Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Mustafa Balbay’ın ‘içeriden’ seslenişi Mustafa Balbay, Zulümhane adlı yapıtında, evinden alınıp tutuklanışından bu yana “Silivri Toplama Kampı”nda yaşadıklarını anlatıyor. Silivri Hapishaneler Zinciri’ni, Hitler döneminin Auschwitz kamplarına benzetiyor. Orada kıyımı, kötü durumu, acımasızlıkları yaşadığı için yapıtına Zulümhane adını verdiğini belirtiyor. Nazım Hikmet’e 1940’larda cezaevinde daktilo verilirken, burada bilgisayar verilmediğini vurguluyor. Sağ eli yorulduğunda sol elini zorla kullanarak tamamlıyor yapıtını. Ë Hasan AKARSU Zulümhaneden notlar ahkeme, sanığın sözleri üzerinden delil topluyor, sanığı doğrudan suçlu sayıyor. Genelkurmay, MİT, Jandarma ve Emniyet, Ergenekon adlı bir terör örgütünün olmadığını yazdığı halde dava sürdürülüyor. Suç yeri, tarihi, evden alındığı gün kabul ediliyor. Bilgisayar kayıtları, telefon konuşmaları delil kabul ediliyor. İddianameler dışında bir belge, bir veri yok. “Varlığı açıklanmayan terör örgütünün” davalarının hiç bitmeyeceği gerçeğini vurguluyor. Üç iddianame iç içe girmiş, kimsenin içinden çıkamayacağı bir durumda. Tuncay Güney’in 2001’deki video çekimli mülakatı belge olarak kabul ediliyor. Balbay, ilk Ergenekon denemesinin Van’da Rektör Yücel Aşkın’ın evi basılarak gerçekleştirildiğini söylüyor (14 Temmuz 2005). Hükümete karşı 20032004’te AKP yanlılarının ileri sürdüğü darbe planlarının sahte olduğunu belirtiyor ABD büyükelçisi Edelman. Emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in günlükleri esas alınıyor. Balbay, kendine yönelik suçlamaları yanıtlıyor, gazeteciliğe nasıl başladığını anlatıyor. Gazetecilikte, “ulaşılamayacak belge yoktur” anlayışıyla çalışıyor. Cumhuriyet gazetesi Ankara temsilciliğinden M Silivri’ye getirilişinde, kitaplarındaki belgelerin etkisi olduğunu söylüyor. “Genç Subaylar Tedirgin” manşetini, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün sözlerinden hareketle attığını belirtiyor. Bilgisayarına el konulduğunda yedekleme yapılmadığını, bunun için verilerin delil sayılamayacağını, ayrıca delillere eklemeler yapıldığını ileri sürüyor. “Söz konusu şüpheli kimi yerlerde bazı kişileri öldürmüştür” denilerek cinayetle suçlama yapılıyor. O da şiddet kullanıp Meclis’i ortadan kaldırmakla suçlanıyor. Oysa Balbay, konferanslarında, “En kötü Meclis, kapalı Meclis’ten iyidir” diyen kişi. Cumhuriyet gazetesinin telefon santrali dinlenerek tüm konuşmalar Balbay’ın üstüne yazılmış. Öleli yıllar olmuş ozan Özdemir Asaf’la ilişkisi bile soruluyor. Balbay, otuz saatlik sorgulamadan sonra Metris’te hücrede. Dr. Alp Bey’den iki doz kitap istiyor ilaç yerine, beş kitap geliyor. Sonra da Silivri’de yalnızlık günleri başlıyor. 11 Mart 2009’da hapishane ikinci müdürü “Mustafa Bey, burada kendinize bir yaşam kurun, yaşam alanı yaratın” diyor. Hapishanede zor günler başlıyor. Fatih Hilmioğlu ve Erol Manisalı’yla aynı odada kalıyor sonra. Yanındakiler hastanede tedaviye alınınca yine yalnız kalıyor. Ölümcül hastalıkların kurtuluş umudu olması ne acı değil mi?: “Kanser özgürlük demektir” diyor üzülerek. “Devlet hapis görevi verdi” diyerek Güneydoğu’da görev yapmış korucular bile Ergenekon’dan yatıyor. Havalandırmaya “Gökyüzü bahçesi” demek için hapishane ortamını yaşamak gerekli. Spor sahasında gökyüzü de kafeslenmiştir tel örgülerle. Helikopterle kaçırılmaya karşı önlem olarak düşünülmüştür. Kitaplıktaki 1011 kitaptan ilk yirmisi iç açıcı görülmüyor. Her yerde kamera bulunuyor. Mahkeme salonuna çıkmak için on altı kapıdan geçmek gerekiyor. Balbay, tutukluluğunun otuz dördüncü gününde eşiyle ve çocuklarıyla görüşebiliyor. Oğlu telefonu ağzına götürüp babasının sesini öpmeye çalışıyor. Kapalı görüşte yaşananlara ne dersiniz? Balbay soruyor: “Siz hiç sevdiklerinize doğru koşarken cama çarptınız mı? (...) Ey yargıçlar, bir kişiyi tutukladığınızda bir aileyi tutuklamış oluyorsunuz.” Balbay’ın dediği gibi bu, “görüldükçe uzayan bir dava”; Silivri Toplama Kampını, üniversiteye çeviren tutuklulardan oluşuyor. Onlar, Mevlana’nın dediği gibi “Hapisteler/ ama şarap gibiler.” Cumhuriyet’teki bir yazısında ne diyordu Balbay: “Su katılınca beyazlayan bir şey vardı” onu özlüyorum anlamında. Siz su katılınca beyazlayan o “şey” gibisiniz Balbay. Zulümhane adlı yapıtıyla Balbay, yakın tarihimizi aydınlatıyor, geleceğe önemli notlar bırakıyor. Önsözde belirttiği şu saptamasını önemsemek gerekir: “Tarihte Silivri benzeri davalar, mahkemeler olmuştur. Zaman bu mahkemeleri tersine çevirmiş, suçlananları değil, suçlayanları sanık sandalyesine oturtmuştur.” Dileğimiz, tarihte bu yanılgıların yaşanmaması. ? Zulümhane/ Mustafa Balbay/ Cumhuriyet Kitapları/ 336 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1089 Mustafa Balbay SAYFA 21