Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
¥ ve meşruluğu ortadan kaldırma anlayışı bulunur.” Totaliter ideolojiler zihnin yıkımını sağlamaya ve etkin yaşamın tüm insani biçimlerini baskı altına almaya çalışır; dolayısıyla düşünme etkinliğinin de bir şekilde silinmesi amaçlanır. Sınıfların yönlendirilip şekillendirilebilir kitlelere dönüştürüldüğü totaliter ideolojilerde, birey de bu yolla, düşünme etkinliğinden uzaklaştırılarak edilginleştirilir. “İnsanın kendini düşünmesi” üzerine de eğilen Arendt için esas olan, HansHelmuth Gander’in belirttiği gibi, “insanın yalnız başına kendi kendisiyle konuşması değil, her zaman başkalarıyla yaptığı konuşma”dır. Düşünmek, insanlar arasında yaşayan insan için başkasını gerekli kılar. İnsan olmanın temel koşulu, başkasıyla birlikte dünyavarlık olmada yatar. Arendt’in Lessing’e atıf yaptığını söyleyen Gander, insanın eylemde bulunmasının önemine dair görüşü yineler. Eylemde bulunmak, insanı insanla ilişkiye sokan edimdir. Konuşup eylemde bulunarak türünün yaşama alanına dâhil olan insan, kendisinden önce de varlığını sürdüren dünyaya bu yolla bir kez daha gelir. İnsanlar “konuşarak ve eylemde bulunarak daha önce görünür olmadıkları dünya sahnesine ayak basar” (s. 63). İnsanın özgür olma koşulu da böylelikle ortaya çıkar: Edimleri gerçekleştirmek ve başkalarıyla rahat konuşabilmek. Arendt için politika da, eylem ve sözlerin aktarılmasıdır. Konu siyasete gelince güç, otorite ve kuvvet gibi kavramlar da işin içine girer. Onun deyişiyle güç, insanların bir araya gelmesinden doğar ve bunun bir adım ötesi birlikte hareket etmedir. İnsan içinde var olan insan, aynı zamanda sorumludur. Arendt’e göre sorumluluk, “kişinin başkalarına örnek olacak şekilde dünyayı değiştirecek bir şey ortaya koymasıdır.” TOTALİTARİZMİN EZİCİLİĞİ “Başlangıç yapmak için şiddet kaçınılmazdır” diyen Arendt, politik kuruluş efsaneleri ile şiddetin mutlak anlamda bağlantısının bulunduğuna dikkat çeker ve buna Roma İmparatorluğu’nun kuruluşunu örnek gösterir. Ancak o, şiddet kullanarak yönetmenin “yeni ve istikrarlı bir şey ortaya çıkarmadığını, başlangıcın başlayanlarla beraber ‘devrim selinde’ boğulduğunu” imler (s. 91). Totalitarizm, insanın bütün olanaklarının mutlak olarak denetim altına aldığı için şiddetin en ileri gelen biçimlerinden biridir; “mutlak kontrol, baskı ve kuvvet kullanımı gibi araçlarla sağlanır ve toplumsal alan da böylece şekillendi¥ ruz” (s. 61). Buna bağlı olarak politikanın geleneksel anlamının dönüşüme uğraması da söz rilmeye başlar.” Totaliter konusudur. Gander’in sözleriyle, “Bu durumda porejimler, tek biçimli yapı litika özneler arası bir edim olarak, ‘sözlerin ve eyyaratmak adına insan çolemlerin iletilmesi ve paylaşılması’ olarak ortaya ğulluğunu sürekli tehdit çıkmaktadır” (s. 63). eder ve söz konusu çoğulTotaliter rejimleri “politik şiddetin en üst biçimi” luğu ortadan kaldırarak olarak gören Arendt, aynı zamanda politika tarihinkendine rahat bir hareket de rastladığımız Platon tarzı “tamlık” (yetkinlik) alanı sağlamaya çabalar. düşüncesine dayanan politika felsefelerinin de inArendt, totalitarizmi işsan gerçekliğine uygun düşmediğini belirtir. Yazıcılerken eşitlik konusuna da oğlu’nun ifadesiyle, “Yetkinliğin gerektirdiği bu parmak basar. Ona göre tamlık düşüncesi, Arendt’e göre politik olan için eşitlik insana verilmez, poasıl sorunlu yerdir: Platon örneğinde ve ardından litik örgütlenmeyle kazanıbaşka politik kuramlarda bu tamamlanmış yapı içelır. Eşitlik, “insanın kendi risinde öngörülemez hiçbir noktanın bırakılmamaolma deneyimini kazandıya çalışılması, insani gerçekliğin çok önemli bir niğı ve kendini başkalarınteliğinin yok sayılmasını gerektirir. Arendt’e göre dan ayrı ya da farklı oldubu insani yetenek insanın eylemde bulunabilme, ğunu gösterdiği yer”dir. başka deyişle, insanın yeni olana başlama yeteneğiBir başka deyişle, ayrı veya dir. İnsanın yeni olana başlayabilmesinin fenomeayırdlı olma, insanın birinolojik koşulu onun öngörülemez ve önceden bilicikliğine işaret eder. nemez olanı yapma yeteneğidir” (s. 117). İnsan doğayla ya da başArendt, insani ve politik olanın mutlak biçimde ka insanlarla ilişki kurarkontrol altına alınması, baskı ve kuvvet uygulanmaken çoğu zaman, totaliter sı yönündeki en katı örneği oluşturan totalitarizme rejimlerin de özü olan yıkarşı, insan çoğulluğunun korumasını bir var oluş kım gündeme gelir. koşulu olarak savunur. Bu nedenle Arendt için, koArendt’in totaliter rejimler nuşma ve eylem insan etkinliklerinde karşılaştığıile homo faber arasında mız en temel unsurlardır. Söz ve eylem aynı zamankurduğu ilişki değinilmeye da çoğulluğun da temel dayanağıdır. Totaliter redeğer. Ona göre “şiddeti jimler ise, söz, eylem ve çoğulluğun kaybına yol uygulama ve şiddetin kenaçarlar. Bu bağlamda Arendt’in, insanların her şeyi disi, bütün yapım etkinlibir erek uğruna araç olarak görmesi durumunda ğinde bulunur ve insan yademokratik yaşamın tehdit altında bulunduğu şekpısının yaratıcısı olan holindeki uyarısını da unutmamak gerekir. mo faber, her zaman doİnsana yönelik şiddetin ve şiddet biçimlerinin ğayı tahrip eden”dir. Yıtehdit oluşturmaya devam ettiği günümüz dünyakım, totaliter rejimlerin sında, şiddetle yüzleşmek, kavrayabilmek için özüdür. Şiddeti araç değil Arendt’in düşüncelerinin önemini ve günceliğini de rejimin kendisine dönkoruduğunu söylemek mümkün. Yüzüncü doğum üştüren totalitarizmde her yılı nedeniyle Sanem Yazıcıoğlu’nun editörlüğüyle şey rejimi “korumak” için hazırlanan bu kitap da, hiç şüphesiz Arendt’in felgerçekleştirilir. Bu eylemsefesinin temel kavramlarını ve problemlerini kavlerden biri ve belki de en ramada yararlı olacaktır. ? göze çarpanı, insanları kitle toplumu içine hapset Hayatının tamamını ve söyleminin bütününü, insana; onun baskı altında ezilişine karşı geliş, onur ve değeri üzerine kuran Hannah Arendt, eleştirelliği ve sorgulamayı hiç ötelemez. İnsanı “gereksiz” ve “değersiz” hale getiren ne varsa eşeler. medir. Buradan bakıldığında totaliter bir yapıyı yansıtan emperyalizm, özel ve rekabetçi eylemleri yaygınlaştırıp, kamusal konuların ilkesi haline getirerek tehlike yaratır. Arendt’e göre bu işleyiş, “hukuk ve düzen tarafından zapturapt altına alınmazsa dünyanın yıkımına yol açar” (s. 153). Bu arada insan, köleye dönüştürülüp her türlü politik topluluktan uzaklaştırıldığında onurunu da yitirir. Onur yitimi Arendt için “kişinin politik olarak dışlanması ve eyleme yetisinin elinden alınmasıdır.” Böyle bir insan da “doğal” olarak “gereksiz” sıfatıyla anılmaya başlar. “Canlı ceset” konumuna gelen “gereksiz” insanların ortadan kaldırılması ya da tecrit edilmesinin yolu kolaylıkla açılabilir Arendt’e göre. Ortadan kaldırma işlemi mutlaka öldürmeye dayanmaz, kişinin ahlâki anlamda yok edilmesi yani vicdanın silinmesi de, bir bakıma yok etme demektir. İnsan anlamsızlık tehdidiyle bir kez yaşamaya başladığında, davranışlarını denetleyecek her türlü mekanizmaya da boyun eğebilir. ÖZGÜR BİREYE ULAŞMA YOLU Thomas Dürr, Arendt’in söylemine değinirken eylem ve sözlerin yitişini ve bir anlamda insanın denetlenişini şöyle özetler: “Her yeri saran anlamsızlık koşulları altında ve iş yerini kaybetme karşısında totaliter terör, akla gelebilecek her türlü tekniği icat ederek, insanların davranışlarını öngörülebilir hale getirerek elinden geleni yapınca, birbirinden yalıtılmış bireylerden oluşan bir dünya ile karşılaşıyoruz. Bu dünyada artık hiç kimse birbiriyle konuşmuyor ve birlikte eylemde bulunmuyor ve böylece kendi dünyasının gerçekliğinden emin olamıyor” (s. 167). Yok oluşun kapısı da ardı na kadar açılıyor böylelikle. Bunların yanında, insanların programlanmış makinelere dönüştürülmesi de bir başka yok edilme biçimi. İşte Arendt’in modernizme yönelik eleştirisinin temelinde de bu yatıyor. Dürr’ün Arendt’ten yaptığı alıntı her şeyi açıklıyor: “Modernizm ve özellikle onun ekonomi sektörü, insanlara bir eşya gibi davranan yapıları yaratır ve eşyalar, üretilip yok edilebilir” (s. 181). Tüm bunların ardından insan, insanlıktan dışlanır. Yalnızlaşması, kitle içine hapsedilmesi, kendini gereksiz hissetmesi onda bir kaçıklık durumu yaratır. Hayatının tamamını ve söyleminin bütününü, insana; onun baskı altında ezilişine karşı geliş, onur ve değeri üzerine kuran Arendt, eleştirelliği ve sorgulamayı hiç ötelemez. İnsanı “gereksiz” ve “değersiz” hale getiren ne varsa eşeler. Onun bir başka özelliği kalemini korkak alıştırmaması ve ele aldığı tüm çarpıklıkların düzeltilmesi adına zihinleri kışkırtması. Hapsedilen, kapatılan, totaliter rejimlerce baskı altına alınan insanın avukatlığını yapmaktan geri durmaması. Arendt’in bu edimlerinin zemininde ise özgürlük bulunur. Kitle toplumunda kıstırılmış insandan özgürlüğe sahip bireye ulaşma çabası içeren zorlu yolda Arendt önemli bir özne olarak karşımıza çıkıyor. Söylemini eylem, totalitarizm eleştirisi, şiddet, modernizm sorgulamaları, özgürlük ve politika gibi izlekler üzerine kuran bu önemli düşünür, Doğumunun 100. Yılında Hannah Arendt adlı kitapla anılırken, okuyucuyu insanlar arasındaki insanın ya da insanlığın, yeniden nasıl ayağa kaldırılabileceğine dair açılımlarla baş başa bırakıyor. ? Doğumunun 100. Yılında Hannah Arendt/ Yayıma Hazırlayan: Sanem Yazıcıoğlu/ Yapı Kredi Yayınları/ 228 s. SAYFA 17 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1033