Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
K Cumhuriyet’in yaşdaşı, ruhdaşı, oğuldaşı Oktay Akbal’a… itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA Aydınlanmacı deneme yazınımızın son büyük çığırı: İlhan Selçuk İlhan Selçuk’un yapıtları üzerine ilk kez yazıyor değilim. Daha önce Yüzbaşı Selahattin’in Romanı III (Cumhuriyet, 197375) üzerinde de durmuş, Mürşit Balabanlılar’ın yayına hazırladığı Türk Romanında Kurtuluş Savaşı (İş Kültür, 2003) başlıklı kitapta romanla ilgili bir değerlendirme yapmıştım. Sonradan bu çalışmanın Cumhuriyet okurlarına yönelik değişkesini “Kitaplar Adası”na da almıştım. 21 Haziran’dan 29 Ekim’e, uzun günlerin en uzunundan kısa günlerin en kısasına doğru yol alırken, dört ay boyunca, yedi kitabıyla birlikte oldum Selçuk’un… Bin nakışlı sabah okumalarıyla… Günümüzde kaçıncı basıma ulaştığını bilemediğimden ilk yayımlanış tarihlerini dikkate alarak sıralayacağım tümü de Cumhuriyet tarafından yayımlanan İlhan Selçuk kitaplarını… Ağlamak ve Gülmek (1982), Düşünüyorum Öyleyse Vurun (1984), Görülmüştür (1986), Japon Gülü (1989), Duvarın Üstündeki Tilki (1994), İskele Sancak / SolSağŞeriat (1996), Enel Hakk’ın Hakkı (1998). 1982’den 98’e bir delikanlı ömrünü karşılayacak sürede, on yedi yılda verimlenen yedi deneme yapıtı… Üstelik tarihimizin en kırılgan dilimlerinden biri sayabileceğimiz 1980 sonrasındaki bir kesitte. Hadi gelin, bir geziye çıkalım şimdi İlhan Selçuk’un yapıtlarında, bunlardaki denemeler arasında… 29 Ekim’in yıldönümünde böyle bir çakışma kimin gönlünü çelmez? DENEMEDE BİR SOY YAZINCI: İLHAN SELÇUK Yazılarıyla günde ya da haftada, hatta ayda bir yayın organlarında, gazetelerle dergilerde görünen yazarlar, okurda aynı konular çevresinde dönen, bu doğrultuda kalem oynatan kişilermiş gibi izlenim bırakabiliyor. Belirli bir disipline sahip olmayan okur, belki arada bir okuduğu, sonraları belki yalnız bir iki yerine göz atmakla yetindiği, sonra sonra belki yalnızca başlığa göz ucuyla dokunduğu bu yazılardan kalkarak yazarın onca özgün yazısına, yaratıcı çabasına karşın hep aynı şeyleri yazdığı gibisinden bir sanıya kaptırabilir kendini. Her gün, her hafta yazmak görece okur aldanmasına yol açabilir, olasıdır bu. Yanılsama, aldanma, İlhan Selçuk gibi on yıllar boyunca her gün, ama her gün yazı kaleme almış usta bir yazarın, yirmi bin dolayındaki yazısı için de kendini gösterebilir… Ne var ki yukarıda andığım yedi kitapta toplam 613 deneme saydım. Demek yirmi bin dolayındaki yazıdan süzülmüş yüzde üç gibi küçük bir oranı karşılıyor bu kitaplar… Ama bu denemelerin hiçbirinde İlhan Selçuk’un kendini yineleyen yazılarla karşımıza geldiğini görmedim kendi payıma. Şunu da göz ardı etmemek gerekiyor bu arada: öykü, roman vb. bütün anlatı sanatlarında, denemede de her yazarın belirgin bir dünya görüşü temelinde yaklaşım sergilediği söylenebilir. Bir yazarın, yazılarını temel dünya görüşü bağlamında yapılandırması yineleme değildir ama. O halde her yazarın kimi yazılarındaki dile getiriş, söylem biçemlerinin örtüşmeler göstereceği kestirilebilir. Bunun kaçınılmazlığı üzerinde durulabilir bu çerçevede. Böyle de olsa, İlhan Selçuk’un temcit pilavı gibi bize kendisini yineleyen yazılarla seslendiğini savlamak yalnız haksızlık, densizlik olarak çıkmaz karşımıza, bilerek saptırma, kara çalma, sonuçta çok önemli bir deneme yazarımızı gölgeleme, onun okurla buluşmasını, kitlelere ulaşmasını engelleme kampanyasının ayağı olur. 1980 sonrasında uygulamaya sokulan senaryolardan biri de bu değil mi? Ustaların “usta” olmadığını söylemek, onlara yüklenen değerin, dönemin siyasal niteliğinden geldiğini öne sürmek, söz konusu yazarların yazınsal ya da sanatsal açıdan hiçbir nitelik taşımadığını savlamak… Açıktan kara çalınamadığında onları sessizlikle, suskunlukla karşılamak… Nitekim Nâzım’a, Sabahattin Ali’ye, Orhan Kemal’e böyle davranılmadı mı 1980 sonrasında? Ama onca altıncı kol çabasına, sızmalara karşın bu “usta”lar halk kitleleriyle buluşmayı sürdürdü hep. Diyeceğim, halkımız yazınımızın ustalarına sahip çıktı. İşte bize düşen görevlerden biri de, İlhan Selçuk’un denemelerinin yazınsal değerini vurgulamak olmalı hep! ANADOLU AYDINLANMASI’NDAN ALTIN DAMLALAR… Gerçekte İlhan Selçuk’un denemeleri, üzerinden on yıllar geçse de kül altında için için yanmayı hep sürdürecek, bütün halinde yansıtacağı som güzellikle okurun gözünü kamaştıracak verimler… Öyle ki, altı yüzü aşkın bu denemenin her birinden özdeyiş niteliğinde altın damlası sağmak bile olanaklı. Bunlardan birini paylaşalım: “Demokrasi, çoğunluğun istencini yürürlüğe koymakla birlikte temelde azınlığın fikirlerini güvenceye alan rejimin adıdır. Eğer bir rejim, bir tek kişiyi bile fikrinden ötürü cezalandırıyorsa, demokrasi olmak niteliğini yitirir.” (Japon Gülü, 69) Demek ki neymiş; demokrasi, özünde bir azınlık rejimidir! Bu denemeler arasında benzerlik öne süreceklerin kendilerine dayanak yapabileceği güncel siyasanın ya da kitle iletişim araçlarının pompaladığı adlara yer veren yazıların hiçbirine İlhan Selçuk’un kitaplarında yer açmadığını ekleyeyim. Bu doğrultuda denemeler, güncelliğin cenderesinde ezilen değil, bu hendeseden dışarı taşıp zamana dayanıklı olmak kadar zaman dışı nitelik de yansıtan örnekler. Kaldı ki İlhan Selçuk, denemelerinde konu, izlek katmanlarını aşıp bunları sorunsal temelinde irdeleyen bir yaklaşım sergiliyor ilk önce. Derken kavramsallaştırmanın kapısını aralıyor bizim için. Sonrasında gerçeklik dediğimiz olgunun soyutlayım, dönüştürüm boyutlarının gizlerine eriyoruz kendiliğinden. Böyle olunca yazınsal açıdan nefis tatlar salan denemelerle buluşuyoruz. Güzelim kitaplar için ne diyordu İlhan Selçuk: “Kitap tutkusu ateşli aşklar gibidir./ Kimi zaman vurulursun bir kitaba, hem elinden bırakmak istemezsin, hem içinde ince bir kaygı:/ Aman bitmesin.” (Duvarın Üstündeki Tilki, 33) Altmış yılı aşkın süre boyunca yazınsal alanda kalmış, fıkralar, makaleler, yazılar, denemeler kaleme almış İlhan Selçuk’un gide gide nasıl bir dilyazın ustalığına ulaştığı da görülebiliyor böylece. Denemelerini yazınsal dille örüntüleme çabasını hiç aksatmaksızın sürdürüyor çünkü o. Bu denemelerde göze ilişen yazınsal evriliş, estetik kaygıya dönük karınca sabrı didişme, biçemde, biçimde güzele ulaşma, bir öncekinin üzerine çıkma çabası, İlhan Selçuk’un düşünsel dünyası kadar yazınsal yönelişindeki zor beğenirliğin de ipuçlarını veriyor. Bu bakımdan düşünsel bağlamda zehir zemberek yazılar olmakla kalmıyor, estetik çarpıcılık da getiriyor bunlara. Öte yandan denemelerin dilselanlatısal şölen niteliği sergilemesi bir yana anlamca yoğunlukları, içkinlikleri üzerinde de sıkı sıkıya durmak gerekiyor. Sorular dizmekte, bu sorularla okuru kuşatmakta üzerine yok İlhan Selçuk’un. Sorular, bunlar için öne sürülen bireşimler, savlar, tanılar, kanıtlar, öne sürüşler, yanıtlar kadar bütün bunların tümü, İlhan Selçuk’un yazı bütünlüğü içinde hem kendileri olarak hem de biçimsel yerleştiriliş bağlamında çok önemli. Ayrıca çelişkilerle çatışkıları sanki bir örgünün ipini çekercesine kolayca ortaya çıkarıp sergilemesi de dikkat çekici doğrusu. Sözgelimi soytarıdalkavuk, kabadayıkülhanbeyi vb. sözcük, deyiş arasındaki farkı koyarken bunlardan kalkarak çelişkileri, çatışkıları kılçıksız biçimde göz önüne sermesi yazınsal hüner kuşkusuz. Getirdiği açılımlar kadar sözcükleri farklı ışıldaklarla aydınlatarak bizi sarsması, kıyıda köşede kalmış küflü, yosunlu taşların altına, sağına soluna bakmamızı sağlaması da onun bir “deneme kurucusu” olan bu yanından geliyor işte. İLHAN SELÇUK’LA DENEMEMİZİN KAZANCI… İlhan Selçuk, on yıllar içinde bir çakıl taşı gibi yuna arına deneme yazınımızın yetkin kalemlerinden biri haline geldi kuşkusuz. Onun denemeleri dil, anlatı, biçem bağlamında bunlara nasıl emek verdiğini, sonuçta bunların nasıl bir gelişim sonucunda parladığını ortaya koyuyor. Gerçekten de bu denemelerde, bir ustanın kaleminden damlamış yazılarla kucaklaşıyoruz hep. Zaman zaman anılarını işe koşması, kendi çıplaklığından ürkmek bir yana, insan olarak eksik yanlarını göstermesi bir üstün yanını daha vurguluyor ayrıca onun. Öte yandan deneme yazarları,Aydınlanmacı geleneğin ardılı olarak birer ansiklopedisttir de aynı zamanda. Evet, onların egemenlik kurduğu derinlikli alanları olacaktır elbette. Ne ki bir dünya bilgisi olarak bilimlerin, sanatların, felsefelerin, tekniklerin vb. birbirinden apayrı alanlarda sergilediği uzanımları yaklaşımları, uygulayımları konusunda sonsuz bir çabayla yetkinleştirmişlerdir de kendilerini bu yazarlar. İlhan Selçuk’un denemelerinde de bunu gözlemek olası. Bu nedenle zaman zaman ünlülerden alıntılar aktarıp kimi yazarları, düşüncecilerle sanatçıları konuk edebiliyor yazılarına. Deneme türünün bilgelikle filozofluk arasında köprü kurmuş çelebilik gerektirdiği yadsınamaz herhalde. Peki, bilge ile filozof aynı kişi midir? Zaman zaman birleşip zaman zaman ayrıldıkları olur mu? Bu durumda bilge ile filozofa nasıl yaklaşmak gerekir? İşte İlhan Selçuk, bu ikisini de karşılayan, bunları kendi kişiliğinde eritmiş ender insanlardan biri aynı zamanda. Nitekim deneme yazarının, alçakgönüllü duruşla nasıl yetkinlik taşıması gerektiğinin de başarılı örneğini veriyor bu bakımdan. Ayrıca İlhan Selçuk, bilimciye, belgeciye, araştırmacıya duyulacak gereksinimin de altını çiziyor. Deneme yazarının bilgelikten filozofluğa, ötesinde sosyal bilimciliğe dek uzanan esneklik sergilemesi gerekiyor. İlhan Selçuk, işte bunun da simgesi! Onun, bu deneme yazarlığını mizahın örsünde, on yıllar boyunca sürdürdüğü işçilikle geliştirdiği de unutulmamalı. Sözgelimi usta bir deneme yazarı olarak “mizah” başlığı altında toplayabileceğimiz gülmece, alaysama, burkulma ne varsa hepsinden de göz kamaştırıcı pırıltılı örneklerle yararlanıyor olması bunu gösteriyor. Kimi denemelerinin gözler buğulanmadan okunmasının olanaksızlığı bunu ele vermiyor mu? Sonuçta İlhan Selçuk’un denemeleri, elden bırakılamayacak güzellikte, şöyle göz ucuyla kıyısından başlansa da çabucak içine alıp insanı çekiveren verimler… Bu çerçevede İlhan Selçuk, anılan kitaplarıyla yalnız günümüz için değil, gelecekteki kuşaklar için de derin anlam yumaklarıyla örülü, Aydınlanmacı deneme yazınımızın tek başına son büyük çığırını oluşturuyor. Hep özleneceksin sen İlhan Selçuk; bizlerden sonra da… İnsanoğlu, “insan” olarak kaldıkça… Yine de Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun efendim… ? Ekim’e rastlayan haftada İlhan Selçuk’un deneme yazınımız içindeki yeri, önemi, kitapları üzerinde duracağımı “Kitaplar Adası”nın 1 Temmuz yazısında dile getirmiştim. İşte geldik bugüne… TÜYAP Kitap Fuarı sayısı nedeniyle yazı 4 Kasım’a kaldı. En uzun günde almıştım onun deneme kitaplarını masama, sonrasında takvim yapraklarını çevirir gibi ikişer üçer okumaya koyulmuştum denemelerini… Nice okuduğum halde, bir kez daha. İlhan Selçuk’un kitapları denildiğinde, bunlar dar sınırlar içinde tek bir yazıya sığıştırılabilir mi? SAYFA 38 29 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1081