05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

manın uluk ve nrı’yla ragojoks veöğretiAneşin Zaman ulduliğin nrı ıştır: ü kantülüiçinimdi/ rhaürükleordum likle unu” Güum daÖden Selim Esen’le ‘Açık Çekmece’yi konuştuk ‘Ankara’nın tarihsel dokusunda yolculuk’ Selim Esen kendi yaşamını, dostlarını ve en önemlisi hayatının merkezinde yer alan Ankara’yı anılarıyla harmanladığı Açık Çekmece‘yle okurun karşısına çıktı. Anıbiyografi niteliği ağır basan kitap, hem Esen’in gözünden Ankara’yı hem de bu kentte olup biten tarihi olayları kapsıyor. Esen’le kitabına dair söyleştik. rası Cumhuriyeti kuran şehirdir. Kuruluşu hazırlayanlar burada yaşamıştır. Aydınlara, bilim ve kültür insanlarına da ev sahipliği yapmıştır. Bir yandan böyle bir kentte yaşayan bir Ankaralı olmak, öte yandan başkent unvanını taşıyan bir kentin inanılmaz yaşamı, ister istemez insanı kendi penceresinden, değişik bir bakış açısıyla yazmaya zorluyor. Siz de bu kitapla hem Ankara’nın yirmi yıllık bir dönemini (19431963 ) anlatıyor hem de önemli olayların altını çiziyorsunuz. Bu konuda bir araştırma yaptığınız, belgelere dayandığınız anlaşılıyor. Kitaba başlamadan önce nasıl bir hazırlık dönemi geçirdiniz? Önce, ben yirmi yılda yaşanan her olayı dile getirmedim. Bende iz bırakan olaylardan kısa kısa söz ettim. Günlük tutmadan ve bir koltuk kitaplığına sahip olmadan böyle bir kitaba soyunulmaz. Oldukça iyi bir arşive sahip olduğum söylenebilir. Ailemden kalanları iyi korudum. Bir bakıma bu kitabı yazmaya da onları karıştırırken karar vermiştim. Yaşadığım çevreyi, ailemi, ortamı, arkadaşlarımı, dostlarımı, dolaştığım yerleri yanıma aldım; kentin tarihsel dokusu içinde yolculuğa çıktım. Ankara’nın tarihini anlatırken onun sanat tarihine de eğilmiş, Ankara’nın bağrından çıkan sanatçı ve edebiyatçıları anlatmışsınız. Araya serpiştirdiğiniz şiirler kitaba ayrı bir güzellik vermiş. Şiirle ilginiz ne? Şiir, eğer sizi okumaya davet ediyorsa şiirdir. Yani, ilk satır ikincisine yöneltecekse devam edersiniz. Bir mesaj vermeli. Yaygın bir kanı var: Herkes kendince şairdir. Öyledir de her şiir yazan şair değildir. Okul sıralarından edinmiştim şiir okuma alışkanlığını. Yazmayı bir iki kez denedim, bir yerlerde duruyor. Kendimi bu konuda yeterli ve becerikli bulmadım hiçbir zaman, ama şiir eleştirebiliyorum. Uzun süre www.anafilya.org adlı edebiyat sitesinin şiir eleştirmenliği görevini sürdürdüm. Şairleri üç sınıfa ayırırım: Büyük şair, birinci sınıf şair ve şair olma heveslisi şair. Ankara’nın yirmi yıllık dönemini kendi çocukluğunuz ve gençliğinizi anlatarak harmanlamışsınız. Çok güzel, rahat, akıcı bir anlatımınız var. Diliniz sade ve temiz. Bu yüzden tarihi olayları anlatırken bile okuru sık a en olduanlık adar , kendi olsun, mut mutlu Ë Gülseren ENGİN mal Süreya’nın “Ey Ankara / ey iyi kalpli üvey ana…” diye tanımladığı Ankara hakkında yazdığınız ve anılarınızla harmanladığınız Açık Çekmece adlı kitabınız yayımlandı. Ankara hakkında bu güne dek pek çok kitap yazıldı. Sizi bu kitabı yazmaya iten nedenleri bize anlatır mısınız? Bir cumhuriyet yaşayanı olarak Ankara’da hayata gözlerimi açtım. Altmış sekiz yılım burada geçti. Hemen her kaldırım taşına ayak basmışımdır. Dolu dolu solumuşumdur ilkbaharını, yazını ve kışını. Bu a da Çünkü şamı, rkesi viç, sanın ez: ssamın aya/ Bite C mıyorsunuz. Yer yer bir roman içinde gezinir gibi okuyoruz kitabınızı. Daha önce edebiyat çalışmalarınız oldu mu? Şimdiye kadar nerelerdeydiniz? Neler yaptınız? Uzmanlık alanım olan RadyoTelevizyon Haberciliği ve televizyon yapım tekniklerine ilişkin kitaplarım var. Bu konuda dersler verdim. TRT Haber Merkezi’nde, Radyo Televizyon Yüksek Kurulu’nda ve Anadolu Ajansı’nda gazetecilik mesleğine ilişkin görevlerde bulundum. Emekli olduktan sonra bir süre Türkiye Gaziler Vakfı’nın genel başkanlığına getirildim (Asker değilim. Kıbrıs Barış Harekâtı’nı TRT adına izlediğim için “Gazi” unvanı verildi) ve İlk Hedef isimli bir dergi çıkarttım. Kültürsanat ağırlıklı bir dergiydi. Sanırım edebiyata ilk adımımı böyle atmıştım. Sonra eşim Sultan Su, yaz aylarını geçirdiğimiz Kuşadası’nda “Öykü ve Şiir Günleri” düzenleyelim dediğinde Adalıları kültürsanatla buluşturmanın kutsal bir görev olacağını düşünmüştüm. 2004’te başladığımız “Kuşadası’nda Öykü ve Şiir Günleri”ni 2009’a dek sürdürdük. Etkinlikleri birer kitapla taçlandırdık. Açık Çekmece, adı üstünde henüz kapanmamış. İçinde kim bilir daha neler var? 1960’tan sonraki dönemleri de anlatmayı düşünüyor musunuz? Evet, kapanmadı çekmece… Hazırlıklarım var, devam etmeyi düşünüyorum. Bakalım günler ne gösterecek! Bu kitabınız, başka kitaplarınızın da geleceği konusunda umutlandırıyor beni. Yeni kitap çalışmalarınız var mı? Yaklaşık bir yıldır yine anıbelgesel türünde bir yapıt üzerinde çalışıyorum. Konu: 19661980 arasında TRT Haber Merkezi. Kimler vardı, kimler yoktu. Ne yaptılar, ne yapmadılar; haberler yanlı mıydı, tarafsız mıydı? Gelen genel müdürlerin katkısı ne oldu? TRT toplumun beklentilerini karşılayabildi mi? Olayların sarmalında anlatmaya çalışıyorum. Umarım yakın zamanda okuyucuyla buluşur. Açık Çekmece/ Selim Esen/ Evrensel Basım Yayın/ 246 s. la, viren: / 128 s. Selim Esen Ë Gün ZİLELİ encecik insanlar, nedenini bile doğru dürüst bilmediği bir savaşın ortasında bulur kendini. Alman tarafında genç asker Wolfgang Borchert (Bu Salı, çev: Kâmuran Şipal, Afa, 1994) vardır. Karda donar asker, kedi de donar ve nöbette şarkı söylediği için kurşuna dizileceğini düşünerek irkilir makineli tüfek nişancısı. Rus tarafında ise genç asker Bulat Okucava (Harbe Giden Mektepli, çev: Galip Üstün, Gerçek Yayınevi, 1967). Karda yürüyeceği bir çift çizme ve kaybettiği kaşığının özlemiyle yanar tutuşur. Siperde sigara içtiği ya da emri zamanında ulaştırmadığı için “olmayan duvarın” önüne çekileceği korkusuyla titrer. Her iki taraf da o kadar benzer ki birbirine. Her iki taraftaki genç askerler de. Ama saflar çok nettir. Birbirini görmeyen, tanımayan askerler birbirini boğazlar durur. Bir de tarafları bu kadar net olmayan, cepheleri belirgin bir şekilde seçilemeyen savaşlar vardır. Bu savaşlarda da insanlar ölür, öldürür. Hayatı zehirleyecek ölçüde pis, sinsi bir savaştır bu. Bazen bir bacağı da alıp götürerek korkunç yüzünü apaçık ortaya koyan bu savaşlar, ruhları yiyip bitirmesiyle, bildik cephe savaşlarından daha yaralayıcı, belki daha da öldürücüdür. Dolayısıyla bu savaşları yazmak daha zordur. Özlem N. Yılmaz işte bu görünmez ama sonuçlarıyla fazlasıyla görünür savaşları yazmış, anlatmış son kitabındaki öykülerinde. Onun yaptığı, cephe savaşlarındaki ta G Özlem N. Yılmaz’dan ‘Kar Meleği’ Görünmez savaşlar Tarafları belli olmayan, cepheleri belirgin bir şekilde seçilemeyen savaşlar vardır. Bu savaşlarda, öbür savaşlardaki gibi insanlar ölür, öldürür. Hayatı zehirleyecek ölçüde pis, sinsi bir savaştır bu. Bazen bir bacağı da alıp götürerek korkunç yüzünü apaçık ortaya koyan bu savaşlar, ruhları yiyip bitirmesiyle, bildik cephe savaşlarından daha yaralayıcı, belki daha da öldürücüdür. Dolayısıyla bu savaşları yazmak daha zordur. Özlem N. Yılmaz Kar Meleği’nde işte bu görünmez ama sonuçlarıyla fazlasıyla görünür savaşları yazmış. lihsiz genç askerin trajedisinden çok, bu görünmez toplumsal savaşların değişmez mağluplarını anlatmak, onların yaşadıklarını, duyduklarını, kırıklıklarını yazmak. Kimdir bu daha başından kaybeden toplumsal mağluplar: Kadınlar, çocuklar, köylerinden zorla sürülenler, temizlikçiler, asker yolu gözleyen genç kızlar, sevk edildikleri bir savaşta uzuvlarını yitirmiş askerler, çocuk yaşta tehcire uğramış Ermeniler, Kürtler, eşcinseller, kanser hastaları. Komandante Markos’un bundan yaklaşık on yıl önce seslendiği, dünyanın ezilenlerinin çoğu. Özlem, bu ezilen insanların yaşadıklarını, öykülerini kendine dert edinen bir yazar. Öyle bir içten duyuş ki, ister birinci tekil şahıs olarak yazsın öykülerini, ister üçüncü tekil şahıs, kaleme aldığı öykü kahramanın ta kendisi oluyor. Onun acılarını olduğu gibi duyuyor ve aktarıyor. Üstelik bunu yaparken kendini kapıp koyvermiyor, ne kadar acılı bir olayı anlatırsa anlatsın olay karşısında yazar metanetini koruyabiliyor. Kolay bir iş değil bu. Akıcı, duru bir dili var Yılmaz’ın. Öy25 Özlem N. Yılmaz külerinde betimlediği ırmaklar kadar berrak ve aynı zamanda çağıldayan bir dil. Yılmaz’ın öyküleri, 2006 yılında yayımlanan Kayıp Yalnızlık Ormanı’nda olduğu gibi, birbiriyle iç bağlantılara sahip. Yani öykülerin bütünü bir ana tema oluşturuyor. Kayıp Yalnızlık Ormanı’na Mardin öyküleri de diyebiliriz. Son kitabındaki öykülerinin ortak teması ise bence, yukarıda belirttiğim gibi “görünmez toplumsal savaşların mağdurları ve mağlupları”. Görünmez mi? Belki de bana böyle geliyor. Kar Meleği/ Özlem N. Yılmaz/ Can Gençlik Yayınları/ 96 s. AĞUSTOS 2011 SAYFA 19 1123 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1123
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear