05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Alâ el Asvani’den ‘Chicago’ Alâ el Asvani, Chicago’da, kendi ülkesinde (Mısır) baskı ve zulme uğrayan, siyasal düşüncelerinden ötürü artık kendini ifade etme olanaklarını yitiren ya da kendi ülkesinde bulamadığı olanakları “dünyanın en zengin ülkesi” Amerika’da bulmaya çalışan karakterlerle bir bağ kuruyor aramızda ve 11 Eylül’den sonra dünyaya hâkim olan düşünce kodları açısından da evrensel bir duruma yoğunlaşmış. Ë Aysel SAĞIR hicago, yaşamları sürgün edilmiş insanların anatomisini çıkarmış dersek yeterli olur mu? Tabii ki yeterli olmaz. Kendi ülkesinde artık hiçbir açıdan barınma durumu kalmamış insanların, akıbetlerinde önemli rol oynayan “özgürlük ve eşitlik” ülkesine sığınmalarının ardından sökün eden bir roman Chicago. Dolayısıyla Asvani, söz konusu durumu da bir parantez içine alarak, son iki yüzyılın ezeli bir sorunsalı olan göçmenlik gibi önemli bir olgu üzerine odaklanıyor. Alâ el Asvani, Chicago’da, kendi ülkesinde (Mısır) baskı ve zulme uğrayan, siyasal düşüncelerinden ötürü artık kendini ifade etme olanaklarını yitiren ya da kendi ülkesinde bulamadığı olanakları ‘dünyanın en zengin ülkesi’ Amerika’da bulmaya çalışan karakterlerle bir bağ kurmuş aramızda. Aramızda diyorum zira, dinsel ritüellerin sosyal yaşamda önemli bir rol oynadığı ülke insanlarının sadece ruhsal benzerlikleri açısından değil, 11 Eylül olaylarından sonra dünyaya hâkim olan düşünce kodları açısından da evrensel bir duruma yoğunlaşmış. Alâ el Asvani, Chicago’daki Mısırlı göçmenlerin yaşantısını anlattığı kitabında, aslında Mısır’ın sosyal, kültürel çıkmazını sorgulamış. Her ne kadar bu kente yerleşmiş Mısırlı insanların edindikleri kültürün ve davranış kalıplarının geldikleri yerde nasıl çelişkili, travmatik, hüzünlü hal aldığını gösterse de, bütün bunları besleyen daha temel olana, baskı rejimlerine ve sömürüye dikkat çekmiş. BU MÜŞFİK İNSANLAR Asvani, son derece parlak beyinlerden seçmiş figürlerini. Chicago’da, tanıştığımız karakterler özellikle tıp alanında akademikmesleki hedeflerini yüksek tutan, bu hedeflerine de ulaşan ya da ulaşmaya çalışan birçok figürden oluşuyor. Öncelikle “bütün hayatını, bir akrabanın düğününe katılmak ya da ailesiyle yaz tatilini geçirmek üzere İskenSAYFA 4 ‘Bayrağını yaktığım Amerika’dayım...’ deriye’ye gitmek dışında, hiç terk etmediği Tanta’da geçiren” Şeyma Muhammedi’yle tanıştığımız kitapta, Chicago’daki Illinois Üniversitesi ortamına taşınırız. Aslında Illinois Üniversitesi kitabın temasal mekânıdır. Üniversitede sadece “şeriatın emrettiği bol kıyafeti, göğsünü örten şalı, alçak topuklu ayakkabıları, zerre kadar makyaj yapılmamış ve en ufak bir nedenle kızaran yüzü ve işaretlerle iletişim kurmayı konuşmaya yeğ kılan kırık dökük İngilizcesiyle gezinen” Şeyma’yı görmeyiz. Mısır’da muhalif kimliğiyle tanınan, üniversiteye burslu olarak gelen şair Naci Abdül Samet, Amerika’daki Mısır Öğrenci Birliği Başkanı iktidarın adamı olarak kendisine sağlanan burslarla üniversitede bulunan Ahmet Danana, Mısırlı Profesör Rafet Tabit, ülkesi Mısır’da çalışması yasaklanan dünyaca tanınmış Kıpti (Müslüman Çingene) cerrah Krem Doss, Doktor Muhammed Salah gibi isimlerin her biri Mısır’ın toplumsal gerçeğini temsil eden özellikleriyle bizimle buluşur. Amerika’daki Mısırlıları denetleme işlevinin yanı sıra bir ajana ait olabilecek tüm görevlerini eksiksiz yerine getiren Danana aracılığıyla, Mısır’da uygulanan diktatörlüğün ayrıntılarını gözler önüne seren yazar, şair Naci Abdül Samet aracılığıyla da karşıt muhalif unsurların dünyasına bakar. Samet’e günlüğüne yazdırdıklarıyla bir tür iç döktürürken, Chicago’ya Şeyma’yla eşzamanlı en yeni gelenlerden biri olarak, Mısır’ın ve insanının içinde bulunduğu durumun yanı sıra, Amerika’da oluşan yaşamların çift yönlü karakteriyle ilgili de bilgi edinmemizi sağlar. “Artık sık sık saldırdığım, devrilmesini için sloganlar atıp bayrağını yaktığım Amerika’dayım; Amerika, dünyadaki yoksulluktan ve sefaletten sorumlu ülke; Amerika, İsrail’i destekleyip silahlandıran, onların Filistinlileri katledip topraklarını çalmalarına olanak sağlayan ülke; Amerika, Arap dünyasının bütün yoz ve despot rejimlerini kendi çıkarları için destekleyen ülke, benim şimdi içerden gözlemlediğim şu kötü Amerika. O askerin ikilemiyle karşı karşıyayım. Bir soru takılıyor zihnime: O Amerikalılar yabancılara nazikçe yaklaşan, seni tanıdıkları anda yüzüne gülümseyip cana yakın davranan, sana yardım edip onları geçmeni bile umursamayan, karşısındaki insana en ufak bir nedenle teşekkür eden bu müşfik insanlar mı? İnsanlığa karşı ne büyük bir suç işlediklerinin farkındalar mı acaba?” Samet’in Amerika’ya geldiğinde oluşturduğu ilk izlenimler giderek yerini yaşamının doğal tepkilerine bırakacaktır. Zira Samet, geldiği ülkesi Mısır’ın gerçekliğini unutmayan, bu duygusunu siyasal bir girişimle bütünleştiren olumlu bir figürdür. Her ne kadar cerrah Kerem Doss, duygu olarak Samet’e yakınsa da, aradan geçen yıllar ve yaşadıkları onun üzerinde ikircikli bir tutum oluşturmuştur. Tüm bu karakterlerle gölge ilişkisi olan, polis şefi Saffet Şakir’le tanışırız. İktidar karşıtlarına uyguladığı özel işkence yöntemleriyle başarılı olan ve yükselen Şakir, daha sonra görevli olarak Chicago’da Mısır elçiliğine gelecektir. Hemen belirtelim, Şakir’in işkencedeki başarısı, yani muhalifleri çok rahat konuşturması, bir kırılma noktasına işaret eder. Tutuklunun annesine ya da karısına tecavüz ya da tecavüz tehdidi aynı zaman yazarın da kitapta oluşturduğu ana temanın önemli bir noktasıdır. Kültürel alışkanlıklar ve değerlerin siyasetten de ne kadar önemli olduğunu anlatmak ister yazar. Nitekim, Chicago’da aynı tabular komik bir hal almaktan öte, sürgünlerin yaşamının en hassas noktalarından biri olacaktır. Bunu en çok Şeyma ve Tarık karakterleri üzerinden izleriz. Yazarın başka bir ülke ve hayat karşısında yenik düşen tabularla bir hayli çelişik hale gelen karakterleri anlatırken esprisi yüksek, mizahi bir durum da oluşur. En küçük işlerini bile yürütürken hileye başvuran Ahmet Danana karakteri, sadece Mısır insanını değil, benzeri toplum yapısı ve değerlerine sahip toplumları da yansıtma işlevi görür. Mısır’dan yola çıkarak birçok toplumda özellikleri ortak olabilecek insan tiplerini çok başarılı bir şekilde vermiş diyebiliriz Asvani. Alâ el Asvani, Mısırlı göçmenlerin yaşantısını anlattığı kitabında, aslında Mısır’ın sosyal, kültürel çıkmazını sorgulamış. Her ne kadar bu kente yerleşmiş Mısırlı insanların edindikleri kültürün ve davranış kalıplarının geldikleri yerde nasıl çelişkili, travmatik, hüzünlü hal aldığını gösterse de, bütün bunları besleyen daha temel olana, baskı rejimlerine ve sömürüye dikkat çekmiş. C ‘BU GERÇEK BİR FELAKET OLURDU!’ Otuz yıl önce Amerika’ya gelen Doktor Salah, tüm başarısı ve yakaladığı konforo rağmen, Mısır’daki yaşamını özlemektedir. Salah’ı, Amerikalı karısından ayrılmış ve tümüyle otuz yıllık yaşamına yabancılaşmış bir halde buluruz. Benzeri yabancılaşmayı Amerikalı karakter, Profesör Jhon Graham’de de görürüz. “Vietnam savaşıyla birlikte devrim de bitti. Yoldaşların çoğu daha dün karşı çıktıkları sisteme dahil oldu. İş edindiler, aile kurdular, çocuk yaptılar, kimileri büyük servet sahibi oldu. Hepsi düşüncelerini değiştirdi, altmışını devirmiş ve devrime bağlı Jhon Graham dışında.” Üniversitede “olağanüstü bilim adamı ve mükemmel öğretmen” olmasına rağmen yalnız olan tercih eden Graham’i, daha sonra şair Naci’yle bir eylem hazırlığında bulmamız bizi şaşırtmaz. Graham’in siyahi sevgilisi Carol da sistemin ve ırkçılığın gerçek yüzünü görmemiz için önemli bir unsur olacaktır. “Eşitlikler ve özgürlükler ülkesi Amerika” sadece, dışarda değil içeride de yaşamları ekonomik olarak baskı altına almakta, karşı olduklarına yaşam hakkı tanımamaktır. Carol’un hem siyah hem de kadın olmaktan kaynaklı yaşadığı sıkıntılar had safhadadır. Bu anlamda yazarın kadınlık durumuyla ilgili de bir parantez açtığını belirtelim. Tüm makro baskı unsurlarının yanında gözden kaybolması kolay olabilecek, toplumsal cinsiyetten kaynaklı acılara karşı da hassasiyetini hissettiğimiz yazar, kitabında söz konusu olguyu yaşamsal, organik biçimde öne çıkarır. “Şeyma gibi o da dindar ve muhafazakâr bir aileden geliyordu. Birlikte gezmelerini onun hafifmeşrep bir kadın olarak mı algılıyordu? Bur gerçek bir felaket olurdu! Onunla sadece evden uzak olmanın getirdiği olağanüstü koşullar yüzünden çıktığını anlaması gerekirdi. Mısır’da tanışmış olsalardı diğer öğrenciler gibi ondan bir iki cümle dışında hiçbir şey alamazdı.” Şeyma ve Carol her ne kadar farklı toplumdan gelselerde, erkeklere yönelik yaşadıkları temel kaygı değişmez. Bir tarafta, evlilik öncesi cinsel ilişki yaşadığından evlenmeme olasılığı karşısında bedbaht olan Şeyma vardır, diğer tarafta para kazanmak için bedenini kullanmak zorunda olan Carol durur. İki toplumun kendine özgü süreçleri, kültürleri, davranış biçimlerinin yanı sıra, ezilmişlikte, baskıda, güçlüyle güçsüz arasındaki ayrımı net koymuş yazar. Bu anlamda da, karşımıza küresel saldırganlıktan kaynaklı yeni ilişki biçimleri çıkarmamış sadece, antidemokrasinin, gericiliğin, temel nedeninin din olgusu değil, küresel ekonomi olduğunun da altını özellikle çizmiş. ? Chicago/ Alâ el Asvani/ Çeviren: Avi Pardo/ Turkuvaz Kitap/ 352 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1033
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear