Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Mehmet Eroğlu ile ‘Mehmet, Fay Kırığı1’ üzerine konuştuk ‘Fayların üzerinde yaşıyoruz’ Mehmet Eroğlu, üç yıl aradan sonra, yeni romanı ile gündemde; Mehmet, Fay Kırığı1. Bir üçlemeden oluşacak, Fay Kırığı ana başlığındaki nehir roman. Bu kez Eroğlu, Türkiye’nin doğusunda yirmi beş yıldır süren savaşı, kendini dini vurgularla açığa vuran derin bir kültürel bölünmeyi ve zengin yoksul mücadelesini ele alıyor. Aslında fay sözcüğü kendi başına kıve Cumhuriyet dönemi entelejansiyası rık anlamını taşıyor. Ama konu yerbiliyüzlerce yıl boyunca İstanbul’da yorummi olunca, fay kırığı deyimi sonunda lanan İslamiyet’i Anadolu’ya, taşraya deprem yaratacak kayma yüzeyi anlamıterk etti. Bugün karşımızda Orta Anana geliyor. İkiye bölünen yer kabuğu dolu kökenli, erkek bakışıyla yorumlaçatlak boyunca ters yönlere hareket etnan bir Müslümanlık var. mek istiyor, bunun sonucunda da fay Büyük kentlere göç, taşrayı da, dinin kırığında büyük bir gerilim yani, enerji bu yorumunu da kentlere taşıyor. Ama birikiyor. Toplumumuz bugün şiddetli dramatik olan bu kesimin henüz kendigerilimler yaşadığı bazı kırıklarla bölünlerine özgü bir estetik anlayışı yaratamamüş halde: TürkKürt çatışması, Laikmış olması. Aslında sosyolojik açıdan Müslüman bölünmesi ve her iki geriliMüslümanların zenginleşmesi o kadar me kaynaklık eden üçüncüsü, zenginda kaygılanacak bir şey değil. Zengin yoksul sınıf ayrımı. Belki bir noktayı işaMüslüman’ın taşradaki Müslüman’dan ret etmeliyiz; sırası geldi. Her fay enindaha demokrat olmasını bekleyebiliriz. de sonunda bir deprem, sarsıntı üretir. İronik ve dramatik olansa toplumun asıl Sorun, bu sarsıntının büyüklüğünün ne temel çelişkisi olan zenginyoksul çatlaolacağı. Depremin şiddetini, yıkıcılığını ğının unutulmuş olması, az önce sözünü fayın kaç parçada kırılacağı belirliyor: ettiğim öteki iki sorunun ardında kalTek seferde kırılırsa yıkım çok büyük ması. olur. Bu nedenle bizlere düşen gerilimi İSİMLER VE HAYATLAR azaltacak yollar bulmak. Sorunu edebiyatla çarpıcı bir şekilde ortaya koymak İsimlerden alt başlıklar oluşturuyorfarkındalığı arttıracağı için önemli diye sunuz üçlemeye; Mehmet, Emine ve düşünüyorum. Rojin. Neden? Kırılan ve çatlaklar oluşturan nokta Fay Kırığı üçlemesinin ilk kitabı lar Türkiye’de gün geçtikçe artıyor… olan Mehmet, bir anlamda giriş romanı. Bir yazarın meselesidir bunları yazRomana adını veren Mehmet Esen, mak… Türkiye’nin gelinen noktadaki 199394 yılları arasında Hakkâri’de sarahatsızlık veren halleri üzerinde dururvaşmış, askerliğinden sonra on yıl bosak peki... yunca hiçbir işte dikiş tutturamamış, Yazarın görevleri arasında insanı hayatıyla ilgili küçük hayalleri olan biaraştırmanın, onda var olup da henüz risi. Yani, çevremizde rastladığımız sıraadı konmamış insanlık durumlarını keşdan insan. Emine ise zengin ve muhafafetme kaygısının yanı sıra, kahramanlazakar bir ailenin dini hassasiyetlerle ve modernleşme arasına sıkışmış kızı. Rorının önünde durduğu fonun resmini jin ise Mehmet’le aynı dönemde Hakçizmenin de olduğunu düşünürsek, toplumun görünüşü önem kazanıyor. Bugünkü fotoğraf hepimizin malumu. İster kabullenelim, istersek yadsıyalım ama faylardan ilki olan Kürt sorununun bir kimlik sorunu olduğu artık apaçık ortada. Çatışma, ya tarafların katılımı ve uzlaşmasıyla çözülecek ya da iki taraf içinde bir yıkımın sonunda, dış güçler tarafından bir çözüm dayatılacak. Liderlere düşen görev, taraflarca kabul edilecek bir uzlaşmayı sağlamak. Ama bu da yetmez, sonraki adım bu çözümün toplum tarafından kabul edilmesini sağlamak da gerekiyor. LaikMüslüman sorununa gelince bu çatışmanın köklerinin Cumhuriyetin başlarına uzandığını düşüMehmet Eroğlu’nun üçlemesinin ilk kitabında tartışılan konulardan nüyorum. Cumhuriyet birisi de zenginlikle Müslümanlığın ne denli bağdaştığı. kari’de ona karşı savaşanlar arasında yer almış eski bir Kürt eylemcisi. Üçü de ülkedeki fayların üstünde yaşayan kişiler... Üçlemenin bu adları taşıyan romanlardan oluşmasının nedeni kısaca bu. Fay kırıklarından biri zenginlik! Yani, ‘bu gezegenin üstündeki en tehlikeli hastalık.’ Yok edilmesi şöyle dursun, Türkiye’de kol kanat gerilip her yanı saran bir yapı halini alıyor… En tehlikelisi de romandaki Kadıoğulları’nınki cinsinden… Aslında üçlemenin ilk kitabında tartışılan konulardan birisi de zenginlikle Müslümanlığın ne denli bağdaştığı. Bugün baktığımızda ne görüyoruz? Zenginliği seven tarikatlar, tarikat şeyhleri; saray gibi evler, zenginliğin bir yaşam biçimi olarak kabul edildiği bir düzen. İşçi hakları, yoksulluk gibi sorunlar karşısında hem İslami sermaye hem de laik burjuvazi aynı biçimde davranıyor. Roman kahramanlarından birisi olan ve Müslüman Kadıoğulları ailesinin büyük oğlu Yakup Kadıoğulları’nın Müslümanlara yönelik isyanı da bu tutuma yönelik. Akademisyenler tarafından çok tartışılan bir konu; burjuvazinin yeniden yapılandırılması, hatta yeniden inşa edilmesi! Romanda da bu tartışma söz konusu aslında, iktidara yakın kesimlerce oluşturulmaya başlanan Müslüman bir yapıdan oluşan bir burjuvazi! Asıl tehlike de bu ve siz bunun farkındalığını ortaya koyuyorsunuz… Tarihsel olarak bakıldığı zaman 19. yüzyılda tarikatların, Avrupa’da ortaya çıkan sanayi devrimi etkisiyle fakirleşen toplumda Batı karşıtı ekonomik görüşler geliştirdiği ve zenginleşmeyi önemseyerek öncelikli hedefleri arasına aldığını görebiliriz. Özellikle de Nakşibendilerin Gümüşhanevi kolu. Bu hareket, Cumhuriyet döneminde tarikatların kapatılmasına rağmen II. Dünya Savaşı’ndan sonra tekrar güç kazanmış, iktidara talip olmuş ve özellikle Özal’dan sonra da iktidarın tepesini nerdeyse sürekli elde tutmuştur. Bir tarikatlar koalisyonu olan Refah Partisi’nin ana hedefi sanayileşmeydi çünkü ancak bu yolla karşı olduğu Batıya üstünlük sağlayacağını düşünüyordu. Oysa Refah Partisi’nden kopan AKP’nin sanayileşme gibi bir sorunu olmadığı gibi Özal’la başlayan uluslararası kapitalizmle entegrasyon hareketinin gönüllü bayraktarlığını yapmaktan da geri durmuyor. AKP’nin sınıfsal tabanını oluşturan Anadolu Sermayesi’nin Refah Partisi’ni terk etmesinin ardında da bu yatıyor: Uluslararası sermaye ile bütünleşme isteği. Anadolu Sermayesi eleştirdiği Cumhuriyet döneminde zenginleşti ve şimdi İstanbul Sermayesi ile iktidarı paylaşmak, hatta tümüyle ele geçirmek istiyor. Ama uluslararası olmak için önce metropollü olmak gerekir. Romandaki Kadıoğulları da Plevneli Holding’i alarak bunu sağlamaya çalışıyor. ? erdemoztop@yahoo.com Mehmet, Fay Kırığı1/ Mehmet Eroğlu/Agora Kitaplığı/ 312 s. Ë Erdem ÖZTOP ehmet Bey, sizin romanlarınızın us’a düşüş anları bir hayli metaforik olur. Örneğin bundan önceki romanınız Belleğin Kış Uykusu’nda hikâye, denizde yüzerek açılırken, elinizin kayaya çarpması ve acıyı hissedişinizin ardı sıra dönüş yolculuğunda oluşur. Yeni romanınız Mehmet, Fay Kırığı’nın hikâyesi nasıl ortaya çıktı peki? Romanın odağında hep insan olmalı... Bu tespite benim roman anlayışımın temelidir diyebiliriz; yazarken romanı bunun üzerine inşa ederim. Romanda göz önünde tuttuğum ikinci önemli ilke, “insan yaratılışının gölgeli alanları”nda boy atan temalarla ilgilenmektir. İnsan ve insan yaratılışının gölgeli alanları. Bu iki unsur bizi trajik insana götürür: yazgısını değiştirmeye çalışan, yaptığı seçimle hayatı karar anına sıkışan insana. Bu tür insanlara uçurumların başında rastlarız. Öte yandan insanı yazarken onu tek başına ele alamayız; içinde bulunduğu şartlarla birlikte inceleriz. Çünkü insan büyük ölçüde kendisini çevreleyen maddi şartların ürünüdür. İşte bu açılardan bakarsak, toplumlar da, ülkeler de tıpkı insanlar gibi uçurumun kenarındaki trajik roman temalarına dönüşebilirler. Toplumumuz uzun bir zamandır sıra dışı çalkantılar, dönüşümler geçiriyor. Neredeyse yirmi beş yıldır süren savaş, kendini dini vurgularla açığa vuran derin bir kültürel bölünme ve tabii zengin yoksul mücadelesi. Bu gerçekler insanlar ve ülkeler için kötü olabilir, ama edebiyat için iyidir. Çünkü yazma eylemine zengin bir kaynak oluştururlar. Özetlersek, Fay Kırığı gibi bir nehir romanı yazmamdaki neden budur. Trajik insanları anlatırken, Türkiye’nin panoramasını da çizmek. Bu resmi tamamlamayı neredeyse 1994’ten beri düşünüyordum. Bu isteğin ip uçları eski romanlarımda da izlenebilir. Yürek Sürgünü adlı beşinci romanımda da türban sorunu ve politik İslamın üzerinde durmuştum. METAFORİK ANLATIM Fay Kırığı üçlemenin ana eksenine bakıldığında kırık olan fayın metaforik açılımını sizden rica ediyorum… SAYFA 4 M CUMHURİYET KİTAP SAYI 1004