşlığında değindik.] Şu kanıdayız: Fethi Naci Devlet Kuşu’na ve genel olarak Orhan Kemal’e ilişkin gerçek yargısını söylemekten kaçınır. Bu kaçınmada Kemal Tahir’in etkisi var mıdır, bilmiyoruz. Ama onun Orhan Kemal’e, Balzac’ın Goriot Baba’sını bir kez daha okumasını önermesi şöyle yorumlanabilir: Orhan Kemal’in bir Türk Balzac’ı olmasına az kaldı, Orhan Kemal yakında Balzac düzeyinde bir yazar olacaktır. Biz, olmuştur dersek, abartmış sayılmayız. Devlet Kuşu/ Orhan Kemal/ Everest Yayınları/ 245 s. 25 AĞUSTOS 2011 SAYFA 11 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1123
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear