25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Y İsmet Kür eni yılı sabun köpüğü sevinçlerle, çocuksu uçarılıklarla karşılamak hoş elbette, ama yazınsal bağlamda bunun anlamı, çağrışımları üzerinde durmak böylesi kutlama günlerine ayrı bir açılım getirebilir sanıyorum… Her geçen yılla birlikte yaşadığımız dünya, insanoğlunu kuşatan olgusal gerçekler biraz daha karmaşıklaşırken, bilimsel düzlemde evrene değgin sarsıcı kuramlar, bizi kıskıvrak yakalayan yasalar bu yöndeki birikimi allak bullak ederken yazınsal doğruların yerinde sayacağını, beylik yaklaşımların egemenliğini sürgit koruyacağını düşünmek safdillik olmaz mı peki? Bir de yazıncılarımızın geçmişten bugüne devrettikleri, bugünküler tarafından geleceğe bırakılacak veriler söz konusu… Muhaliflik temelinde yazınsal gelenek, deneyselliğe dayalı birikim, yer yer tutucu, ama zaman zaman devrimci atılımlarla harmanlanan görenek… Bütün bunlar, her yılbaşında yazın çevresinin kafasına yeniden takılıyor kuşkusuz… Geçmişe ya da önceki yıla yönelik bir hesaplaşma gündeme getirilirken, yazınımızın geleceğe dönük tasarımları üzerine düşünceler de öne sürülmüyor mu?… Nitekim yazın çevrelerinde sürdürülen soruşturmalar, yıl dökümü yazıları böylesi bir kavrayıştan besleniyor olmalı… Üç yazarla kol kola yeni yıla: Peride Celal, İsmet Kür, Vedat Türkali Yazınsal açıdan bugüne dek biriktirdiklerimizin yazıncılar aracılığıyla kuşaklar boyu sürdürüldüğü, bunun günümüz yazıncıları eliyle geleceğe taşınacağı açık. Bu birikimde taşıyıcı, aktarıcı ya da kavrayıcı yazıncıların bütün halinde kol kola devinen, ilerleyen bir büyük kütle olduğu ortada. Bu çerçevede kimi yazarların böylesi etkinliklerde asal kahraman, ötekilerinse yazın dünyasının olmasa da olur ayrık otu bağlamında alınması kabul edilebilir mi? Buna göre Nâzım’ı, Halit Ziya’yı, Sait Faik’i şair, romancı, öykücü olarak alıp Abdülhak Hamit’i, Kerime Nadir’i, Sadri Ertem’i şair, romancı, öykücü saymaktan kaçınacak mıyız? Gerçekçi bir tutum olabilir mi bu? O halde yazınsal verimleri bağlamında kabaca son yüzyılın yelpazesine yerleşmiş hayattaki yazarların bir bütün halinde erke yansıttıkları görmezden gelinmemeli! ‘KIŞ AĞAÇLARI’NDAN BAHAR DALLARINA... Yazıncılarımızın yer aldığı ansiklopedilere, bu doğrultudaki sözlüklere göz atıldığında, başlangıcından günümüze bir biçimde adları anılan şair yazar sayısı, kimi kaynakçalarda birkaç bini aşmış, hatta taşmış gibi görünse de genelde başvuru kaynağı olarak kullanılan sözlükler, yazarlık ölçütlerini belki biraz da sıkılayarak bu sayıyı binbin beş yüzle sınırlıyor genellikle. Bunların yarısının aramızdan ayrıldığı düşünülürse, kaba hesapla beş yüzle bin dolayında yaşayan şair, yazar grubuyla yeni yılı karşılayacağımız kestirilebilir. Demek bu kadarcık bir yazıncı toplamıyla ortaya çıkıyor canlı yazıncılar müzesi… Gereğinden çok büyütmek gerekmez elbette bunu, ama küçümsemek durumunda da değiliz. Yaşayan yüzlerce yazarın el ele tutuşarak yeni yıla gireceklerini getirin gözünüzün önüne, kim bilir nereden nereye uzanır halay? Bir ucunun 1910’larda, öte ucunun 1980’lerde doğanlara uzandığı düşünülebilir. Aralarındaki yaş farkı yaklaşık yetmiş yıla yayılan, her biri başka basamakta azımsanmayacak yazar yelpazesine sahibiz… Ne müthiş, ne heyecan verici bir erke! Bu sözlerin ardından söz konusu halaydan üç yazıncımızla yeni yıla girmeyi deneyelim: Peride Celal, İsmet Kür, Vedat Türkali… Söz konusu halayın bir ucunu bu üç yazar tutuyor denebilir… Canlı yazıncılar müzesinin en kıdemli kahramanları arasında çünkü onlar. Bu yazarlarla başlayan, çoğalıp ırmaklaşan, bileşik kaplardaki gibi gençlere gelene dek birbirine aka geçe bir yazınsal dinamo oluşturup bunu döndüren bir erke. Daha önceleri Peride Celal’le İsmet Kür’ün kimi yapıtları, verimleri üzerinde durmuştum “Kitaplar Adası”nda, ama Vedat Türkali’nin romanlarıyla oyunlarına değgin söz açmamıştım hiç. Bu kez üç yazardan birer kitapla yeni yıla girelim istiyorum birlikte. Peride Celal’den Kurtlar (Can, 1991), İsmet Kür’den Yarısı Roman (YKY, 1995), Vedat Türkali’den Yalancı Tanıklar Kahvesi (Turkuvaz, 2009). Kür’inki anlatı, öteki ikisi roman… İsmet Kür, anlatısına, “kış ağaçları” imgesiyle giriyor: “…Çiçeksiz, yapraksız, renkten, şatafattan uzak…” “Kış ağaçlarının böyle olağanüstü güzel, bunca anlamlı olduğunu hiç fark etmemiştim.” “…Benim için asıl ağaç, kupkuru kış ağaçlarıdır… Her biri teker teker ve hep beraber ne denli güzel, anlatılmaz güzel ve ne denli anlamlıdır.” (10) Ancak şu da bir gerçek; yaşam, kış ağaçlarını yalnız bırakmıyor hiçbir zaman. Baharla süslüyor, ne bileyim yazları bindirip güzleri giydiriyor üzerlerine… Doğadan yansıyan bu bütünlüğün benzerleriyle pek çok alanda olduğu gibi yazın ortamlarında da karşılaşılıyor… O halde gelin üç yazardan yayılan erkeye yönelelim biz… YAŞAYANLARDAN YAŞAYACAKLARA AKAN ERKE... Peride Celal, Kurtlar’da, özyaşamsal tanıklıkların da eşliğinde, 1930’lardan günümüze ulanan, birbiri içinde gelişen evrenlerden oluşmuş geniş oylumlu romanla çıkıyor okur karşısına. Sıkı ilmekli, katmanları birbirine ulanan evreniyle dikkat çekici bir roman Kurtlar. Nitekim yayımlandığı dönem içinde de tartışıldığını anımsıyorum yapıtın. Peride Celal’in öteki romanlarıyla Peride Celal öykülerinde de görülen bu çok katmanlı evren anlayışı, düşle gerçeğin kesişme noktaları olarak roman kişilerinin birbiriyle ilişkilerine de yansıyor kuşkusuz. Yapıtta roman kahramanı olan yazar, kendi kurmaca kişileri aracılığıyla çeşitli yaşantıları odaklayıp gerçeklik olgusunu düşsel didiklemelerle sorgularken yazmaya çabaladığı romanın yanında Peride Celal de bunu yapan kahramanları aracılığıyla bizi 1930’lardan günümüze egemen erkin kurtlaşan saldırısıyla yüz yüze getirir. “Kötülüğün gizliden gizliye ülkeye sızıp yayıldığı”, “inlerine çekilen kurtların dişlerini bileyerek bir ölüm müjdesi bekledikleri”, “kurtların sardığı bir dünya”dır artık bu. (15, 12) Aradan geçen altmışyetmiş yıla karşın değişen pek bir şey yoktur yine de. Buyurgan, erkek egemen, çıkarcı bu ceberut anlayış o günlerden bugünlere, kurtlaşmayı sürdürür hep. Aşklar, sevgiler kadar bireysel erdemler, buna dayalı kahramanlıklar da bu kurtlar sofrasının iştahına, saldırısına açıktır o halde… Dönemin toplumsal, sınıfsal, ekonomik, ekinsel vb. temelde bir görünümü de çıkar böylece ortaya. Peride Celal Kurtlar’da roman evrenini geniş bir zamana yayarken Vedat Türkali ise Yalancı Tanıklar Kahvesi’nde daralttığı bir zamanı 1968’in öngünlerine odaklamasına karşın yine de bir dönem romanı çıkarmaya çabalıyor denebilir karşımıza. Muhsin, üniversitede okumak üzere varlıklı, ama kendi hesapları içinde boğulmuş ailesinden koparak taşradan Ankara’ya gelmiş gençtir. O da üniversite yıllarında tanıştığı düşüncelerden, gençlik eylemlerinden etkilenmiştir ötekiler gibi. Bu arada bir yandan aile, arkadaşlık, aşk, cinsellik, öte yandan devrimci hareket, bunun öncüleri, büyükleri arasında sıkışmıştır. Bu arada kendi kişiliğini bulmak, ayrıca özgür bir birey olarak yaşamak için de çabalamaktadır. Devrimci arkadaşı için, varlıklı ailesinden bir hileyle para da sızdıracaktır Muhsin, o dönemde varlıklı aileden gelen kimi devrimci gençlerde rastlandığı üzere… Peride Celal gibi, Vedat Türkali de kendi roman geleneğinin bir süreğini yazıyor sanki. Her iki yazar da gerek evrenleri gerekse kahramanları ile baştan bu yana verimledikleri romanlarla kol kola görünüyorlar hep. Kişilerin kendileriyle, ötekileriyle hesaplaşması, alttan alta süren didişme, fısıldaşma vb. da romanların etkin dinamikleri arasında yer alıyor. Diyeceğim yabancılık çekmiyoruz kitapları okurken. Zaten her iki yazarın da dedikodu biçeminden ustalıkla yararlandığı görülüyor romanlarında. Bunlara İsmet Kür’ün, roman gibi okunabilen Yarısı Roman’ını eklemek de olası elbette. Diliyle, örüntüsüyle, kullandığı belgelere açtığı yerle, yansıtımındaki içtenlikle roman sürükleyiciliğinde okunuyor yapıt. Üç usta yazar işte size… YENİ YILLARA, YENİ YAZINCILARA DOĞRU... Çeyrek yüzyıl önce yazılmaya başlanıp beş yılda tamamlanmış (19861990) bir roman Kurtlar. Peride Celal, daha o zaman roman kahramanlarından kalkarak gelecekle ilgili kaygılarına yer açıyordu yapıtında. Oysa bugün sanki bu tehlikenin tam ortasında yaşıyoruz toplumca. Selim İleri, on beş yıl önce Cumhuriyet’te yer alan “Gramofon İğnesi…” başlıklı yazılarının birinde Peride Celal’le söyleşmişti Kurtlar’la ilgili. Peride Celal, şunları söylüyordu Selim İleri’ye,: “Artık hiçbir şeye inanmıyorum. Hiçbir şeye inanmadığım için de çok mutsuzum. Bugünü çok karanlık görüyorum… Ben size bir şey söyleyeyim mi Selim, ardımda upuzun bir ömür var, pek çok şey gördüm, yaşadım, tanıklık ettim. Bunların sonunda insanın inançsız kalması, her şeyi çok karanlık görmek zorunda bırakılması bana acı veriyor. Ben son senelerine gelmiş bir yazarım. Ama arkamda genç insanlar, insanlık var. Onları bekleyen ortamı düşündükçe üzülüyorum. Bir bataklık içinde nereye kadar, nasıl yaşanabilir, ayakta durulur?” (16.3.1995) Şu satırları da İsmet Kür’ün Şükufe Nihal için söylediklerinden aktarıyorum: “…Bir zamanın, belki de devrin, ünlü şairi, sevilen romancısı; ve uğrunda ölmeye hazır olunan, ölünen kadını; yapyalnız, hiç de lâyık olmadığı, kimseye lâyık görülemeyecek biçimde geçirdi son yıllarını ve öyle noktaladı. /Rumelihisarı’na, Âşiyan’a gömüldü.” “…Türk kadınının kafes arkasında yaşadığı yıllarda, gencecik bir ‘Darülfünun’ öğrencisiyken, ünlü ‘Sultanahmet Mitingi’nde kürsü konuşmacılarından biri olan cesur ve inanmış insan; Türk edebiyatına yedi şiir kitabı, yedi roman, bir öykü ve iki seyahat kitabı; bir yığın da makale ve konferansla katkıda bulunmuş olan, Cumhuriyet’in ilk kadın şair ve yazarlarından Şükufe Nihal’in mezarı bile yok… / Edebiyat dünyasında adı sanı var mı?” (39, 41) Bunca karamsarlık yayan olumsuzluklara karşın yine de direnmek zorunda değil miyiz peki? Bunu, en çok yazınımız, şimdiden bakıldığında adları, sanları bilinemez on yıllar sonrasının yeni, taze, genç yazarları için yapmak gerekmiyor mu? Öyle ya, yazarlar da konuşmayacaksa, onlar da altında kalacaksa bu kurtlar yağmasının, kim söyleyecek şarkıları, kim haykırıp çığlık çığlık yırtacak karanlıkları? Peride Celal, İsmet Kür, Vedat Türkali… Yazıncılar halayının başını çeken bu yazarlarımızdan bize akan erkeyi nasıl görmezden gelebiliriz o halde? Yeni yılın ilk kadehini size kaldırıyorum… Yazınımıza katkınız, geleceğe döşediğiniz erke için sizlere ne denli teşekkür etsek azdır Sevgili Peride Celal, İsmet Kür, Vedat Türkali! Yeni yılınız kutlu olsun efendim…? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1089 Vedat Türkali K itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA SAYFA 20
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear